Dr. Ceyhun DEMİRKOLLU

Dr. Ceyhun DEMİRKOLLU

[email protected]

TÜRK KADINININ POZİTİVİZMLE İMTİHANI: ALEV ALATLI ÖRNEĞİ

21 Ekim 2017 - 18:20 - Güncelleme: 29 Aralık 2017 - 15:11

CUMHURİYET SONRASI TÜRK KADINININ POZİTİVİZMLE İMTİHANI: ALEV ALATLI ÖRNEĞİ

 

Ceyhun DEMİRKOLLU[1]

 

ÖZ

Başlangıcından günümüze Türk kadını imajı olumlu yönde toplumda yer almıştır. Tarihsel süreçte Osmanlı-Türk aydının kadına bakışı ele alındığında ise aradaki farklılık çok belirgin bir şekilde ortaya çıkmaktadır.

Türk kadının moderniteye olan uyumu, her devirde engellere rağmen süratli bir şekilde yol alabilmiştir.

Özellikle Cumhuriyet kadının kazanımları sosyo-ekonomik açıdan ele alındığında görece daha iyidir.

Bu yüzden modern Türk kadınının geldiği noktada çağdaş kazanımlarından ödün vermeyeceği anlaşılmıştır. Doğaldır ki bu direnç, modern Türk kadınının sosyo-ekonomik kazanımlarının sürdürülebilirliğinin de başka bir somut göstergesidir.

Bu çalışmada yukarıdaki direncin pozitif temelleri Alev Alatlı üzerinden irdelenerek ortaya konulmaya çalışılmıştır. Alev Alatlı’nın farklı disiplinlerde aldığı eğitiminin sosyolojik analizlerine, ulusal-uluslararası ölçekte dikkat çekmekte ve keskin önermeleri ise tartışma yaratmaktadır. Alev Alatlı’nın ulaştığı konumunun Türk kadının geneli üzerindeki yansımaları çalışmamızda ele alınmıştır.

Alev Alatlı’nın özgün üslubu, yeni tartışmaları da beraberinde getirmiştir.

Anahtar Kelimeler: Kadın sorunu, Pozitivizm, Toplum, Aydınlanma, Eğitim.

 

POST- REPUBLIC TURKİSH WOMAN’S EXAMİNATİON OF POSİTİVİSM: ALEV ALATLI’S EXAMPLE

 

ABSTRACT

The image of Turkish women has taken part in the society in a positive way from the beginning until today.  Tackling Ottoman-Turkish intellectuals’ perception on women in historical process, the difference emerges explicitly.
                Despite obstacles, Turkish woman’s adaptation to modernity has been able to move forward rapidly in every cycle.

Especially when republic woman’s achievements are discussed socio-economically, relativity becomes better.

So it is clearly understood that modern Turkish woman, at this point, will make no concessions of her modern achievements. It is natural that this resistance is another concrete indicator of sustainability of Turkish woman’s socio-economical achievements

In this study,  positive fundamentals of the resistance above has been tried to be revealed by scrutinizing Alev Alatlı’s works. Sociological analysis of the education that Alev Atlı has taken in different disciplines is drown attention in national and international scale and her sharp propositions cause debates. The position that Alev Atlı has reached and its reflections over Turkish women have been tackled in this study.

Alev Atlı’s genuine style has brought along new debates
                Keywords:
Problems of Woman, Positivism, Society, Enlightenment, Education.

 

Giriş

Yirmi birinci yüzyılın ilk çeyreğine gelindiğinde erkek ile kadın, aynı rolleri “eşit” oranda paylaşır hale gelmiştir. Türk tarihinde ise “kadın” olgusunun evrelerine bakıldığında, aynı bariz ilerlemeler göze çarpmaktadır.

Türk kadını, sürekli hareket halinde olan bir toplum yapısından tarım, sanayileşme ve bilgi toplumuna dönüşüm süreçlerini ailesiyle birlikte yaşamıştır. Bu sebepledir ki Türk kadını toplumsal dokunun baş aktörlerindendir.

Türkiye Cumhuriyeti, kadınlara toplumda yüklediği rolü ile beraber, hayatın her alanında tanıdığı haklarla eşitleme yoluna gitmiştir. Aydınlanmanın temel ilkelerinden biri olan “akılcılık” Türk kadınının özgürlükler noktasındaki temel dayanağı olmuştur. Türk kadınının Cumhuriyet sonrası dönüşümü ve konumu her dönem merak konusu olmuştur.

Türk kadını Cumhuriyet pozitivizmi/akılcılığını çabuk fark etmiştir. Sunulan özgürlükler ve eşitlikler noktasında verdiği sınav, dikkate değer bir çabadır. Bu noktada dışlanmadığı anlaşılan Türk kadını rolünü açıktan sahiplenmiştir. Alev Alatlı bilim alanında kadına açılan bu kapıdan içeri girmiş ve çok yönlü sinerjik çalışmalar ortaya koymayı fırsat bilmiştir.

Alatlı’ya göre Türk kadını, “dişil” (feminen) ve “eril” (maskülen) kavramlarını içselleştirebilme üstünlüğüne sahiptir. Bu yetenek Türk kadınının eril ataletini ortaya koymaktadır.

Alev Alatlı’nın hemen tüm eserlerinde bu atalet özgün bir biçimde ele alınmaktadır. Alev Alatlı’nın doğrusal olmayan bu kavramları önemsediği çok açık biçimde romanlarına yansımaktadır (Marshall ve Zohar, 2002: 259).  Doğaldır ki Alev Alatlı’nın öncülüğünde iletilmek istenen, disiplinler arası eşgüdümün önemi üzerinedir. Bu mesaj toplumun tüm katmanlarını içine alan önemli bir dönüşümün eşiği sayılmalıdır.

Bilgi toplumunun bilge kişiyi akıl yoluyla özgür kıldığı günden itibaren, kadın sorunun çözümünün işaret fişeği ateşlenmiş sayılmalıdır (Brun, 1997: 101).

Yaşamın içindeki Türk kadını, topluma tutunmasıyla ve mücadele biçimi ile Batı’nın yaşama akılcı bakışı arasında sağlam bir köprü kurmuştur. Batı, yaşama devam etmeyi akılcılık sayarken (Camus, 1957: 1-10) Türk kadını Doğu geleneği ve kendi usçuluğunu harmanlayarak bütünü yakalamıştır. Aslında bu çok dâhiyane bir yaklaşımdır. Türk kadını aklın sınırlarını erdemli biçimde keşfetmiştir. Salt aklın sınırından ötesini incelemek için çaba sarf etmeyen Batı, bu determinist eşiği aşmak için çok yönlü tartışmalar yapmıştır (Camus, 1974: 81). Yine de Batı usçuları Doğu içindeki harmoniyi fark ederek zamanla romanlarına bunu yansıtabilmişlerdir (Coelho, 2008:166).

Atatürk’ün reformlarının ana omurgası, kadının eğitimine dair olandır. Devrimlerin çatısı kadının özgürlüğü nispetinde yükselmiştir (Mango, 2010: 507). Medeni kanun Batı normunda doğrudan alınmıştır. Günümüzde ise bu konuda reformlara hala ihtiyaç duyulmaktadır (Yüksel, 2014: 175-200).

Atatürk sonrası aile ve eğitim konuları Batı ile olan açığı kapatmak için çeşitli yöntemler denenerek ele alınmıştır (Yücel, 1998: 137-164).

