Kravatsız Vekil Osman Yüksel Serdengeçti - Yazan: Yusuf Temizcan

Kravatsız Vekil Osman Yüksel Serdengeçti - Yazan: Yusuf Temizcan
10 Kasım 2019 - 19:02 - Güncelleme: 10 Kasım 2019 - 19:07

“Kim ne derse desin, önümüze hangi engel çıkarsa çıksın, bu ateş sönmeyecek, bu dava ölmeyecek, Serdengeçti yolundan dönmeyecektir.”

Hazır cevap ve muzip. Üzerine gelen bütün darbelere karşı yılmamasını sağlayacak bir motivasyona sahip. Dertli. Başka tesirlere kapılmayan, kendi çevresine etki eden bir kişilik. Yasak, kural, baskı tanımayan bir karakter. Hayatı mücadele ve hapis ile geçmiş bir siyasetçi ve mücadele adamı. Mizah dolu çehresi, dimdik duruşu, alışılmışın dışında tarzı ile numune bir şahsiyet: Osman Yüksel Serdengeçti.

“YÜKSEK MAKAMIN ALÇAK VEKİLİNE”

Asıl adı Osman Zeki Yüksel’dir. Mayıs 1917’de Akseki’de doğar. Eğitim hayatının ilk yıllarını burada tamamladıktan sonra Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesine girer. Buradaki öğrenciliği sırasında, karıştığı bir olay dolayısıyla Nihal Atsız ve Alparslan Türkeş ile birlikte bir süre hapis yatar. Hapisten sonra aynı fakülteye devam etmek için yaptığı başvuru reddedilince dönemin Milli Eğitim Bakanı Hasan Âli Yücel’e “yüksek makamın alçak vekiline” diye başlayan o meşhur yazısını yazar ve yeniden hapse girer.

1965’de Adalet Partisi’nde bir dönem maceralı bir şekilde Antalya milletvekilliği yapar. Akrabası sayılan İsmet Hanım ile evlenir bu süreçte. Bir erkek çocukları olur. Fakat 2 yaşında iken vefat eder. “Bu dünyada iki İsmet’ten çok çektim, biri siyasi anlamda bize kan kusturan İsmet İnönü, diğeri eşim İsmet” diyerek latife yapar. Devrine eserleri ve çalışmalarıyla yön verir ve etkisi halen sürmektedir. Hayatı hep mücadele ile geçer, kimseden ve hiçbir şeyden korkmaz.

İÇİNDE BULUNDUĞU İKLİMDEN BESLENDİ

Espri dolu bir konuşma ve yazı üslubu vardır. Bahsettiği tüm o ciddi meselelerin satır aralarına hoş latifeler ve dokundurmalar serpiştirir. Bab-ı Âlî’de matbaacılardan yediği kazıklardan sonra, oraya Bab-ı Âdî adını yakıştırır. Sempatik, kibar, cesur ve ataktır. Şahsiyetini oluşturan birçok güzel hasleti, içinde bulunduğu iklimden almaktadır. Aynı zamanda şairdir: “… Ey bir karış yer için dağ gibi can verenler, Ey bu yollardan her gün geçen kara trenler, Durun, susun, dinleyin.. Burada her bir zerre nabız gibi atıyor, Sakarya ufukları kıpkızıl, gün batıyor.” (Sakarya Türküsü’nden) Şiirlerinde mesaj kaygısı taşır. Öğretici olmayı amaçlar ve edebiyatı bu gayesi için bir vasıta olarak görür. Şiirleri coşkuludur, serttir. Cesur duruşuna, şecaatine, aksiyonerliğine, muzipliğine ve hicivli haline karşın, aynı zamanda da kıymetli bir fikir insanıdır. Hacmi küçük ama etkisi büyük eserler kaleme almıştır: Mabedsiz Şehir, Bu Millet Neden Ağlar, Bir Nesli Nasıl Mahvettiler, Ayasofya Davası, Gülünç Hakikatler vd.

