Sürgündeki keskin muhalefet: Hürriyet

Köklü bir kurum olan Vakıfbank’ın kültür yayıncılığına başlaması ve değerli bir çalışmayı kitaplaştırması, takdire şayandır. Umarız, önündeki örneklerde zaman zaman beliren dar bir ideolojinin sınırları içine sıkışıp kalmadan; insanlığın, İslam’ın ve Türklüğün mirası olan bütün değerli eserlere kapılarını açar.

Sürgündeki keskin muhalefet: Hürriyet
11 Şubat 2019 - 20:09

TURAN KARATAŞ

Bazı dergi ve gazete koleksiyonları, devirlerinin ışığını yansıtan büyük aynalara benzer. Üzerlerine asırların tozu sinmişse bir de, belge gibi kıymet kazanırlar. Dönemlerini; dönemin düşünce, sanat, siyaset, din ve/veya toplumsal hareketlerini; yazarlarını, onların yazı faaliyetlerinin seyrini, fikir dünyalarının oluşum ve gelişimini veya değişimini en iyi göreceğimiz, takip edeceğimiz süreli yayınlardır. Bazen bir gazete, bir devrin düşünce, sanat/edebiyat birikimini tek başına temsil edebilir. Geçtiğimiz günlerde bütün sayıları iki cilt halinde şık bir zarf içinde neşredilen Hürriyet böyle bir gazetedir.

Osmanlı Devleti’nde o devrin en güçlü iktidar figürü olan Sadrazam Âli Paşa’nın sert tutumunu, yönetme yolunu beğenmeyip Avrupa’ya kaçan Yeni Osmanlılar tarafından neşredilen Hürriyet, 100 sayı çıkarılabilmiştir. Gazetenin ilk 88 sayısı Londra’da, son 12 sayısı ise Cenevre’de elyazısından taşbaskı usulüyle çoğaltılarak yayınlanmış. (Çünkü Âli Paşa düşmanlığını son raddeye vardıran Ziya Bey, Babıâli’nin girişimleri neticesinde Londra’dan kaçmak zorunda kalmıştır.) Gazetenin ilk sayısı 28 Haziran 1868, son sayısı 22 Rebiyülevvel 1287 [22 Haziran 1870] tarihini taşır. Haftada bir çıkar. Londra’da basılan 88. sayı ile Cenevre’de neşredilen bir sonraki sayı arasında bir aylık bir gecikme olmuştur. Gazetenin ilk 11 sayısı dört sayfa, sonraki elli iki sayısı sekiz sayfa olarak yayımlanır; 64. sayıdan itibaren sayfa sayısı (68 ve 69. sayılar hariç) tekrar dörde düşer. İlk sayıdan 69. sayıya kadar Hürriyet adının hemen altında “Yeni Osmanlılar Cemiyeti” ibaresi yer alır.

ELEŞTİREL NAZAR

Gazetenin yazı yükünü Kemal ve Ziya Bey sırtlanmıştır. Ali Suavi’nin imzası da görülür arada bir. Şurası var ki, gazetenin ilk sayıdan itibaren fikrî ve idarî yükümlülüğü Kemal Bey’dedir. İlk dört sayıda “Reşad” imzası görülse de araştırmacılar, bu ismin müstear olduğu görüşündedir. Beşinci sayının sonunda “Kemal” imzalı küçük bir duyuru yer alır:

“Hürriyet gazetesi çıktığı zaman Yeni Osmanlılar Cemiyeti’nin havâs-ı âzâsından [üyelerinin seçkini] Reşad Beyefendi zîrine vaz-ı imza etmişti [altına imzasını koymuştu]. Beynimizde olan hukuk-ı uhuvvet [aramızdaki kardeşlik hukuku] ve zaten kendinden gördüğüm muamele-i fütuvvet [merdane karşılık] üzerine cemiyetimizin sair âzâsından ziyade gazetesine hizmet edeceğimi üçüncü nüshasındaki mektubumda beyan etmiştim. Bundan böyle kendisinin Paris’te bulunması lâzım gelmiş olduğundan ben bir vakit Tasvir-i Efkâr’ın muharrirliğini ona havale ettiğim gibi o da şimdi Hürriyet’çe olan vazifesini bana terk eyledi.” (s. 24)

