Rabia AKSU: ZODYAK'A SELAM

“Nasıl oluyor da hayatınızda baştan sona bir kez bile okumadığınız bir şey için ‘inanıyorum’ yahut ‘inanmıyorum’ demek hususunda bu kadar net olabiliyorsunuz?”

Rabia AKSU: ZODYAK'A SELAM
14 Haziran 2018 - 00:00 - Güncelleme: 14 Haziran 2018 - 19:47

ZODYAK'A SELAM


İnancı atıf yaptığımız her nesnenin her varlığın aslında amaçladığımız gerçekleri bize bizim güruhlarımıza aitmiş gibi kanıksadığımız için kendimizden şüphe etmemiz gerek... İnanmadığımız için değil, belki de neye inandığımızı sorgulamadığımız için.

Ramazanı bitirmeye niyetlenirken tüm insanlara sormak istediğim tek bir soru var:

“Nasıl oluyor da hayatınızda baştan sona bir kez bile okumadığınız bir şey için ‘inanıyorum’ yahut ‘inanmıyorum’ demek hususunda bu kadar net olabiliyorsunuz?”

Kendimi anladığımdan ya da doğrulama arzumdan kaynaklı değil ama inancımı anlayabilmek için durmadan camdan kırıklarla dolu yollardan geçmiş, hep en derinlerimde kesikleri hissetmiş, gerçeği öğrenebilmek için durmadan yaralanmış ama sonuçta tamamen inanca yapılmış tüm atıfları reddetmiş bir mütereddit de ben olmuşken...

Neydi bu kadar kesin kabullendikleriniz?

Sorgulamak değil amacım. Belki de ilk defa düşünmek için sormuyorum birçok şeyi. Sadece anlam karambollerinde yuvarlanmış, sırf bir kaç algı yaratmış kişilere neden inanmışız onu anlamaya çalışıyorum. Yaradan’a inanmayı seçmek, inanabilmek başlı başına bir olayken inancı nerden elde ettiğimizi niye sormayışımız inancımıza en büyük hakaretken bunu bile öğrenmeyi neden umursamamışız?

Kur'an-ı kerimi anlamak için çabalamak, Allah(c.c) konuşmak istemek yerine niçin hiç bir şey bilmeden oturmayı seçmişiz. Niye istemişiz bunu. Öğrenilebilecekleri sadece birileri bahsediyor diye niye kabullenmişiz?

Seccadeyi sihirli bir araç olarak görmemişiz. Üzerinde büyüklerin sürekli bahsettiği 16.000 âlemi gezmek, oraları keşfetmek arzusuna niye hiç düşmemişiz. Anlatılanların doğruluğundan şüphe etmek aslında o şeyin doğru olmadığının biricik kanıtı, yüreğinizden yükselen o sessiz protesto, içinde yaşadığınız koşulların dayanılmaz olduğunu duyumsatan, eskiden böyle değildi herhalde diye düşündüren o sezgiydi.  Demiş George Orwell- ‘’ 1984 ‘’ te.

Tamam, belki yazara burda tamamen katılamayacağım. Sonuçta bir şeyden şüphe etmek tamamıyla yanlış dedirtemez figanlara. Ama doğruların farklı isimlendirilmesi doğruları yanlışa çevirmez. Neden görülebilen birçok farkındalığa bile yummuşuz gözlerimizi. Sonuçta gözlerimiz, ağzımızla inkâr etmeye çalıştığımız şeyleri çoğu zaman hiç çekincesiz gözler önüne serer hale getirirdi. Bir müçtehid edasıyla hayatımızda yer edinmesine izin verdiğimiz kimlikler Allah'a karşı Allah'ın isteklerini yerine getirmemizi önler hâle gelmişken, daha doğrusu biz onları bu hâle getirmişken...

Tüm bunlara ulaşmanın, buradan ilerlemenin bir yolu varsa; bir çıkış yolu var, bir yerlerde bir çıkış yolu var, diyebilirsem eğer, kesin yerini öğrenmek yalnızca zaman ve sabırla ilgili bir konu olacak, bir de tutarlı bir düşünce biçimi ve ifadedeki düzgünlükte. Ama oraya gidecek bedenim nerede? İkincil bir öneme sahip bu. Hiç kuşkum yok oraya, çıkış yoluna şu ya da bu biçimde ulaşacağım, er ya da geç…

Öteki sözcükler gelecek o zaman, sahip olacağım oraya gitmek için gereksinme duyduğum güce, gideceğim oraya, koyulacağım yola, gökyüzünün güzelliklerini göreceğim, yıldızları yeniden göreceğim.

Ve inandığım doğrulara gerçekten inanıyorum diyebileceğim.

Rabia Aksu  28/05/2018

FACEBOOK YORUMLAR

YORUMLAR

  • 0 Yorum