Son Sancak'ta bir Osmanlı: Güneşimiz o gün battı

Osmanlı'nın yüzyıllar boyu hüküm sürdüğü Balkanlar'da 600 yıllık imparatorluğun silinmeyen izleri karşılıyor bizi Sancak'ta.

Son Sancak'ta bir Osmanlı: Güneşimiz o gün battı
23 Haziran 2016 - 15:18

Nüfusunun büyük çoğunluğunu Boşnak Müslümanların oluşturduğu Sancak, Sırbistan ve Karadağ tarafından bölünmüş Osmanlı yadigarı bir şehir. İsmini Osmanlı Devleti'nin Avrupa'daki son sancağının burada kalmış olmasından alan bölge, Osmanlı döneminde Bosna'ya bağlı yedi sancaktan birisiydi.

Balkan yarımadasının en önemli geçiş merkezlerinden biri olan Sancak Bölgesi, Sırbistan ve Karadağ Cumhuriyetleri arasında yer alıyor. Güneyinde Arnavutluk, güneydoğusunda Kosova, kuzeybatısında ise Bosna-Hersek bulunuyor. Sırp ve Karadağ hükümetlerinin Müslüman nüfusu yok sayma politikaları gereği nüfus sayımlarının yapılmadığı bölgede, son tahminlere göre 300 binin üzerinde Müslüman yaşıyor. Müslümanların bölgedeki nüfusa oranları ise yüzde 67 civarında. Yani yok sayılan çoğunluklar.

Bosna'dan önce fethedildi

Sancak bölgesinin başkenti olan Novi Pazar, 1459-1461 yıllarında Saraybosna'nın da kurucusu olan İsa Bey İshakoviç tarafından inşa edilmiş Sovyet döneminde zorluklar yaşan bölge Müslümanları, Bosna savaşı ve Kosova'nın bağımsızlığı olaylarından da derinden etkilenmiş, baskı altına alınmış ve Boşnak nüfus yoğun göç vermiş. 1991'den itibaren sadece 10 senelik dönem içerisinde 80 bin civarında Boşnak'ın Sancak'ı terk ettiği düşünülüyor. Boşnakların bırakıp gittiği bölgelere ise çoğunlukla Sırplar yerleşiyor.
 


Türkçeden 40'ın üzerinde kitap çevirdi

450 yıl boyunca Osmanlı hakimiyetinde kalan Sancak'ta kadim imparatorluğun izleri ise silinememiş. Osmanlı'yı yaşayan ve yaşatan temsilciler hala hayatta Sancak'ta. Herkesin yakından tanıdığı bir Osmanlı torunu gece gündüz demeden emek veriyor. Bir yandan Sırbistan'ın başkenti Belgrad'da Türkoloji okuyor, Türkçe çevirileri daha iyi yapabilmek için.. Bir yandan Balkanlarda bir ilk olacak bir doktora çalışması hazırlıyor, konusu ise Peyami Safa. 40'ın üzerinde Türkçe kitabı Boşnakçaya çeviren Avdiya Salkoviç'ten bahsediyoruz.. Akademik çalışmalarından kalan zamanlarında ise bir insani yardım gönüllüsü olarak ömrünü dağ yollarında, muhtaç kişilerin tespiti ve onlara yardım ulaştırılması için harcayan Salkoviç Osmanlı Ordusunda subay olan dedesinin ismini taşıyor.

Osmanlı subayıydı ayakkabıcı oldu

Avdiya Salkoviç önce dedesinin hikayesini anlatıyor: “Ben rahmetli dedemle aynı ismi taşıyorum. Dedem, Novi Pazar doğumlu, Manastır'da Askeri okulda eğitim görmüş, Osmanlı ordusunda görev almış bir subaydı. Balkan savaşları sırasında Sırplara esir düştü. Sonra da sürgüne gönderildi. Serbest bırakıldığında Sancak Bölgesinin başkenti Novi Pazar artık bir Sırp şehriydi. Müslümanların maruz bırakıldığı koşullar nedeniyle dedem hayatının kalan kısmını ayakkabıcılık yaparak geçirdi."

