MANİSA MEVLEVİHÂNESİ

MANİSA MEVLEVİHÂNESİ Yazan: Nuran TEZCAN

MANİSA MEVLEVİHÂNESİ
20 Mart 2018 - 12:14

 

MANİSA MEVLEVİHÂNESİ

Nuran TEZCAN

Bir süreden beri Evliya Çelebi Seyahat-nâmesVnm Manisa’yı anlatan bölümü üzerinde çalışmaktayım. Burada, sempozyumun konusu çerçeve­sinde, sadece Manisa Mevlevîhânesi üzerine kaynaklarda bulabildiğim bilgileri aktarmaya çalışacağım.

Evliya, Seyâhat-nâme'mn IX. cildinde şöyle der: "... şehrürj şark tarafında bir mürtefic mesîre-gâh yerde bir âsitâne-i hazret-i Mevlâtıâ var. Caceb teferrüc-gâh mevlevî-hânedir. semâ°-hânesı ve mütecaddid fukara hücreleri ile nufmürdur. zamân-ı kadîmde kenıse imiş, amma âb u hevâsı latif bâğ-ı irem-mişâl bir kân-ı dervişân yeridir, cümle şehr andan nümâ- yândır, ve kapusı üzre tcfrihi budur: amara bi-cimârati hâzihi’z-zâviyati’l- mubârakati ’l-ishâkiyyati ’l-anuru al-câdilu ’l-muzaffuru ’l-manşüru İshaku. bnu İlyâsu sanata sabcîn va sabHmPa ve bu tefrikin altında va câmarahu al-cabdu’l-fafarilâ’llâhi al-ğanîyu al-hâccu cUtmânu bnu Amati’llâhi deyü tahrîr olunmuşdur. ve bu mevlevî-hâne tekyesinden mâcadâ cümle ehl-i tankta] yetmiş caded tekyeleri vardır” (306 no.lu Bağdat Köşkü yazması, varak 36b’den).

Metinde görüldüğü gibi Evliya Çelebi mevlevî-hânenin “şehrin doğu­sunda yüksek bir tepe üzerinde olduğunu, içinde bir semahâne ile çok sayıda derviş hücresi bulunduğunu, eski bir kiliseden çevrildiğini, tüm şehrin buradan göründüğünü, bulunduğu yerin güzel ve havadar bir yer olduğunu ve orada pek çok dervişin yaşadığını” yazmaktadır. Manisa (Spiylos) dağımn kuzey eteğinde bir tepe üzerine yapılmış olan Mevlevîhâ-

 

ne, şehrin eski konumuna göre kalenin doğusunda bulunmaktadır. Şehir bugün kuzeye doğru genişlemiş olduğundan bugünkü konuma göre Mevle- vîhâne şehrin güneydoğusunda kalmaktadır.

M. Çağatay Uluçay ile İbrahim GÖKÇEN’in 1939’da yayınladıkları Manisa Tarihi'nâz Mevlevîhâneden “bugün harabesi görülen Mevlevîhâne binası” diye söz edilmektedir.1 Uzun zaman harabe olarak kaldığı an­laşılan Mevlevîhâne, 1960’larda Vakıflar Genel Müdürlüğü tarafından onarılmıştır.2 Onarılmış olduğu dış görünümünden ve çevresinin düzenlen­miş olduğundan anlaşılmakla birlikte içi bakımsızdır ve ziyarete kapalı bulunmaktadır. Yani onanmdan sonra yine kendi haline bırakılmıştır. Yalnızca dışından gezilip görülebilmektedir. Önünde eski mezarlığın kalıntısı olarak bir mezar taşı bulunmaktadır. Aynca bir de yeni bir mezar bulunmaktadır. Bu yeni mezar, Kurtuluş Savaşından sonra şehrin ağaçlan­dırılmasında büyük emeği geçmiş olan ve “Manisa Tarzanı” diye tanınan Ahmet Bedevi’ye (ölümü 1963) aittir.