Gittikçe artan oranda çalışan kadının üzerinde kurgulanan kalıplaşmış yargılardan arınıldığı bir döneme doğru artık hızla gidilmektedir (Dökmen, 2003: 176-190).

Bu çalışma ile Alev Alatlı üzerinden yansıtılmak istenen asıl tema pozitivizm üzerinedir. Türk kadınının “akılcılık” ilkesine sarılma arzu ve niyeti bu araştırmanın başlıca merak konusudur. Ayrıca yazarın kendi yaşam öyküsü ve romanlarının konuları kadın sorununun çözümüne dair somut bir örnek olarak değerlendirilmelidir.

 

1. Türk Kadını Olgusunun Gelişme Evreleri

Yeni yüzyılın ilk çeyreği itibarı ile Türk kadınının toplumda ulaştığı konum merak konusudur.

Önceki çalışmalarda, kadının sosyo-ekonomik evrelerdeki konumunun ele alınarak incelenmesine karşın; çalışmamızda kadının fiziki/cinsiyet rolünden sıyrılması üç boyutlu bir bakış açısı ile vurgulanmamıştır. Kadının bu kimliğinden sıyrılarak, üretkenliği ve işi noktasında eşit görünüm elde edebilmesi sıkıntılı bir zaman diliminin geçirilmesini gerektirmiştir.

Bu önemli bir yaklaşımdır. Çünkü kadının bu yeni konumu erkek egemen kurgunun değiştiğini haber vermektedir. Görünen odur ki, kadının toplumda “eril” duruma geçişi sonucu her alanda “eşitlikçi” bir toplumun yeniden ele alınarak tasarlanmasını zorunlu hale getirmiştir.

Bu yüzden farklı yaklaşımlarıyla toplumda dikkat çeken yazar Alev Alatlı’nın yaşamı ve eserleri örnek olarak seçilmiştir.

Alev Alatlı’nın yaşam öyküsü ve multi-disipliner eğitimi süreçlerinden geçmesi oldukça dikkat çekicidir. Kadının bugünkü konumunun “eril” izleri ve ipuçları açısından iyi bir örnek olarak ele alınması gerektiğini ortaya çıkarmaktadır.

Ayrıca yazarın televizyon programları aracılığı ile çeşitli konular karşısında beyan ettiği fikirlerinden yararlanılmıştır. Yazar ile ilgili bir doktora çalışmasına da rastlanılmıştır. Özellikle Dil konusundaki görüşleri psikolojik kavramlardan beslenmektedir (Yivli, 2009: 68-71). Gazetelerde kendisi ile yapılan röportajların yanı sıra yazarın kendi internet sitesinde görüşleri de incelenmiştir.

 

2. Cumhuriyet Öncesi ve Sonrasında Türk Kadının Konumu

Cumhuriyet dönemi kadın ve erkek yazarlarının kadın konulu romanlarına göz atıldığında ele aldıkları konular ile çözüm önerileri açısından faklılıklara rastlanmaktadır (Karaca, 2010: 136-146).

Cumhuriyet öncesi Türk kadınının konumunu anlamak için, bu zaman aralığını da İslamiyet öncesi ve sonrası diye iki bölüme ayırmak gerekmektedir.

İslamiyet öncesi Türk toplumunda kadının konumunun çağdaşlarından önde olduğuna dair yaklaşımlar çok belirgin örneklerle doludur (Erdem ve Yiğit, 2010: 14). Çağdaş fıkıhçılar kadınlar ile ilgili hükümlerde tasavvufa uzak olmayan cesaret verici yorumlarını ortaya koymaktadırlar (Düzgün, 2011: 348).

Alatlı’nın romanlarda evrensel derinlikli incelemelerin nüfuz edici etkisi çok barizdir. (Alatlı, 2002c: 14-15). Sosyo ekonomik bakımdan kadınların işgücü sahasındaki rolü bu romanlarda yoğun biçimde öne çıkmaktadır (Alatlı, 09.07.2016).

Kadının dini konulardaki rolü bu romanlarda yerini tarifi gerçekçi bir dilde ele alınmıştır (Alatlı, 30.06.2016).

Önceki devirlerde kadına övgünün göklere çıkarılmasına da rastlanmıştır (Kramer, 2002: 401-405). Bununla birlikte Batı açısından; Avrupa Katolik hareketinin kurumsal uzantılarının içerisinde kadın bakımından henüz bir hareketlilik gözlenmemektedir (Davie, 2005:184-200).

Batı, sosyal bilimlerin kalkınmanın birey bakımından analizini yaparken disiplinler arası ya da çok disiplinli yaklaşımlardan sistematik olarak faydalanılmasını sürekli önermiştir (Guıchaoua, 1998: 56).

Ayrıca Batı, aydınlanma ilkelerine tam sıkı sıkıya sarılmışken salt akılcılık yaklaşımların içinde yine de bir şeylerin eksik olduğunu (Eco, 2012: 56-72) ortaya koyacak formülasyonu bütüncül ile tanımlamıştır.

Osmanlı Devleti’nin sanayileşme aşamalarında kısmen kadın haklarında girişimlere rastlanmaktaydı. Dönemin devlet adamlarından Ahmet Cevdet’in kızları Fatma Aliye (Karaca, 2011a: 93-110) ve Emine Seniye (Karaca, 2011b: 115-134) hanımlar bunun İlk örneklerindendir

 İki kız kardeş, dönemlerindeki kadının toplumdaki konumunu korumacı/yenilikçi iki farklı üslup ile yansıtmayı seçmişlerdir (Karaca, 2013a: 1481-1499).

Bir önceki dönemin kadınları yeni rejime geçiş aşamasında bir araya gelip güçlü bir hareket oluşturamamışlardır. Halide Edip Adıvar bu rolü yüksek sesle dile getirebilmiş ise de yine de cılız bir ses olarak kalmıştır. Kurtuluş Savaşı esnasında Türk kadınlarının kahramanlıkları kimi yörelerde erkeklerin önüne geçmiştir. Hatta Kurtuluş Savaşı ile eve kapanan kadının yetenekleri keşfedilmiştir (Alatlı, 1996a: 187).

Cumhuriyet dönemi yazarları, kadının konumunu “eğitim” yolu ile iyileştirebileceklerini ele aldıkları çalışmaları çözüm olarak görüp işlemişlerdir. Ancak kadın yazarlar bu konuda “özgür bireyler” temasını işleyen kadın konulu kahramanlara romanlarında yer vererek tepki vermişlerdir.

Dönemin basını yayınlarında kadın konusunu sürekli işlemişlerdir (Yenituna, 2014:  62-89).

Eğitimin şekil değiştirmesi gerektiğine olan inanç dünyada da yoğun olarak artış gösteren dikkat çekici bir ayrımdır (Dumont, 1974: 11).

Cumhuriyet rejiminin çağdaş/aydınlanmacı kapısını aralamak sanıldığı kadar kolay olmamakla birlikte, kapının açılması büyük bir değişim olarak kabul edilmelidir.

Doğal olarak sosyo-ekonomik geçişler tedricen kadının cinsiyet/fiziksel konumunun ikinci plana itildiği önemli geçiş aşamaları sayılmalıdır. Avcı/toplayıcı, tarım, sanayi toplumlarındaki “dişil” konum artık bilgi toplumundaki “eril” konuma dönüşümün çağdaş evreleri ve mihenk taşları sayılmalıdır.

