Selim İleri ile söyleşi

50 yıldır tükenmeyen aşk “O Aşk Dinmedi”, ilk yazısı 1967 yılında Yeni Ufuklar dergisinde yayımlanan Selim İleri’nin edebiyattaki 50. yılını taçlandırmak üzere, yazar Ayşe Sarısayın’ın büyük emek harcayarak kaleme aldığı bir nehir söyleşi. Söyleşinin ana teması aşk; Selim İleri’nin bitmeyen edebiyat aşkı.

Selim İleri ile söyleşi
02 Şubat 2017 - 08:06 - Güncelleme: 02 Şubat 2017 - 08:21

Edebiyatımızın önemli olduğu kadar verimli kalemlerinden Selim İleri ile dostu Ayşe Sarısayın bu proje için ilk kez 4 Şubat 2016 günü buluşmuşlar. “Ortalama haftada bir, çoğu kez aynı yerde buluşarak 16 Kasım 2016’da çalışmamızı noktaladık,” diyor Sarısayın. 

Kitabın ana başlıklarını önceden belirlemiş olmalarına rağmen çerçeve içinde kalmaları öyle pek de kolay olmamış. “Bir süre sonra birbirini izleyen çağrışımlarla, her değininin bir başka konuyu açmasıyla hedeflediğimiz konulardan saptığımızı, gitgide dağıldığımızı fark ettik” sözleriyle anlatıyor Sarısayın ilk “denemeleri”. Yeni bir planlama yaparak, yeni bir yöntem izlemeye karar vermişler ve yayın tarihlerine göre kitaplar üzerinden devam etmeye karar vermişler. “Nasıl bir yöntem izleyeceğimiz belirsizdi gerçi, ancak yol aldıkça her kitap kendi yöntemini belirledi, kimi uslu çocuklar gibi sorulanla, söylenenle yetindi, kimi başını alıp uzaklara gitti,” diyor Sarısayın. Bu süre zarfında Selim İleri’nin yeni romanı, Ayşe Sarısayın’ın birkaç yıl önce kaybettiği bir dostu için yazdığı anı-biyografi kitabı ve babası Behçet Necatigil’i anma etkinliklerinin heyecanı ve telaşı eşlik etmiş. 

Derin bir hesaplaşma
“Benim açımdan bu çalışmanın en keyifli yönü, Selim İleri edebiyatındaki metinlerarası bağlantıları, hem kendi yaşamına, kendi kitaplarına hem de uçsuz bucaksız edebiyat birikimine göndermeleri yakalayabilmek oldu,” diyor Sarısayın. Peki, Selim İleri 50 yıllık bir geçmişe dönerken neler hissetmiş? Sarısayın da İleri’ye aynı soruyu sormuş: “Duygusal açıdan zorlandığın, bana öfke duyduğun zamanlar oldu. Neler hissettin?” “Söyleşi sırasında böyle bir yanıtım oldu, ama öfke demeyelim, başka bir duygu. Nasıl ki bir yazarın tüm kitaplarını art arda okumak farklı diyorsun, bir yazar için de yazdıklarını sırayla, baştan sona taramak öyle sanıldığı kadar kolay değilmiş. Gündelik yaşamda eski bir kitabınızı, kitabın anılarını hatırlayabilirsiniz, bir an için gelip geçer bunlar, kalıcı bir etki bırakmaz. Oysa hiç ara vermeden yazıya, söyleşiye, söyleme dökünce ağır bir etki altında kalıyorsunuz. Ben de kendimle derin bir hesaplaşmaya girdim: bir yanda yazdıklarım, yaptıklarım, yapamadıklarım, ya da yazdığımı sanıp yıllar sonra yazamamış olduğumu fark ettiklerim. Hem yapamamışlıkların bilincine varmak, hem de iyi kötü yaptıklarınızın da bir daha aynı coşkuyla yapılamayacağı, onlara geri dönülemeyeceği gerçeğiyle yüzleşmek. Geçip gitmiş zamanla yüzleşmenin, anılara dönmenin etkileri. (...) Bu kitapta geçmişle hesaplaşmanın, geçmişteki insanları kaybetmiş olmanın, onlara duyduğum umutsuz özlemin ıstırabı oldu. Tuhaf bir boşunalık duygusu da hissettim. Kendi edebiyatım için değil yalnızca, tüm bir dünya edebiyatı için, olağanüstü eserler, olağanüstü söylemler. Daha önce konuşmuş olabiliriz, Virginia Woolf ’un Deniz Feneri’nde ‘Shakespeare yazdı da ne oldu’ gibi bir sözü vardır. Bu duyguyu çok şiddetle hissettim.”