Hürriyet, Namık Kemal’in gazetesi olarak bilinmiş ve anılmıştır, çünkü yazıların çoğu onun kaleminin mahsulüdür. Ta ki Ziya Beyle (sonra paşa) araları açılıp gazeteden elini çekinceye kadar. 64. sayıdan itibaren gazetenin neredeyse bütün yazıları Ziya Beyin kaleminden çıkmıştır. Ne var, kendi imzasını koymaz yazılara “Ârif” müstearını kullanır. Gazeteye, Namık Kemal’in ayrıldığı tarihe kadar Mustafa Fazıl Paşa, sonra Hidiv İsmail maddî destek sağlamıştır. Şurası muhakkak, Hürriyet, muhalif/Yeni Osmanlıların Avrupa’da neşrettikleri en uzun ömürlü ve en etkili gazetedir.

Çeşitli konulara temas ediliyor Hürriyet’te. O günlerde patlak veren “Girit meselesi” geniş yer tutuyor. Hidiv İsmail ile Babıâli arasındaki kriz, tartışılan önemli konulardan bir diğeri. Tanzir-i Telemak müellifi Hoca Sadık Efendinin “siyasi” içerikli vaazları sebebiyle etrafındakilerle beraber yargılanmadan sürgüne gönderilmeleri ayrıntılı biçimde yer bulur gazete sayfalarında. Başkaca; alfabe değişikliği meselesi, ilmiyenin ıslahı, Avrupa’nın Şarkı yanlış tanıması, Rusya’nın Osmanlı vatanı üzerindeki emelleri de yazılara konu edilir. Osmanlı Devleti’nin mali meseleleri, bilhassa Avrupa’dan alınan borçlar, tuz ve tütün vergisi, askerlik sorunu, mahkemelerin ıslahı, eğitim, idaredeki (bürokrasi) aksaklıklar (rüşvet, adam kayırma, kanun veya yönetmelik ihlâlleri), kötü yönetilen tebaanın çektiği sıkıntılar gibi “reybü’l-menûn” yani o zamanın güncel hadiseleri/meseleleri sıkça gazeteye yansıtılıyor. Kısacası “maliyeden eğitime askeriyeden diplomasiye Osmanlı idaresinin tüm sorunları eleştirel bir nazarla” ve sakınımsız bir üslupla masaya yatırılıyor. Bütün bu sorunların üstesinden nasıl gelineceği, topal-aksak gidişatın nasıl düzeltileceği, yönetimin ne şekilde hâle yola konacağı yani kötü idare edilen devletin ıslahı için “kurtuluş” çareleri de yazılarda söyleniyor.

DİN VE AKIL TARTIŞMASI

Beri yanda, iki münevverin, Kemal ve Ziya Beylerin nakil (din) ile akıl (bilim) karşısındaki tutumları, bu iki keskin kalemşorun Şark ile Garp arasındaki salınımları da, gazetedeki yazıların bir kısmında izlenebiliyor. Ayrıca, Yeni Osmanlılar’ın fikriyatındaki temel ilkeler yazılarda çeşitli vesilelerle ortaya konulmaktadır. Bu bağlamda, “özetle” diyor, gazeteyi yayına hazırlayan Alp Eren Topal, “Yeni Osmanlılar, İslam’ın vaz ettiği ahlak ile kendi çağlarındaki aklın ürettiği belli prensipler arasında bir çatışma görmezler.” (s.xı) Niçin görsünler? Böyle netameli bir görüşü elde etmek, bu neticeye varmak için her hâlükârda, şaşı bakmak yahut kötü niyetli olmak gerekmez mi?

