TÜRK ORDUSU GAZZE’DE 2
Filistin Cephesinde, Alman Komutan Von Kress, Kudüs’ten ayrılırken orada oturduğu odaya bakan yaşlı bir Hıristiyan Arap Kadın’ın eline bir bahşiş sıkıştırmak ister. Bunun üzerine kadın ona, hayır efendim, gördüğüm hizmetler için para almaktan utanırım. Vatanıma faydalı bir iş yapabilmek için bu hizmet bana bir fırsat olmuştur.(1) der.
Osmanlı İmparatorluğu, çeşitli ırklardan, dinlerden, zümrelerden meydana gelen bir devlet olarak, toprakları üzerinde yaşayanlara imani değerler esas alınarak adalet sağlamaya, hoşgörüyle huzur ve refah üzre birlikte yaşamalarını temine çalışmıştır. Lakin devir değişmiştir. Gelişen milliyetçilik cereyanları ile birlikte Osmanlı üzerindeki kavimler de istiklal mücadelelerine girmişlerdir. Ancak bu mücadeleler yalnız kendine ait topraklarda olmayıp bizim olan veya Türkleştirdiğimiz toprakları da içine alır. İşin daha da garibi devlet kurmamış zümrelere, aşiretlere yabancılar tarafından devletler ihsan edilir. Sözler ve mali kaynaklar verilir. Her kaybediş ve kayıplarla bizde de milli duygular kuvvet kazanır
Şimdi iktidarda İttihat ve Terakki vardır ve yeni bir hamleyle, mukaddes gayelerle vatanı yüceltmek için iktidarı ele geçirmişlerdir. Lakin ne bilgi birikimleri ne de becerileri yeterlidir.
Filistin cephesinde muharebeler dört yıl boyunca müthiş bir mücadeleye sahne olur. Orduların erzak, yol, su, teçhizat ve silah hazırlıkları çok büyük fedakârlık, çalışma ve kanla sağlanır. Veya sağlanamaz
Birinci ve ikinci Kanal harekâtlarında, Türk Ordusu, Filistin’den hareketle, kanalı geçip Mısır’dan İngilizleri kovmayı başaramamıştır.
Bu sefer hücum sırası İngilizlerdedir. Maksatları Gazze’den başlayarak Kıtayı ele geçirmek, Osmanlı’ya son darbeyi indirmek ve sulha mecbur etmektir.
İngilizler ve Fransızlar hazırlıklarını yaparlar ulaşım için her ileri hamlede tren rayları döşerler, su kuyuları açarlar, erzak depoları inşa ederler. Süveyş kanalındaki gemilerden istifade ederler. Uzaktan gelmelerine rağmen asker sayısında üstünlükleri vardır. Bu onlara yetmez Arap Şeyhlerini satın alırlar silah yardımı yaparlar, Ermeni isyanını çıkarırlar sanıldığı gibi bu isyan değil bir savaştır. Kürt isyanını devreye sokarlar. Hintli, Anzak ve Avusturyalı askerlerde itilaf devletlerinin yanında vatanları için çarpışır! Düşmanların mali imkânları ve güçleri bizden fazladır. Askerlerinin bütün ihtiyaçları görülür çikolataları bile eksik değildir. Türk askeri çantalarını bile yanına almamıştır. Çünkü Türk askerinin ise çantaları boştur ve onu dolduracak bir şeyleri yoktur.
Mart 1917 de İngiliz ileri yürüyüşü başlar. Hedef Gazze’deki Türk ordusudur. Şehre hâkim Ali Muntar tepesi savaşın kaderi olmuştur. İngilizler tepeyi alırlar lakin tepe tekrar Türklere geçer. İngilizler yenilirler.
Fakat nisan ayında İngilizler tekrar Gazze’yi almak için hücum ederler. Yine boylarının ölçüsünü alırlar ikinci Gazze Muharebesinde de mağlup olurlar.
Mağlubiyetten sonra İngiliz Ordu kumandanı görevden alınır cepheye yeni Kumandan gelir. Onun verdiği rapor çok dikkat çekicidir. Türkler eşit şartlarda mağlup edilemez, der. Asker ve teçhizat silah artışı ister. Hâlbuki zaten onlar her durumda sayı üstünlüklerini elinde bulundurmaktadırlar.
Yapılan takviyelerle tekrar hücuma geçerler. Bu sefer başarılı olurlar Türk ordusu yenilir ve Kudüs’ün alınmasının önünde artık bir engel kalmamıştır. Zaten umumi taarruzda Bağdat da düşmüştür. Daha sonra Nablus faciasıyla Suriye Cephesi de çöker.
Bu savaşlarda ilk defa tank kullanılmıştır. Uçaklar önemli vazifeler görür. Türk ordusu da müttefiki Almanların desteğiyle sahip olduğu uçakları kullanır.
İngilizler bu savaşlarda zehirli gaz mermisi kullanırlar.
Dört sene boyunca bu topraklar 50–60 derece sıcaklıkta, her türlü yokluk, susuzluk içinde üstün düşman kuvvetleri ve iç savaşlara rağmen, toprak karış karış müdafaa edilerek şerefli ve kahramanca bir mağlubiyetle terk edilmiştir.
Aradan çok seneler geçtikten sonra dostumuzu, düşmanımızı, tarihimizi tanımadan, bilmeden, hüküm vermek, Müslüman kardeşine ağlamakla olmaz. Güçlü olduğumuz zamanlarda adalet ve nizam aşkıyla gittiğimiz yerler güçsüz olduğumuz zamanlarda başımıza çok gaileler açmıştır. Anadolu’nun aziz evlatları temiz kanlarını iman ve vatan için akıtmışlardır. Yapılan hizmetlerin karşılığı çoğunlukla nankörlük ve ihanet olmuştur.
On dokuzuncu yüzyıldan itibaren yalnızca Türk’ün hâkim olduğu yerleri kaybetmekle kalmayıp, nakış nakış işlediğimiz bir medeniyet yarattığımız öz be öz bizim olan Balkanları, Halep’i, Musul’u, Kerkük’ü, Kafkasya’nın, Acem’in bir kısmını kaybettik. Türk olduğu için zulme uğrayanların sesini duymadık, onlara sahip çıkmadık.
Kaybettiklerimiz yalnız toprak parçası olmakla kalmadı, kendimize ait düşüncelerimizi de kaybettik. Vatanla iman aşkının bir olduğunu, imanın sevgiyle, ilimle, kültürle, adaletle, üretmekle, paylaşmakla bir olduğunu unutarak kaybettik.
Aynı topraklarda yaşayan, Hristiyan Arap kadınla, Yahudi’nin, Kürt’ün, Şii’nin vatanım dediği kutsi mefhumu kaybettik.
Eşit şartlarda bizimle baş edemeyeceklerini bilen düşmana uyup, ayrılıkları farklı olmayı marifet bildik, imana taassubu ekledik, hoşgörüden uzak kaldık, kültürümüzü ve bizi biz yapan Türkçemizi inkâr ettik, kendimizden utandık, yabancı değerlere hayran olduk.
Bazen terreddüte düşer gibi olsak da. Biz de birçoğumuz gibi inanıyoruz ki, saf değerlerimizi hiç kaybetmedik, bu ateş sönmedi. Onlar büyük bir sevdanın külleri altındadır. Bu sevda ya küllerinden doğacak veya ateş olup yeniden yanacaktır.
Celil Altınbilek
(1) Von Kress. Kuma Gömülen İmparatorluk. Yeditepe Yayınları