Yarım doktor candan, yarım imam dinden, yarım devlet vatandan eder! - Yazan: AFŞİN SELİM

Yarım doktor candan, yarım imam dinden, yarım devlet vatandan eder! - Yazan: AFŞİN SELİM
25 Mayıs 2020 - 19:28

Yarım doktor candan, yarım imam dinden, yarım devlet vatandan eder!

Bir istihbarat analizcisinin tespitiyle:  “Terörizm işletme gibidir, patron yapacağı işe göre eleman alır.” Devletlerin uyguladığı terör bir yana, zafiyet, terörü şiddetlendirir. Terör, tabiatı itibariyle, korkutur ve yıldırır. Fakat kendisini, toplumun refah, huzur ve mutluluğunu sağlamakla yükümlü “hizmet aracı” olarak addeden hakikî bir devlet, terör organizasyonunun aracısı konumunda olan teröristi yıldırmaya çalışırken, psikolojik tahribata uğramamak için çok yönlü stratejiler belirler; aksi takdirde günü kurtarmaya odaklı zafer nidalarıyla aldanmak kaçınılmazlaşır…

İnsan denilen varlığın varoluşu esnasında “devlet sahibi olması” hayatî ihtiyaçlarından biridir. Gerekliliktir bu… “İnsanı yaşat ki, devlet yaşasın” prensibi bu çerçevede değerlendirilebilir. Fakat yaşanan çeşitli olumsuzluklara binaen oluşan devletsizlik hissi, kişiyi paryalaştırır. O esnada, devlet, düzen ve hükümet ayırt edilemez. Psikolojik sarsıntı, bir devlete sahiden sahip olunup olunamadığını sorgulatır insana…

Hedefini yahut hedef kitlesini her daim yıldırarak silikleştirmek isteyen terör organizasyonu, “korku atmosferi” oluşturabildiği müddetçe çeşitli kazanımlar sağlar. Bu kazanımlar neticesinde, normalleşme süreci başlar. Normalleşen her şey doğallaşır ve hattâ haklılaşabilir de… Bununla birlikte, yoğun bir propaganda yöntemi kullanılarak, bilinirliğin artışı sağlanır. Çünkü bilinirlik, öyle ya da böyle, terörü memnun eder; reklâmın iyisi kötüsü olmaz! Paniğe kapılan halk, kendi mayınlarını(!) patlatmaya başladığında, kontrolsüzleşme yaşanır. Öfke birikimi çeşitli yollardan dışa vurur; “provoke olmayalım”  telkinleri ciddiye alınmaz.

Esasında terör, provokasyon yüklüdür. Bunun biliniyor oluşu, ötenazide ölümü bekleyen bir hastanın ruh haliyle aynılaşmak mıdır? Kışkırtılmamak, tepkisizleşen ve tavırsızlaşan bir toplumun afyonu haline gelebilir zamanla…

Terör, özümsenir! Muhatabının çeşitli hassasiyetlerini tespit etmeyedursun… Çatışma ve çekişme ortamından nemalandıkça, hassasiyet üzerinden kendisine zevk kotarır. Şiddet, olmazsa olmazıdır terörün; ona giden her yol mubahtır!

Terör, bilhassa kitle iletişim araçları aracılığıyla propagandasını uygular ve kitleye mümkün olduğunca nefret enjekte eder. Nefret, cinneti tetikler. Fizikî şiddetten ziyade psikolojik şiddet, her hâlükârda kendisine pay kotaran terörü, zamanla küreselleştirebilir de… Bu, şiddetin profesyonelleşmesidir. Küreselleşen terör, yürütücü sistemini kuvvetlendirir; hareket sahası genişlemiştir çünkü… Gâvurun kılıcı çalınır! Uluslararası derin yapı, küreselleşen terörü, yeri ve vakti geldiğinde değerlendirmeyi ihmal etmez. Bu değerlendiriş, muhatabının “kulağına kar suyu kaçırır” bazen…

Terörün olmazsa olmazlarından biri de, güven duygusunu zedelemektir. İtibarsızlaştır ki, itimat etmesinler! Kimsenin kimseye güvenmediği bir toplumda, terör her istediğini elde eder. Gayri insanî bir kayıtsızlaşma yerleşir bünyelere…

 “Koskoca” denilen bir ülke ve binlerce yıllık birikimiyle ve sürekliliğiyle öğünen bir devlet, yalnızca teröre odaklandığından, terörle oturup, terörle kalkar, kuvvetten düşer, cılızlaşır. Etraftaki  “diğer”  meseleler önemsizleşir, büyüklük iddiası yitirilir.

Bilinçsiz vatanseverliğin, terörden daha da fazla zararı dokunabilir: Bir yandan terör, bir diğer yandan kurtarıcılardan kurtulmak, işini zorlaştırır o ülkenin… Fakat terör, müşterek bir bünyenin oluşmasına katkı sağladığı için, toplum içindeki çeşitli farklılıklardan nükseden ayrışmalar, geçici bir süre gözardı edilir. “Devletin ve vatanın bütünlüğü” etrafında buluşulur. Çünkü terör, ayrım gözetmeksizin, herkese uygulamaktadır şiddetini, herkes bir yerinden tatmaktadır terörü…

Öte yandan, terör üzerinden statüsünü kuvvetlendirerek, âdeta düşman kardeşleri oynayan tiplerin sözüm ona vatan-seviciliği, terörün devamlılığı nispetinde hissettirir kendisini…

“Üç beş çapulcunun”  yaptığı ve istediği, kitleleşebilmiştir artık! “Ses getiren eylem” yapmakla vazifelendirilmiş olan teröristi yok etmekle, terörün varoluşunu engelleyemezsiniz. Mesele sivrisinek ve bataklık meselesi haline geldiyse şayet, bataklığın oluşmasına neden olan her ne var ise “iyileştirme” yoluna gidilmelidir ki, uzun ömürlü problemlerle karşılaşılmasın…

Bilindiği üzere, devlet denilen organizasyon, vatandaşının can ve mal güvenliğini sağlar; korur ve kollar. Kötü hayat koşulları terörü besler, büyütür ve rutinleştirir. Her terörist herkese terörist gözükmeyebilir. Kimisi için terör, tek çare olarak algılanır. Gerçekleşen mücadele  “özgürlükler”  içindir! “Özgürlük savaşı”  verdiğini zanneden bir terörist, terörizm denilen -izm’in tutsağıdır aslında: Putlarına secde eder. Kendisinden başkasına hayat hakkı tanımaz…

Bu ülkede, etnik ve ilkel kabileci taassup vesilesiyle beliren terörün, bozgunculuğunu, “demokrasi” kılıfına bürünerek sürdürmesi, bilhassa Batı emperyalizması nezdinde mutlaka çözülmesi ve çözümlenmesi gereken bir “sorun”dur!

Cana ve mala kastedenlere karşı, hak talebini karşılayarak “sorun” gidermek, sorunu büyütür ve telafisi mümkün olmayan yeni bir “sorun” meydana getirir…

Yazan: AFŞİN SELİM

Kaynak: http://www.turkyorum.com/

FACEBOOK YORUMLAR

YORUMLAR

  • 0 Yorum