Kemal Tahir (13 Mart 1910 – 21 Nisan 1973)

Üstadın Ölümü - Ekim 16, 2009 Geliştirici: ÖMER FARUK K.

Kemal Tahir (13 Mart 1910 – 21 Nisan 1973)
01 Ocak 1970 - 02:00 - Güncelleme: 21 Nisan 2021 - 09:24

Üstad kıyasıya eleştirildiği bir gecenin sabahında hayata gözlerini yumdu. Hulûsi Dosdoğru’nun “Kemal Tahir” adlı kitabında anlattığına göre, Tahir ölümünden önceki gece Mehmet Barlas’ın evinde yemeğe gitmiş, yemekte Mete Tunçay ve İsmail Cem de bulunuyormuş. Tahir Tunçay’la tartışmaya başlamış ve bir süre sonra fenalaşmış, evine dönmüş.

Ve maalesef, üstad o sabah ölmüş. Kitabın yazarı Dosdoğru, Tahir’in ölümünden Tunçay’ın sorumlu olduğunu düşünüyor. İlgili yerleri aktarıyoruz:

Kemal Tahir’in ölüm nedeni, kalbinin arka duvarını kapsayan çok geniş çaptaki enfarktüs krizi idi. Bu öldürücü krizin gazeteci Mehmet Barlas’ın evindeki son yemekli toplantıda başladığı, retrospektif olarak, yani sonradan geriye doğru yapılan hastalıkla ilgili soruşturma ile anlaşıldı.”

Kemal Tahir’in uzun yıllar Anadolu zindanlarında siyasal tutuklu olarak kalmasının etkisi ve sigara tiryakiliği yüzünden, hızlı yokuş ve merdiven çıkmalarından sonra hışıltılı bir solunum darlığı belirtisi gösterdiğini onu yakından tanıyanlar bilir. (s. 411)

Sık sık yapılan kontrollerde tek ciğerli kalmasının solunum kapasitesini uzun süre çok daralttığı ve bunun dolaşım sistemi üzerinde yaptığı değişimler mediastinumunun sola itilmiş olması ve alınan akciğerin bıraktığı boşluğu zamanla meydana gelebilecek köpüksü bir yastık dokusunun doldurması beklenirken, bu dokunun bir türlü oluşamaması yüzünden kalbinin bir destekten yoksun kalması, kuşkusuz bütün bu sayılan nedenler, kendisinde ölüme götüren arka duvar enfarktüsünün hazırlanmasında önemli ölçüde rol oynamışlardır. Ama bütün bu sayılanlar yanında, arkadaşımızda o öldürücü enfarktüs krizinin görülmesinde rol oynayan başlıca faktör, Mehmet Barlas’ın evindeki son akşam yemeğinde hiç beklemediği bir zamanda, tanımadığı biri tarafından, çok ağır bir yergi salvosuna tutuluşudur. Oysa Kemal Tahir, geçirdiği ameliyattan bu yana uluorta konuşmaktan hoşlanmadığı kimselerle buluşmaktan kaçınıyor, yakınları ve eşi buna çok dikkat ediyorlardı. Bu son yemek çağrısında da, telefonla ev sahibinden sofrada kendilerinden başka kimlerin bulunacağını sormuştu. O zaman Mehmet Barlas, yemekte bulunacakların Kemal Tahir’in hep tanıdıkları olacağını, yalnız Mete Tunçay’ın kendisini tanımak üzere gelmek istediğini bildirmişti. (…)”

(…) Meğer Mete Tunçay, öteden beri Kemal Tahir’in arkasından veriştirenlerden biriymiş. Mehmet Barlas’ın, Mete Tunçay’ın bu yanını daha önceden bilmemiş olması pek akla yakın gelmedi bize.”

