Özgür ÇELİK Yazdı: Yolculuk

Ne tesadüftür ki karşısına bir çoban çıkar. Yolcu şaşırır ve hemen çobana yaklaşarak şu soruyu sorar. “Nerdeyim ben?”

Özgür ÇELİK Yazdı: Yolculuk
30 Ağustos 2018 - 18:00 - Güncelleme: 30 Ağustos 2018 - 18:15

-Yolculuk-

 

Yağmur da nerden çıktı. Ah bu havalar ah. Bir de yolculuktaysan hiç çekilmiyor gerçekten şu hava değişimleri. Daha bir saat önce güneş yeryüzünü kavururken şimdi nasıl olur da bulutlar gökyüzünü birdenbire sarıverir. Kırkikindi yağmurlarına yakalandık herhalde. Neyse radyodan bir şeyler dinleyeyim. İyi gelir yolculukta. “Kötü adamların en büyük kozu onları olduğundan daha zeki biriymiş gibi görmemizdir.Böylece onları normalden daha kötü biri olarak görürüz.”

Ne kötüsü ne adamı. Ben şarkı dinlemek istiyorum.

“Sen geri geri yürüdüğünü bilmediğin için elini uzattığın kişinin senden gittiğini sanırsın.”

Yok felsefe yok edebiyat şu radyodan tek istediğim sadece bir şarkı kanalı açmak ya. Başka bir şey istediğim yok. Sesler de cızırtılı geliyor. Yok kardeşim yok bu böyle olmayacak. En iyisi ben hiçbir şey dinlemeyeyim. Sakin sakin arabamı kullanayım. Zaten yağmurun yüzünden hiçbir şeyi net duymuyorum.

 

Yağmur damlaları çarpıyor arabanın camlarına içindeki yangına su serper gibi adamın. Buğulu camdan dışarısını hiç seyretmemişti. Bir yandan arabayı kullanırken diğer yandan da ilk defa edindiği bu tecrübeyi düşünüyordu. Nedendir bilinmez birdenbire adamın yüzünde bir tebessüm oluşmuştu. Damlalar camın yüzeyinde rastgele yollar çizerek aşağı doğru kayıyordu. Bir an kendisini camdaki yağmur damlalarına benzetmişti. Rastgele deyip çıkmıştı evden çünkü. 

Evden nasıl çıkmıştı ki. Böylesine sebepsizce yapılan bir yolculuğa değecek kadar karmaşık bir ruh hali içinde miydi? Ya da bir boşlukta süzülürken kendisini bu yolculukta mı bulmuştu?  Herkes gibi yaşamak onun da hakkıydı. Ama sanki bir çıkmaz sokakta veyahut rotası belli olmayan bir gemide gibi hissediyordu. Ve şimdi yoldaydı artık. Sebepsizce yapılan bir yolculukta. Yağmur da ona eşlik ediyordu. 

Sonrasında kim bilir bir çobana rast gelirdi. Ona “Nerdeyim ben?” diye  sorardı. Çoban da yolcuya yılların kazandırdığı bilgelikle cevap verirdi. 

“Bedeninin nerde olduğu önemli değil Ey Yolcu. Aklın ne düşündüğü önemli değil. Ruhun sana nerde olduğunu hissettiriyorsa sen ordasındır. Ruhun gözlerine nereyi yansıtıyorsa sen gördüğün o yansımadasındır. Eşyalar bir vasıtadır aslında. Onların sureti kimi zaman yanıltır seni. Sureti değil onun ötesini gör. Eğer ötesini görürsen  ben nerdeyim sorusuna cevap verebilirsin. Kimseden yardım dilenmeden kendine yetebilirsin.”

Son olarak da dudaklarından, anne şefkatine has şu cümleler dökülüverirdi çobanın. 

“Hayat hey hatlarla dolu bir yolculuktur. Sonu meçhul, sonsuzluğu da. Elinde bir mücevher var adı vicdan. Onu besle. Ondan yüz çevirme. Çünkü ruhun vicdanla birleşirse sen kendini bulursun.”

 

Neydi şimdi bu. Rüya mıydı yoksa. Yorgun olduğumdan dolayı arabayı sağa çekip biraz kestireyim dedim. Rüya gördüm heralde. Artık yoluma devam etsem iyi olacak. 

Yolcu yola çıkar. Fakat benzinin biteceğini fark eder. Arabayı sakin bir köşeye bırakıp benzin bulabileceği bir yer bulmaya çalışır. Ne tesadüftür ki karşısına bir çoban çıkar. Yolcu şaşırır ve hemen çobana yaklaşarak şu soruyu sorar. 

“Nerdeyim ben?”

FACEBOOK YORUMLAR

YORUMLAR

  • 1 Yorum