A. Yağmur TUNALI

A. Yağmur TUNALI

[email protected]

HADİ AÇIK KONUŞALIM

12 Mayıs 2020 - 03:57 - Güncelleme: 12 Mayıs 2020 - 04:03

HADİ AÇIK KONUŞALIM

Siyaseti kutuplaştırma üzerinden kurgulayanları anlıyoruz.

Bugüne hep "öteki"ne hücum ederek getirdiler.

Maalesef bu tuttu da.

 

Bir kere yazdığımı hatırlıyorum:

Türkiye'nin solu böyleydi.

Kendi içlerinde birliği böyle sağlar ve "öteki"ne karşı tutum alırlardı.

Bu kavganın ayrı bir dili vardı.

Devlet hayatına yansıması da o dile göre şekillenirdi.

 

Yalnız bir şey daha vardı: Devlet ve siyaset hayatında bir özel kültüre, geleneğe ve özel dile herkes riayet ederdi.

Kavga da keskin fakat bugüne göre çok terbiyeliydi.

Sıklıkla ağır sözler edilse de böyleydi.

Siyasete giren kendisine çeki düzen verirdi.

Şimdiki gibi her türlü serbestlik elde etmiş , sorumsuz bir tip değildi.

Her ağzına geleni diyemez, her aklına eseni yapamazdı.

Meclis'e giren yeni bir eğitime girerdi.

Hele Bakan-başbakan olanın davranışları büsbütün ölçüye girerdi.

Taç giyen baş akıllanmak zorundaydı.

Herkes ona çatardı, o anlatmak ve hesap vermek zorundaydı.

 

12 Eylül öncesinden örnek verirsem, daha net anlaşılır:

Demirel, Ecevit, Türkeş, Erbakan kıran kırana siyaset yaparlardı.

Ecevit, ülkücülerin kan döktüklerini en ağır ifadelerle söylerdi.

Demirel'in hükumet ortağı MHP'yi savunmak için ona cevabı " "Kimse bana ülkücüler de kan döküyor.." dedirtemez olurdu.

Tabii bu bir demagojiydi.

Topu taca atmaktı.

Bunun karşılığı olarak Ecevit'in "Madem kabul etmiyorsun o halde sen de katilsin!" dediğine şahit olmazdık.

 

Özel günlerde bir araya gelir, konuşurlardı.

En aykırı ses Erbakan Hoca'ydı, onu da idare ederlerdi.

Bir süre sonra bu siyasetçilerin en yakın dost olduklarını gördük.

Ecevit , Demirel'i ikinci defa Cumhurbaşkanı yapmak için uğraştı.

Gerekçeleri çok sağlamdı.

Hissî bakışla değil, devlet adamı sezişiyle hareket ediyordu.

Türkeş de, Ecevit de kavga eder ama seviyeyi korurlardı.

Böyle sokak kavgasında bile edilmeyecek laflar siyasetin diline girmezdi.

 

Anlaşılması için söyleyeyim: Bu işler de tıpkı bir spor müsabakası gibidir.

Kuralsız olmayacağını herkes bilirdi, çünkü binlerce yılın tecrübesinden süzülerek bugüne güncellenmiş davranış ölçülerine bağlıydılar.

 

Kurallara uyulurdu.

Savaşın bile kuralı olan dünyada tartışmanın bir adabı olmaz mı?

Ayrıca, Türkiye gibi büyük bir devletin siyaset geleneğinde bu dil nasıl oturmamış olur?

Böyle bir şey düşünülebilir mi?

İnce ve işlenmiş bir siyaset dili vardı.

12 Eylül öncesi çatışma şartlarında bile böyleydi.

 

Kriz durumlarında da bu değişmedi.

1974'ün fakir Türkiyesi Kıbrıs'a çıkarma yaptı.

Büyük bir işti.

Bütün partiler birleşti.

Ne o günlerde, ne de sonra bu hareketimiz yanlıştı diyen, halkta karşılığı olan bir siyasi parti çıktı.

 

Şimdi bunlar değişmiş görünüyor.

Her krizde çatışma bir adım daha ileri götürülüyor.

Daha önceye gitmeyeyim: 15 Temmuz'da böyle, son salgında böyle.

Sosyologlar, siyaset ve idare çalışanlar herhalde bunları analiz edecekler.

 

Değişen, belki kamplaşma eğilimlerini körükleyen ve ondan meded uman politikacı tipinin hiçbir kural tanımaz hale gelmesidir.

Tehlikeli gidiş buradan çıkar.

Toplumun her kesimine kadar yayılan bir ayrışma orada burada televizyonlarda gün 24 saat konuşulur hale böyle gelir.

Sokak dilinin devlet dili haline gelme tehlikesi böyle baş gösterir.

O da yetmez, hakaret yarışı sokak dilinden aşağı iner.

 

Son yıllarda olan budur.

İdeolojik bakışın yarattığı körlüğün en acımasız, ağır ve kabul edilemez örneklerini yaşıyoruz.

Bir liderimize, Allah'ın vasıflarının yakıştırılması ve hiçbir şey olmaması, kabullenilmesi, o lider için her kutsal değerin değer olmaktan çıkarılabileceğini de gösterir.

Ve ancak bu kemikleşmiş kamp ruhsuzluğuyla olur ve o budur.

"Peygamber hata etti, biz etmedik" denilmesi ve hiçbir şey olmaması budur.

Şu anda Tv'de karşımda gördüğüm Metehan Demir'le bakara makara dalgası geçen Çekya'ya Büyükelçi gönderdiğimiz zatın bütün yaşattıkları budur.

 

Son olarak, Samanyolu'nun bir numaralı ekran yüzlerinden hafif müzikçi Engin Noyan'ın kendisi gibi eski Fetöcü karısı Sevda Doğan hadisesi budur.

 

Buradan çıkılır da çok zaman kaybettik.

Düzeltilmesi de zaman alır.

Türkiye'nin kurtulacağı bu kamplaşma anlayışıdır.

Burada hiçbir değer değer olarak kalamaz.

Çünkü düşünme ve düşünerek, anlayarak yaşama terkedilmiştir.

 

Durum bu kadar ağır mı?

Hadi yumuşatayım: Bana öyle geliyor ki buraya çok yakınız.

A. Yağmur Tunalı