Dr. Ceyhun DEMİRKOLLU

Dr. Ceyhun DEMİRKOLLU

[email protected]

OKUMANIN DAYANILMAZ ÇEKİCİLİĞİ YA DA VAR OLDUĞUMUZU HİSSETMEK!

18 Ekim 2017 - 19:37 - Güncelleme: 19 Ekim 2017 - 10:29

            OKUMAK, OKUDUĞUNU ANLAMAK, ANLADIĞINI ANLATMAK: OKUMANIN DAYANILMAZ ÇEKİCİLİĞİ YA DA VAR OLDUĞUMUZU HİSSETMEK!

 

                                                                                                          Dr. Ceyhun Demirkollu

                                                                                                          Mak. Müh.

      

           

 

 

            Neden okumaya ihtiyaç duyarız?

            Okuma gereksinimi insanın bilgilenme merakının sonucudur. Bilmediğinden korkan insan, bilinmeyenleri azaltarak korkularından kurtulmak ister. Olayların içyüzünü çözen insanın kendine güveni artar. Bakış açısı genişleyen insan bu seferde isteklerini düzenler ve hırslarını kontrol altına alabilir. Bu sarmalı iyi takip edemeyen insanlar çoğu kez korku ve isteklerinin esiri olmaya doğru bir çöküş içine girmektedirler.

            Bilgi en kolay şekilde okuyarak elde edilmektedir. Görsel yollarla bunu pekiştirmek de olasıdır. Ancak bir olayı anlayarak öğrenmek daha verimli bir öğrenme şeklidir. Çünkü ezberlenen bilgiler bir süre sonra unutulmakta ve hafızanın en derin yerlerine gizlenmektedir. Hâlbuki anlamak bilgileri kodlamaktır. Onları hafızadan geri çağırıp kullanmak böylece kolaylaşmaktadır.

            Okuma sonucu zengin bir kelime dağarcığına sahip insanı ifade biçimi zenginleşecektir. Böylece güzel konuşma retoriği insanların dikkatini çekecek ve ilgi uyandırarak kişilik gelişimi olumlu yönde artacaktır.

 

                                   C:\Users\Ceyhun DEMİRKOLLU\Desktop\SKEK OCAK OKUMAK MAKALESİ\IMG_6955.JPG

                                   Mark Twain

           

            Okuduklarımızı nasıl daha kolay anlayabiliriz?

            Bu aşama da aslında meraklı olduğumuz yani daha ilgi duyduğumuz konular üzerine yoğunlaşmak ve bunları saklamak için kodlamak öğrenme sürecini daha da kolaylaştıracağından anlamamızı kolaylaştıracaktır.

            Okumak için hazır bir şablon bizim algı ve düşünce düzeyimizi artıracaktır. Bu şablon; “Kim, ne için, ne zaman, nerede, nasıl, ne olmuş…” şeklinde özetlenebilir. Tabi bu arada dini ve tarihi olaylar, ekonomik terimler, sosyolojik deyimler, yabancı dil bilgisi, büyük yazarların eserleri, klasikler bizi beklemektedir.

            Aslında bir bakıma kitaplar tüm tecrübelerin arı sütü gibidir. Yazarlar bu konuma gelebilmek için inanılmaz serüvenlerden geçmiş olmalılar. Bazen bir cümleyi okuduğumuzda; a ben de bunu yaşamıştım! Ya da evet bu ifadeler en doğru böyle söylenebilir ancak, ne eksik ne fazla!..Demişizdir.

           

            Anladığımızı anlatmak bir tür pekiştirme uygulamasıdır!

            Öte yandan hızlı okumak aslında bu kodları iyi bir şekilde kütüphanecilikte olduğu gibi sıralamak ve düzen sağlayarak dağınıklığı önlemektir. Böylece çok okumak, daha fazla bilgiyi anlayarak tasniflemek bakımından önem kazanmaktadır. Bir sonraki aşamada ise bunları tekrarlamak ve anlatmak pekiştirmeyi doğurmaktadır.  Artık böylece bilginin sahibi olunur…

      

       Hangi aşama bizi hızlı okumaya götürecektir?

            Çok okuma sonucu bu bilgilerin tekrarlanarak uygulama sahasında kullanılması kodlama işlemimizi daha çok geliştirecektir. Böylece artık bir konunun detaylarına girmek basitleşecektir. İşte bu kodlama sonucu elimizde oluşacak anahtar bizi bilgi deryasının dibindeki incilere götürecektir. Hafızamıza kodladığımız bilgiler tekrar karşımıza çıktığında bunları kolayca tanıdığımızdan, diğer bilgilere ve detaylara süratle geçebilme yeteneğimiz artacaktır. Hızlı okumanın en büyük yararı da hızlı muhakeme ve düşünme yeteneğine kavuşmamıza yol açmasıdır.