Goodwin’in A History of Ottoman Architecture adlı kitabında, Manisa Mevlevîhânesi, sade fakat etkileyici sağlamlıktaki yapısıyla, mükemmel bir müessese olan dervişliğin kapalı cemiyet düzeni ve onun mimariye kuvvet­le yansıyan etkileri için açık bir delil olarak gösterilmektedir.3 14.yy.’da yaptırılmış olan bu Mevlevîhâne, Anadolu’da orijinal yapısı korunabilmiş en eski mevlevîhâne olması bakımından da aynca önem taşımaktadır.4 Mevlevîhâne’nin belirgin yapı özellikleri şöyle özetlenebilir: Dıştan, ortada küçük bir kubbesi bulunan düz damlı bir binadır. Kareye yakın bir dik­dörtgen yapıda olan Mevlevîhâne’nin girişi kuzeydedir. Yerden birkaç basamakla çıkılan teras üzerine kurulmuş olan giriş kısmı yanlardan duvar­la çevrilmiştir ve son zamanlarda yapılmış (?) beton direkler üzerine oturan bir sundurması bulunmaktadır. İç yapısı bakımından, zemini kapalı avlulu olan iki katlı bir yapı özelliği taşımaktadir. Kuzey-güney, doğu-batı yönlerinde aydınlanmayı sağlayan pencereleri bulunmaktadır. Semahânenin bulunduğu kubbeli eyvanı esas alan iç plan, kuzey-güney ekseninde simet-

' Çağatay Uluçay / İbrahim Gökçen, Manisa Tarihi, İstanbul 1939, s. 91.             J

  1. Hakkı Acun, Manisa Mevlevîhânesi, IX. Vakıf Haftası Kitabı, Ankara 1992, s. 109-124.
  2. Godfrey Goodv/in, A History of Ottoman Architecture, London 1971, s. 42.
  3. Acun, Manisa Mevlevihanesi.

riktir. Dört eyvanlıdır. Semahânenin güneyinde büyük ve ana eyvan bulunmaktadır. Ana eyvanın iki yanında, eyvan derinliğinde iki oda vardır. Semahânenin iki yanında doğu ve batı eyvanları bulunmaktadır. Çilehâne olarak kullanıldığı sanılan bu eyvanlar iki katlıdır. Semahânenin önünde ayrıca küçük bir giriş eyvanı bulunmakta ve bunun her iki yanında da birer oda yer almaktadır. Girişe açılan bu oda ile doğu eyvanı arasında üst kata çıkan bir merdiven bulunur. Üst kat U biçiminde yapılmış bir plan özelliği göstermektedir.5 Bina olarak yığma moloz taşından, kemerleri, kubbe ve tonozları tuğladan yapılmıştır. Manisa Mevlevîhânesi, beşik tonozlu yapı özelliği ve plan yakınlığı ile hemen hemen aynı zamanda yapıldığı sanılan Bursa Hüdâvendigâr Câmiine benzemektedir.6

Mevlevîhâne’ye ait elde bulunan en eski bilgi Evliya Çelebi’nin Seyâ- hat-nâme’de verdiği kitabeye dayanmaktadır. Evliya zamanında giriş kapısı üzerinde yer alan, bugün ise tamamen yok olmuş olan bu kitabeden Mev­levîhâne’nin İlyâs Bey’in oğlu İshak Bey zamanında ve onun tarafından h. 770’de (1369) yaptırıldığı, mimarının cOşmân bin Emet olduğu öğrenil­mektedir. İshak Bey, Şaruhân Bey’in torunudur ve 1366-1388 yıllarında Manisa’da beylik yapmıştır.

Ancak kaynaklarda, Mevlevihane’nin mimarının gerçekten cOşmân bin Emet olduğu konusunda kuşkular bulunduğu belirlenmektedir. Uluçay, Evliya Çelebi’nin bu adı ters yazmış olabileceğini, doğrusunun Emet bin cOşmân olması gerektiğini ileri sürmektedir. Çünkü bugün kitabesi sağlam olarak duran Manisa’daki Ulu Cami’nin mimarının “Emet bin cOşmân” olduğu ve Ulu Cami ile Mevlevîhâne’nin aynı zamanda yapıldığı bilinmek­tedir. Bu nedenle bu binaları yapan kişinin aynı Emet bin cOşmân olması gerekmektedir.7 Buna karşılık, Köklü babaların oğullarına kendi baba­larının adlarını vermeleri geleneğinden yola çıkarak Evliya Çelebi’deki yazılışın doğru olabileceğini, bunların baba-oğul iki mimar olabileceğini

J Mevlevîhâne’nin planı GooDVtN'de ve AcuN’un adı geçen yavsında verilmiştir. Bu yazılarda aynca Mevlevihane’nin planı ve yapısal özellikleri hakkında da ayrıntılı bilgiler bulunmaktadır.