“28 Şubat'ta Türkiye'de günlerce aç kaldım"

Dedesinin ismi gibi hikayesini de hiç unutmayan Avdiya, Osmanlı hayranlığı ile Priştine'de kazandığı okuldaki haklarından vazgeçerek soluğu Türkiye'de almış. Ancak 28 Şubat döneminin başlangıcı sayılan süreçte burada umduğunu bulamamış. “Günlerce aç kaldım, oruç açacak bir şey bulamıyorduk, burs veren kimse çıkmadı" diyor. Tayyip Erdoğan'a olan sevgisi ise çok öncelere dayanıyor. Sırp baskısı altındaki Osmanlı yadigarı Sancak bölgesinden Türkiye'ye gelen öğrenciler olduğu haberini alan Erdoğan, belediye başkanı seçilir seçilmez kendilerine ulaşmış ve bursları bağlanmış. Marmara Üniversitesi'ndeki eğitimini bu şekilde tamamlayabilen Avdiya, Sırpların uyguladığı ekonomik baskılar sonucu işsizliğin hat safhada olduğu ülkesinde bir bilgisayar mühendisi olarak tekstil atölyelerinde çalışmış. Ama yine de toprağını terk etmemiş. Hem Türkçeyi unutmamak, hem Türkiye ile bağlantısını koparmamak için Türkçeden Boşnakçaya kitap çevirmeye başlayan Avdiya, bunu kutsal bir görev olarak görüyor. Bu görevi daha iyi yerine getirebilmek için Belgrad Üniversitesinde Türkoloji okumaya başlayan Avdiya, şimdi Peyami Safa üzerine doktora tezi hazırlıyor ve bunun Balkanlarda bir ilk olacağını belirtiyor.
 



Varlık mücadelesi veren Müslümanların yetimleri

Sancak bölgesinde bir devlet kütüphanesinde görevli olan ve bir yandan tezini hazırlarken diğer yandan da kitap çevirilerine devam eden Avdiya'nın kalan zamanı ise yetimlere ait. Bosna savaşı sırasında bölgeye yardım ulaştırabilen tek kuruluş olarak görüp gönülden bağlandığı İHH İnsani Yardım Vakfı'nın Sancak koordinatörü olarak gece gündüz çalışıyor. “Türkiye'de gördüğüm insani yardım sistemini ülkemde sürdürmeye çalışıyorum" diyen Avdiya, son derece bakımsız dağ yollarında yaptığı saatler süren yolculuklar sonunda çoğu dağ köylerinde yaşayan 254 yetim olduğunu tespit etmiş. Bu yetimlere yüzlerce kilometre uzaklıktaki Türkiye'deki hamileri sahip çıkıyor.

50 yıl sonra ilk ilmihal

Türkçeden Boşnakçaya 50'ye yakın kitap çevirisi yapan Avdiya, Bir Liderin Doğuşu Erdoğan ve Bir Çanakkale Mahşeri kitaplarının ülkesinde çok büyük yankı uyandırdığını söylüyor. Türkiye gündemini de Yeni Şafak'ı da yakından takip eden Avdiya Salkoviç'in çevirisini yaptığı kitaplar arasında İbrahim Karagül'ün Arap Baharı'nı konu alan çalışması da bulunuyor. Kitap tercümelerine Mustafa Necati Bursalının 'Hazreti Osman' isimli kitabıyla başlayan Salkoviç, Sırp eğitim sistemiyle eğitim alan Müslüman öğrencilerin dini eğitimlerine katkı olması düşüncesiyle Diyanet'e başvurarak 'Temel İslam Bilgileri' serisinden, 'İnancım, İbadetim, Ahlakım ve Peygamberim' kitaplarını kısa sürede Boşnakçaya çevirmiş. EDAM Enstitüsü'nün yayınladığı '7/24 İlmihal'i Boşnakçaya tercüme edip Türkiye'den gelen destekle yetimler başta olmak üzere Sancak ve Bosna Hersek'te tüm çocuklara ücretsiz dağıtan Salkoviç, bu ilmihalin 50 yıl aradan sonra bölgede yayınlanan ilk ilmihal olduğunu ve bölge halkının dinini öğrenebilmek için bu kitaplara çok ihtiyaç duyduğunu dile getiriyor.
 