Biri henüz genç (Kemal) iki idealistin, Hürriyet’in fikir politikasını belirlediği, Osmanlı devlet idaresine epeyce uzak gurbetten ciddi muhalefet ettikleri malûmdur. Gazete gizli yollardan İstanbul’a giriyor ve Yeni Osmanlılar’ın taraftarlarına ulaşıyordu. Bu iki sivri kalemin yazılarını, “sancıları, çelişkileri, emelleri” beslediği ve diri tuttuğu için, tabir yerindeyse bu “ateşli” neşriyat, yadsınamaz bir takipçi kitlesi ve etki alanı oluşturmuştur. İdealleri için hem de evlâd ü iyâli sılada bırakarak vatandan ayrı olmanın elemine gark olan, kadre uğradıkları zehabına kapılan şair tabiatlı bu iki şahsiyet, zaman zaman yazılarında kızgınlığın zirvesine varırlar. Fakat her türlü fevriliğe ve öfke seline kapılmış olmaya rağmen, devlete ve millete hizmet etmekten başkaca gayeleri olmadığı yolunda zerrece kuşkuya düşmezler.

Bu türden çeviriyazı yayınların okuma hatalarından kurtulmuş olması mümkün değildir. Mutlaka yanlış okumalar olur. Ziya Paşa’nın meşhur Rüya’sını yeniden okurken gözüme takıldı, nazar/bakış anlamındaki “nigerân”, “nekrân” diye okunmuş (S. 68; s. 123) Bu vesileyle söyleyeyim, bazı yerlerde “hâlâ”nın “hala”, “âlem”in “alem”, nispet ‘î’lerinin “i” biçiminde yazılmış olması, tahmin ediyorum hazırlayanın tercihi değildir. Ayrıca belirtmeliyim, çeviriyazı aktarımında tercih edilen yöntem, benim de elverişli bulduğum bir orta yoldur. Hâlâ kullanılmakta olan kelimelerin bugünkü şekliyle, büyük ölçüde dolaşımdan kalkmış kelimelerin ise doğru okunması için gerekli alfabe işaretleriyle yazılması, hem metni bir yığın külfetten kurtarıyor hem de genel okuyucu nazarında eski/arkaik, yabancı bir yazı görüntüsünden uzaklaştırıp bugüne yakın kılıyor.

NAZAR BONCUĞU

Bu büyük emeğin nazar boncuğu galiba; hazırlayanın, Hürriyet’i tanımak, anlamak için lüzumlu saydığı ve ek olarak gazeteyle birlikte neşretmeyi uygun gördüğü dört metin, baskıda unutulmuş. Mustafa Fazıl Paşa’nın 1867 yılında Abdülaziz’e sunduğu “mektubu”, Mustafa Reşit Paşa’nın Islahat Fermanı’na dair itirazlarını içeren “layihası”, Ziya Paşa’nın Arzuhal’i ve Veraset Mektupları, “Giriş” kısmında gazete nüshalarının sonuna eklendiği belirtilmesine rağmen kitapta yok. Böyle mühim ve iddialı neşriyatlar için büyük ihmal sayılır.

Köklü bir kurum olan Vakıfbank’ın kültür yayıncılığına başlaması ve değerli bir çalışmayı kitaplaştırması, takdire şayandır. Siyasî düşünce tarihçileri, edebiyat araştırmacıları mühim bir kaynağa, daha kolayca ve güvenle ulaşacaklar. “Yeni Osmanlılar külliyatı”nın, şimdiye kadar parça bölük görebildiğimiz önemli bir cüzi daha tamamlandı. Bakalım, büyük bir sermaye, kültüre ve sanata/edebiyata ne kadar “kıymet” ayırabilecek? Öncülü olan nitelikli yayıncılığın seviyesini tutturabilecek mi? Umarız, önündeki örneklerde zaman zaman beliren dar bir ideolojinin sınırları içine sıkışıp kalmadan; insanlığın, İslam’ın ve Türklüğün mirası olan bütün değerli eserlere kapılarını açar. Tabii, evvela bütün cihetlere ve değerli düşüncelere açık olan ehliyetli bir yayın kurulunun oluşturulması gerekiyor.

https://www.star.com.tr/kitap/surgundeki-keskin-muhalefet-hurriyet-haber-1425274/

FACEBOOK YORUMLAR

YORUMLAR

  • 0 Yorum