Toplumlar, yeni bir akım için çözülüş yaşadığı dönemlerin hemen ardından kendi aydın sınıfını doğurmaktadır (Meriç, 1997: 77). Yeni bilimin ışığındaki bu değişim geriye dönülmez biçimde kadın hareketini hak ettiği konumuna ulaştıracaktır. Batı’da feminizm böyle bir aşamadan geçmiş ama zor da olsa köklü kazanımlar elde edilmesine sebep olmuştur (Michel, 1997: 68-98). Bilimin yaşamın kendisine hizmet eder nitelikte olması gerektiği düşünürlerin temel bakış açıları arasında olmuştur (Monteigne, 2011: 19996).

 

3. Pozitivizmin Türk Kadını Üzerindeki Etkisi

Batı toplumu, eşitlikçi bireyciliğin önündeki seddi yıktığında tabular birer birer yıkılmıştır (Beneton, 1991: 100-101).

Çağımızın insanı son beş yüz yıla yakındır bilimsel aklın buluşlarına şahit olmuştur. Bunun son yüzyılı ise baş döndürürcü teknolojik sıçramalarla doludur (Berry, 1998: 100-107). Bunun diğer bir anlamı ise, sorunların daha kısa sürede çözülme fırsatı doğurmasıdır.

Bize göre Türk kadını, mevcut  “dişil” yapısını “eril” yapıya rahatlıkla dönüştürebileceğinin uzun zamandır farkındadır. Aydınlanmanın temel ilkelerinden olan akılcılık Cumhuriyet kalkınmacılığının faydacı yanını temsil eder.

Somut ve ekonomik determinizm dışında verilerin manevi boyutunun da işin içine katılması gerektiği düşünürler tarafından ele alınmıştır (Erkal, 1995: 30). İbni Haldun manevi boyutu önemsemekte ve diğer bakış açılarını tek başına eksik bulmaktadır (Ev, 2012a: 51). Sosyal olaylarda bu çeşitlilik düşünürlerin uzunca zamandır ilgi sahasında yer almıştır (Duvıgnaud, 1977: 56-83). Eğitim programlarının eleştirel düşünce yapısına dönüştürülmesi konusu Türkiye’de de ele alınmaktadır (Ev, 2012b: 107-114). Daha da ileriye gidilecek olursa sanat ve bilimin birleşeceğine dair nazari yaklaşımlar artık dillendirilmektedir (Lenihan, 1999:106).

Dünya ölçeğinde ekonomik ihtiyaçlar “yeni kadın” tipolojisini ortaya çıkarmıştır. Türkiye’de 1859’dan itibaren “kız sanayi mektepleri”nin açılması ile bayanların el becerilerinden ekonomik fayda sağlanması hedeflenmiştir (Alatlı, 06.07.2016).

                Dış misyonların Türkiye’de verdikleri eğitimlerden Türk kızları da istifade etmiştir. Örneğin Türkiye’ de Üsküdar Amerikan Kız Lisesi, 1876’da İzmit’e bağlı Bahçecik (Barzıdağ) kasabasında kurulmuştur. 1920’li yıllar sonrası İstanbul’a taşınmıştır. Yeni Türkiye’nin genç kızları burada eğitim görmüştür (Alatlı, 07.07.2016).

Alev Alatlı’nın “eril” tanımlaması içerisine giren birçok Türk kadını toplumun çeşitli katmanlarındaki katkılarını sürdürmektedirler.

Cumhuriyet sonrası kadınlarının başarılı “pozitivist ilkleri” uzun bir listeyi içermektedir.

Emine Seniye ve Fatma Aliye, Cumhuriyet dönemi öncesi ilk akla gelen isimlerdendir (Karaca, 2006: 63-66). Yazar Halide Edip Adıvar, ilk Adalet Müfettişi ve Adalet Başmüfettişi Nazmiye Kılıç, ilk alfabenin yazarı: Melahat Uğurkan, ilk avukat: Süreyya Ağaoğlu ilk bakan: Prof. Dr. Türkan Akyol, İlk başbakan: Prof. Dr. Tansu Çiller, ilk belediye başkanı: Müfide İlhan. İlk büyükelçi: Filiz Dinçmen, ilk Danıştay Başkanı: Füruzan İkincioğulları, ilk diş hekimi: Ferdane Bozdoğan Erberk, ilk pilot: Sabiha Gökçen, ilk opera sanatçısı: Semiha Berksoy, ilk subay: Ülkü Sema Toksöz, ilk vali: Lale Aytaman, İlk veteriner: Sabire Aydemir, Cumhuriyet tarihinde ilk kez sahneye çıkan kadın sanatçı Bedia Muvahhittir.

Alatlı şimdilerde pozitivizme karşı bir direncin varlığından söz etmektedir. O’na göre Türk insanının katı kurallara karşı bir duruşunun her dönemde görüldüğünü, böylece “yükselen değer direnci” geliştirdiğinden bahsetmektedir. Alatlı bu direncin dini bir refleksle geliştirildiğini ve pozitivizmden kısmen geriye dönüş olduğunu söylemektedir (Alatlı, 23.08.2016).

 

4. Alev Alatlı’yı “Bütüncül” Düşünce Tarzına İten Sebep ve Aşamaların İncelenmesi

a. Kısa yaşam öyküsü

Alev Alatlı; emekli kurmay albay (1937, Harbiye mezunu) Ertuğrul Alatlı’nın kızıdır. 1944’de İzmir’de doğmuştur. Asker kökenli bir ailede doğması ona disiplinli bir yaşamı doğrudan uygulama şansı vermiştir.

Liseyi Tokyo, Japonya’da okumuştur. O zamanlarda yabancı dil olarak Türkiye’de İngilizce bölümüne geçebilmek tavassut gerektirmekteydi (Beyhangil, 1974: 9). Bu yurt dışı gözlem fırsatı Alatlı’nın yaşamındaki en önemli aşama sayılmalıdır. Farklı kültürleri ve Türk kültürünün dünya ekseninin neresinde olduğunu ve kıyaslamayı burada öğrenmiştir (Alatlı, 2016: I,II,II,IV).

Ekonomi ve istatistik lisansını ODTÜ, ekonomi ve ekonometri yüksek lisansını Fulbright bursu ile gittiği ABD, Vanderbilt Üniversitesinde (Nashville, Tennessee) tamamlamıştır. Sayısal önermelerin deterministik temeli bu okulda atılmıştır.

Ardından felsefe öğrenimine başlayan Alatlı doktorasını New Hampshire, Dartmouth College’de devam ettirmiştir. İlâhiyat, düşünce ve medeniyet tarihi üzerine ağırlık vererek ileride sıkıca bağlanacağı “bütüncül” düşünce yapısının temel taşlarını sıralamaya başlamıştır. O dönem Batı bu tartışmaları iyice yoğunlaştırıp sonuçlarını uygulayacağı bir konuma gelmiştir (Boudon, 1991: 96-97).

1974’de İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi’nde öğretim görevlisi, Ankara Devlet Planlama Teşkilatı’nda kıdemli ekonomist görevlerini üstlenmiştir. Akademik ortam Alatlı’nın kendisine kaynak bulduğu ve teorik kurgularını oluşturduğu bir yer olmuştur.

California Üniversitesi (Berkeley) ile birlikte psiko-dilbilim çalışmaları, yazarın ağdalı dil yapısının oluşmasına zemin hazırlamıştır.

