Celil ALTINBİLEK

Celil ALTINBİLEK

[email protected]

Padişah Telhisleri

20 Aralık 2018 - 23:21 - Güncelleme: 21 Aralık 2018 - 09:48

~~Padişah Telhisleri
     Telhis bir durumu özetleme, rapor anlamına gelmektedir,  doğrudan Padişaha, hem veziriazam hem yetkili kişiler hem de dışarıdan kimseler tarafından sunulmaktadır. Arzuhal ve tezkereye de benzemekte bazen birbirinden ayırt edilmesi zor olmaktadır. 16. asrın sonlarına doğru padişahla sadrazam arasındaki günlük hayatın, halkın isteklerinin ve resmi durumların, devlet yönetim konularının, Padişaha yazılı olarak arz etmek şeklinde başlamasıyla ortaya çıkmıştır.
     Kanuni Süleyman’dan sonra başlayan çözülme devirlerinden itibaren halkın zor durumda kaldığı, çarkın iyi işlemediği devirlerde padişaha çok sayıda telhis sunulmuştur.
     Resmi makamlara bir konu hakkında görüş ve düşüncelerini sunulması lahiya’dır, Koçi Bey buna örnektir bu daha sonra bir konu hakkında yazılmış küçük kitapçık olan risale şekline dönmüştür. Tezkire de bir kimse tarafından padişaha gizli olarak gönderilen raporlardır. Dilekçe ise bir kişinin şahsi şikâyet ve isteğini bildirir.
     Osmanlı yönetim şeklinde Padişah mutlak otoritenin sahibi iken,  haremin ve sorumsuzların, bazı mevki sahiplerinin söz sahibi olmasıyla, devlet karar mekanizmasında güç merkezinin değişmesi ile başkaları söz sahibi olmaya başlamıştır. Bu güç dengesi değişimi, 1580 yıllarında III. Murat devrinde gerçekleşmiştir.
     Vezir-i Azam Koca Sinan Paşa’nın telhisleri meşhur ve fazlacadır, o telhisler sade bir Türkçe ile yazılmıştır. Beş defa baş vezirlik yapan ve 17. Asırdaki hâlâ dünyanın en büyük devletinde sade Türkçe ile iletişim kurulması dikkate değerdir.
     Padişah onayına sunmak üzere telhis bir keseye konur, mühürlenir ve telhisci ağa tarafından Padişaha gönderilirdi. Hem ilgili olan kişiler hem de dışarıdan kişiler arzda bulunabilirlerdi, bunlarda Kadim Osmanlı Kanunnamesi ve adalet fikri öncelikle zikredilmiştir. Telhisler imparatorluğun zor ve buhranlı devirlerinde çeşitli sorunlara işaret ettiği gibi, devrin devlet erkânına, ihtiras, zaaf, entrikalarına, resmi ve sosyal kurumların durumuna işaret etmektedir. Bu telhisler mecmua olarak da basılmıştır.
     1603 yılındaki bir telhiste ise tımar sistemimdeki yolsuzluk şu cümlelerle ifade edilir:“ Sancakları dibinde cenk eder, hizmete yarar kimse kalmamıştır. İstihkakı olmuyan kimseler timar ve zeametleri ele geçirmişlerdir. Bu kadar yıllardan beri seferlerde hizmet eden askerlerin ellerinden dirliklerini çeküp almayla askere nefret gelmiştir “ diyerek liyakatsizlik,  bozulma ve devrin durumu izah edilir.
     Telhisler arz edilirken zaman sınırı olmaz gece dahi telhis kabul edilirdi. Padişahlar arz edileni hemen cevapladıkları gibi, müzakere ettikten sonra da cevaplar, kendi el yazısını da kullanırdı. 16 yüzyılda itibaren ise bu yazışmalar için Sır Kâtibi ismiyle özel bir çalışanı mevcuttu. Daha sonra sır kâtiplerin yetkileri arttı, daha mühim bir rol oynamaya başladılar. 1832 yılında yaşanan değişikliklerden sonra bu durum yeni bir hâl aldı.
     Günümüzde telhisler başka bir isim ve başka bir şekil altında yerine getirilmeye çalışılmaktadır.
Celil Altınbilek                                              18.12.2018          

 

Yararlanılan kaynaklar: Halil İnalcık,  Halil sahillioğlu, Cengiz Orhonlu, TDV