KURAN'DA DENİZİN YARILMASI NE ANLAMDADIR?

Yüksel Yılmaz Yazd: KURAN’DA DENİZİN YARILMASI NE ANLAMDADIR?

KURAN'DA DENİZİN YARILMASI NE ANLAMDADIR?
11 Nisan 2015 - 12:46

KURAN’DA DENİZİN YARILMASI NE ANLAMDADIR?

 

Kuran’da ‘denizin yarılması’ ifadesi geçmektedir ve bu konuda çeşitli yorumlar yapılmıştır. Fakat Allah’ın iki kitabının ikisine (1) birden bakamayanlar bu konuda aşırı sonuçlara varmışlardır. Sadece Kuran’a bakmak bu konuda yeterli olmamış zaten bakanlar da ‘sadece Kuran’a değil, işin içine yan kaynakları da katarak meselenin ‘dini’ boyutunu sulandırmışlardır.

 

İsrail oğulları Mısır'dan çıkarlarken deniz'de meydana gelen doğal bir Med-Cezir hadisesi mi gerçekleşmiştir? Bu mümkün değil mi? Elbette mümkün. O zaman mümkün olan bir şeyi hesaba katarak düşünebiliriz. Fakat dini mitolojik boyuta taşıyanlar maalesef doğal bir med-cezir olayını sıradan görecekler ve doğaüstü (harikulade) bir mucize arayışına çıkacaklardır. Deniz suyu doğal med-cezir kanunu gereği önce çekilir ve ortaya çıkan toprak yoldan İsrail oğulları geçmeye kalkarken su tekrar eski seviyesine dönünce Firavun ve ordusu yükselen deniz sularında boğulur. Mümkün mü? Mümkün. Ama insanoğlu Allah’ın gücü nasıl olsa her şeye yeter diye Allah’a yapmadığı şeyleri yaptırma cüretine de kalkışır. Böylece levh-i mahfuzu okuyamaz ve sünnetullah’a da aykırı olur.

 

Muhammed Esed, “Kur'an'ın Mesajı” adlı tefsirinde der ki: “Tevrat'taki muhtelif atıflara bakılacak olursa (2), Kızıl Deniz'i geçme mucizesi, bu denizin bugün Süveyş Kanalı olarak bilinen kuzeybatı ucunda vuku bulduğu anlaşılmaktadır. Kıssanın geçtiği çağlarda burası şimdiki kadar derin değildi ve bazı bakımlardan Kuzey Denizi'nin ana kıtayla Frisian adaları arasında kalan sığ bölümü gibiydi; yüksek cezir (geri çekilme) hallerinde bu gibi yerlerde sığ bölgeler çıplak kalmakta ve geçici olarak geçilebilir hale gelmekte; ama bu durumdayken, anî ve şiddetli bir med dalgasıyla bütünüyle sulara gömülmektedir”  (3).

 

M.Esed’e göre Peygamberin kurtulması ve İsrailoğullarının helaki bakımından bu olay "…Kızıl Deniz'i geçme mucizesi.." dir; ama aynı zamanda olay doğal bir med-cezir olayıdır. Med-cezir'in hem ‘cezir’ hem ‘med’ zamanlaması bakımından da olağanüstü bir vakıa yani "hikmet" söz konusudur. Fakat yine de ne Kur'an ne de Tevrat’ın olay yeriyle ilgili kesin bir mevki beyan etmediği unutulmamalıdır.

 

Süleyman Ateş de benzer yaklaşımla, “…Allah, Musa'ya yardım için denizin çekilmesini, Musa'nın kavmini sahile getirdiği zamana rastlatmıştır. Yahut tam denizin çekildiği sırada Musa, kavmiyle birlikte gelmiş…” der (4). Ateş'e göre denizin yarılma vakıası bir mucizedir. “52-66. ayetlerde Fir'avn'ın askerleriyle birlikte, Musa önderliğinde geceleyin Mısır'dan çıkan İsrail oğullarını takib etmesi, bir mucize olarak kendilerine yarılıp yol olan denizden geçen İsrail oğullarının ardından, açılmış bulunan denize giren Fir'avn ve adamlarının boğulması olayları anlatılıyor” (5).