Denilebilir ki Alatlı’nın kitaplarındaki dil ve üslup sizi yormazsa kitabı okuyabilirsiniz. Kitabı okumaya devam ettiyseniz artık devrik cümlelere aşinasınız demektir. Şikâyet etmez iseniz o zaman da bağımlı bir “Alatlı okuru” olursunuz. Yazılarında sonu bir türlü gelmek bilmeyen, uzun ama derin bağlantılı cümleler topluluğu sizi beklemektedir. Saçaklı dünyaya bu kapıdan giren okuyucu kendi yolunu rahatlıkla bulabilecek maceraya artık hazırdır. Daha da ötesinde roman kahramanlarından biri olabilirsiniz (Alatlı, 1999: 10-21).

Alatlı, Cumhuriyet Gazetesi ile beraber “Bizim English” adında bir dergi çıkarmıştır. Türk Yazarlar Kooperatifi’nde (YAZKO) başkan yardımcısı olarak görev yapmıştır. Şimdilerde televizyon ile de medyaya aşina olan yazar bu eylemini sürdürecek görünmektedir. Kuşkusuz teorik bilgilerini güncel gelişmeler üzerinde laboratuar ortamındaymışçasına ve cömertçe paylaşma düşüncesindedir.

 

c. Ödülleri

Yazar 1986 yılında Filistin davasının tanıtıma katkısından ötürü Yaser Arafat’tan  “Özgürlük Madalyası” almıştır.

1987’de Yazarlar Birliği “Yılın En İyi Romanı” ödülüne“İşkenceci”yi layık bulmuştur.

20 yıl sonra ise 2006 yılında “Aydınlanma Değil, Merhamet!” adlı romanındaki katkılarından dolayı  "Mikhail A. Sholokhov 100. Yıl Roman Ödülü" nü Rusya’dan almıştır.

Cumhurbaşkanlığı 2014 Yılı Kültür ve Sanat Büyük Ödüllerinden edebiyat ödülü Türk edebiyatına ve gelişmesine yaptığı önemli katkılar sebebiyle Alev Alatlı'ya verilmiştir. 

Bülent Ecevit Üniversitesi Senatosu, yazar Alev Alatlı'ya "Fahri Doktora" unvanını 25 Aralık 2012’de takdim etmiştir.

 

ç. Eserleri ve Düşünceleri

Yazar,  “Orda Kimse Var mı”, Gogol’un İzinde” serilerinin başlığı altında eserlerini bölümleyerek vermektedir. Medya aracılığı ile söyleşi ve makaleleri ile ise fikirlerini açıklamayı sürdürmektedir.

Siyasi duruşunun eleştirilmesine karşın yazar da aydınlardan şikâyetçidir. Cehaletin salt bizim toplumumuza özgü olmadığını ifade eden yazar, cahil olana genelde acıma duygusu ile bakıldığını ve aydının ise bilgisinden dolayı mahkûm edildiğini söylemektedir. Ancak diğer yandan aydınlar görevini yaparken milletinin öz değerlerinden uzak düşmüşlerdir. (Alatlı, 1995: 226-252). Bu tür bir aydın ikilemi Türk yazarların epeydir gündeminde de yer almıştır (Atay, 2013: 6-9).

Bu konuda Indiana eyaletinin kurucuların Baynard R. Hall:

“Biz her zaman cahil adamı yetenekli olana tercih ettik; zeki adayların ahlâkını bozacak şekilde hareket ettik; çünkü maalesef zekâ ile kötülüğün bir arada gittiği, yeteneksizlerin iyi insanlar oldukları şeklinde bir inanç var,” diye yakınmıştı. Amerika’ya özgü (acaba mı?) bir paradoks diyorlar: “Sıradan insanların okur-yazar olmalarına değer veren Amerikalılar, uzmanlardan şüphelenirler” demektedir  (Alatlı, 28.06.2016). Yazar Türkiye’de de benzer bir durumdan şikâyetçidir

Alatlı "bütüncül" kavramına çok değişkenli mantık yaklaşımı ile romanlarında hayat vermektedir (Alatlı, 2001a: 61). Yazara göre  “yeni fizik”, “kaos teorisi”, “kelebek etkisi” gibi kavramlar esasen yaşamın her alanında iç içe olduğumuz tesadüfler zinciri sanılan anlamlı oluşumlardır. Özellikle bu kavramları "Schrödinger’in Kedisi" kâbus-rüya serilerinde sıklıkla işlemiştir. Bu eserlerinde Türkiye’nin konumuna ait perspektifler sunmaktadır. Kitaplarında bilim, din, eğitim, ekonomik ve sosyal alanlardaki yeni gelişmeler bilimsel temelli kurgu ile yorumlanmıştır.

Yine de "Hem hem de” şeklinde yaşam sürdürenler Alatlı’nın romanlarında dışlanmaya mahkûmdurlar. Günümüz toplumu "bütüncül" yaşam tarzını geliştirip içselleştiremediği için dar kalıpların dışına çıkamamaktadır. Bu sığlık bir yandan kadına kıyımın temel sebeplerinden sayılmaktadır.

Uluslararası örgütlerin arka planları da romanlarında alışılmadık bir üslup ile aktarılmaktadır (Alatlı, 2001b: 279-287).

 “işkenceci” kitabında ise Türk toplumu ve kadınının pozitivizm karşısındaki direnç noktalarını ve mesafe alışını derin sosyolojik tahlillerle izah eder (Alatlı, 2002a: 40-55).

Bireyin toplum içinde eriyerek yok olmasının kadın-erkek eşitsizliğinin çözümüne dair gereklilikten “Viva la Muerte” kitabında bahsetmektedir. Eşitsizliğin giderilmesi “sorunu” tümden yok edecektir (Alatlı, 1996b: 83).

“Nuke Türkiye” adlı eserinde, aydınların Türkiye’ye özgü sorunları Batı jargonu ile görüp tahlil etmeye çalıştığından şikâyet etmektedir. Bu genel bakış açısı “kadın sorunu” bakımından da aynı sığlıkta sürdürülmektedir (Alatlı, 1995: 179-191).

“Yaseminler Tüter mi, Hala?” romanında farklı din ve kültüre sahip erkek ve kadının en temel insanlık kavramlarını temel almasını yansıtmaktadır. Bu romanda her iki cinsin evrensel potada bir “bütüncül” yapıyı nasıl oluşturduğundan bahsetmektedir (Alatlı, 2002c: 72-88).

Yazar “Gogol’un izinde” serilerinde evrensel nitelikli olarak; “Or’da Kimse Var mı? serilerinde ise Türkiye ölçeğindeki toplumsal örgünün sosyo-ekonomik sonuçlarına bakmaktadır. Böylece bu sonuçların kadın üzerindeki etkilerine romanlarında ağırlıklı olarak yer vermektedir.

Özdamarlar Alatlı’nın “bütüncül” yapıya nasıl dönüştüğü konusunu:

“Okuma kültürünü babasından almış, eğitim hayatında Erzurum Kültür Kurumu İlkokulu’nda “Müthiş bir öğretmenim vardı, Emine Akkoyunlu. Kişiliğimin oluşmasında büyük emeği vardır.” dedikten sonra ikinci değerli hocasını rahmetle anar: ”Orta Doğu Teknik Üniversitesi’ne girdim. Ekonomi-İstatistik Bölümü ve Hocaların Hocası, rahmetli Fuat Çobanoğlu. Medeniyet Tarihi, ekonomi, ilahiyat ve kimya bu ilgisiz sandığım disiplinleri bütünleştiren, "bütüncül" düşünme biçimini öğreten adam.”