HER YAZI İÇİN BİR DAVA

Tek sayı çıkarabildiği Bağrıyanık isimli mizah dergisi yasak yayın kapsamına alınarak yasaklanır. Ardından 33 sayı çıkacak olan meşhur Serdengeçti Mecmuası’nı yayımlar. Her bir sayısı binlerce basılır, fazlaca talep görür, ciddi tesir bırakır. Neredeyse her yazısı için ayrı bir dava açılır. Çünkü Serdengeçti lafını hiç esirgemez. Bir defasında dönemin Milli Eğitim Bakanı Hasan Âli Yücel için, “evet, ağzının sağ yanıyla Kur’an okuyan, sol yanıyla kızıl ıslıklar çalan bakan sensin” demiştir. Milletvekilliği sırasında kravat takmaması ile meşhurdur. Uyarı cezası alır, uyarıları dikkate almayınca genel kurula girişi yasaklanır. Bu kez beline bağladığı kravat ile içeri girer. Yakasına takması gerektiğini söyleyenlere ise “kanunda nereye takılacağı belli değil, istediğim gibi takarım” der.

NEFSİMİZİ SİLDİK, KENDİMİZİ BİLDİK

Bir yazısında şöyle diyecektir: “Çünkü bizim davamız, Allah davası, millet davası, vatan davasıdır. Bu mukaddes dava karşısında biz, nefsimizi sildik, kendimizi bildik… Sinmedik, yılmadık, ölmedik. Çünkü O’na güveniyoruz. Hiç ölmeyene, hiç solmayana, eşi nazir olmayana gönül verdik… Kim ne derse desin, önümüze hangi engel çıkarsa çıksın, bu ateş sönmeyecek, bu dava ölmeyecek, Serdengeçti yolundan dönmeyecek.” Hapishaneye ‘evim’ diyen bir adamdan bahsediyoruz. Serdengeçti’nin avukatlığını yapan ve dava arkadaşı olan Süleyman Arif Emre (daha sonraları Milli Görüş partilerinde yer alacaktır) şöyle diyor: Osman, yazdığın yazıları neşredilmeden önce bana göster, göster ki zararsız hale getirerek yazalım da başın belaya girmesin, derdim. Ne mümkün, özellikle benden, namahremden kaçınır gibi yazdıklarını gizlerdi. Ben ancak mahkemeden açılan dava için celpname veya tutuklama müzekkeresi geldikten sonra işe vâkıf olabilirdim.

DİKİLİ BİR TEK AĞACI OLMADI

Kendisi ile çokça görüştüğünü ifade eden Kadir Mısıroğlu, onun kendi nefsine karşı cimri, başkalarına karşı cömert olduğunu anlatır. “Akaidi sağlam idi ve çok cesurdu. Dükkanında yatar kalkar, basit yaşar, artırdıkları ile talebe okuturdu. Sahip olduğu bir iki daireyi de edebiyat vakfına hediye etti. Dünyada dikili ağacı olmadan giden, mert bir adamdı. Serdengeçti ismini hak eden biri idi, mücahitti.” Yakın dostlarından Hüseyin Üzmez, namazda secdeleri çok sevdiğinden, çok defa hıçkırarak doğrulduğundan söz eder. Bir gün şöyle dediğini aktarır: “Müslümanlar bu kadar zulüm görmeseydi, bu kadar ezilmeseydi, belki de ben hiç mücadele hayatına atılmazdım.”

KALEMİ KILIÇ İDİ

Bir de Yavuz Bülent Bakiler’den dinleyelim: “Osman Yüksel… Bütün akımların karşısındaydı. Tembelliğe, geriliğe, kültür emperyalizmine, her türlü dikta heveslilere, taklitçiliğe başkaldırırdı. O, Anadolu’muzun yerli sesidir. Bir Yörük kilimi kadar renkli, çarpıcı ve heyecan verici bir ses… Onun kalemi bir kılıçtı, bir fikir savaşının en ön saflarında bulunuyordu.” 66 yıllık hayatının büyük bir kısmı, akıl almaz mücadelelerle geçen, hapishaneleri mesken tutan, bildiğini savunmaktan çekinmeyen bir kişiliği vardır Serdengeçti’nin. Yasak, kural, baskı, amir tanımayan bir yapıya sahiptir. Yakalandığı Parkinson hastalığından kurtulamayarak 10 Kasım 1983’te Ankara’da Hakk’ın rahmetine kavuşur.

Kaynak: http://gencdergisi.com/7094-kravatsiz-vekil-osman-yuksel-serdengecti.html#yazar

FACEBOOK YORUMLAR

YORUMLAR

  • 0 Yorum