  1. Goomrn, s. 42; ve Acun a.g.y.
  2. Uluçay / Gökçen, Manisa Tarihi, s. 92; Uluçay, Saruhanoğullan ve Eserlerine Dair Vesikalar, İstanbul 1940 (aşağıda Saruhanoğullan olarak kısaltıldı), s. 133.

ileri sürmektedir.8 Evliya’nin yazdığına göre, Manisa’ya varmadan önce uğradığı, Hâcî Emet Beğ’in feth ettiği şehr-i Nlf (bugünkü Kemalpaşa)’te onun tarafından yaptırılmış olan Emet Beg Câmici’nin mimarı da Emet bin °Oşmân’dır.9 “Emet bin cOşmân”ın çevre kasabalarda da camiler yapan tanınmış bir mimar olduğu düşünülebilir mi?

Mevlevîhâne’ye ait bir vakıfname kaydı bulunmaktadır. Bu da İshak Çelebi Vakfiyesidir.10 Ne var ki, bu vakfiye kaybolmuş, sonradan Fatih Sultan Mehmet tarafından yeniden düzenlenmiştir. ULUÇAY’ın “608 numa­ralı 22. mücedded Anadolu defterinin 318-319. sayfalarında Arapça ibare ile yazılı” diye bildirdiği ve h. 866’da (1461) yapılmış olan bu vakıfname istinsahına göre Manisa merkez nahiyelerinden Karaoğlanlı köyüyle birlik­te Akçahavlı, Çatalkilise köyleri ve tımarlan, Şaruhânoğlu İshak Çele- bi’nin Manisa’da yaptırdığı Ulu Cami ile Medresesine ve Mevlevîhâne’ye gelir kaynağı olarak verilmiştir.11 Adı geçen köylerde ve çevresinde yapı­lan çeltik tanmından, bağ ve bahçelerden elde edilecek tüm gelir, Ulu Cami ile Medresesine ve İshak Çelebi’nin özel bir önem verdiği anlaşılan Mevlevîhâne’ye ayrılmıştır. Vakıfnamede, Manisa’ya gelip giden misafir­lere, fakirlere, muhtaçlara maddi ve manevi yardım ve hizmet verilebilme­si için Mevlevîhâne’deki görevlilerin seçimi, tayini, görevleri ve öde­nekleri konusuna geniş yer verildiği görülmektedir.12

.Daha sonra h. 1047’de (1637) düzenlenen bir vakıfname ile, İshak Çelebi vakfiyesi, “fahril’l-cfyan Saruhân livası ka’im-makânu cAü oğlı Mahmüd Agan tarafından yeniden vakfedilmiştir.13 Bu vakıfnamede,

İshak Çelebi’nin verdiği vakıfnamede adı geçen Karaoğlanlı, Akçahavlı ve Çatalkilise köylerinde artık çeltik tanmınm yapılamadığı, bu nedenle vakfa gelir sağlanamadığı, Mahmüd Ağa’nın bu durumu düzeltmek için kendi gelirinden yirmi bin akçeyi bu işe vakfettiği öğrenilmektedir. Vakıfna­mede, paranın kullanılma yöntemi de şöylece belirtilmektedir: Bu para ile tohum alınarak adı geçen köylerde çeltik ziraati yeniden canlandırılacak, elde edilen hasılatın bir hissesi Ulu Cami’ye, üç hissesi Mevlevîhâne’ye olmak üzere Mevlevîhâne’de bulunan fukaranın yiyecek, hırka ve kisve masraflarıyla, Mevlevîhâne şeyhlerinin giderlerine harcanacaktır.[14]