Selim İleri külliyatının izinde
Ayşe Sarısayın’ın yazdığı önsözden ve bu kitap üzerine yaptıkları söyleşiden aldığım satırlar, size çalışmanın genel hatlarıyla ilgili bir ipucu vermiştir. Ancak aslında kitabın büyük bir kısmını, belkemiğini Selim İleri’nin romanlarının izinin sürüldüğü bölümler oluşturuyor. Bazı bölümlerde öykünün/senaryonun/romanın yazıldığı dönem üzerine söyleşiyor iki yazar, bazılarında başka edebiyatçıların, eleştirmenlerin sözleri onlara eşlik ediyor. Zaman zaman Selim İleri’nin kahramanları bir bir canlanırken, dönemin edebi kişilikleri anılıyor, dünden bugüne köprüler kuruluyor. 

Bu söyleşiyi soluksuz okuyup bitirdikten ve nihayet derin bir soluk alıp verdikten sonra, tıpkı Ayşe Sarısayın’ın da ifade ettiği gibi, Selim İleri’nin kitaplarındaki göndermelerin ve yazıdaki değinmelerin ardından pek çok yeni kitap okumak, yeni film izlemek istiyor insan. Ama en çok da Selim İleri romanlarını yeniden okumak, yeni bir gözle bakmak hatta bazılarını yeni bir zihinle anlamak… 


Bugünü yazmayı imkânsız buluyorum

“Kendi açımdan konuşabilirim ancak, bugünü yazmayı imkânsız buluyorum, baştan beri imkânsız buldum. Gündelik konular üzerinde konuşulabilir, kadın-erkek, aile, dostluk ilişkileri, insan ilişkileri, ama siyasal açıdan baktığınızda bilhassa Türkiye gibi karmaşık ülkelerde, neyin nereye nasıl oturtulacağına karar vermenin çok güç olduğunu düşünüyorum. Türkiye’de siyaset açısından acı deneyimler yaşandı. Bir dönemin umutlu havası öylesine etkileyiciydi ki, ama ardı sıra yıkımlar, darbeler... Nice sonra ancak kavranabiliyor.
(…)
Bugünü yazma, siyasal açıdan yazma gücüne ve bilgiye sahip değilim. Hayal ve ütopya üzerine de bir şey kurmamaya çalıştım, bundan hep ürktüm. ‘Bir Akşam Alacası’ndan itibaren anlatmak istediğim şuydu: Bizde klasik Batı anlamındaki sağ ve sol yerleştirimlerin oluşamayacağı. Bir Akşam Alacası bu açıdan dönüm noktası olan kitabımdır bence. Aynı Anadolu’dan aynı çocuklar geliyorlar, on sekiz on dokuz yaşlarında yapayalnız çocuklar, akrabası sağ eğilimli gözükenler sağcı, akrabası sol eğilimli gözükenler solcu oluyor. (...) 
Böyle baktığınız vakit, bugünü yazmak problem, ama mutlaka yazılacaktır, gelecek kuşaklar yazacaktır.”


İki şair peşimizi bırakmadı

Ayşe Sarısayın anlatıyor: “İki şairin iki şiiri vardı ki, bir an olsun peşimi bırakmadı bu çalışma boyunca. ‘Ne içindeyim zamanın / Ne de büsbütün dışında / Yekpare, geniş bir anın / Parçalanmaz akışında’ diye fısıldarken Ahmet Hamdi Tanpınar, ‘Kaynaşır birbirine gün olur zamanlar / Geçmiş, gelecek birleşir tek kesitte / Sanki ilk kez yaşarız yaşanmışı dünlerde / Ya da başlar ansızın ta ilerde olacak’ dizeleriyle Behçet Necatigil giriyordu araya. Selim İleri edebiyatındaki zaman kavramı ve kurgusu bu şiirlerin de etkisiyle gitgide öne çıktı, edebiyat ve hayat bir anlamda zamanla ödeşmeye, hesaplaşmaya dönüştü...”

ÖZLEM AKALAN

kaynak.http://vatankitap.gazetevatan.com/haber/50_yildir_tukenmeyen_ask/1/24819

FACEBOOK YORUMLAR

YORUMLAR

  • 0 Yorum
Günün Başlıkları