Yine bir röportajında şu tespiti yapar: Doğru düşünmem gerektiğini, daha doğrusu nasıl düşünmem gerektiğini öğrenmek için felsefeye geçmeye karar verdim: “Yapmam gerekenleri yaptım, akademik ünvanları topladım ama yetmediğini daha doğrusu içime sinmediğini biliyordum. Önce, "düşünce tarihi" sonra da "ilahiyat" öğrenmem bu yüzden.”

İşte zengin bir kültür ortamının insanı olan ve hayat hikâyesinden kısa kesitler vererek anlatmaya çalıştığımız Alatlı yıllardır yazıyor, TV programları yapıyor, çok önemli kurumlarda yöneticilik yapıyor. Düşünüyor, düşündürmeye çalışıyor. Kendi diliyle “Emanetle düşünen kafa” ile ve ”Batı jürisine göz kırpan” bir zihniyetle değil, kendi milli ve dini değerlerine bağlı olarak, özgür iradesiyle çalışmalarını hızlandırmaktadır. Bir soru üzerine, Duygu Asena ve Pınar Kür üzerinde yorum yaparken bu yazarlarımızı “Emanet kafa” olarak görmekte ve “Öyle bakılırsa Kerime Nadir hepsinden daha iyidir” (Özdamarlar, 16.06.2016) şeklinde izah etmektedir.

Alatlı, “bütüncül “düşünce tarzını benimsemek suretiyle “dişil” yapıdan sıyrılarak “eril” (maskülen) aşamayı yakalamıştır.   

Buradaki “eril-dişil” kavramlarını anatomik olarak algılamamak gerekmektedir. “Eril” kavramıyla kastedilen bireyin cinsiyeti değil ayakta durabilen, kendine yeterli bireylerin varlığı olmaktadır. Bu sebeple Alatlı kadının toplumda hak ettiği konumuna kavuşmasının yolunun “bütüncül” düşünme biçiminin yakalanmasından geçtiğine dikkat çekmektedir. Bunu hangi cinsiyette olursa olsun ancak eril yapılı özgür bireyler sağlayabilecektir.

Alatlı Batı’nın kendine özgü sosyal yapısından kaynaklanan sorunların Türk kadını üzerinde varmış gibi öykünülmesine karşıdır. Türk kadını sorununa Batı gözlüğü ile bakıldığında bulunan verilerin doğruyu yansıtmayacağını savunmaktadır. Alatlı Türk toplumundaki anaerkil yapının varlığına inanmaktadır. Dolayısı ile sorunları kendine özgü olmaktadır. Türk erkeğinin egemen yapısının söylendiği gibi pratiği olmadığını iddia etmektedir. Kadın sorunu ve erkek sorununun eşitlikçi bir bakış açısı ile gözlemlendiğinde Batı  tarzı sorunun değil ama “eşitsiz” bir dengenin tüm cinsler için geçerliliğinden söz etmektedir. Bu anlamdaki “kadın sorunu” O’na göre ithal sorunlardır. Gerçekten uzak ve istatistikî doğrulaması yoktur(Alatlı, 24.08.2016).

 

 

 

d. Üslubu

Alatlı, zengin dağarcığındaki tüm kelimeleri yabancı dil de olsa çekinmeden romanlarında kullanmaktadır. Bazen şakacı, ama alabildiğine tartışmacı-eleştirel bir yapısı vardır. Bu tarzı tüm yazılarının ortak özelliğidir.

Alatlı meramını anlatmak için yeni kelimeler icat etmekten de kaçınmaz. Bu durum okuyucunu hayal ve zihin dünyasında yeşermeye bırakılır. Gramer bu yazılarda çok dikkat edilmeyen ya da göz önüne alınmayan gereksiz bir engel olarak görülür.

Yazar öyle bir cümle yumağı kurar ki, adeta her şeyi iki üç cümle içinde eksiksiz söylemek için çaba sarf eder. Çok geçmeden bu sarmal sizi de romanın bir parçası yapar. Yazarın bütüncül felsefesi onun kadın yönünü epey örselemiş ve yıpratmış olabilir. Bilim kadınlarında bazen bu olguya rastlanmaktadır. Bu yüzden his konularının aktarımında teorik hafızaya sık müracaat ettiği gözlenir.

Sosyal ve siyasi olayların derinlikli tahlilleri ve çözümleri karakterler üzerinden okuyucuya aktarılmaktadır. Yabancı kültürlere nüfuz edip çözümlemelerde bulunması yazar için doğal görünmektedir (Alatlı, 2007: 131-149).Özellikle Rusya üzerine bir Rus aydını kadar derinlikli analizler yapabilmektedir (Alatlı, 2004:  433-455). Yazar Türk ve Rus toplumunun özdeş sosyolojik benzerliklerinin varlığına inanmaktadır (Alatlı, 2005: 114-120).

Aydın kesimin durağan ve tek disiplinle idareye razı olan sıkışmışlığı onun hedef tahtasında hemen yer bulur. O zaman Alatlı çok acımasız olabilmektedir.

Yazar ekonomik aksiyonların merkezine ise “homo economicus” kavramını oturtur. İnsan çıkarının ekonomik kurallar ile yönlendiğini söyler. Sıra dışı istisnalar hariç, bu yaklaşımın temel alındığı diyaloglar romanlarında kahramanların sözcüklerinde sık yer alır (Alatlı, 1996b: 255).

 

5. Söyleşiler

Ayşe Böhürler'in konuğu olarak ‘Kelebek Etkisi'  adlı televizyon programına katılan Alev Alatlı, kendisi ile yapılan söyleşilerinde; Avrupa Birliği meseleleri, eğitimin geleceği, demokrasi tanımı, dini konular, Filistin-Yahudi sorunu, Ortadoğu, Irak-Suriye-Rusya, ekonomik kalkınma, kuantum fiziği felsefesi, sorunu, milliyetçilik-ırkçılık, Ermeni meselesi, Güney Doğu sorunu ve kadın sorunu, konularında kendi çözüm önerilerini dile getirmektedir.

Bir söyleşide yazar “Beyaz Türkler Küstüler” kitabında işlediği “paçozluk” kavramına değinmektedir:

“Paçoz, kendi çıkarları için her yolu mubah sayan, küstah, beş para etmez, sokak kurnazı, zevzek, müptezel, basmakalıp, palavracı, rüküş, hoyrat, içtensiz, pespaye, nekes, terbiyesiz, aşağılık, ahlaksız, kalleş. Dostoyevski ‘Puşlost’ (Poshlost) der. Topluma musallat olan, iblis ayarlı, paçozluktur, Puşlost. İşte kitap paçozluğun hikâyesi. Puşlost tüm bu kavramları içinde toplayan tanımlama. Bizde de Ömer Seyfettin’in Efruz Bey tiplemesi, Nesin’in Zübük’ü kısmen buna yakındır. Ama benim ele aldığım paçozluk süreci Puşlost’a daha yakın ve korkum o ki, bu iblis Türkiye’ye yerleşmektedir.  Paçozluğun dini, ırkı, sınıfı, cinsiyeti, ırkı yoktur ve giderek Türkiye’ye yerleşiyor” (Yıldız, 13.09.2011).