Kaynaklarda ayrıca Mevlevîhâne’nin tamiri ile ilgili bilgilere de rastlan- maktadır. Bunlardan birincisi, İshak Çelebi vakfiyesinin mütevellisi olan “Şeyh cAlI Efendi” zamanında 1664’te (fi 19 şevvali ’l-mûkerrem sene 1075) yapılmıştır. Hassa mimar kalfalarından Yorğaki’ye yaptırılan bu tamirin, Mevlevîhâne’nin doğusunda bulunan odalar, mutfak, kiler, kubbe ve semahâne ile bazı kapı ve pencereleri kapsadığı öğrenilmektedir.[15] İkinci tamir de “eş-Şeyh cAü Efendi ibn-i Muharrem Efendi” zamanında 1682’de (fi şaferi’l-hayr sene 1093) mimar Ağlıyanu (?) tarafından yapıl­mıştır. Bu belgeden Mevlevîhâne’nin büyük bir onarım gördüğü anlaşıl­maktadır. Alt hücrelerle tavanları, cemiyethâne, mutfak ve kubbeleri, dışarıda kapı önündeki kiremit örtülü teras, iç taraftaki sofa, mıtnbhâne ve semahâne ile bazı kapı ve pencereler onarılıp ayrıca yeni bir kürsü de inşa edilmiştir.[16] Üçüncü tamir yine “eş-Şeyh cAlî Efendi bin el-merhüm Muharrem Efendi” ve vekili olan büyük oğlu “fiahrü’l-müderrisini’l-kirâm Mehmed Efendi” zamanında 1693’te (fi rebıcü’l-ewel sene 1105) yine Ağlıyanu tarafından yapılmıştır. Bu da büyük bir onarım olup semahâne içten ve dıştan, şeyh odasının üstü ve doğu tarafında bulunan mutfağın tavam onarılıp derviş odaları sıvanmış, kapı ve pencereler elden geçirilip yeni tuvaletler yapılmıştır. Mevlevîhâne binasında bugün artık iç ya da dış tezyinata rastlanmıyor, fakat onanma ilişkin bu belgedeki masraflar ara­sında nakkaş için verilen paradan da söz edilmiştir.[17]

Manisa’da pek çok eserler yaptırmış olan İshak Bey’in, Ulu Cami’nin yanındaki medresenin avlusunda bulunan türbesinin görünüşünden, sandu­ka ve külahlar üzerinde yeşil çuha ve sarıklar bulunmasından İshak Bey’in kendisinin de mevlevîliğe intisap ettiği, hatta mevlevîliğin, Manisa’ya Şaruhân Bey’Ie geldiği tahmin edilmektedir.[18]

Evliya Çelebi’nin Seyâhat-nâme’sinde Mevlevîhâne’ye ilişkin bir iki küçük bilgi daha bulunmaktadır. Evliya Çelebi Manisa’daki ünlü gezi yerlerini sayarken bunlar arasında Mevlevî-hâne Bâğından söz eder. Etrafında bugün bağ olmadığı halde buraya hâlâ “Mevlevîhâne Bağı” denmektedir.[19] Ayrıca Mevlevîhâne yakınında bulunan “mesire-gâh”lar olarak Salıncaklı Tokuz Pırjar ile Sovucak Pırjar Başım sayar. Ve Manisa halkından söz ederken: ve nice birj fukarâlan muhibb-i Mevlânâ olmağ ile mevlevi külahı iizre destâr-ı muhammedl sararlar, der. Buradan pek çok tekke ve zaviyenin bulunduğu Manisa’da mevlevîliğin çok yaygın olduğu anlaşılmaktadır.

Manisa Mevlevîhânesi “âsitâne”dir. Gölpmarlı, Konya dergâhından sonra Osmanlı İmparatorluğu sınırlan içindeki on âsitâne arasında Mani­sa’yı da gösterir. Önem sırası bakımından da birinci derecedeki Karahi- sar’dan sonra ikinci derecede Manisa ile Halep’i sayar.[20] Pakalm ise önem sıralamasını Konya’dan sonra İstanbul, Manisa ve Gelibolu Mevlevî- hâneleri olarak yapar.[21] Her iki sıralamaya göre öteki âsitâneler arasında oldukça önemli bir yeri olduğu anlaşılan Manisa Mevlevîhânesi ve Mani­sa’daki mevlevîlik geleneği hakkında kaynaklarda oldukça az bilgi bulun­maktadır.