 

Şuara suresi tefsirinde, kıssayı tarihsel ve mucize bir olay olarak değerlendiren Ateş; aynı kıssanın Taha suresindeki tefsirinde ise bu olayın tabii bir olay olabileceğini yorumlar; "…eğer bu çekilme olayı ise normal bir olaydır…" ve "..Hâsılı ayetlerin anlattığı denizin yarılması olayını med cezir olayı olarak yorumlamak da mümkündür…” diyerek iki türlü bakış açısına da imkan tanır (6).

 

Süleyman Ateş, tefsirinde;”Tevrat'ın ifadesinden denizin, rüzgârların tesiriyle çekildiği anlaşılmaktadır ki eğer bu çekilme olayı ise normal bir olaydır. Ancak Allah, Musa'ya yardım için denizin çekilmesini, Musa'nın kavmini sahile getirdiği zamana rastlatmıştır. Yahut tam denizin çekildiği sırada Musa, kavmiyle birlikte gelmiş, Kızıldeniz'in kuzeyinden, denizin çekildiği noktadan girip karşıya geçmiş, ardından onları izleyen Fir'avn denize girmiş, fakat çekilmiş olan deniz birden tekrar uzayınca Fir'avn ve adamlarını örtüp boğmuştur” der (7).

 

Gelgit, bir gök cismi üzerinde başka gök cisimlerinin uyguladığı kütle çekimi kuvvetleri nedeniyle oluşan çevrimsel biçim bozulmaları ya da ay ve güneşin göreli konumlarındaki değişmelerin etkisiyle deniz düzeyinde ortaya çıkan dönemli değişmeler demek olduğu için Allah’ın yarattığı her şey gibi bu da doğal mucizedir; ama Allah’ın yarattığı her doğal şey gibi. Öyleyse Ateş’in sandığı gibi “rüzgârla” alakası yok ise bile burada sıradan olmayan doğal olay Allah’ın yardımı şeklindedir.

 

Ayın, dünya üzerine bir çekim kuvveti uyguladığını, bu çekim kuvvetiyle denizlerde ve göllerde gel-git (med-cezir) oluştuğunu, okyanus kıyılarında çok olduğunu, 12 saat 25 dakikada bir olduğunu, ‘gel’ olayının 6 saat 12 dakikada ‘git’ olayının da 6 saat 12 dakika sürdüğünü, aynı yerde günde, her gün 50 dakika gecikmeyle iki defa gel, iki defa git olayı meydana geldiğini; Akdeniz, Karadeniz ve Baltık Denizi gibi nerdeyse tamamen kapalı denizlerde doğrudan yerel gelgit kuvvetlerinin etkisiyle bir duran dalga oluştuğunu, körfezlerde ve bunlara bitişik denizlerde genliğin çok daha büyük olabildiğini, bir yerde gelgit olayının her gün aynı saatte olmayacağını ve bir önceki günden 50 dakika daha geç oluştuğunu bilen Allah bu işin matematiğini peygambere vahyediyor. O da dediği saatte olmak kaydıyla oradan geçebiliyor. Belki de Allah ona vahyederek sahilde beklemesini söyledi, o bekledi ve sular çekilince geçmesini isteyince o da geçti. Peşine düşen düşmanlar bunu bilmedikleri için birkaç saat sonra oradan geçerlerken süreyi tamamlayamadıkları için kendilerini denizin ortasında buldular; böylece ne ileri devam edebildiler ne de geri dönebildiler…

 

İsrail oğulları tarafından geçilen ve firavun'un da askerleriyle boğulduğu deniz, "Kızıldeniz" olabilir mi? Kur'an ve Tevrat metinlerinde anlatılan ve deniz sularının dağ gibi olacağı doğal bir "med-cezir" nasıl olabilir? Olamaz diyenlere göre Kızıldeniz, Akdeniz, Karadeniz ve Baltık Denizi gibi nerdeyse tamamen kapalı denizlerde, doğrudan yerel gel-git kuvvetlerinin etkisiyle duran dalga oluşur ve bu denizlerde gel-git genliği santimetre ölçeğinde küçüktür. İsrailoğullarının geçtiği deniz Nil nehri, Timsah gölü, Acıgöller mevkileri gibi nehir ve göller olabilir mi diye düşünüldüğünde Kur'an ve Tevrat'ta belirtilen ölçekte büyük bir doğal med-cezir hareketine rastlanması olanaksız olsa bile kara parçalarının ve denizlerin 3 ya da 5 bin yıl evvel böyle olmadıklarını ve bu farkın med-cezir açısından da görülebileceğini dikkate almak gerekir. O günü anlamak için bugünün kara parçasına bakarak “olamaz” diyen ilahiyatçılardan uzak durun…