            Kelimelerin ardında yatan derin manayı kavramak karşımızdakinin asıl maksadını çözmemize yarayacaktır. Kelimelerin derin manalarını kavrayabilmek, yani bilinmeyeni görebilme yeteneğimizin gelişmesi bizi yüksek eşiklere taşıyabilecektir. Kuşkusuz bu önemli bir yetenektir.

                       

            Dewey kimdir? “Onlu tasnif Sitemi” nedir?

            Kütüphaneciliğin öncüsü olan Dewey de aynı mantık silsilesini, çocukluğunda annesinin çamaşır dolabını düzenleyerek keşfetmiş ve “bilgi sınıflamasının” önünü açmıştır. Dewey kütüphanecilikte bilgileri kendi adıyla anılacak olan “Dewey onlu tasnif sistemi” başlığında alt alta “on’lu” düzende bir araya getirerek bir tür kodlama oluşturmuştur.

 

C:\Users\Ceyhun DEMİRKOLLU\Desktop\SKEK OCAK OKUMAK MAKALESİ\DEWEYONLUSINIFLAMASISTEMI.jpg

       KÜTÜPHANECİLİKTE KULLANILAN “DEWEY ONLU TASNİF SİSTEMİ”

 

            Bu yaklaşım sistemi günümüzün “determinist” bilgisayarlarının temeli ile aynı algoritmayı kullanmaktadır. Bilindiği üzere günümüz basit bilgisayarlarında bir bilgi çağrıldığında takip edilen işlem; bir kütüphanecinin kütüphaneden istenen kitabı ilgili bölümden alarak okuyucuya getirmesi şeklinde basitçe benzetilebilir.

            Halbuki kuantum bilgisayarlardan bir bilgi talep edildiğinde verilen komut determinist bilgisayardakinden çok daha fazla hızlı ve farklı yerine getirilir. Denilebilir ki kuantum bilgisayarların takip ettiği işlem; her kitaba bir kütüphaneci atandığı ve işlemin hemen yerine getirilmesi şeklinde gerçekleşmektedir.

           

            Gelişmiş ülkelerde okuma seferberliği

            Çok okumak da “kuantum” temelli bir işleme doğru gidişimizin başlangıcını oluşturacağından, çok ama çok hızlı bir öğrenme ve ilerlemeyi bize kazandıracaktır. Bu müthiş kapasitemizi “atıl” bırakmak kişisel gelişimimizi ve yurdumuzun geleceğini ipotek altına alacak bir sarmal denklem olarak önümüzde durmaktadır...

            İleri ülkeler bu kuantum evreyi yakalamış ve sorunlarını kolaylıkla çözerek her alanda sıçrama içerisine girmişlerdir. Aradaki mesafe de gittikçe artmaktadır.

            Acaba çok kitap okuyarak hakikaten bu mucize yakalanabilir mi? Evet tabi ki yakalanabilir.

İşte o zaman birbirimizi seveceğiz, o zaman farlılıklar önemini yitirecek ve bunlar kutsanacaktır. Okumayan bu bilince kavuşamaz mı? Evet, mümkün ama bu istisna düzeyinde olabilir ve genel bir iyileşme mümkün olmayabilir. Toplumun geneline yayılacak bir kültür ve hoş görü ortamı asıl hedeflenen aşama olarak ele alınmalıdır.

            Ayrıca bu kültürel hoş görü maddi gelişimin kültür ile harmanlanmasını doğuracağından toplumsal denge ve düzen kolayca sağlanabilecektir.

            Çin kralı, diğer krallara:

            “Ey yüce krallar, eğer rahat etmek, halkınızı iyi yönetmek istiyorsanız, halkınızı bilgsiz, cahil tutun. Bilgisizlik erdemdir. Bilgili insan çabuk bozulur, üstelik onu yönetmek de zordur. Örneklemek gerekirse, cahil insan boş, bilgili insan dolu bir küpe benzer. Boş küp işinize yarar. İçine turşu, pekmez, su koyarsınız. Oysa dolu küp zaten doludur, hiçbir işinize yaramaz. İnsanlar da tıpkı böyledir...”

           

            Neden Okumuyoruz?

