Nazım evimizden çıkmazdı

Azerbaycan milli edebiyatının yaşayan en büyük ismi Anar’ın şair olan babası Resul Rıza, Nazım Hikmet’in en yakın arkadaşlarından biriydi. Anar, “Nazım Hikmet Bakü’ye geldiğinde ilk bizim eve uğrardı”diyor. Ayşe Olgun08 Nisan 2018, Yeni Şafak

Nazım evimizden çıkmazdı
15 Nisan 2018 - 13:52

Azerbaycan milli edebiyatının usta ismi yazar ve yönetmen Anar Rızayev 80 yaşında. Geçtiğimiz hafta Türk Edebiyatı Vakfı tarafından düzenlenen bir takım etkinliklerle yazarın 80. yaşı kutlandı ve kendisine bu yıl ilk kez verilmeye başlanan “Türk Dünyasının Yaşayan Dede Korkut Ödülü” takdim edildi. Biz de bu vesileyle Anar ile bir araya geldik. Anne ve babası Azerbaycan’ın ünlü şairlerinden olan Anar, böylesi bir ortamda yazmaya 14 yaşında başlamış. Nazım Hikmet’in Rusya’ya kaçtığında en yakın arkadaşlarından birisinin babası Resul Rıza olduğunu dile getiren Anar, “Nazım Hikmet Bakü’ye geldiğinde ilk uğradığı ev bizim evdi. Babamla dertleşirlerdi. Gençlik yıllarımda Nazım Hikmet’le tanışıp sohbet etme fırsatı buldum” diyerek o günleri yad ediyor. Türk dünyasının yaşayan en büyük yazarlarından biri olan ve 200’ün üzerinde kitabı bulunan yazar, kitaplarında imza olarak Anar’ı tek başına kullanıyor. Eserleri yaklaşık kırk farklı dile çevrilen Anar’ın Türkçe basılmış 15 kitabı bulunuyor. “Tiyatro ve sinemadan da yakından ilgilendim, rejisörlük eğitimi alıp filmler çektim, kendimi tek alanla sınırlamak istemedim” diyen Anar’la hayat hikayesini konuştuk.

* Seksen yıllık bir ömür, Allah daha uzun bereketli bir ömür versin diyelim. Bu seksen yıllık ömürde sizin hiç unutamadığınız dönem hangi yıllar?

Bundan yetmiş beş yıl öncesini yani çocukluğumu hiç unutamıyorum. İnsan her şeyi unutur ama çocukluğunu unutamaz. Büyüdükçe, yaş aldıkça çok şey gördüm, çok şeye sahip oldum ama çok şey de kaybettim. İnsan hayatı böyledir çünkü…

* Babanız da anneniz de büyük şairler. Size yazmanız için telkinde bulundular mı?

Yok öyle olmadı ama ben ilk yazımı 14 yaşımda yazıp baba ve anneme okuduğumda, babam ‘sen de artık yazar oldun’ dedi. Fakat 21 yaşıma kadar yazdığım yazıların hiçbirinin yayınlanmasına izin vermedi. ‘Geçen Yılın Son Gecesi’ adlı öykümü yazdığımda okudu ve ‘tamam bunu yayınlayabilirsin’ dedi ve ilk yazım Jurnel’de böylece çıktı.

* Nazım Hikmet babanızın samimi arkadaşıymış, siz de o dönemde tanışmışsınız hatta bu tanışıklığı anlatan bir de kitabınız var.

Evet, babamla Nazım Hikmet çok iyi arkadaştılar. Nazım Hikmet ne zaman Bakü’ye gelse ilk önce bizim eve babamın yanına gelirdi.

* Sovyetler Birliği’ne kaçtığı için pişman olduğu söyleniyor. Bununla ilgili konuşur muydu?

Türkiye’den kaçtığına çok pişmandı. Çünkü Türkiye’yi çok özlüyordu ama onun asıl hayal kırıklığı ve üzüntüsü 1950’lerdeki Sovyetler Birliği’ydi. Sovyetler hakkında yanıldığı için pişmanlık yaşıyordu. 1920’lerde devrimin izlerini gördüğü siyaset, sanat, edebiyat 1950’lerde tamamen değişmişti. Diktatör rejimde halk bayağı bir baskı altında hayatını sürdürüyordu. Nazım Hikmet geldi gördü ki onun hayalinde yaşattığı devlet bu değil. O zaman çok büyük bir hayal kırıklığı yaşadı.

