Celil ALTINBİLEK

Celil ALTINBİLEK

[email protected]

İkiyüzlü Dostluklar

04 Nisan 2019 - 21:25 - Güncelleme: 04 Nisan 2019 - 21:59

~~İkiyüzlü Dostluklar
     Dostlara ikiyüzlü denmez elbet. Dost dosttur veya değildir. Ancak öyle dost zannedilenler vardır ki içi dışı farklıdır, müraidir, seni yarı yolda ve zorda bırakırlar.
     Mesnevi’deki hikâyeden devam edelim:  Bir şehirli ile bir köylü nasılsa tanışmış, dost olmuşlar. Köylü, şehirli dostunun evine gider, orada günlerce, bazen de aylarca kalır, yer içer, sefalar edermiş. Şehirli, köylünün ne ihtiyacı varsa görür, temin edermiş. Bu durum senelerce devam etmiş. Bir gün köylü demiş ki a iki gözüm bahar olunca, uzak yakın deme, benim köyüme gel, seni misafir edeyim. Çoluğunu çocuğunu da al, her taraf güllük gülistanlıktır. Bizim diyarın meyvesi sebzesi, nimeti çoktur, biz de ikramda bulunalım dermiş.
     Şehirli, köylünün bu kadar ısrarına hem de çocukların, gidelim baba, hem de gezer oynarız demelerine dayanamamış ve yakınlarıyla birlikte uzak olan köye gitmek üzere hazırlıklar yapmış, eşyalarını da katırlara yükletip kafileyle yola koyulmuşlar.  Bir ay sonra, o uzun ve meşakkatli yolda kendileri perişan, hayvanları yemsiz bir şekilde köye varmışlar.
     Konuklar, köylünün evine gelmişler, fakat köylü evindeki kapıyı kapatmış. Onları içeri almamış, yüzünü dahi göstermemiş. Beş gün boyunca aç ve susuz köylünün kapısının önünde öylece kalmışlar. Şehirli, yapacak bir şey yoktur, sertlik gösterilecek zaman değildir, kuyuya düştük bir kerre diyerek, yalvar yakar olmuş, bin bir ricayla köylü ile görüşmüşler. Köylü gelip ve ben sizi tanımıyorum, siz de kimsiniz? Demiş.
      Hâlbuki İnsan eşinin, dostunun vefasına alışmıştır, cefada bulunacağını ummaz, beklemez.
     Şehirli köylüye, senelerce bana gelip, konuk olup, aylarca kalmadın mı? Soframda yemek yemedin mi?  Sana nice şeyler alıp vermedim mi? Beni nasıl tanımazsın, demiş, fakat köylü,  ben Tanrının işlerine dalmış, yalnızca onunla haşır haşır neşir olmuş biriyim. Ondan başka bir şey düşünemez oldum. Varlığımdan bile haberim yok, yalnızca gönlümde Tanrı var. Başka bir şeyle ilgilenmem, deyip gitmiş.
     Şehirli, bu an tam bir kıyamete benzer, kardeş kardeşten kaçmada diye yanmış, yakılmış, ama nafile. Hava gittikçe sertleşmeye ve şehirlinin tahammülü bitmeye başlamış, köylünün gelmesi için,  sonra o kadar çok yalvarmış ki, o gelince. Ne olur bana bu kötü havada sığınacak bir yer ver diye sızlanmış. Köylü, öyleyse şu uzakta, sınırda küçük bir kulübe var. Orada koyunlarımı kurtlardan korumak için bekleriz, oraya gidin ve koyunlarımı kurtlardan koruyun, demiş. 
     Şehirli bunu nimet bilerek, çocuklarıyla birlikte o küçücük ve pis kulübeye gitmiş ve eline okunu alıp kurtlara karşı nöbet tutmaya başlamış. Karanlık gecede, tepeden bir kurt karartısı görünce, okunu çekip ve hayvanı vurmuş. Vurulan hayvan yellenmiş ve tepeden aşağıya doğru düşmüş. Birazdan köylü gelmiş ve şehirli dostundan hiddetle hesap sormuş. Demiş ki, sen benim eşeğimin sıpasını nasıl vurup öldürürsün. Şehirli, ben yalnızca kurdu öldürdüm demesine karşı, köylü ona inanmamış, hayır o kurt değildi, o eşekti, ben eşeğimin sıpasını yellenmesinden tanırım bunu nasıl yaparsın diye bağırmış.
     Şehirli bu durumda dayanamayıp, köylünün yakasına yapışıp, bre hilebaz, sersem, bunak, kendini olgun, inanmış gösteriyorsun,  bu karanlık içinde eşeğini yellenmesinden onu tanıyorsun da, güpegündüz dostunu tanımıyorsun deyip, köylüyü yere indirmiş, haklamış.
     Aklını kullanmayanın, Dostunu seçmeyenin, tedbirini almayanın,  sonu nice olur?  Olsa olsa umarım bu bendenize ders olur.
Celil Altınbilek                                                   02.04.2019