Manisa’da mevlevîlik geleneği son zamanlarda “Ali Bey Camii” yanın­daki binada sürdürülmüştür.[22] Bu nedenle bu ilk Mevlevîhâne’den “Eski Mevlevîhâne” diye söz edilmektedir. “Eski Mevlevîhâne”nin Mustafa Şefik Efendi’nin şeyhliği döneminde terk edildiği bilinmektedir.[23] Gerek eski Mevlevîhâne’de, gerekse yeni Mevlevîhâne’de oldukça köklü ve yaygın bir mevlevîlik geleneğinin yaşandığı Manisa Mevlevîhânesi “son çelebiler dönemi”nde ayn bir önem kazanmışta-. 18. yy.’dan itibaren çelebilik makamının mevlevîler tarafından manevi bir saltanat makamı olarak kabul edilmesi dolayısıyla Osmanoğullanndaki gelenek benimsene­rek Konya’daki çelebi’nin yerine geçecek olan çelebi, önce Manisa’ya şeyh tayin edilmiştir.[24]

Son çelebiler döneminden Hemdem Çelebi’nin oğlu olan Fahrü’ddin Çelebi’nin daha önce Manisa şeyhi olduğu bilinmektedir. 1881 ’de Kon­ya’da Şadrii’ddin Çelebi’nin ölümü üzerine Manisa’dan gelerek Konya’ya çelebi tayin edilmiştir.[25] Bundan sonraki çelebilerin de Manisa’da şeyhlik yapıp yapmadıklarını elimdeki kaynaklar belirlemeye yeterli değildi. Ancak bu dönemde Manisa Mevlevîhânesi ile Konya Mevlevîhânesi arasında çok sıkı bir ilişki kurulduğu anlaşılmaktadır.

Esasen Manisa Mevlevîhânesi 17. yüzyılın ikinci yansından itibaren Mevlânâ soyuna geçmiştir. Bu soydan gelen ilk şeyh “eş-Şeyh cAİı Efendi b. Muharrem Efendi”dir.[26] Esrar Dede Tezkiresinde 18. yüzyılın başında Manisa Mevlevîhânesinde şeyhlik yapmış olan Nakşi cAlı Dede ile Mani­sa şefîye sicillerinde adı geçen Şeyh cAli Efendi aynı kişi olmalıdır. Tezkirede Ferrüh Çelebi torunu Şâh Çelebi soyundan Bayram Çelebi soyundan Nakşi cAlI Dede diye verilmiştir.[27] Böylece Nakşi cAli De- de’nin, Konya çelebilerinden Ferrüh Çelebi (öl. 1591, çelebilik süresi 1561-1591) soyundan geldiği anlaşılmaktadır.

Şeyh CA1Î Efendi’nin ölümü (h. 1114/1702-3)[28] üzerine yerine büyük oğlu eş-Şeyh Mehmed Efendi[29]/Mehmed Lutfi Efendi[30] geçer. 18. yü­zyılda Manisa’da yetişen bilginlerin başmda gelen Mehmed Lutfi Efendi, aym zamanda müderris ve şairdir. Esrar Dede Tezkiresinde adı Nakşi cAü Dede’nin oğlu Lutfi Mehmed Dede olarak geçer ve onunla ilgili olarak şu bilgiler verilir: Vezîr-i aczam İbrahim Paşa, Peçevi Ahmed Dede’nin ölümü üzerine kendisini Yenikapı Mevlevîhânesine şeyh tayin eder. Fakat kendisi münzevi tabiatlı olduğu için bunu kabul etmeyip istifa eder, yaşamının sonuna değin Manisa’da şeyhlik yapar (öl. h. 1150/1737).[31]

Bu iki şeyh, cAlI Efendi ile oğlu Mehmed Lutfi Efendi’nin vekilliği zamanında daha önce belirttiğimiz gibi Mevlevîhâne binası esaslı bir onanmdan geçirilmiştir.

