MİLLET OLABİLMEK: BİR VİRÜSLE MÜCADELE / Necdet CURA

Ankara temsilcimiz Necdet CURA Beyin yeni yazısı...

MİLLET OLABİLMEK: BİR VİRÜSLE MÜCADELE / Necdet CURA
24 Mart 2020 - 14:25

MİLLET OLABİLMEK: BİR VİRÜSLE MÜCADELE

Millet, bir birliktelikler ve ortaklıklar birliğidir.

Ne kadar çok beraber paylaşılacaklar varsa bir milletin toplumsal bağları o derece güçlü ve kuvvetli olacaktır. Mensubu olduğumuz Türk milleti, Orta Asya bozkırlarından Orta Avrupa’ya, Yemen’den, Fas’a çok geniş bir coğrafyada hakimiyet kurmuştur. Bu hakimiyet yalnızca siyasi, askeri, ekonomik bazda gerçekleşmemiştir.

Hakimiyet, aynı zamanda dil, edebiyat, sanat ve bunlarla beraber sanat noktasında da gerçekleşmiştir. Bunun içindir ki, Türk milleti yüksek bir askeri tecrübenin yanı sıra kültür mimarlarıyla da dünyaya adını yazdırmıştır.

Bu milleti ve yağmacı olarak görmek isteyenler Osmanlı zamanında zirveye ulaşan Türk vakıf geleneğini araştırmalıdırlar. Vakıflar devleti, ince detayları da gözden kaçırmamış sosyal adalet ve sosyal denge konusuda örnek olmuşlardır.

Vakıflar, aynı zamanda birlikteliğin ve güçlü toplumun resmidir.

Zor zamanlarda kıymetleri iyice anlaşılan vakıflar, toplumsal refahın temeleridir.

Bir toplum kuvvetli ise belli merhaleleri atlatıp ‘’millet’’ olmayı başardıysa atlatamayacağı zorluklar olmayacaktır.

Bugün de bu millet bir zorluk ile karşı karşıyadır. Dün bunun adı savaştı, bugün ise virüstür. Virüs ile savaştır.

Virüs ile savaşmak ise belki de cepheden savaşmaktan daha zor olacaktır. Düşmanın belli olduğu, saldırıların nereden geleceği, ordu gücünü mukayese edip ona göre tedbirler alabilmek mümkünken bu virüse karşı mücadelemiz daha farklı bir boyutta gerçekleşecektir.

Virüs, ilk çıktığı ve yayıldığı andan beri gerekli önlemler devletimiz tarafından alınmaktadır. Bununla beraber devletin aldığı önlemler vatandaşın aldığı önlemlerle birleşmezse bunun bir neticesi olamaz.

Sağlık Bakanlığı güzel bir slogan ile bu virüsle olan savaşı sürdürüyor.

‘’Sorun küresel, mücadele ulusal…’’

Bu cihanşümul sorun, coğrafya tanımıyor. Çin diyarının Wuhan kentinden Moğollardan daha süratli bir şekilde yayılan bu virüs sadece Çin ve onun komşu ülkeleri etrafında etki etmediğini Akdeniz’in göbeği, Avrupa’nın zayıf karnında yani İtalya'da çok şiddetli bir şekilde kendini göstermesi buna örnektir.

Eski dünya, birbirine daha az bağlıydı. Bugün geldiğimiz noktada İnternet vasıtasıyla anında çok uzak ülkeler ile iletişim kurabiliyor, dostluklar başlatabiliyoruz.

 Bilgi ve onun bu denli hızlı paylaşımı, hayatımdaki yer tutmasının artışı bu çağın adını tasnif ederken ‘’Bilgi Çağı’’ denmesinde bir numaralı faktör.

Sadece bilgi hızlı yayılmıyor.

Bilginin üreticisi, eşref-i mahlukat olan insan da ulaşım ağlarıyla adeta zamana meydan okuyor. Bu meydan okuma, teknoloji ne kadar ilerlerse ilerlesin ‘’virüs’’ gibi gözle görülmeyen bir varlığa karşı lal kesiliyor. Bu sessizlik hali, kainatın bir sırrıdır. Bu sırrı gerçek manada çözdüğümüzde ise o zaman farkına varacağız dünya denilen şu gezegende hepimizin geçiçi olduğunu…

Ölümün olduğunu…

Hırsın ve kibrin ne kadar gereksiz olduğunu…

Kötülüklerin lüzumsuzluğunu…

Bu virüs, bütün insanlığa ders oldu.

Çoğu şeyi karantina günlerinde sorgular olduk. Tefekkür ettik. Düşündük, var olanın mevcudiyetini sorguladık.

Hiç şüphesiz bu salgın, insanlığı derinden etkilemiştir. Bu etkileme kendini ifade etme biçimlerinin en güzeli olan sanata yansıyacaktır.

Verilen ürünlerle farklı bakış açılarından virüsün toplum üzerindeki etkisini göreceğiz. Şimdiden virüs hakkında şiirler yazıldı, türküler söylendi.

Umarız, en kısa zamanda bu virüsten tekrar millet olmanın ne kadar kıymetli ve lüzumlu olduğunu anlar, dayanışma ve beraberlik ruhunu kuvvetlendiririz.

Hayat, ders almasını bilene ve isteyene derslerle doludur.

İnsanın çizdiği dünyada insanın bilmediği bir virüs, insanlığı ve kainatı tekrar sorgulatacaktır.

Necdet CURA

 

FACEBOOK YORUMLAR

YORUMLAR

  • 0 Yorum