 

6. Alev Alatlı’nın Kadın Sorununa Dair Çözüm önerileri

Cumhuriyet ile birlikte çeşitli çalkantılara rağmen kadınların ulaştıkları mevzilerden geri dönüşü/döndürülmesi söz konusu değildir (Karaca, 2013b: 1-11).  Varılan noktada toplum içerisindeki kadınların konumları üst düzeydedir. Zaten temel sektörlerin zirvesindeki yerler kadınlar tarafından ele geçirilmiştir. Bu tereddütsüz kanıksanmış ve tartışılmaz bir safhadır (Kaymaz, 2010: 333-366).

Askeri sahada kadının yer alması ise “bilgi çağı” evresine geçen ordu kurumlarında daha kolay olmaktadır. Bilginin, “anatomik gerekliliği” etkisizleştirdiği oranda kadın tüm sahalarda yerini sorunsuz alacaktır (Alatlı, 29.06.2016). Bilginin yeni şekli bu çok eski “kadın sorunu” nu ani ve hızlıca değiştirecek nitelikte durmaktadır.

Newton, Aydınlanma’nın moderniteyi doğuracağını tahmin etmiştir. Ancak bunun doğrusal bir seyir göstermesini beklememeliyiz. Yine de unutmamalıyız ki bütüne giden yolun temel taşları Newton tarafından atılmıştır (Alatlı, 22.06.2016).  Toplumsal davranışlar birey davranışlarının bütünsel etkisiyle oluşmaktadır (Bouthoul, 1971: 101) Tüm bunlar evrensel yeni olguların kapısını arayabilecek ölçektedir. Evrensel nitelikli bu fırsatı Türk kadını artık kesinlikle kaçırmayacaktır.

Yeni bilim, gri ya da siyah-beyaz olguları artık kaçınılmaz bir eşiğe getirmektedir (Alatlı, 27.06.2016). Bilim sahasının alışmaya çalıştığı sosyal sahada kadın “toplumsal zihniyet değişikliği” sayesinde hak ettiği konuma yerleşecektir. Bilgi kullanımı konusunda bu yaklaşım dikkat çekmektedir (Altun ve Demirkollu 2015: 133-169). Bilgi ve bilgenin erdemliliğe yönelmesinden itibaren bütüncül düşünce ortaya çıkmaktadır (Gregoire, 1971: 52-53).

Batı düşüncesinde de büyük değişim yaşanmaktadır. Bu değişim kademeli olarak kadın bakış açısını doğrudan etkilemektedir (Hazard, 1999: 339). Bu anlayış kadın sorununu tamamen devreden çıkaracak ölçektedir. Ekonomik sistemlerin durağan olmadığı dinamik bir yapı kadın sorununa olumlu olumsuz yansımaları da beraberinde getirecektir (Lajugie, 1974: 182).

Alev Alatlı’nın yaşamını da şekillendirdiğini düşündüğümüz “bütüncül” düşünce biçimi, eril yaşam biçimi ve eleştiriler karşısında takındığı tavır, vardığımız bulgular arasında öne çıkmaktadır.

Alatlı bu bütüncül yaklaşımı yaşamın her alanda kullanabileceğimizi ısrarla söylemektedir.

Alatlı “Kadınlar Günü” konuşmasında:

“Değerli hanımlar ve beyler, medeniyetler bir hususta ittifak edeceklerse, bu ittifakın “kadınların kendi kaderlerini kendilerinin tayin etme hakları” üzerinde ittifak olması gerektiğini savunuyorum. Kadınların kendi kaderlerini, yani kendi inançlarını, yani kendi değer yargılarını, yani kendi dünya görüşlerini, yani kendi fiziklerini, kendi estetiklerini, yani kendilerini kendileri yapan her şeyi ki, buna erkekleri ile olan ilişkileri de dâhildir, kendilerinin tayin etme hakları olduğunu savunuyorum. Örneğin, kendi adıma, sevdiğim erkekle evlenmeden önce mal akdi yapmanın aramızdaki güven ilişkisini zedelediğime inanıyorsam, medeni kanun bana böylesi bir akti “ilerleme” ya da “modernleşme” adına dayatmamalıdır. Medeni kanun, “ilerleme” adına “aile içi şiddet”in ne olup ne olmadığını da dayatmamalıdır”  (Alatlı, 26.06.2016) demiştir.

Alatlı “kadın sorununa bakışını: “Neticeyi kelâm, Türkiye’de “Kadın Sorunu, bütünün ayrılmaz parçası olarak irdelenmelidir; ister liberal, ister muhafazakâr gözlüklerle” (Alatlı, 08.07.2016) şeklinde özetlemektedir.

Alatlı kadının kontrolünün, evlilik yolu ile “babadan-damada”  devri ile sürdürüldüğünü romanlarında sık işlemektedir (Alatlı, 2002b: 279-290).

Alatlı Türkiye’de uzun zamandır edilgen bir tavır olan dişil enerjinin hâkim olduğunu, bunu eril yöne doğru uyarlamanın vaktinin geçtiğini savunmaktadır (Alatlı, 2009: 13-60).

Alatlı, derin kültürel alt yapısını oldukça sağlam bilgilerle donatmıştır. Bu avantajını keskin bir şekilde kullanmaktadır. İlber Ortaylı yazar için:

Bu yıl edebiyat alanında ödül alan Alev Alatlı belirli çevrelerde iktisatçı olarak ve kamu yönetimi dalındaki önerileriyle tanındı. DPT uzmanıydı. Ben tanıdığımda Cemil Meriç’in yakın çevresindeydi, çağdaş dünyada İslam’ın rolü üzerinde düşünceleriyle basında dikkati çekiyordu. Babasının görevi dolayısıyla Japonya’daki orta tahsilini Amerikan okulunda yapmıştı. İngilizcesi mükemmeldi. Ankara’da kurulan ve henüz kampüsüne geçmeyen ODTÜ’nün mezunlarındandır. Tarihle edebiyatı İngiliz dili üzerinden rahatlıkla takip ettiği anlaşılıyor.

Doğru bir yönelişle Rusya’yı bir Türk aydını olarak ilgi ve karşılaştırma alanına aldı. Burada onun romanlarından söz etmem mümkün değil. “Yaşasın Ölüm!” (Viva la Muerte!) Türk okuru tarafından ilgiyle izlendi. “Beyaz Türkler Küstüler”de (tabii ki isim vermeden) bendenizi de romanın içine bir karakter olarak yerleştirmiştir, kendisine yaklaşımımda bunun kesinlikle rolü yok. Şunu söylemek şarttır; Alev Alatlı romanlarında Türk okuyucusunu dünyadan ve tarihten haberdar etme endişesiyle ama daha çok da tezini evrensel bir platformda savunmak gereğiyle müthiş bir bilgi birikimine başvurdu. Türkçesi bir Türk yazarına yaraşacak derecede akıcı ve muhtevalıdır. Zamanımızda bu bir meziyet çünkü Türkçe özürlü romanlar okunuyor.

Eleştirileri acımasızdır. Muhafazakâr ve ilerici ikileminin dışında her okuyucuyu kendine bağlamayı bilmiştir. “Batı’ya Yön Veren Metinler”den sonra son zamanda bir de “Bize Yön Veren Metinler” adlı derlemeleri üniversite gençliğini ve tüm aydınları Türk tarih ve edebiyatının, biliminin ve siyaset anlayışının ana yazarları ve doğrudan ana metinleriyle tanıştırmayı amaçlamaktadır. Alev Alatlı üstüne vazife olmayan işlerle uğraşanlardandır ve bu uğraşısının da devamını dileriz” (Ortaylı, 30.11.2014) demektedir.  