Uluçay, mahkeme-i şefîye sicillerim12 dayanarak aym soydan gelen bundan sonraki şeyhleri şöyle belirler:

Şeyh Mehmed Lutfi Efendi’nin yerine oğlu cOşmân Efendi mütevelli ve post-nişin olur. Şeyh cOşmân Efendi’nin yerine oğlu Bahâü’ddin Efendi geçer. Şeyh Bahâü’ddin Efendi Manisa’da yetişen mevlevî şeyhlerinin en zenginlerindendir ve bu dönemde şehirde meydana gelen birçok olaya adı karışmıştır. Şeyh Bahâü’ddln Efendi’nin ölümü üzerine şeyhliğin sırayla yine bu soydan gelen Şeyh Ahmed Efendi, Şeyh cOşmân Efendi, Şeyh Mustafâ Efendi, Şeyh Mustafâ Şefik Efendi’ye geçtiği görülür. Şeyh Mustafa Şefik Efendi bu aileden son mevlevî şeyhidir. Bundan sonra mütevellilik amcazadesi Mustafâ Efendi’ye geçer.

1881 ’de Manisa’dan Konya’ya tayin edilen Fahrü’ddîn Çelebi’den sonra Manisa’da HaEm Çelebi ve Murtazâ Çelebi’lerin şeyhlik makamında bulundukları bilinmektedir. Ancak Murtazâ Çelebi, baş ansız yönetiminden ötürü Konya Çelebiliği tarafından azledilir ve yerine Celalü’ddm Çelebi getirilir. Celâlü’ddîn Çelebi Manisa’daki son şeyhtir, tekkelerin kapa­tılışına değin (1925) şeyhlik yapar.[32] .

Manisa’da ayrıca birçok mevlevî şairler de yetişmiştir. Esrar Dede Tezkiresinde bu dönemin tanınmış Manisalı mevlevî şairi olarak cAttâr Birri bulunmaktadır. Birri, Nakşi °Alî Dede ile Lutfî Dede’nin sohbet­lerine nail olmuş, onlar zamanında mevlevîliğe intisap etmiştir. Eski Mevlevîhâne’de tezkiye-i nefs ederek ehlileşmiştir.34 cArifâne tarzda yazdığı şiirleriyle dikkati çeken Birri’nin düzenlenmiş bir divanı ve Billbü- liyye ya da Bülbül-nâme adlı bir eseri bulunmaktadır (öl. h. 1128/ 1715).[33]

Birri’den başka bu tezkirede Manisalı mevlevî şair olarak XVII.yy. ’dan Kâmili’nin adı geçmektedir. Kâmili, Derviş Ahmed-i Mevlevi olarak tanınmıştır (öl. h. 1068 /1657).[34]

Bunlardan başka cAli ENVER’in Setruf-hâne-i edeb’mde Manisa’da ve çevresindeki kasabalarda yetişmiş Ferrühı, Lâli, Nehci, Derüni gibi tanınmış mevlevî şairlerden söz edilmektedir. Bunların da Manisa Mevlevî- hânesiyle yakın ilişkide bulunmuş olmaları gerektiği akla gelmektedir, ancak şimdilik bu ilişkileri kanıtlayacak bilgiye sahip değiliz.

 

*       Nihat Köklü, Saruhanoğullan Devrinde Manisa, Manisa Dergisi, sayı 7 (Nisan 1984), s. 6-22; Acun, Manisa Mevlevîhânesi.

  1. Seyâhat-nâme, varak 32b: cümleden cemffati çok çârsü içinde Emet Beg Cömfi tarz-ı kadîm­dir, kapusı üzre tenuffd olman târihi budur: câmarahu al-cabdu'l-falari'l-hâccu Ama t ibn cUmündtr.
  2. Vakıfname kaydı AcuN’ım adı geçen yazısında şöyle verilmiştir: V(ahflar) G(enel) M(üdürlûğa) Arşivi, Sıra no: 129’da, Manisa ve Nifde İshak Çelebi Veledi Saruhan Vakfi, H 866 tarihli, Esas 8/1, Sıra 841, Valeye Defteri no: 608/1,1862 Sahife 318/310-327/67.