             Bu sorunun cevabı çok yalındır. Böyle bir şeye gerek duymuyoruz. Kısa yoldan maddi olarak bir seviyeye gelmek zorundayız düşüncesi okumayı temel ihtiyaçlar arasına sokmamaktadır. Hâlbuki bu durumda bile gerçek aydınlamayı yakalamış insan bilir ki maddi aşamanın da anahtarı okumaktan geçmektedir… Belli bir birikim elde eden insan okumayı temel ihtiyaç görmezse bir şekilde elde ettiği maddiyat ve makam seviyesini yukarıya taşımakta zorlanabilecek belki de geriye düşecektir. Zaten ilerlememek geriye gitmek demek değil midir? 

        Belli bilinç sahipleri ancak kolektif eylem içinde olabilmektedir. Bu eylem çoğu kez gerçek bilginin peşinde koşmakla vücut bulmaktadır. Aydınlar bu yüzden üretkendirler. Hatta gelecek ile ilgili doğru futuristik olasılıkları ortaya koymayı görev saymaktadırlar. Aydınlar topluma karşı yükümlülükleri oldukları bilinciyle her türlü zorluğa karşı koyarak kendilerini feda etmekten geri durmazlar. Bu kolektif bilinç farklılıkların ve görülmeyeni görmenin yüceliği ile kutsanmıştır.

            İşte bu yüzden aydın için okumanın saati ve yeri yoktur!.. Aydın insan karnı acıkan ve susayan insanın ihtiyacını giderdiği gibi okumaya acıkır ve susuzluk duyar.

            Ünlü bir Fin atasözü derki;" Kitaplıklar demokrasinin kaleleridir". Demokrasi eğitimi ise ailede başlar. Ailesinin ve yakın çevresinin elinde kitap görmeyen bir çocuktan kitap okumasını beklemek ne derece doğrudur?

            Okulda ise iyi niyetli yapılan kitap okuma/okutma girişimleri baskıya dönüşüp ters tepmektedir.

            İstanbul’da bir bakkal, kitap özeti getiren çocuklara bedava alışveriş yaptırarak hepimizin önüne geçmiştir. Hangi kuruluşumuz bu bakkaldan daha fakir acaba? Maddiyat bir yana bu vatandaşımız çözüm bulmuş ve bizlere örnek olmuştur…

 

      

 

       Sonuç

            Yukarıda “okumak, okuduğunu anlamak, anladığını anlatmak” başlığı altında bir konuyu irdelemeye çalıştık. Bu konuda belli çalışma ve deneyimler arı sütü gibi okura aktarılmaya çalışılmıştır.  Hiç şüphesiz bu bilgiler okurun bilgi dağarcığı çerçevesinde algılanacak ve yorumlanacaktır. Her okurun kendi mecrasında bu bilgilerin yeşereceği ve tohumların fidan olacağı ümidini taşımaktayız.

                                   C:\Users\Ceyhun DEMİRKOLLU\Desktop\SKEK OCAK OKUMAK MAKALESİ\kitap-sevgisi.jpg

 

            Önder Atatürk’ün dediği gibi;

            “Cahillik yok edilmedikçe, yerimizdeyiz… Yerinde duran bir şey ise geriye gidiyor, demektir. Bir taraftan genel olan cahilliği yok etmeye çalışmakla beraber, diğer taraftan toplumsal yaşamda bizzat faal ve faydalı, verimli elemanlar yetiştirmek lazımdır. Bu da ilk ve orta öğretimin uygulamalı bir şekilde olmasıyla mümkündür. Ancak bu sayede toplumlar iş adamlarına, sanatkârlarına sahip olur. Elbette milli dehamızı geliştirmek, hislerimizi layık olduğu dereceye çıkarmak için yüksek meslek sahiplerini de yetiştireceğiz. Çocuklarımızı da ayni öğretim derecelerinden geçirerek yetiştireceğiz.

            Ben çocukken fakirdim. İki kuruş elime geçince bunun bir kuruşunu kitaba verirdim. Eğer böyle olmasaydı, bu yaptıklarımın hiçbirini yapamazdım.

            Biz cahil dediğimiz zaman, mektepte okumamış olanları kastetmiyoruz. Kastettiğimiz ilim, hakikati bilmektir. Yoksa okumuş olanlardan en büyük cahiller çıktığı gibi, hiç okumak bilmeyenlerden de hakikati gören gerçek âlimler çıkabilir.

Kültür, okumak, anlamak, görebilmek, görebildiğinden anlam çıkarmak, ders almak, düşünmek ve zekâyı geliştirmektir”.