Türkiye'ye en yoğun göç Sancak'tan

“Sancak, Bosna'dan önce fethedildi. 1460'lı yıllarda Novi Pazar şehri, tüm Sırp, Hırvat bölgelerindeki tek düzenli şehirdi. 1912 yılına kadar Osmanlı hakimiyetinde kaldık. Şimdi ise Sırbistan yönetimi altındayız" cümleleriyle durumu özetleyen Avdiya Salkoviç, Komünist rejim zamanında da baskı altında tutulan Sancak bölgesinin, Türkiye'ye en yoğun göç veren Boşnak bölgesi konumunda olduğunun altını çiziyor.

Müslümanlar nüfus yoğunluğunun yüzde 65'ini oluşturduğu halde Sırp yönetimi bölgenin özerklik statüsünü kabul etmiyor. Sadece azınlık haklarından faydalanabilen Sancak Müslümanları, bayraklarını her köşede dalgalandırmak için verdikleri mücadeleyi ise kazanmışlar. Osmanlının çekilmesiyle resmiyeti son bulan bölge, Karadağ'ın Sırbistan'dan ayrılmasıyla da ikiye bölünmüş durumda. Bölgenin 6 şehri Sırbistan sınırlarında, 5 şehri Karadağ sınırlarında kalmış.

Çanakkale'ye 25 bin asker gönderdik

“Özellikle sancak bölgesinden Çanakkale'ye 25 bin Boşnak katıldı, geri dönebilenlerin sayısı yok denilecek kadar azdı" açıklamasında bulunan Avdiya Salkoviç, “Osmanlı varken bu bölgede yaşayan tüm haklar birinci sınıf vatandaştı, Sırplar geldiğinden beri Sırp olmayanların hiçbir vatandaşlık hakkı kalmadı. Buna rağmen biz dinimizi, Osmanlı geçmişimizi Sırbistan'ın göbeğinde ayakta tutmaya çalışıyoruz" diyerek verdikleri mücadeleye dikkat çekiyor.
 

  • “Osmanlı gittiği gün güneşimiz battı"
  •  
  • Avdiya Salkoviç, yine kendi cümleleriyle Türkiye'deki kardeşlere şunları iletmek istediğini belirtiyor ve tüm samimiyeti ile bu notları düşüyor: “Biz küçük bir milletiz ve direnmeye çalışıyoruz. Eğer hamimiz olmazsa imkansızlara direnemeyecek ve Avrupa ülkelerine kaçan soydaşlarımız gibi bizler de buraları terk etmek zorunda kalacağız. Boşalttığımız yerlere de Sırplar yerleşecek ve bu topraklarda artık İslam kalmayacak. Bizim gözümüz 100 yıldır yollarda.. Osmanlı çekildiği gün bizim güneşimiz battı. O güneşin yeniden doğmasını bekliyoruz.


“Benden al Erdoğan'a ver"

Sırp hükümeti Sancak'a hiçbir yatırımda bulunmuyor, yollar bile perişan halde. İşsizlik büyük bir sorun, sanayimiz yok. Burada varlık mücadelesi veriyoruz ancak Türkiye'nin her alanda desteğine ihtiyacımız var. Türkiye'nin benim üniversite okumak için geldiğim yıllardaki Türkiye olmadığını çok iyi biliyorum. Ve Yeni Türkiye ile gurur duyuyorum. Sadece şunu söylemek isterim, benim yaşlı annem Marmaray'dan anlamaz, üçüncü köprüyü bilmez. Türkçesi de yok. Ama o Erdoğan'ı her gördüğünde ellerini açar ve 'Benden al ona ver' diye dua eder. Bundan önceki yöneticiler için böyle bir duası yoktu. İşte Yeni Türkiye budur."
 

FACEBOOK YORUMLAR

YORUMLAR

  • 0 Yorum
Günün Başlıkları