MERVE CAN: PARMAKLIKLARIN ARDI

Dengemi şaşıyorum, başım dönüyor ya da ben yine yatış yönümü değiştiriyorum. Bilmem hangisi. Göz kapaklarımın üstünde tonlarca yük var, boğazımda koca bir yumruk. Kaç saattir sıktığımı bilmediğim dişlerimde yoğun bir sızı. Beynim şiştikçe şişiyor, patlamaya geri sayım başlamış.

MERVE CAN: PARMAKLIKLARIN ARDI
08 Şubat 2017 - 16:24

                                     PARMAKLIKLARIN ARDI

           Yatağım derinleşip beni en dibe çekmeye çalışıyor. Kendimi bırakırsam bir daha çıkamam.  Katı hıçkırıklarımı zapdetmek için ağzıma kapattığım yorganım beni boğmaya yelteniyor. Aslında bir yanım izin ver diyor… Odamın duvarları, tavan ve zemin birbirleriyle haşır neşir olmak için yakınlaşıyorlar, oda küçücük kalıyor. Ben minyatür oluyorum fakat gözyaşlarım azalmıyor, feryatlarımın sesi kısılmıyor.

            Yorganımı bir açıp bir örtüyorum. Bir sağa, bir sola sonra tekrar sağa dönüyorum. Yatağımın iğneleri kaburgalarımı deliyor. Neden rahat edemiyorum? Her hareket edişimde sanki kemiklerimin çatırtısını, damarlarımın yırtılışını duyuyorum. Önce uyumaya çalışır gibi yapıp gözlerimi sıkı sıkıya kapatıyorum, olmayacağını anlayınca kalkıp oturuyorum. Uykum arkasına bakmadan kaçıyor benden. Yalvarıyorum gitmemesi için. Gelip beni senelerce uyutmasını istiyorum, tüm gerçekleri unutturacak kadar güzel rüyalar gördürmesini istiyorum ama nafile. Zavallı sesimi kendim bile duymuyorum. Cayır cayır yanan gözlerimin içindeki yangını, fokurdayan gözyaşlarım körüklüyor.

            Dengemi şaşıyorum, başım dönüyor ya da ben yine yatış yönümü değiştiriyorum. Bilmem hangisi. Göz kapaklarımın üstünde tonlarca yük var, boğazımda koca bir yumruk. Kaç saattir sıktığımı bilmediğim dişlerimde yoğun bir sızı. Beynim şiştikçe şişiyor, patlamaya geri sayım başlamış.  Göz pınarlarım bereketleniyor, dur durak bilmiyor, coşmuş şelale.  Odam, her gün çaresiz kaşlarımı gördükçe bağrını dövüyor. Duvarlarım eskisi gibi renkli değil, asık suratlı ve solgun. Daha keyifsiz duruyor boynu eğik dolabım, yatağım rengârenk nevresimlere rağmen matem tutar gibi cansız. Tavanımsa en iyi yaptığım, her gece tekrar ettiğim kusursuz ezberim…

            Ruhum hüzne kelepçe takıp, gözyaşlarıma kenetlenmişken kendimden geçiyorum, arafta kayboluyorum. Ardından güneşin ışıklarıyla dolup taşmış odamda açıyorum gözlerimi. Ben uyanana kadar güneş; yatağımdaki tüm iğneleri söküp atmış, içinde kendimi kaybettiğim, debelendikçe beni içeri çeken tüm çukurları temizlemiş, kırık kemiklerimi onarmış. Damarlarımın en karanlık sığlarına, karşı konulamayan kuvvetli ışığını sokup aydınlatmış, hem içimi hem dışımı. Huzurun kollarında buluyorum kendimi, hiçbir şey geçmedi ama sabah oldu. Ben hıçkırıklımla nefesim kesile kesile ağladığımda da biliyordum sabah olacağını. Bu gece de şah damarım parçalanıp, beynim patlamadan, gözlerim akmadan, odamın duvarları kemiklerimi kırmadan evvel sabah olacağını biliyordum. Kim bilir belki de çabuk sabah olsun diye ağlıyordum.

            Sabah olacağını biliyordum, çünkü dişlerimi sıkıyordum. Yatağımın beni içine alıp öğütmesine, yorganımın beni boğmasına, odamın duvarları arasında ezilmeme izin vermiyordum. Benim zindanlarımın benzerleri herkeste var, mühim olanın o zindanın parmaklıklarından gökyüzünü seyredebilmek olduğunun farkındaydım. Sabahın olacağına inanıyordum. Bu yerin dibi kadar karanlık gecenin, göğün en tepesi kadar aydınlık ve berrak bir sabahı olacağına, kirpiğime takılı kalmış gözyaşıma kadar inanıyordum. Gecenin karanlığı ne kadar boğucu olursa güneşin doğuşu da o kadar göz kamaştırıcı olur. Sabahıma ne kadar inanırsam o kadar çabuk gelecektir, çünkü karanlıktan sonraki aydınlık kendini bekleyenleri bekletmez. Dişlerimi ne kadar sıkarsam neticesinde de gülerken o kadar dişlerim görünecekti.

            Hıçkırıklarımı susturmaya çalıştığımda muhakkak kahkahalarım yaklaşmıştır. Uzaklara dalıp gitmelerim sıklaştıkça, gülmekten gözlerimin kısılacağı anlar yakındadır. Peçetelerin yetmediği zamanlarımda bilirim ki o peçete kadar beyaz günler yarınlarımdır. Koca odamın beni sıkıştırdığı gecelerimde bilirim ki, küçük mekânların ferahlaşacağı zamanlara ramak kalmıştır. Kendimi bir kasırganın içinde savrulurken gördüğümde bilirim ki, beklenen liman çok yakındadır…

23.01.2017 MERVE CAN

FACEBOOK YORUMLAR

YORUMLAR

  • 0 Yorum