Şaban Abak: Kayıp Türklerin izinde

Yazar Şaban Abak'ın Yenişafak gazetesi Pazar ekinde yazmış olduğu yazıdır. Türk tarihi için önemli bir yere sahip olan Moğolistan, yerel kültürleriyle geleneksel yaşama sahip çıkan bir ülke. Cengiz Han’ın özel eşyaları ve Türk tarihine ait binlerce eseri bünyesinde barındıran Moğolistan’da modern teknoloji ve Batı tıbbıyla hiç tanışmamış, nüfusları kaybolmaya yüz tutmuş Dukha Türklerinin izlerini sürdük.

Şaban Abak: Kayıp Türklerin izinde
22 Ocak 2017 - 18:30

Ötüken yurt sözünü 13-14 yaşlarında ilk duyduğumda yeryüzündeki cennet misali bir masal ülkesi manzarası belirmişti zihnimde. Bilge, güçlü ve asil atalarımızın muzaffer ve hür olduğu, mutlu mesut yaşadığı uçsuz bucaksız Asya'nın tam orta yeri yahut kalbi; Ötüken... Sonraki yıllarda Ötüken'in Moğolistan sınırları içinde kalmış bir bölge adı olduğunu öğrendiğimde hayal kırıklığı yaşadığımı söylemeliyim. Çünkü gerçekten de ben Ötüken'i tıpkı millî ülkümüzün bir remzi olan “kızıl elma” gibi mitolojik bir öğe; kutlu vatan topraklarının “ruhu” sanıyor, öyle kabul ediyordum. Geçtiğimiz 2015 yılının Kasım ayı ortalarında TİKA'nın davetlisi olarak Moğolistan'a gittim. Hayatî önemde bir devlet kurumu olan TİKA, bulunduğu ülkelerde adeta bir dost kazanma teşkilatı gibi özveriyle, fedakârlıkla çalışmalar yürütüyor. Moğolistan'a da kreşten kültür merkezine, Bilge Kağan ve Vezir Tonyukuk abidelerine kara yolu yapımından ren geyiği yetiştiricilerine damızlık ren geyiği desteğine kadar türlü alanlarda dostane katkılarda bulunuyor. TİKA, yardım almayı değil; yardım etmeyi seven yüce gönüllü milletimizin dünyanın dört bucağına uzanmış veren eli, gülümseyen yüzü gibi adeta.

MOĞOL TARİHİNE AİT BİNLERCE ESER

 



Dünyayı titreten; şimdiye kadar görülmüş en büyük devleti kurmuş olan haşmetli Cengiz Han'ın memleketine İstanbul'dan 12 saatlik bir uçuşla varıyoruz. Başkent UlanBatur'da başta parlamento binası olmak üzere pek çok yerde Cengiz Han'ın ve oğlu Cuci Han'ın heykellerini, tasvirlerini görmek mümkün. UlanBatur müzesi, Moğollarla biz Türklerin içiçe geçmiş uzun tarihinin inanılmaz eserleriyle, objeleriyle dolu. Bilhassa Cengiz Han'ın mührü, özel eşyaları, Kül Tigin anıtının birebir ölçülerdeki örneği, diğer yazıtlar, balballar, tamgalar, büyük silah, giysi ve para koleksiyonları ile müzik aletleri çok önemli. Moğolistan'ı Türkiye'nin en önemli “tamga” araştırmacısı Mustafa Aksoy ve TİKA Başkan Yardımcısı Mehmet Süreyya Erle gezmenin ayrı bir güzelliği olduğunu belirtmeliyim. Süreyya Bey, Batı kültürünü ve dilini de çok iyi bildiği için çok değerli doğu-batı karşılaştırmaları yapabiliyordu. Mustafa Aksoy ise, hem Oğuz boylarının hem Kıpçakların neredeyse bütün damgalarını yerinde görüp tespit etmiş bir araştırmacı. Aksoy, bir damganın nerede bulunabileceğini, benzer damganın Türk dünyasının neresinde, hangi halının, mezar taşının veya anıt eserin üzerinde yer aldığını bir çırpıda sayıyordu. Meselâ Avrupa'da ve Türkiye'de Alman faşistlerinin sembolü olarak bilinen ve uçları kıvrık haçı andıran işareti, Moğolistan'da Cengiz Han'ın özel eşyalarının üzerinde görünce çok heyecanlandık. Çünkü bu işaret, en eski Türk-Moğol-Çin damgalarından biri ve doğrudan Han'ın sembolü imiş. Moğolca adı ta Türkçe'den geçme imiş: Han Tamıg (Han damgası).