Yazar Türkiye’nin sorunlarına yol açan sıkışıklığa çözüm ararken aydınlar ve kadınlar da bu eleştirilerden nasibini almaktadırlar (Alatlı, 2013: 371-421).

Hilmi Yavuz:  “Alev Alatlı için yazacağım bu son yazının başlığı: ‘Bir entelektüelin hazin sonu' olmalıydı” (Yavuz, 24.01.2016) demiştir. Böylece Alatlı ile medya üzerinden kıyasıya sürdürdüğü tartışmaya son vermiş görünmektedir.

 

Sonuç

Bu çalışma ile elde edilen bulgulara dayanarak şu sonuçlara varılmıştır. Farklı disiplin dallarının enerjisi ile oluşturulacak sinerjik “bütüncül” düşünme gücü ve içselleştirme önemli sayılmalıdır.

Alev Alatlı kendi yaşamının merkezine de koyduğu bu bütüncül düşünce biçimini sistematik olarak işlemektedir.

Alev Alatlı, geliştirdiği yaşam biçimi, multi-disipliner eğitimi ve taraf olmaktan çekinmeyen toplumsal önermeleri ile “eril” düşünce biçiminin şiddetli savunucusu haline gelmiştir.

Yazar Alev Alatlı’nın kadın sorununa değin çözüm önerilerine, kendi eserlerinin eksen alındığı bir bakış açısı elde edilmeye çalışılmıştır.

Yazara göre sığ ve durağan eğitim biçimi, kadına yapılan zulmün başlıca sebeplerindendir. Çok sayıda fikri birlikte bütüncül görebilip içselleştirebilen ve bunu kutsayan toplumlar “kadın sorunu”nu ortadan kaldırabilecektir. Bu yaklaşım biçimindeki zihniyet kadına yapılan kıyımı önlemede en etkin silah olmalıdır.

Yazara göre bu dönüşüm ve “bütüncül” denilen düşünce tipi doğru düşünmenin temel taşları arasına süratle alınmalıdır.  Toplum kadın sorunsalına karşı gelişimini bu ilke üzerine bina etmelidir.

 

 

 

 

KAYNAKLAR

ALATLI, Alev (1995), “Nuke” Türkiye, Boyut Yayınları, İstanbul.

ALATLI, Alev (1996a), OK. Musti Türkiye Tamamdır, Boyut Yayınları, İstanbul.

ALATLI, Alev (1996b), Viva La Muerte, Boyut Yayınları, İstanbul.

ALATLI, Alev (1999), Kadere Karşı Koy A.Ş., Everest Yayınları, İstanbul.

ALATLI, Alev (2001a), Schrödinger’in Kedisi, Kâbus, Alfa Yayınları, İstanbul.

ALATLI, Alev (2001b), Schrödinger’in Kedisi, Rüya, Alfa Yayınları, İstanbul.

ALATLI, Alev (2002a), İşkenceci, Alfa Yayınları, İstanbul.

ALATLI, Alev (2002b), Valla Kurda Yedirdin Beni, Alfa Yayınları, İstanbul.

ALATLI, Alev (2002c), Yaseminler Tüter mi, Hala?, Alfa Yayınları, İstanbul.

ALATLI, Alev (2004), Aydınlanma Değil Merhamet, Everest Yayınları, İstanbul.

ALATLI, Alev (2005), Dünya Nöbeti, Everest Yayınları, İstanbul.

ALATLI, Alev (2007), Ey Uhnem Ey Uhnem, Everest Yayınları, İstanbul.

ALATLI, Alev (2013), Beyaz Türkler Küstüler, Everest Yayınları,

ALATLI, Alev (2016), Batıya Yön Veren Metinler-I,II,III,IV, Alfa Yayınları, İstanbul.

ALATLI, Alev, “Boşalan Kiliseler, Kadın Vaizler Ve “İmam” Amina Wadud”,

(http://www.alevalatli.com.tr/makale.asp?s=detaym&ID=61),

(09.07.2016)

ALATLI, Alev, “8 Mart Dayanışmadan Önce Detant”,

(http://www.alevalatli.com.tr/makale.asp?s=detaym&ID=61), (25.06.2016)

ALATLI, Alev, “Kaos Paradigması Kelebek etkisi, postmodern eğitim”,

(http://www.alevalatli.com.tr/makale.asp?s=detaym&ID=61), (26.06.2016)

ALATLI, Alev, “saçaklı (fuzzy) düşünce Bart Kosko, Lofti A. Zadeh”

(http://www.alevalatli.com.tr/makale.asp?s=detaym&ID=61), (27.06.2016)

ALATLI, Alev, “Kadim Değerler: Akıl, Ahlâk, Adalet, Adap, Aşk”,

(http://www.alevalatli.com.tr/makale.asp?s=detaym&ID=61), (22.06.2016)

ALATLI, Alev, “Türkiye’de Entelektüeller Gerekli Değildir.”,

(http://www.alevalatli.com.tr/makale.asp?s=detaym&ID=61), (28.06.2016)

ALATLI, Alev, “Kaos Çağı’nın Cephaneliği: Bilgi Silâhları”,

(http://www.alevalatli.com.tr/makale.asp?s=detaym&ID=61), (29.06.2016)

ALATLI, Alev, “İçtihat ve Feminizm (2)”,

(http://www.alevalatli.com.tr/makale.asp?s=detaym&ID=61), (30.06.2016)

ALATLI, Alev, “Sahici Kadın”dan “Yeni Kadın”a! (5)”,

(http://www.alevalatli.com.tr/makale.asp?s=detaym&ID=61), (06.07.2016)

ALATLI, Alev, “Sahici Kadın”dan “Yeni Kadın”a! (7)”,

(http://www.alevalatli.com.tr/makale.asp?s=detaym&ID=61), (07.07.2016)

ALATLI, Alev, “Sahici Kadın”dan “Yeni Kadın”a! (8)”,

(http://www.alevalatli.com.tr/makale.asp?s=detaym&ID=61), (08.07.2016)

ALATLI, Alev, “Duvarların Arkasında”,

(http://tr.duvarlarinarkasinda.com/roportajlar/alev_alatli/), (24.08.2016)

                ALATLI, Alev, “Alev Alatlı: Zekamın Övülmesine Sinirleniyorum”,

(http://t24.com.tr/haber/alev-alatli-zekamin-ovulmesine-sinirleniyorum,34584),

(23.08.2016)

ALATLI, Alev ve Ayşe KULİN, Nurşen MAZICI, Liz BEHMOARAS (2009), Yalnız değilsin, Destek Yayınları, İstanbul.

ALTUN, Kudret ve Ceyhun DEMİRKOLLU, (2015), “Bilgi Kullanımında “Kuantum Yaklaşımı” Yöntemi”, Kalem Uluslar arası Eğitim Ve İnsan Bilimleri Dergisi, S: Haziran 8, ss. 133-169.

ATAY, Hüseyin (2011), “Toplumsal Yaşam İlkeleri”, (ed.) Şaban Ali Düzgün, Matüridi’nin Düşünce Dünyası, T.C. Kültür ve Turizm Bakanlığı Yayınları, ss. 319-349, Ankara.

