Nasıl yazıyorlar?

MEHMET ÖZTUNÇ 5 Mart 2014, Çarşamba Mason Currey, Günlük Ritüeller: Büyük Eserlerin Yaratıcıları Nasıl Çalışır? adlı kitabında büyük dâhilerin nasıl çalıştıklarının izini sürüyor. Kitap, edebiyat eserlerinin içeriğine değil, yazıldığı koşullara, “anlamdan ziyade üretime” odaklanıyor. Currey’nin kitabından yola çıkarak edebiyatçıların eserlerini araştırdık.

Nasıl yazıyorlar?
01 Nisan 2014 - 15:48

Philip Roth yazma uğraşıyla ilgili şöyle der: “Kömür madenciliği zor bir iştir. Yazı ise kâbus… Mesleğin içine yerleşmiş muazzam bir belirsizlik, sizi bazı açılardan destekleyen ve sürekli devam eden bir şüphe dozu var. İyi bir doktor işiyle mücadele halinde olmaz; iyi bir yazarsa işiyle giriştiği mücadeleye hapsolmuştur. Çoğu mesleğin bir başlangıcı, ortası ve sonu vardır. Ama yazmak her zaman yeniden başlar. İşin doğası gereği yeniliğe ihtiyaç duyarız. Bu işte birçok yenilenme söz konusudur. Aslında her yazarın ihtiyaç duyduğu tek yetenek, bu son derece olaysız çalışma esnasında hareket etmeden oturma becerisidir.” Yazmanın nasıl harlı bir ateş olduğunu Roth’un bu tespitleri bütün açıklığıyla ortaya koyuyor. Her zaman yeniden başlayan, sürekli yeniliğe ihtiyaç duyan bir çalışma... Peki, yazar nasıl çalışır, hayranlıkla okuduğumuz yapıtlarını nasıl var eder?

Kadim zamanların sorusu

Sadece günümüzde değil kadim zamanlardan beri insanlar bu sorunun yanıtını aramışlardır. Bir Çin meseli tam da söz konusu arayışa ışık düşürüyor: “Çinli ressamların kendilerini tamamıyla doğaya kaptırmak üzere haftalarca dağlarda ve ormanda, hayvanlar arasında, hatta suyun içinde yaşadığı söylenir. Mi Fei, tuhaf bir şekilde bir kayaya kardeşim diyordu, Fan K’uan dağlarda ve ormanlarda yaşıyor, genellikle bütün gününü bir kayanın üzerine tüneyerek geçiriyor, kırın güzelliğini seyrediyordu. Yer karla kaplı olduğu zaman bile ay ışığında geziniyor, esinlenmek için kararlı bir tavırla ilerilere bakıyordu. Kao K’o-Ming karanlığı ve sessizliği seviyordu; yabanda dolanıyor, günlerini kendini kaybetmiş bir halde dağların ve ormanların güzelliğini tefekkür ederek geçiriyordu. Eve dönünce de bir odaya kapanıyor, kimsenin girmediği o odada ruhunun bu dünyanın sınırlarını aşması için çabalıyordu.” Susan Sontag, daha çok Pavese’nin günlüklerinden yola çıkarak yazdığı ufuk açıcı “Sanatçı: Örnek Bir Çilekeş” adlı denemesinde, yazma sürecini şu sözlerle ifade eder: “Yazar, örnek bir çilekeştir çünkü hem acı çekmenin en derin katmanlarına inmiş hem de acısını yüceltmede profesyonel bir yöntem keşfetmiştir. Yazar, bir insan olarak acı çeker; yazar olarak da bu acısını sanata dönüştürür. Yazar, çektiği acıyı, sanatta elde edeceği kazanç uğruna kullanmayı keşfetmiş kişidir -tıpkı azizlerin, ruhların selameti için acı çekmenin yararlı ve gerekli olduğunu keşfetmeleri gibi.” Sontag dikkat çekici bir biçimde yazarı insan ve yazar kimlikleriyle ele alıyor. İnsan kimliği bu acıyı yüklenirken, yazar kimliği sanat katına çıkarıyor.

FACEBOOK YORUMLAR

YORUMLAR

  • 0 Yorum