Ahmet CANİKLİOĞLU

Ahmet CANİKLİOĞLU

[email protected]

SEVGİLİ DOSTUM

13 Aralık 2014 - 08:33

SEVGİLİ DOSTUM

 

Seninle ilk kez, öğrencisi olduğum lisenin lavabosunda tanışmıştım. Tanıştığımız o ilk günü asla unutamam. O ilk günden sonra sana deli gibi bağlanmıştım. Sen de benim; o dumanlı bakışınla, suskun ve içten yanışınla adeta aklımı almış ve başımı döndürmüştün. Oysa on yedili yaşlarımın o utangaç, delişmen ve kabına sığmaz hayallerini, uzun yıllar birlikte paylaşacağımızı hiç ama hiç düşünmemiş ve bütün varlığımla, bütün benliğimle sessiz ırmaklar gibi, içten içe yanan sessiz şamdanlar gibi tutulmuştum. 
          

Birçok ismin vardı. Ama ben en çok, 'Gelincik' olanını sevmiş ve belki de bunun için kendime seni yakın bulmuştum. Seni yıllarca hep sol yanımda, kalbimin üzerinde taşıdım. Gelincikler gibi narin, gelincikler gibi kırılgan, gelincikler gibi hisliydin. Bembeyazdın ve selvi ağaçları gibi uzun boyluydun. Senin; iki parmağımın arasına bu kadar çok yakışacağını, sanki taa o zamanlardan biliyordum!


           Sana; Kızılırmak gözelerinden sızan berrak sular gibi, sırılsıklam âşık olmuştum...


            Artık seni yakarken, parmaklarımın ucunu da yakacaktım. Kimi gün gümüş tabakamda, bazen benzinli çakmağımda ve bazen de kibrit kutularında biriktirdiğim gözyaşlarımı saklayacaktım. Yaralarıma merhem diye sardığım tütününle, bulut rengi dumanınla, dolu dolu geçen o günlerimin ve kederli yalnızlığımın en sadık şahidi olacaktın... Ne zaman kendi kendimle baş başa kalsam, ne zaman yüreğimin içinde sakladığım o uzun saçlı, duman gözlü karanfil gibi parmaklarıyla aklımdan çıkaramadığım, platonik sevdamın zifiri ve kül rengi güzelliğiydin. Nikotin kokunu, lavanta tadını, içime çektiğim dumanını, ciğerlerimde nasıl da yer ettiğini artık kimselere söylemeyecektim!


           Sana; her zaman yalnız olduğum için değil, yalnızlığı çok sevdiğim için bağlanmıştım...


           Her gece vakti yastığımın hemen yanı başındaydın. Seni eşi bulunmaz bir sevda ve asla ihanet etmeyeceğim bir aşk ile sevdim. Ruhumda büyüyen ıssız mısraların lezzetini nasıl da birlikte tatmıştık. Seni; şehrimin zemheri ayazlarında, üşümeyesin diye avuçlarımın içinde saklardım ve o küçücük ateşinle avuçlarımı nasıl da ısıtırdın. Sen olmadığın zaman bin bir hiçtim. Görenler birbirimize çok yakıştığımızı söylerdi. Sen benim vazgeçilmez bir aksesuarımdın, kehribar taşlı tespihimdin, bir omuzu düşük çift tabancalı ağır bir delikanlının, kül rengi sevdasıydın. Sen benim ıssız gecelerimde yatağımı paylaştığım zehir zıkkım sevdamdın.


           Seni; içimde büyüttüğüm tarifsiz hayallerimin, tek şahidisin diye sevmiştim.

 

Başıboş kaldırımlarda tek başıma yürürken, kuytu bir köşede sessiz sessiz ağlarken, loş ışıklar altında içli şiirler yazarken, yorganı başıma çekip içimin karanlığına gömülürken, bir elimde hep sen vardın. Kadehler sensiz olmazdı, hayallerim sensiz olmazdı, şiirlerim sensiz olmazdı, hicranlarım sensiz olmazdı. Hele hele ben, asla sensiz olamazdım...


           Seni o kadar çok seviyordum ki, bir başkasına senin yüzünden 'seni seviyorum' diyemedim.


           Şimdi; yükseklik korkusu ile dopdolu bir binanın bembeyaz odalarında, beyaz gömlekli adamlar,  artık seni terk etmemi istiyorlar. Ama ben kendime değil sana kıyamıyorum. Benim sadık dostum bana asla kötülük yapmaz, yapamaz diye düşünüyorum. Çıplak ayaklarımla dolaştığım uzun koridorlarda, içimin ıssız sokaklarının puslu zamanlarını düşlüyorum

 
            Seni asla unutamam, seni hiç unutamam. İstemeden kırdığımı biliyorum, istemeden ezdiğimi biliyorum, istemeden ayaklarımın altına aldığımı da biliyorum. Ne söyleyebilirim, ne yapabilirim ki; Gel sende beni unutma. Renk renk camlara işlenmiş ve simsiyah izini nakşettiğim kül tablalarını yüreğimin bir köşesinde saklayacağımı bil.

 

 Şimdi artık; ıssız kaldırımlarda mırıldandığım, nikotin kokulu ve hiç bitmeyecek hüzünlü bir şarkısın.  

 

“Sigaramın dumanı da dumanı
           Yoktur anam o yârimin imanı”