Mustafa KIZIKLI yazdı: EĞİTİM SİSTEMİMİZLE NEDEN SÜREKLİ OYNANIR?

Mustafa KIZIKLI yazdı: EĞİTİM SİSTEMİMİZLE NEDEN SÜREKLİ OYNANIR?
22 Mayıs 2019 - 11:31
EĞİTİM SİSTEMİMİZLE NEDEN SÜREKLİ OYNANIR? - Mustafa KIZIKLI

Eğitim sistemimizle zırt pırt oynanmasını, dejenere olmasını bir tesadüf veya birkaç muhterisin saçma sapan da olsa kafalarına göre bir şeyler icat etme gayreti olarak görüyorsanız çok yanılıyorsunuz. Bizim eğitim sistemimiz üzerinde oynanan oyunlar, Batı için hayat meselesidir ve Batının kaderini belirlemektedir.

Bugünkü Avrupa medeniyetinin çökeceğini ilk haber veren kişi, Alman tarih felsefecisi Oswald Spengler’di. Ünlü İngiliz tarihçisi Arnold Toynbee de aynı tehlikeyi görmüştü, ama Spengler gibi teslimiyetçi bir çizgi takip etmek yerine, kadere karşı direnmenin mümkün olabileceğini savunuyordu.

Sömürüye dayalı Avrupa uygarlığının bir tehlikeyle karşı karşıya olduğu görüşünden hareketle 1905’de Londra’da düzenlenen ve 1907 sonuna kadar devam eden konferans neticesinde sunulan raporda önce şu soru sorulmuştu:
“Batı sanayi devriminin birikimleri ve modern teknoloji bu bölgeye (Akdeniz’e sınır olan ülkeler ve Orta Asya) girerse ne olur? Eğer bu halklar bilim, eğitim ve kültüre ağırlık verirse ne olur? Eğer bu bölgede yaşayan halklar bağımsızlıklarını elde eder ve kendi tabii servetlerine sahip çıkarlarsa ne olur?”

Bu sorulara şu cevaplar verilmişti:
“İşte o zaman sömürgeci imparatorluklar sonlarını getirecek bir darbe alırlar, sömürge rüyaları sona erer; imparatorluğun ana damarları kesilir ve Roma ve Bizans imparatorluklarının çöktüğü gibi çöker”

Sonra da Batı emperyal hâkimiyetinin hiç olmazsa bir veya iki yüzyıl daha devam edebilmesi için şu teklifler getirilmiştir:
a) Ortak çıkarları olan bu devletler bu bölgeyi parçalara ayırmaya, halkını bölünmüşlük, gericilik ve cehalet içinde bırakmaya devam etmelidirler.
b) Bu bölge Asya’yı Afrika’dan ayırmalıdır. Konsey, bunun için güçlü ve yabancı, Avrupa’yı eski dünyaya, aynı zamanda her ikisini Akdeniz’e bağlayan köprüyü elinde tutan bir insan engeli konulmasını tavsiye eder.

Ta ki, bölgede emperyalizmin dostu ve bölge halkının düşmanı bir güç veya güçler oluşsun.

Raporun devamında bu hedefe ulaşılabilmesi için öncelikle Akdeniz’e kıyısı olan devletlerde yaşayan halkların dillerinin bozulması, cahil bırakılmaları ve aşiret yapılarının ön plana çıkarılması tavsiye edilmektedir.

Peki, Batı kendi emperyal varlığını sürdürebilmek için bunları nasıl uygulayacak, kendilerine tehdit olan bu ülkeleri nasıl dizginleyecek, dillerini nasıl bozacak, nasıl cahil bırakacak ve etnik yapıları nasıl kışkırtılacaktı?

Görüldüğü üzere “cahil bırakılmak” işin anahtar kelimesidir. Fakat hem okullarda eğitim sürecek, hem de o insanları nasıl cahil bırakacaksınız, mümkün değil gibi görünüyor ama aslında gayet mümkün, bunu başarıyla uyguladılar ve halen uygulanıyor. Eğitimde yapılan her değişikliğin sonuçlarının 15-20 yıl sonra görülebileceği ortadayken, son 17 yılda, 15 kez değiştirilen eğitim sistemimiz size bazı ipuçları vermiyorsa biraz eskilere gidip daha somutlaştıralım olayı.

27 Aralık 1949 tarihi, Türk Milli Eğitim tarihinde yukarıdaki amaçları gerçekleştirmek yolunda bir başlangıç noktasıdır. Bu tarihte, ABD ile yapılan, eğitim ile ilgili anlaşmayla, Fulbright Eğitim Komisyonu kurulması Türk çocuklarının geleceğinin Amerikalıların ellerine nasıl da teslim edildiğini gösteren en önemli belgelerden birisidir. Bu anlaşma ile Türk eğitim sistemi neredeyse tamamıyla ABD’lilerin insafına ve inisiyatifine bırakıldı.

ABD ile imzalanan ikili anlaşma gereği, sekiz kişiden oluşan bir Eğitim Komisyonu kuruldu. Bu komisyonun adı Fulbright Eğitim Komisyonu idi. Sekiz üyeden dördü Amerikalı, dördü de Türk’tü. Bu Komisyonun görevi, Türk çocuklarının ilk, orta ve lisede okuyacağı derslerin müfredatını, yani programlarını belirlemekti.

Gençler bir milletin geleceği demek değil midir? Türk milletinin geleceği olan gençlerin eğitimi, sebebi ve gerekçesi belirtilmeden (ki sebeplerini yukarıda anlattık) yarısı Amerikalılardan oluşan bir komisyona bırakılıyordu. Bu kadarla kalsa neyse, komisyon herhangi bir konuda karar verirken oylar 4 evet, 4 hayır çıkarsa ne olacaktı?

Çözüme bakınız; O tarihte Ankara’da bulunan Amerikan Büyükelçisinin vereceği oy, belirleyici olacaktı. Gerçi komisyona seçilenlerin kimliğinde Türk yazması Amerikalıların özenle seçtiği ve onların hizmetinde olmasının da önünde engel değil. Dolayısıyla şu anda komisyon başkanı bir Türk ismi olmasına ve ABD ağırlığının 3 üyeye düşürülmüş gibi görünmesine rağmen pratikte değişen bir şey olmamıştır.

Bu komisyon halen görevde ve aktif durumdadır.http://fulbright.org.tr/ internet adresinden inceleyebilirsiniz. O tarihten şimdiye kadar gelen hükümetlerin, iktidarların hiç biri bu komisyonu kaldırmaya çalışmadı, ya da “Hele durun bakalım, siz kimsiniz, nesiniz?” de demedi.

Sonuç olarak yukarıda belirtmiştik, Batının kendi emperyal hakimiyetini sürdürebilmesi için bizim cahil kalmamız, etnik kökenlerin kaşınması gerekiyordu, bunun en kestirme yolu eğitim sitemiyle oynamaktı ve bunu yapıyorlar. Yani eğitimle, sistemle ve müfredatla bu kadar fütursuz ve sorumsuzca oynanması tesadüf veya birkaç muhterisin saçmalaması değil, gayet bilinçli ve sitemli bir çalışmadır. Buna dur demek zorundayız artık, aksi halde okullarımız Batı için kafası karışık, cahil maraba yetiştiren kurumlardan öte gidemeyecektir.
 
 
 
 

FACEBOOK YORUMLAR

YORUMLAR

  • 0 Yorum