* Hayal kırıklığı yaşıyor ve geri de dönemiyor öyle mi?

Geri nasıl dönsün artık? Bu hayal kırıklığını yaşayınca ekseriyetle Fransa’ya gidip gelmeye başladı, oradaki solcularla görüşüyordu ama şunu da söyleyeyim: Sovyetler Birliği’nde de son zamanlarda ona karşı tepkiler oluşmaya başlamıştı.

* Nasıl tepkiler?

“İvan İvanoviç Var Mıydı Yok Muydu” oyunu mesela büyük tepki aldı ve Sovyetler Birliği’nde yasaklandı. Çok olumsuz yankıları oldu. Nazım yaşadığı bu olaylar ve hayal kırıklığından dolayı intihar etmeyi bile düşünüyordu. Ben kendisinden duymadım ama babama söylemiş, ‘Buranın hürriyetindense kendi memleketimin hapishanelerinde 15 yıl yatarım’ diye.

 

 

 
Nazım Hikmet, Anar Rızayev’in babası Rıza Resul ile birlikte

 

Yazmak yetmedi film de çektim

* Tiyatro, sinema, roman… farklı alanlarda eser veren birisiniz. Bunun sebebi nedir?

Çeşitli alanlarda yazmayı seviyorum. Kendimi tekrarlamayı sevmedim hiçbir zaman. Bir roman yazdım şimdi de sinema için yazmalıyım dedim. Rejisörlük eğitimi aldım, üç filmimi kendim çektim. Yine tiyatro yazdım ve yazdığım tüm oyunlar Azerbaycan’da oynandı. Türkiye’de de, Beş Katlı Binanın Altıncı Katı oynandı, filmlerim Türk televizyonunda gösterildi.

* Türkiye’de de yaşadığınız, hocalık yaptığınız bir dönem var. Türkiye’de yaşadığınız dönemden ilhamla eserleriniz oldu mu?

1993 yılında Mimar Sinan Üniversitesi’nde hocalık yaptım. Türkiye ile ilgili intibalarımı ‘Otel Odası’ kitabımda yazdım. Bu kitabım Everest Yayınları arasında ‘Sıraselvilerde Bir Otel Odası’ adıyla yayımlandı. İstanbul’dayken kitapta adı geçen Sıraselviler’deki Vardar Otel’e gittik, fotoğraf çekimi yapılacaktı. Otel görevlileri ile çekim sırasında sohbet ederken benim kitabın yazarı olduğumu öğrendiler ve dediler ki; “İnsanlar otele gelip cinayet hangi odada işlendi diye soruyorlar. Bizim kötü reklamımızı yaptınız, insanlar gerçek sanıyor.” (Gülüyor) Gerçekten de kitapta bu otelde işlenen bir cinayeti anlatıyordum.

 

 

 
Anar Rızayev ünlü şair babası Rıza Resul ve annesi Nigar Refibeyli ile birlikte

 

Ortak Türkçe Sözlük yapmak zorundayız

* Türk dünyasında tanınan okunan bir yazar olarak size şunu sormak istiyorum. Türk dünyasının ortak bir dili, edebiyatı olabilir mi?

Bir ortak dili hayal olarak görüyorum, mümkün değil. Mesela bir Kazak yıldız demez, siz de Jipek demezsiniz ipeğe. Bugün Türk Cumhuriyetlerindeki ortak dil Rusça. Ben Rusça’ya karşı değilim ama mesela Bosna’da ya da İran’da yaşayanlar Rusça bilmiyor, buradakiler için ortak dil Rusça olamıyor. Ben Türkiye Türkçesinin ortak dil olmasını her zaman söyledim ve hala da bunu savunuyorum. Belki o zaman ortak bir dilimiz olabilir.

* Peki edebiyatta ortak bir dil oluşturmak için öncelikle ne yapmak gerekiyor?