ATAY, Oğuz (2002), Eylembilim, İletişim Yayınları, İstanbul.

BENETON, Philippe (1991), Toplumsal Sınıflar, (çev.)    Hüsnü Dilli, İletişim Yayınları, İstanbul.

BERRY, Adrian (1998), Bilimin Arka Yüzü, (çev.)  R. Levent Aysever,  TÜBİTAK, Pelin Ofset, Ankara.

BEYHANGİL, Halil (1974), Bozuk Düzen Okulu, Varlık Yayınları, İstanbul.

BOUDON, Raymond (1991), Sosyoloji yöntemleri, (çev.) Alev Türker, İletişim Yayınları, İstanbul.

BOUTHOUL, Gaston (1971), Toplum Biliminin Tarihi, (çev.) Cemal Süreyya, Varlık Yayınları, İstanbul.

BRUN, Jean (1997), Stoacılık, (çev.) Medar Atıcı, İletişim Yayınları, İstanbul.

CAMUS, Albert (1957), L’étranger, Edition Gallimard, Paris.

CAMUS, Albert (1974), Uyumsuz Yaşama, (çev.)  Tahsin Yücel, Varlık Yayınları, İstanbul.

COELHO, Paul (2008), Simyacı, (çev.) Özdemir İnce, Can Yayınları, İstanbul.

GUICHAOUA, Andre (1994), “Sosyal Bilimler ve Kalkınma“, (ed.) Serge Cordellier, Üçüncü Dünya’nın Sonu mu?, (çev.) Ahmet İnsel-Burak Gürbüz-Ayça Akarçay, İletişim Yayınları, İstanbul.

DAVİE, Grace (2005), Modern Avrupa’da Din, (çev.) Akif Demirci, Küre Yayınları, İstanbul.

DÖKMEN, Üstün (2003), İletişim Çatışmaları ve Empati, Sistem Yayıncılık, İstanbul.

DUMONT, Rene (1974), Dünya Nereye Gidiyor, (çev.) Müntekim Ökmen, Varlık Yayınları, İstanbul.

DUVİGNAUD, Jean (1977), Sosyolojiye Giriş, (çev.) Samih Tiryakioğlu, Varlık Yayınları, İstanbul.

ECO, Umberto (2012), Foucault Sarkacı,  (çev.) Şadan Karadeniz, Can Sanat Yayınları,  İstanbul.

ERDEM T., Yasemin ve Halime Yiğit (2010), Bacıyan-İ Rum'dan Günümüze Türk Kadınının İktisadi Hayattaki Yeri,  İstanbul Ticaret Odası Yayınları, İstanbul.

ERKAL, E. Mustafa (1995), Sosyoloji (Toplumbilimi), Der Yayınevi, İstanbul.

EV, A., Hacer (2012a), Eleştirel Düşünme, Tibyan Yayınları, İzmir.

EV, A., Hacer (2012b), İbni Haldun ve Eğitimi, Tibyan Yayınları, İzmir.

GREGOİRE, François (1971), Büyük Ahlak Doktrinleri, (çev.) Cemal Süreyya, Varlık Yayınları, İstanbul.

                HAZARD, Paul (1999), Batı Düşüncesinde Büyük Değişme,  (çev.) Erol Güngör, Ötüken Neşriyat, İstanbul. 

KARACA, Şahika (2006), "İlk Kadın Yazarlar ve Trajedileri", Türk Edebiyatı, ss.63-66.

KARACA, Şahika (2010), "Şemsettin Sami ve Kadınlar", Uluslararası Sosyal Araştırmalar Dergisi, C: 3, ss.136-146.

KARACA, Şahika (2011a), "Fatma Aliye Hanım'ın Türk Kadın Haklarının Düşünsel Temellerine Katkıları", Karadeniz Araştırmaları, ss.93-110.

KARACA, Şahika (2011b), "Modernleşme Döneminde Bir Kadın Yazarın Portresi: Emine Semiye Hanım", Bılıg, ss.115-134.

KARACA, Şahika (2013a), "Fatma Aliye Ve Emine Semiye'nin Toplumsal Kimliğinin Kazandırılmasında Öncü Fikirleri", The Journal of Academic Social Science Studies, C: 6, ss.1481-1499.

KARACA, Şahika (2013b), "Modernleşme Döneminde Kadın Eğitiminin Niteliğine Yönelik Farklı Yaklaşımlar", Uluslararası Hakemli Beşeri ve Akademik Bilimler Dergisi, C: 2, ss.1 – 11.

KAYMAZ, Ş., İhsan (2010), “Çağdaş Uygarlığın Mihenk Taşı: Türkiye’de Kadının Toplumsal Konumu”, Ankara Üniversitesi Türk İnkılâp Tarihi Enstitüsü Atatürk Yolu Dergisi, S: 46, Güz, ss. 333-366.

KRAMER, S. Noah (2002), Tarih Sümer’de Başlar,  (çev.) Hamide Koyukan, Kabalcı Yayınevi, İstanbul.

LAJUGİE, Jozeph (1974), Ekonomik Sistemler, (çev.) Nihat Önol Varlık Yayınları, İstanbul.

LENİHAN John (1999), Bilim İş Başında, (çev.) Barış Bıçakçı, TÜBİTAK, Ankara.

MANGO, Andrew (2010), Atatürk (Modern Türkiye’nin Kurucusu), (çev.) Füsun Doruker, Remzi Kitabevi, İstanbul.

MARSHALL, Ian ve Danah Zohar, (2002), Kim Korkar Schrödinger’in Kedisinden, (çev.), Orhan Düz, Gelenek Yayınları, İstanbul.

MERİÇ, Cemil (1994), Mağaradakiler, İletişim Yayınları, İstanbul.

MİCHEL, Andree (1997),Feminizm, (çev.) Şirin Tekeli, İletişim Yayınları, İstanbul.

MONTEİGNE, de Michel (2011), Denemeler, (çev.) Nazlı Seza Çankaya, Sıradışı Yayıncılık, Ankara.

                ORTAYLI, İlber, “Cumhurbaşkanlığı Büyük Ödülleri”, Milliyet, 30 Kasım 2014.

                ÖZDAMARLAR, Kadir, “Alev Alatlı ve “Bize Yön Veren Metinler-1,2”-I”, Kayseri Haber, 16 Haziran 2016.

YAVUZ, Hilmi, “Alev Alatlı'nın Bittiği'nin Resmidir!”, Zaman, 24 Ocak 2016.

YENİTUNA, Burak (2014), “ Çağdaş Türk Kadını İmajı Yaratma Sürecinde Cumhuriyet Gazetesinin Rolü (1930-1935)”, Gümüşhane Üniversitesi İletişim Fakültesi Elektronik Dergisi C: 2,  S: 3, ss. 62-89.

YILDIZ, Şenay, “Söyleşi”, Akşam, 13 Eylül 2011.

YİVLİ, Oktay, Alev Alatlı’nın Romancılığı Ankara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, (Yayımlanmamış Doktora Tezi), Ankara, 2009.

YÜCEL, A., Hasan (1995), İyi Vatandaş İyi İnsan, Milli Eğitim Basımevi, İstanbul.

YÜKSEL, R., Sera (2014), “Türk Medenî Kanunu Bakımından Kadın-Erkek Eşitliği”, Gazi Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, C: XVIII, S: 2, ss. 175-200.