Celil ALTINBİLEK

Celil ALTINBİLEK

[email protected]

TARİHTEN İKİ SİMA II: YUSUF PAŞA

02 Mart 2015 - 11:32

TARİHTEN İKİ SİMA II

YUSUF PAŞA

Tarihi kahramanlarımızdan ilki Deli Hüseyin Paşa ve diğeri çağdaşı Silahtar Yusuf Paşa’dır.

Dalmaçya topraklarındaki sancakbeyinin arazilerinde. 11–12 yaşlarında Maskoviç adlı bir Hırvat çocuk ayakları çıplak su taşımaktadır. Canlı hareketli ve işine de iyi yapan bu çocuğu gören Maria adlı kadın bu duruma çok üzülür ve ölmüş olan kocasının ayakkabılarını bu çocuğa verir.

Aradan çok yıllar geçer artık yaşlanmış, muhtaç durumda olan Maria’nın evine sancakbeyinin önemli misafirleri bir emanet vermek için gelirler. Bir kutu içinde emaneti onlara verir ve teslime dair imzasını alırlar. Yaşlı kadın kutu açınca içinde bir yazı, eski ayakkabılar ve içinde çil çil altınlar vardır. Ve ” Anacığım kış günü bana verdiğin ayakkabıları ve seni hiç unutmadım” yazılıdır.

Bu bilinen ve arşiv kayıtlarında da belgelenen hikâyenin kahramanı Silahtar Yusuf paşadır.

Yusuf paşa 1645 yılında Girid’in fethi için derya kaptanı tayin edilir. Hedef belli edilmeden donanma Malta’ya doğru yol alırken birden yönünü Girid’e çevirir, adanın doğu kısmındaki Hanya elli dört gün süren muhasaradan sonra teslim olur. Paşa, teslim esnasında Osmanlı sözüne ve adaletine uygun bir şekilde hareket eder. İçeridekiler, kaleden eşyalarıyla birlikte kimsenin canına ve malına halel gelmeden sağ sağ salim oradan ayrılırlar. Âdete göre fethedilen topraklar üç gün yağma edilir, mallar fethedilen askerler tarafından paylaşılırdı, Türkler adada fethettikleri topraklarda yapılan yağmada hiç bir canlının zarar görmemesini sağlamıştır.

Adanın fethi İstanbul’da sevinçle karşılandı, üç gün şenlik yapıldı.

Adanın yalnız doğu bölgesi alınmıştı. Batı da başkent Kandiye çok muhkemdi, çokça askere sahipti. Adada çok kuvveti ve çetin savaşlar oldu. Venedik donanması İstanbul’dan yardım gelmesini önlemek için çok kuvvetli ve üstün olduğu deniz gücüyle Çanakkale boğazını kapatmıştı. Böylece adada kıt imkânlarla büyük mücadeleler verildi.

Üç padişah görmüş Hüseyin Paşa gibi Yusuf Paşa’da Sultan İbrahim’im nedimi yani sohbet arkadaşı idi. Yakışıklılığı, tatlı lisanlı oluşu, cesareti ve pervasızlığı ile tanınmaktaydı. Birbiri ardınca Derya kaptanı olmaları ve dar imkânlar ile çok büyük fedakârlıklar yaparak Girit fatihi olmaları, istikbal vadetmeleri, biri Türk kökenli, diğerinin devşirme olmasına rağmen aynı devlet için hizmet etmeleri, hayatlarının sonunu da aynı hüzün ile tamamlamaları ortak yönleriydi.

Hayatımızda sevdiklerimiz olsun veya kaderin karşılaştırdığı beraber yürüdüklerimiz olsun hep onları kendimizin düşündüğü şekilde düşünmesini, hep bizim gibi hareket etmesini isteriz, bazen de başkalarının sözlerine dedikodularına aldanıp onlar hakkındaki fikirlerimizde değişiklikler ve yeniden yapılanmalar olur. Hâlbuki hiç bir canlı diğerinin aynısı değildir. Temel prensipler doğru olduktan sonra çeşitlilik ve farklılıklar o hoşgörü gözüyle yeni güzelliklerin ve yaratıcılıkların ortaya çıkmasını sağlar. Bazen de menfaatlerimiz, benliğimiz öne çıkar, diğerleri hükümsüz olur. Bazen de felek hükümdar olur...

Rakiplerinin, kendisi üzerinde olumsuz siyasi faaliyetleri devam ederken, zaferle İstanbul’a dönen Yusuf Paşa, Girid’den yeterince ganimet getirmediği ve elde ettiği ganimetleri kendine malettiği gibi iddialara maruz kalmış ve Sultan İbrahim’le bulunduğu bir mecliste ona sert sözlerde bulunmuş ve idamına hükmedilmiştir. Verdiği karardan sonra pişman olan Sultan İbrahim,  sonra ona bakıp idam ettirdiğine pişman olmuştur.  

Bu gibi nice diyarlardaki toprağa düşen canlarımızın tohumlarıyla, ayrıldığımız topraklarda ve şimdi bize ait topraklarda her bahar yeniden ve yeniden çiçekler açmaktadır. Aradan uzun zamanlar geçse de, canları bu memlekete feda olan bu iki paşanın ve nice neferin hizmetleri, gök kubbenin ve vatanın manevi ufuklarına, görenlere yıldız misali parlamaktadır.

celil altınbilek                                                          

01.03.2015