NADİR GÜNLERDEN DAHA NADİRE / Ramazan BARDAKÇI

NADİR GÜNLERDEN DAHA NADİRE / Ramazan BARDAKÇI
10 Nisan 2020 - 12:57 - Güncelleme: 18 Mayıs 2020 - 23:45

NADİR GÜNLERDEN DAHA NADİRE

Her devrin hususi şartları, her insanın farklı dönemlerde değişik duyguları tezahür edebiliyor. Bugünler insanoğlunun iki farklı imtihanına şahit olduğumuz dönemlerdir. Birincisi sen mi ben mi imtihanı, ikincisi senden mi benden mi imtihanı.

Nadir günlerden daha nadire, hassasiyetler yaşadığımız gözümüzü kulağımızı gelecek haberlere sabitlediğimiz bu tarih dilimi, bizlerin duygularını kah mahzunlaştırmakta kah umutlandırmaktadır. Yine “Nesim-i nev-bahar”lar esmeye devam ediyor, aslını arayan insanoğlu asıl marifetin aslını bulmaktan geçtiğini görüyordu. Kanuni devleti en uç sınırlarına ulaştırırken erişilmez bir güce sahipken bir anda “Olmaya devlet bir nefes sıhhat gibi” diyordu.

Sen mi ben mi? Kavgası yani üstünlük tartışması bugünlerde ne kadar saçma gelmeye başladı bizlere. Kim daha iyi oynuyor kim daha fazla kazanıyor kim daha çok popüler bunları dillendiren var mı? İnsanoğlu Yunus’un “Bir ben var bende benden içre”  sözünden ilham almışçasına özünü bulmanın muhasebesine düşmemiş miydi? Hacı Bayram Veli’nin “Bilmek istersen seni/ Can içre ara canı/ Geç canından bul anı/ Sen seni bil sen seni” sözüne kulak kabartarak çevresindeki en nadir güzelliği aramaya koyulmamış mıydı? sen ile ben arasında sadece gramer farkından başka bir şey kaldı mı? Zenginliğin yürekten gelen seste olduğunu zenginliğin diğergamlıkta, zenginliğin ahlakta olduğunu anlamayan hala var mıdır?

Selamet kapısını her daim açık bırakan Yaradan, bu kapıyı sevgi ve merhametin anahtarı ile çalınmasını istiyordu. Bunun membaı için bir ab-ı hayat çeşmesi aramaya gerek yoktur. Sevgi ve merhametin kaynağı senden ya da benden saçılan iyilik çeşmesidir. Bu topraklara düşen bir yağmur damlaları toprağı bereketli ve mümbit kılar. Başaklar yeşerir, ağaçlar meyvelerin en güzelini Allah’ın inayeti ile bizlere sunar. İşte asıl iyiliğin kaynağını şimdi tespit edebildik.

Daha  Nadire yani hassas yüreklerin taştığı zamanlara şahit oluyoruz elbette. Kimi acıdan, kimi heyecandan kimi de yastan. Yine bu dönem bizlere yeni bir “Destan Çağı”nı müjdeliyordu. Anlatılsa inanılmayacak kahramanlık öykülerine rastlıyor, destanların bir milletin zor dönemlerinde milleti sırtlayanlar sayesinde ortaya çıktığını biliyorduk. Oğuz Kağanlar dün neyse bugün beyaz önlüğü ile bizleri illetten korumaya çalışanlar da aynıydı.

Şu da bilinmeli ki aşk ve dua ile yapılan her işin sonunda merhamet ve selamet kapıları vardır. O halde en nadire ulaşmanın yolu aşk ile yola devam etmektir. Bozkırın Tezenesi’nin bir sözünde geçtiği gibi “Aşk ile koşan yorulmaz” madem selametin reçetesi belli o halde.

Bu günler anlayış günleridir, anlamak ve anlaşılmak bizim kaderimizi belirleyecektir. Kalbin ve beynin çeşitli duygulara ev sahipliği yaptığı bedenleri o gözle nazar etmek kulluk vazifemiz olmalıdır. Birbirini anlamayan insanların en nadire ulaşması zordur. Herman Amato’nun dediği gibi “En uzak mesafe ne Afrika’dır ne Çin ne Hindistan ne seyyareler ne de yıldızlar geceleri ışıldayan… En uzak mesafe iki kafa arasındaki mesafedir birbirini anlamayan.”

İnsan gönlünü kırmanın Kabe’yi yıkmaktan daha günah olduğunu bilenler için tam da muhasebe günleri bu günler. Mevlana, “Gönül han değil dergahtır, paldır küldür girilmez günahtır.” Derken aslında insanoğluna yol göstermektedir. İnsan gönlüne girmenin yolu merhamet ve sevgiydi. O halde biz yeryüzünde olan her canlıya merhamet ile yükümlüyüz. İşte nadir günlerden en nadire ulaşmanın yolu budur.

Ramazan BARDAKÇI

 

    

FACEBOOK YORUMLAR

YORUMLAR

  • 0 Yorum