Manevi bütünlük olmalı, bunun için de daha fazla somut işler yapılmalı. Mesela ortak Türkçe sözlük hazırlanmalı. Terimler üzerinde çalışmamız lazım. Ortak bir tarih yazmamız lazım. Yine ortak edebiyat tarihi yazılmalı. Türk coğrafyası yazılmalı. Hepimizin ortak terimleri olmalı. Dede Korkut çalışmaları, ‘Türk Unescosu’ olmalı dedim bunlar için ilk adımlar atıldı.

 

 

 
Anar Rızayev

 

Türk Edebiyatı Batı etkisinde

Sizin kitaplarınıza Türk okurları ilgi gösteriyor. Peki sizin takip ettiğiniz Türk yazarlar var mı? Azerbaycan’daki edebiyatla Türkiye’deki edebiyat alanında ortaklık var mı?

Bu soruya cevap vermek zor. Tabi Orhan Pamuk ya da Elif Şafak gibi yazarlarınızın kitaplarını okudum ama Türk edebiyatının bugünkü yazarlarını takip ettiğimi söylemek zor. Ama şunu söyleyebilirim ki, Türk yazarlarında dünden bugüne Batı edebiyatının etkisini görüyoruz. Elbette Azerbaycan edebiyatı da Rus edebiyatından etkilenmiştir, Tolstoy ya da Dostoyevski gibi yazarların etkisi görürüz. Ancak daha milli bir edebiyat üretiliyor ve bunun sebebi de yaşadığımız sorunlar. Sizin Kurtuluş Savaşı yıllarında yaşadığınız bağımsızlık mücadelesini biz şimdi veriyoruz. Karabağ meselesi var, topraklarımız işgal altında ve bu meseleler de bizim edebiyat dünyamıza yansıyor. Tabi şunu da söylemek lazım, bizde de gençler postmodern edebiyatla ilgileniyor, ilgilenen yok diyemeyiz. Ama özde bizim edebiyatımız daha milli ve kendi kültürümüzden besleniyor.

* Rus edebiyatının Azerbaycan edebiyatında etkili olduğunu söylüyorsunuz, peki bugün yaşayan yazarlar arasında bu etki sürüyor mu?

Bir söz vardır, “Rus edebiyatının geleceği geçmişindedir” Ben de öyle düşünüyorum. Son 30 yıldır Rus edebiyatından önemli bir yazar, dünya edebiyatını etkileyen bir yazar çıkmamıştır.

* Cengiz Dağcı, Cengiz Aytmatov gibi Türk dünyasından yeni isimler çıkar mı peki?

Bana göre artık Kırgız edebiyatından da Rus edebiyatından da böyle güçlü isimler çıkmaz.

  • Siyasete keşke girmeseydim
  • * Sizin kuşağı biraz konuşsak?
  • Biz 60 kuşağı yani altmışlıklar denilir. Ben de o kuşaktanım. Ondan önce Sovyetler Birliği’nde çok fazla baskı olduğu için insanlar istedikleri gibi yazıp çizemiyorlardı. Bizim kuşakla birlikte bu değişti. Çünkü baskılar azaldı. Biz daha serbest yazan yazarlar olduk. Bugün ben o yıllara dönüp baktığım zaman yazdığım yazılarda belki hakikati tüm açıklığıyla dile getirememişimdir ama asla yalan yoktur yani utanacağım bir yazım yoktur.
  • * Peki pişmanlık duyduğunuz şey var mı?
  • Pişmanlık yok ama şu var: Keşke siyasete girmeyip daha çok yazsaydım, yazıya daha ağırlık verseydim diyorum. Hem Sovyetler döneminde hem de daha sonra milletvekilliği yaptım. Biraz siyasete girmeye mecbur bırakıldık.
  • * Nasıl?
  • Siyasete zorunluluktan girdim. Mesela Karabağ meselesi olduğu zaman Komünist Partisi vardı ama nüfuzunu kaybetmişti, etkisi kalmamıştı ve başka da parti yoktu. O zaman biz Azerbaycan Yazarlar Birliği olarak sesimizi duyurmak için yazışmalar yaptık. O dönem Gorbaçov’a mektup yazdım. Sesimizi duyurmak zorundaydık. Belki siyasetin içinde olduğumuz o devri de yaşamak zorundaydık.
  • kaynak:https://www.yenisafak.com/hayat/nazim-evimizdencikmazdi-3213354

FACEBOOK YORUMLAR

YORUMLAR

  • 0 Yorum