DUKHA TÜRKLERİ YOK OLMAK ÜZERE

Yüzölçümü Anadolu'nun yaklaşık üç katı olan Moğolistan'da nüfus sadece üç milyon civarında. Bunun 1,5 milyonu başkentte yaşıyor. Ancak Çin'de ve başka komşu ülkelerde bu sayının çok üstünde bir Moğol nüfus yaşıyor. Kazaklar ve Kırgızlar başta olmak üzere Uygur, Hoten, Tuva, Dukha gibi hemen her Türk soylu halktan gurupları da burada bulmak mümkün. Uçsuz bucaksız steplerde milyonlarca büyük ve küçükbaş hayvan otluyor. Etin kilosu 3 lira. Deri, yün, süt ürünleri bol ve ucuz. Dünyanın en değerli kumaşı kaşmir de burada üretiliyor. Keçeden yapılma ünlü beyaz çadırları başkentin kenar mahalleleri dahil tüm ülkede, bilhassa hayvancılık yapılan yaylalarda sık sık görüyoruz. Moğolistan'ın en kuzeyinde, güney Sibirya'ya komşu Köpsugöl (Çok sulu göl, büyük göl) ve Sarıdağ civarında dünyanın en ilginç insan topluluklarından olan Dukhalar yaşıyor. Karla kaplı ormanlarda Ren geyiği çiftçiliği yaparak geçinen Dukhalar, yok olma tehlikesiyle karşı karşıya olan bir grup. Onların yaşadığı bölgeye varmak için UlanBatur'dan kuzeye 900 kilometresi asfalt, 400 kilometresi toprak yolu 2 günde kat ediyoruz. Henüz ne İslam'la ne de Hristiyanlıkla tanışmamış olan Dukhalar “dindar şaman” sayılıyor. Su, dağ, ağaç, dağ keçisi ve geyik başta olmak üzere hemen bütün tabiat canlı ve mübarek kabul ediliyor. Kan dökmek en büyük günahlardan. Bu husus “Temiz suyu kanla kirletme” şeklinde bir dinî ilke olarak şaman dua yerlerindeki anıtlara yazılıyor.
 



DİLLERİ TÜRKİYE TÜRKÇESİYLE AYNI

Yörüklerin koyun, keçi beslemesi gibi karlı ve ormanlık dağlarda ren geyiği çobanlığı yapan, sütünü sağıp etini, derisini işleyen, modern teknolojiyle ve batı tıbbıyla neredeyse hiç tanışmamış bu insanlardan öğreneceğimiz çok şey olduğu kesin. Karları eşeleyerek otlayan geyiklerin yanına vardığımızda 10 yaşlarında bir oğlan çocuğunun geyiklerden birine binmiş olarak diğerlerini otlattığını gördüm. Babası olduğunu tahmin ettiğim kişiye, çocuğu işaret ederek “Senin oğlun mu?” diye sordum. “Menik oğul” dedi. Kaç bala var, dedim. Parmaklarıyla da göstererek ve Türkçe “bırr ogul üç kıss” dedi. Türkçenin en eski zamanlarının yaşayan bir kalıntısı olan Dukha dilinde sayılar Türkiye türkçesiyle aynı. Dağ, göl, su, soğuk, ıssık (sıcak), ana, oğul, kız gibi kelimeler de Türkiye Türkçesi'ndeki gibi aynı. Genel olarak Altay veya Hakas Türkçesi'nin bir devamı olduğunu düşündürüyor. Şaşırtıcı olan keşfimi de söylemeliyim. İki yaşını doldurmuş dişi geyiğe "düge" (düve) ve erkek olanına da “hugaç” deniyor. Doğu Anadolu'da ise bu kelime “högeç” biçiminde yaşamakta ve henüz damızlık olmamış genç koç anlamında kullanılmaktadır.

Eskimolar ve Kızılderililer buradan göçmüş

Dukhaların yüzlerini, giysilerini, çadırlarını, şaman inançlarını, yaşayışlarını görünce hem Eskimoların hem Türkiye'de "Kızılderililer" diye bildiğimiz Alaska ve Kanada yerlilerinin bu bölgeden gitmiş Türk soyundan olduğuna neredeyse emin oldum. Bu yönde daha önce dile getirilmiş görüşlerin doğruluğunu adeta test etmiş olduk. Dukha Türklerinin dilleri, inanç ve âdetleri, sağlık tedbirleri ve ilaçları, avlanma, beslenme ve korunma usullerinin her biri ayrı bir inceleme konusu olacak değerde. Fakat bunun için genç bir bilim adamının yüksek lisansını ve doktorasını Dukhaların arasında yıllarca yaşayarak yapması gerekiyor. Maceracı bir ruhla, güçlü bir merakla, insanlığın en köklü, en sınanmış, denenmiş sağlam bilgilerine ulaşmanın heyecanıyla dopdolu olarak!

Kaynak:http://www.yenisafak.com/gundem/kayip-turklerin-izinde-2600562

FACEBOOK YORUMLAR

YORUMLAR

  • 0 Yorum