YABANCI DİL İSTİLÂSI…

Mustafa Necati Özfatura yazdı

YABANCI DİL İSTİLÂSI…
16 Ekim 2017 - 08:35

~~
YABANCI DİL İSTİLÂSI…

Türk ve İslam Dünyasında alfabe birliğinin parçalanmasıyla Müslümanlar bölünmüş birbirine yabancılaşmış ve ümmet şuuru yok olmuştur. Birbirlerinin acılarını ve sevinçlerini paylaşamaz olmuşlardır.
 Türkiye yabancı dillerin münhasıran İngilizce'nin işgali altındadır. Alışveriş merkezlerinde tabela ve afişlerde kültürel yabancılaşma açıkça görülmektedir.
 Çin'de Çince dışında tabela yasaktır. Çince'de ve Japonca lisanında harf yoktur. Ve Japon öğrenci 33 bin şekli öğrenmek zorundadır. Mao kültür devrimi yapmıştır ama Çin alfabesine dokunmamıştır.
İlim adamlarının müşterek görüşleri ise; "Dinini ve dilini unutan milletler yok olmaya mahkumdur."
 20'nci asırda Sovyetler Birliği'ne (Azerbaycan ve diğer Türk Devletlerinde) ilk önce Latin ve sonra Kiril alfabesini zorla kabul ettirmişlerdir.
İsrail Latince'yi terk ederek İbranice alfabesini kabul etmişlerdir.
 Türkiye ise İslâm harflerini terk ederek Latin alfabesine geçmiştir.
İnönü Hatıraları, 2'nci cildinde "Harf devrimini, dinin (İslamiyet'in) halk üzerindeki tesirini yok etmek ve Türkiye'yi Arap dünyasından (yani İslam dünyasından) tecrit ederek Batı medeniyetine geçiş için" yapıldığını itiraf eder.
 ''Yeni Dünya Düzeni" ve bilahare "küreselleşme" Türk ve İslam dünyasına açılmış bir "Haçlı seferi"dir.
 Türk ve İslam Dünyasını Hristiyan batı kültür potasında erimiş sözde aydınlardan müteşekkil oligarşik azınlık bir grubun devletin siyasi, ekonomik ve kültürel varlıklarını ele geçiren elit ve oligarşik bir azınlık, zorla görüşlerini kabul ettirmek için her çareye başvurmuşlardır.
 Türk ve İslam Dünyasında alfabe birliğinin parçalanmasıyla Müslümanlar bölünmüş, birbirine yabancılaşmış ve ümmet şuuru yok olmuştur. Birbirlerinin acılarını ve sevinçlerini paylaşamaz olmuşlardır.
 Osmanlıca ilim diliydi, Türkçe'de yapılan operasyonlarla Türkçe kabile dili ve sokak dili haline gelmiştir!.. Netice önemlidir, niyetler bu tahribatı meşru göstermez.
 Bütün Türk dünyasına "İstanbul lehçesini" düzey dili, yani bilim ve edebiyat dili olmasını dış güçler ve bunların Türkiye'deki uzantıları önlemiştir.
 Emperyalist güçler, bir milleti imha etmek ve sömürmek istediklerinde, ilk önce o ülkenin dinini ve dilini imha ederler. Binlerce yıllık dine inananların "inançlarını tartışır hale gelmesini" o ülkedeki ajanları ile yaparlar.
 Dilinden, dininden ve tarihinden, örf ve adetlerinden, milli ve manevi değerlerinden koparılırlar, bir "sürü" haline gelirler ve güdülürler.
 Beyinleri, yalancı ve zehirli fikirlerle doldurulur ve kolayca sömürülür hale gelirler.
İngilizler İslam âlemini sömürmek ve Osmanlı Devleti'ni yıkmak için casuslarına ve o ülkedeki ajanlarına şu talimatı verdi: "Mümkün mertebe Arapçanın öğrenilmesin mani olacaksınız. Arapçanın haricindeki Farsça, Kürtçe, Latinceyi yayacaksınız. İslam memleketlerinde ecnebi lisanlarını ihya ederek, kanunların ve sünnetin lisanı olan fasih Arapçayı yok etmek için, mahalli Arapça lehçelerini neşr edeceksiniz."
 Rusya da bu konuda geri kalmadı. Türk asıllı Mirza Ali Ahundov’u İstanbul'a gönderdi. Bu Rus ajanı şu teklifte bulundu: "Latin elifbası kolaydır. İslâm (Arap) elifbasını bırakıp, yerine Latin elifbasını alınız" teklifini yaptı.
Rusya kendi alfabesini değiştirmedi. Ermenilerin ve Gürcülerin de alfabesine dokunmadı.
Rusya (Sovyetler Birliği) Azerbeycan ve bütün Türk devletlerinin alfabesini önce Latince olarak değiştirdi. (1925) Türkiye'de Latince alfabe kabul edilince bu sefer de onlara Rus Kiril alfabesini zorla kabul ettirdi.(1928)
 Bu alfabe değişimleri ile kütüphanelerdeki milyonlarca eser okunamaz oldu.
 Alfabe değiştirenler değiştirilen harflerle yazılı kendi görüşlerini anlatan kitaplarla Türk Dünyasını dininden, dilinden, kültüründen ve edebiyatından kopardılar.
 Dil milletlerin ayrılmaz parçasıdır.
 Zengin dil milletin düşünce ufkunu genişletir.
 Düşünce ufkumuzun genişlemesini istemeyenler sadeleştirme kisvesi altında Türkçeyi katlettiler.
 Osmanlıca, okullarda ders olarak okutulmalıdır.
 Ecdadımızın bize miras bıraktığı milyonlarca eserden istifade edelim. O kütüphanelerde sadece Osmanlı döneminde, astronomi ile ilgili eser sayısı 500'e yakındır.
 Dinini ve dilini kaybeden bir milletin kendisi yok olacaktır. Tarih bunun en müspet şahididir.

Mustafa Necati Özfatura, Divanyolu Dergisi Sayı, 2 Sh. 56-57


FACEBOOK YORUMLAR

YORUMLAR

  • 0 Yorum