Celil ALTINBİLEK

Celil ALTINBİLEK

[email protected]

Dünyanın Rüzgârı

17 Ocak 2019 - 21:46 - Güncelleme: 17 Ocak 2019 - 21:55

~~Dünyanın Rüzgârı
     İnsan tabiatla olduğu müddetçe, ufku genişler huzur bulur. Fakat günümüzde hayat şartları, vazifeler, koşturmacalar, bizi çevreleyen mekânlar ve betonlar bizi ne çok daraltır, sınırlar.
      Eskiden insanlar birbirini takdir eder, incitmekten kaçınırdı, bu güzellik ve iyilik duygusu, karşılıklı olarak insanlarda bir iyi niyet yaratır, insanları kaynaştırır ve birleştirirdi. Güzeli sevmek, güzele bakmak, güzellilikleri çoğaltırdı. Belki mekânlar dar olsa da gönüller genişti. Âlem sonsuzluğu çağırırdı, dağların tepelerin ihtişamı,  ağaçların, çiçeklerin seyri ve kokusu, rüzgârın havanın teması ferahlatırdı. Kış olup soğuğu, yaz olup çok yakması bir başkaydı. Yıldızların ihtişamı, gecenin sesi, sizi sarıp sarmalaması, dertlerinizi ve günahları örtmesi, tabiatın gönlümüze bir başka dolmasıydı.  A. Şinasi Hisar’ın söylediği gibi, “ eski şehirlerde daha münzevi, yalnız ve uhrevi bir hayat yaşanırdı.  Vaktin bol, fakat eğlencenin kıt olduğu eski zamanların bütün yoksullukları arasında yaşanan iki his, şefkatli birer ilah gibi, ruhlara muhtaç oldukları şiiri sunuyordu. Bunların biri tabiat sevgisiydi, öteki de o zamanki hayatımızda yeri ve kıymeti adeta anayasa gibi mühim olan musıki yani saz iptilâsıydı.”  Bizce bu güzel değerlere söz ve sesin kudretiyle destanlar, masallar, şiirler de ilave edilir, bir yanık duyuş olurdu:
     Gülzâr-ı dehr içinde Nesim-i saba gibi
     Halkın esip savurduğu bad-ı hava imiş.*
     Dünya güzeldi, bir gül bahçesiydi, yeşil toprakla iç içe güzel kokularla süslü, gönül okşayan güzelliklerle seven ve sevilenlerin buluştuğu bir mekândı ki ona gül bahçesi gülzar derlerdi. Orada sabahın serinliği, yeni bir günün güzelliği, her yeni günün yeni günlere yeni ümitlere yaktığı bir ateşti, belki de gülün kızıl rengindendi, fakat olgunluğa ermiş beyaz ve nice renkli güller de orada olurdu. Rüzgâr dolaşır nice gönülleri hoş, belki de perişan eylerdi,
     Fakat öyle her şey güllük gülistanlık olamazdı. Tabiat ve yaratılmışların üstünde bir de insan vardı, farklı farklı huyda olan, kâh seven kâh sevilen, aşk peşinde koşan, birinin ak dediğine kara diyen, o bilmez ben bilirim diyen. Demekle yetinmeyen, ücretsiz verilen bu nimetin değerini bilen, bilmeyen, bildiğini okuyan, müdahale eden, cezalandıran, hatta ve hatta kendini tamamlamadan etrafını düzelten, çeken çekiştiren bu halk,  bazen Nesimi’yi de emellerinin, ihtiraslarının gücüyle havaya savuran bir rüzgâr idi, diyerek kabulleniş de gösterdiği olurdu.
     Hayal içinde, ilahi bir sesi ve kendini dinlemekle, hayal âlemi yaratıp uykuya dalanlar, elbette yeni bir günün sabahına yeni bir telaşla uyanırlardı.
Celil Altınbilek                                    16.01.2019

Gülzar-ı dehr: Dünyanın gül bahçesi
Nesim-i saba: Sabah rüzgârı
Bad-ı hava: Ücretsiz, bedava