 

Tevrat'ta, denizin yarılması şöyledir: “Musa elini denizin üzerine uzattı. Rab bütün gece güçlü doğu rüzgârıyla suları geri itti, denizi karaya çevirdi. Sular ikiye bölündü, İsrailliler kuru toprak üzerinde yürüyerek denizi geçtiler. Sular sağlarında, sollarında onlara duvar oluşturdu” (8). Süleyman Ateş, Tevrat'ın "rüzgâr itmesi" ifadesini rüzgâra yaptırılan "cezir hareketi" olarak yorumlar. Mitolojik arayışı olanlar Süleyman Ateş’in ikiye ayrılan denizin; iki ayrı "duvar" gibi olup, arada açılan yoldan İsraillilere geçit vermesini, yani  ".. Sular ikiye bölündü… Sular sağlarında, sollarında onlara duvar oluşturdu" ifadesini es geçmesini eleştirirler. Çünkü Ateş kadar “mecaz”ı “gerçek”ten ayırma kabiliyetleri yoktur. Olağan bir olay olan "med-cezir" hareketinde suların, iki ayrı su duvarı olacak şekilde bir yapı oluşturmasını mecazı dikkate almaksızın anlamaya kalkarsak oluşturacağımız mitolojik masalın parçası oluruz. Bazıları diyorlar ki, “Kur'an ve Tevrat'ta anlatılan ayrıntılarla dağ/duvar gibi ayrık su kütleleri oluşması ve aradaki yolun kupkuru hale gelmesi- doğal bir med-cezir hareketi olarak izah edilemez.” Kadını “tarla” olarak ifade eden Kur’an’ın bunu ifade etmesi neden mecaz olmasın? Buna rağmen görülüyor ki, istenilen duruma zemin hazırlamak için, Tevrat'taki tarihsel ifadeler ait oldukları bağlamdan kopartılarak, istenilen amaca doğru yorumlar geliştirilmektedir.

Yine Sayın Ateş eğer denizin uzaması ‘med’ hareketini rasyonaliteye aykırı olarak yorumladıysa bile siz bilimin ne dediğine bakarak telafi edebilirsiniz. “…çekilmiş olan deniz birden tekrar uzayınca Fir'avn ve adamlarını örtüp boğmuştur" denmesi yanlış olabilir. Sayın Ateş’in, ilmî ve tecrübî olarak bilinen, yavaş yavaş gelişen med-cezir hareketini, kendi muhayyilesindeki duruma göre istediği kıvamda aslına aykırı kullanmasını fırsat bilen bazı ilahiyatçılar, bilimsel ve tecrübî verilere göre; "Gel olayı 6 saat 12 dakikada git olayı 6 saat 12 dakika sürer.." diye karşı çıkıyorlar. Yahu tamam, birdenbire olmasın; sonuç olarak bir med-cezir olayı var. Hiç olmazsa sizin gibi masal karıştırmıyor… Sonunda “yine de Allah bilir” demesini bile sindiremeyip “darda kalınca "Allah bilir"e sığınılmaktadır” diyebiliyorlar…

 

İki yol var: Ya doğada hiç olmayan masalsı (mitolojik) bir olay gibi denizin yarılmasına inanacaksınız yahut Allah’ın bir doğa olayını Musa peygambere nasıl okuttuğuna inanacaksınız… İkincisi Kur’an’ın levh-i mahfuz’la tefsiridir. Van gölü canavarına inananlar ise birincisini seçsinler…

 

Kaynaklar:

1. Kur’an ve levh-i mahfuz,

2. Özellikle Çıkış xiv, 2 ve 9,

3. Muhammed Esed, Kur'an Mesajı, Şuara suresi 66. ayeti dipnotu, c.II, s. 747,

4. Süleyman Ateş, Yüce Kur'an'ın Çağdaş Tefsiri, c.V, s. 441,

5. Süleyman Ateş,  A.g.e, c.VI, s. 304,

6. Süleyman Ateş, A.g.e, c.V, s. 441,

7. Süleyman Ateş, A.g.e, c.V, s. 441,

8. Tevrat, Çıkış kitabı.

 

FACEBOOK YORUMLAR

YORUMLAR

  • 3 Yorum
  • Yüksel Yılmaz
    9 yıl önce

    "KUR’AN’DA DENİZİN YARILMASI MUCİZE MİDİR?" isimli yukarıdaki makalenin devamı mahiyetindeki yazımız yorumunuza cevabı içermektedir.

  • Yüksel Yılmaz
    9 yıl önce

    Demek ki bu olay Med-Cezir ilminin ilk yayılma zamanlarıdır... Tıpkı İbrahim peygamberin üç kuşu çağırdığında "alıştırması" ve getirmesi gibi ilk...Demek ki Musa peygamber döneminde bu konuda henüz yol katedilmemiş ve bundan sonra katedilecek... Her peygamberlerin önderliğiyle...Mitolojik mucize yapmasını Allah'a nasıl yakıştırıyorsunuz. Deniz ancak MedCezir'le yarılır levhi mahfuz (tabiat kitabı) bunu gösteriyor. Bir de mitolojide yarılır ki bunun şahidi asla olmaz... Sadece ateistlerin karnı ağrıyıncaya kadar gülmesine malzeme oluşturur. Ayaklarımız yere bassın. MedCezir de mucizedir; ille mitolojik hale getirmek zorunda değilsiniz. Allah her şeye kadirdir ama bu sünnetullah'a aykırı davranacağı anlamına gelmemeli...Sizin anladığınız anlamda mucize yaratmaz; dinden dayanak bulurum: “...(Eğer gerçekten peygamberse) öncekilerin (mucizelerle) gönderildikleri gibi o da bize bir mucize getirsin.” (Enbiya - 5) ““İnkar edenler, “Rabbinden Muhammed’e bir mucize indirilmeli değil miydi?” derler...” (Ra’d - 7).“İnkar edenler, “Rabbinden Muhammed’e bir mucize indirilmeli değil miydi?” derler..." (Ra’d - 27).“Muhammed’e, Rabbinden bir mucize indirilmeli değil mi?” diyorlar..."(Yunus - 20).“İnkarcılar: “Ona Rabbinden mucizeler indirilmesi gerekmez miydi?” derler. De ki: “Mucizeler ancak Rabbimin katındadır. Doğrusu ben, sadece apaçık bir uyarıcıyım.” (Ankebut - 50)Demek ki mucize görmüyorlar ve bu müminlerin değil inkarcıların "beklentisi"dir.

  • Ahmet İlhan
    9 yıl önce

    Eğer gelgit olayı o dönemde kayda değer şekilde yaşanıyorsa, o dönemde gök cisimleri, güncel ilimler ve ezoterik bilgiler konusunda uzman olan Mısırlıların ve Firavun'un nasıl olup Hz. Musa'nın arkasından denizin yükseleceğini bile bile girmesi söz konusu olabilir. Eğer gelgit olayının zamanı değişti diyorsanız ayın dünya etrafındaki bulunduğu konumlar değişti gibi çok büyük bir mucizeden söz ediyorsunuz demektir. Üstelik mucizeyi hiç zorlanmadan gösterebilecek bir Yaratıcı varken bunu yapmak istememesinin sebebi ne olabilir. Ortada bir peygamber de varken... Eğer Allah(cc) hiç mucize yaratmaz demek istiyorsanız buna dinden bir dayanak bulamazsınız. Bilimsel olarak anlatmak isterseniz ise dini bilgi metafizik özellik taşır inanmak gerekir yani bu durumda da zaten bilimle hiçbir şey yapamazsınız. Pozitivist olmak akıllıcadır yani. Gelgit olayının o dönemde biliniyor olması olasıdır. Çünkü Firavun mucizeyi farkedemeyip böyle zannedip o denize girmiş olsa gerektir. Bu daha mantıklı.