Şeyh Bedreddin’in mezarı nerede?

ALİM ve tasavvuf dünyasının önemli şahsiyetlerinden biri olan Şeyh Bedreddin, yaşamı ile en çok ilgi uyandıran alimlerdendir. BİLİNMEYEN TARİH / MURAT KUTLU / [email protected] gazetesi

Şeyh Bedreddin’in mezarı nerede?
15 Ağustos 2012 - 08:50

 

Onu ilginç kılan belki en önemli husus, bir dönem devlet adamlığı sıfatı ile devlete karşı çıkmasıdır. Bu yüzden Türkiye’de Şeyh Bedreddin, uzun süre ideolojik tartışmaların odağı olmuş, tarafların siyasi malzemesi haline getirilmiştir.

İDAM FERMANINI İMZALADI

Şeyh Bedreddin’in babası Meriç Nehrinin batısında yer alan Dimetoka yakınlarında, Simavna beldesinin kadısıdır. Annesiyse bir Bizanslı komutanın kızı. 1359 yılında dünyaya geldi. Kendisi uzun bir süre “Simavna kadısının oğlu Şeyh Bedreddin” olarak anıldı. Babasından aldığı ilk eğitimden sonra önce Mısır’a ardından İran’a giderek fıkıh tahsili yapmıştı. Bir İslam hukukçusu olarak yalnız Osmanlı Devleti içerisinde değil, Ortadoğu coğrafyasında da önemli alimler arasında sayılıyordu. Şeyh Bedreddin’in özellikle Tebriz’de bulunduğu yıllar, tasavvufa olan bakış açısının derinleştiği hatta ilim adamlığının önüne geçtiği yıllar oldu. Alim kişiliği ile sufi kişiliği arasında gelgitler yaşıyor adeta iki karakterli bir zihniyet penceresinden dünyaya bakıyordu. Anadolu’ya döndükten sonra mutasavvıf sıfatıyla Rumeli ve Batı Anadolu’da tanınmaya başlamış, müridleri Torlak Kemal ve Börklüce Mustafa’nın da çalışmalarıyla binlerce taraftar edinmişti. Yıllar geçtikçe Şeyh Bedreddin’in tasavvuf tarafı daha ön plana çıktı. Artık İslam’ın temel inanç esaslarını materyalist düşünceye benzer bir bakış açısıyla yorumluyordu. Allah ile konuştuğuna, ölü hayvanları diriltebildiğine ve gayb’a ait bilgilere vakıf olduğuna inanmaya başlamış, sonunda mehdi sıfatıyla bu bozuk düzene karşı nizamı sağlama adına siyasi iktidara karşı gelmişti. Bu hareket acaba eşitlikçi ve paylaşımcı bir halk hareketi miydi yoksa sadece iktidar mekanizması etrafında oluşan nüfuz ve çıkar mücadelesi mi? Bu sorulara cevap bulmak güç. Ancak Osmanlı merkez bürokrasisinin bu tarz düşüncelere karşı müsamaha göstermediği bir gerçek.

Devlet bir yolunu bulup şeyhin müritleri arasına casuslarını yerleştirerek yakalanmasını sağladı. Sultan I. Mehmet’in huzurunda, dönemin önemli alimlerinden oluşan özel bir mahkemede yargılanan Şeyh Bedreddin uzun sorgulama süreci sonunda “kanı helal, malı haram” fetvasıyla idama mahkum edildi. Şeyh, bu karara hiç itiraz etmedi adeta kendi idam fetvasını kendi imzaladı. 1416 yılının (ya da 1418) sonlarına doğru Serez çarşısında idam edilip yine buraya defnedildi. Bu büyük alimin türbesi 1924 yılına kadar Serez’de orta mezarlık denilen bir Türk mezarlığındaydı.

Şeyh Bedreddin’in kemikleri, 1924 yılında yapılan Türk-Yunan mübadelesinde İstanbul’a getirildi. Türbeler ve Müzeler Müdürlüğü’ne teslim edilen kemikler, 16 yıl boyunca Sultanahmet Camii’nin mahfeli altında saklanmış, daha sonra Topkapı Sarayı oradan da Nevşehirli Damat İbrahim Paşa külliyesine getirilerek bir depoda muhafaza edilmişti. Uzun bir süre oradan oraya savrulan kemiklerin nihayet 1961 yılında II. Mahmut Türbesi’ne nakledilmesine karar verildi. Ancak şeyhin naaşının türbenin içine değil de binanın dış duvarlarının hemen yanına gömüldüğüne dair söylentiler, kulaktan kulağa yayıldı. Şu anda da türbede şeyhe ait olduğu söylenen küçük bir mezar taşından başka bir şey yok. Zaten çoğu kimse Şeyh Bedreddin’in mezarının hala Serez’de olduğunu zannetmekte.

ÜNLÜ İSİMLER DE ORADA

Yeri gelmişken II. Mahmut Türbesi hakkında bir şeyler söylemeden geçmeyelim. Divan yolu üzerindeki bu güzel eser, 1840 yılında yapılmış. İnşası bir yıl süren türbe, ampir yapısıyla Tanzimat döneminin izlerini taşımakta. Türbeye ait çeşme ile bu çeşmenin üzerinde duran küre heykeli, Fransız kültürünün Tanzimat dönemi sanat anlayışını nasıl etkilediğinin en açık kanıtı. Küre adeta aydınlanmaya ve seküler ilimlere duyulan ilginin bir sembolü gibi. Bu heykel bir ara çalınmış ancak daha sonra bulunup restore edilerek eski yerine konmuştur.

Bu güzel türbede önce yalnız üç padişah (II. Mahmut, Abdülaziz, II. Abdülhamid) medfundu. Bahçe kısmı ise tamamen gül ve yasemin çiçekleri ile doluydu. Ancak daha sonra saraylılar da buraya defnedilmeye başlayınca eski güzelliğini kaybetti. Ayrıca bu türbede yakından tanıdığımız birçok zatın mezarı da bulunmakta. Ziya Gökalp’ten Muallim Naciye, Said Halim Paşa’dan İshak Sükutiye, Sadullah Paşa’dan Ahmet Samim’e, Ahmet Fethi Paşa’dan - ki Fethi Paşa Korusuna adını vermiştir- Safvet Paşa’ya kadar birçok bürokrat ve ilim erbabı burada yatmaktadır. II. Mahmut Türbesi zaman geçtikçe adeta bir ünlüler mezarlığı haline gelmiştir. Bu büyük zatların mezarlarını ziyaret etmek için II. Mahmut Türbesi’ne gidenler unutmasınlar ki oralarda bir yerde Şeyh Bedreddin’in de kabri var.

FACEBOOK YORUMLAR

YORUMLAR

  • 1 Yorum
  • talip
    5 yıl önce

    o şerefsiz bedrettini abdhlhMit hanın yanına utanmadan niye gömmüşler yermi kalmadı da sultanımızın etrafını kirletmiş