MİLLİYETİNE YABANCILAŞAN BİR MİLLET, MİLLET OLMAKTAN ÇIKAR, İLLET OLUR. - Prof. Dr. Nurullah Çetin

MİLLİYETİNE YABANCILAŞAN BİR MİLLET, MİLLET OLMAKTAN ÇIKAR, İLLET OLUR. - Prof. Dr. Nurullah Çetin
11 Eylül 2019 - 19:07 - Güncelleme: 11 Eylül 2019 - 19:14

MİLLİYETİNE YABANCILAŞAN BİR MİLLET, MİLLET OLMAKTAN ÇIKAR, İLLET OLUR.
 

Dışişleri Bakanlığı da yapmış olan büyük Türk tarihçisi Mehmet Fuad Köprülü (1890- 1966), Servet-i Fünun (S.1066, C.41, s.601) dergisinde çıkan “Meçhul Abideler” adlı yazısında kendi milli kimliğimize kayıtsız kalarak nasıl mankurtlaştığımızı anlatır. O, bu yazısında günümüzde de maalesef güncelliğini koruyan bir yaramıza parmak basar. Köprülü, Türklerin eskiden beri kendi millî kimliklerine, tarihlerine, değerlerine olan kayıtsızlığından şikayetle Bursalı Mehmet Tahir Bey’in “Türklerin Ulum ve Fünuna Hizmetleri” adlı eserinden de yararlanarak şöyle der:

“Türkler eskiden beri çevreleriyle en çabuk kaynaşan ve geçmişine daima pek lakayt bir gözle bakan bir kavimdir. Türkler pek eskiden beri milliyet duygusuna yabancı ve dolayısıyla varlıklarından habersiz yaşamışlardır. Hakiki bir Türk ailesine mensup olan padişahlarımız, kendilerine sunulan tarih kitaplarında bir ahmaklık nakaratı gibi sık sık geçen “etrâk-i bî-idrâk” (anlayışsız, kavrayışsız, cahil, kaba, aptal Türkler) tabirine karşı hiçbir tepki göstermemişler ve yine Türk ırkına mensup birçok tarihçimiz bu tabiri en son zamanlara gelinceye kadar büyük bir zevk ve mutlulukla kullanmaktan uzak kalmamışlardır.

Bütün Doğu Hristiyan kavimleri kalplerindeki sönmez bir milliyet aleviyle memleketimizde büyük ve söndürülemeyen yangınlar çıkarırken ilim ve sanat adamları “Türk” kelimesini cahil ve kaba anlamında kullanmaktan hâlâ kaçınmıyorlardı. Bu adamların milliyeti hor ve hakir görmelerini bir türlü anlamıyorum.

Asya’nın uzak, uçsuz bucaksız çöllerinden bir Batılı yazarın ifadesiyle “vahim bir çekirge sürüsü halinde” koşup gelen büyük ırkımızı düşünme kabiliyetinden mahrum saydıran, vahşi ve barbar tanıtan en büyük etken, millî vicdandan mahrumiyetimiz olmuştur. Bağdat’ta Arap, Şiraz’da Acem, Lahor’da Hintli ruhunu alan Türkler kendi varlıklarını hiçbir zaman dikkate almayarak başka ırkların, başka milliyetlerin oluşum ve gelişimine habersizce katkı sağlamışlar, mensup oldukları Türklüğü her zaman hor görmüşlerdir.

Arapların dilini derleyip toparlayıp düzene sokarak gramerini yazan çoğu dilci, Arapçayı ana dili olarak kabul eden İbn-i Sina ve Farabi gibi filozoflar, Acem edebiyatında yüksek bir mevki sahibi olan Şevket-i Buhari, Senai gibi şairler milliyetlerini, eski geleneklerini unutmuş, gafil ve zavallı Türkler değil midir?

Avrupa’nın ortalarına kadar ilerleyerek dünyanın en büyük imparatorluklarından birini kuran Osmanlı Türkleri, millî duygudan yoksunluk konusunda diğer Türklerden hiç geri kalmamışlardır. Geleneklerimizle ilişkisini koparmış ve her yeni şeyi derhal taklit etmeye hazır olan bugünkü Türk gençleri de Söğüt yaylasındaki dedelerinin millî vicdandan mahrumiyet hususundaki kabiliyetlerine bütün manasıyla varistirler.

Her memlekette yenilik ve ilerleme unsuru olan taklidin, bizdeki uğursuz şekliyle ne derin bir çürüme ve düşüş etkeni olacağını her gün büyük bir şaşkınlık ve ıztırap ile düşünüyorum.”

 

 

Prof. Dr. Nurullah Çetin

FACEBOOK YORUMLAR

YORUMLAR

  • 0 Yorum