“ Uluçay / Gökçen, Mamsa Tarihi s. 33; Uluçay, Saruhanoğullan, s. 34-36: “İshak Çelebi Vakfiyesinin Türkçesi”. (Burada İshak Çelebi Vakfiyesinin Türkçesi tam olarak verilmiştir); Gökçen, Manisa Tarihinde Vakıflar ve Hayırlar (H 954 -1060). Kitap I, İstanbul 1946 (aşağıda vâkıflar ve Hayırlar olarak kısaltılmıştır), s. 187-188: “İshak Çelebi Vakfiyesi Özeti”.

12 Uluçay, Saruhanoğullan, s. 34-36; Gökçen, Vakıflar ve Hayırlar, s. 187-188.

u “Mahmud Ağa Vakıflan", Gökçen, Vakıflar ve Hayırlar, s. 212.

31 Mamsa Ünlüleri, s. 92-93.

14 Esrâr Dede Tezkiresi, v.34b.                                                    .

 

[14] ‘Mahmud Ağa Vah/lan", Gökçen, Vakıflar ve Hayırlar, s. 212-213.

  1. “İshakBey Mevlevihanesinin Tamiri Keşfi*, Uvuçay, Saruhanoğullan, s. 133.

[16]  “Ulu Cami ve Mevlevihanenin Tamir Edildiği ve Yapılan Masarifin Tesbit Edildiğine Dair’, Uluçay, Saruhanoğullan, s. 165.

[17] “Mevlevihanettin Tamir Edildiği ve Yapılan Masarifin Tesbitine Dair”, Ulvçay, Saruhanoğulla- n, s. 170-174.

u Ulvçay / Gökçen, Mamsa Tarihi, s. 92.

[19] Mevlevihane’nin bulunduğu bu tepenin adı şef iye sicillerinde “İmaret tepe dimelde ma'rüf mevzi”” diye geçmektedir. Saruhanoğullan, s. 168.

  • Abdülbâfd Gölpinamj, Mevlânâ’dan Sonra Mevlevîlik, İstanbul 1983, s. 334.

a M. Zeki Pakalin, Osmanlı Tarih Deyimleri ve Terimleri Sözlüğü, İstanbul 1983, c.2, s. 515.

[22] Uluçay 1 Gökçen, Manisa Tarihi, s. 92.

[23] Keşfi Karadanişman, Manisa Tarihî Eser ve Kitabeleri, Manisa Turizm Demeği yay., s.4.

[24]  Gölpinaru, s. 278. .

[25] Gölpinaru, s. 177.

“ Uluçay, Manisa Ünlüleri, Manisa 1946, s. 91; Uluçay, Saruhanoğullan, s. 130, 134, 143, 145, 165, 166, 168.

[27]                                                                                                                                Esrar Dede TezJdresi, kütüphanemde bulunan yazma v. 189b; cAlI Enver, Semff-hâne-i Edep, İstanbul 1309/1891, s.213.                                        ’

[28] Uluçay, Manisa Ünlüleri, s. 92.

79 Saruhanoğullan, s. 168, 171, 177.                                                                           ,

[30] Manisa Ünlüleri, s. 92.                                      . . '                                               -

[31] Esrar Dede Tezkiresi, v. 189a; °AÜ ENVER, s. 213; Manisa Ünlüleri, s. 92’de ölüm tarihi 1139/1726 olarak verilmiştir. .

[32] Keşfi Karadanişman, s. 6

  1. Esrâr Dede Tezkiresi, v. 34b; CALÎ Enver, s. 18; Güler Gönültaş, Manisa İl Halk Kütüpha­nesi Türkçe El Yazmaları Kataloğu, Manisa 1986, no: 46, no: 69.

[34] Esrâr Dede Tezkiresi, v. 188b; cAlÎ Enver, s. 211.

 

Kaynak: OSMANLI ARAŞTIRMALARI XIV

Neglr Heyeti — Editorial Board HALİL ÎNALCIK — NEJAT GÖYÜNÇ HEATH W. LOWRY — İSMAİL ERÜNSAL • KLAUS KEEISEB

THE JOURNAL OF OTTOMAN STUDIES XIV

İstanbul - 1994

FACEBOOK YORUMLAR

YORUMLAR

  • 0 Yorum