Bilindiği üzere, Kemal Tahir’e gösterilen gizli açık bütün düşmanlıklar, onun batılılaşma konusundaki temel düşünceleri ve kişilerin putlaştırılmasına, Kemalizm’e(!) karşı çıkışındandır. Bu gibiler, uydurma bir dokunulmazlık zırhına da büründüklerinden, karşıt düşüncedekileri vatan-millet düşmanlığı, gericilik, halifecilik, bölücülük ile suçlamaktadırlar. (…)”

Sofrada Kemal Tahir ile tanışır tanışmaz saldırıya geçen ve onu tarihi değiştirmekle suçlayan Mete Tunçay’ın bu çıkışının karşılıksız kaldığını sofrada bulunanlardan birkaçı söylemiş de olsa, ölümünün ertesi günü Mehmet Barlas’ın Cumhuriyet gazetesindeki sütununda arkadaşımız için yazdığı yazıda Kemal Tahir’in bir anti-tez olduğunu ortaya atması, o aralarından ayrıldıktan sonra sofrada kalanların bu konuyu enine boyuna konuştuklarını ortaya koymaktadır. Ayrıca Kemal Tahir’in ölümünden sonra Mehmet Barlas’ın taziyeye geldiği zaman, gece onların arkasından durumu çok merak ettiklerini, gözlerine hiç uyku girmediğini, geç vakitlere kadar oturup konuştuklarını ve sabah karşı da arabaya atlayıp Boğaz’a kadar giderek sıkıntılarını dağıtmak istediklerini söylemesi de, sofrada geçen olayın önemini anlatmaktadır. (s. 414-5)

Son yemekte Kemal Tahir’in kendisine yöneltilen söz konusu çıkıştan sonra karşılık vermediği ve fenalık geçirdiğini, sofradan kalktıktan sonra orada bulunanlardan doktor Afşin tarafından yapılan nabzına bakılıp biraz uzanması tavsiye edildiği, arkadaşımızın bu fenalık hissini bir gaz sıkıştırmasına bağlayarak eve gitmek istediği, yolda araba vapuruyla Üsküdar’a geçene kadar uzunca bir süre bekledikleri, fenalığının gittikçe arttığı, en küçük sarsıntılarda karın ağrılarının çoğaldığı, Göztepe’ye evlerine gelince bir kat yukarıdaki dairelerine çıkmayı göze alamayıp alt katta oturan bir dostlarına girdiklerini, orada ıhlamur, karbonat gibi şeylerle bir süre oyalandıklarını, gaz ağrısı sanarak başvurulan her çarenin durumunu büsbütün ağırlaştırdığını, sonunda bir kenara büzülüp kaldığını ve sabaha karşı sıkıntısı dayanılmaz hâle gelince, daha önce reddettiği doktorun çağrılmasını istediğini, gelen hekimin arkadaşımızı kıvrıldığı yerde ölmüş olarak bulduğunu biliyoruz.”

Kemal Tahir kanserler boğuşmadan önceki sağlıklı döneminde böyle saldırılara aldırmaz, hatta düşüncelerini daha da yoğunlaştırma fırsatını kendisine veren saldırganlara teşekkür bile ederdi. Ama “üzerimden silindir geçti,” diye nitelediği bu büyük ameliyattan sonra gerçekte incir çekirdeğini doldurmaz çıkışlarla, olumsuz çatışma ve çekişmelerle boşuna zamanını harcamaktan kaçınıyordu. Son zamanlarda tezgâhında biriken yapıtlarının bir an önce yayınlanması için, içi içine sığmıyordu. Bu yüzden vara yoka sinirlendiği oluyor, uzun konuşmalardan bunalıyordu. Gerçekten de geride, kendisinden başka hiç kimsenin altından kalkamayacağı, yarı hazır durumda sayısız roman taslağı bıraktı. Kim ne derse desin, Kemal Tahir’in vakitsiz olarak dramatik ölümünde son yemeğin ve o yemekte uğradığı suçlama etkisinin büyük olduğuna inanıyoruz. Çıkışın sahibi, bir dost sofrasında ilk olarak tanıdığı bir yazara karşı hiçbir nezaket kuralına girmeyecek biçimde “sizin eserlerinizi toplatmak lazım,” yollu suçlamalara kalkışmış. (s. 418-9)

Kemal Tahir’in ölümünden sonra, İsmail Cem’in Milliyet gazetesinde yazdıklarından alıntı yapalım:

Bir rastlantı, ölümünden dört-beş saat önce Kemal Tahir ile bizi aynı dost meclisinde bir araya getirdi.”

Yorulmayan Savaşçı, görüşlerini savaşının son saatlerinde de aynı inançla savunuyordu. Fakat sesi biraz kısılmıştı; acılı yılların, bir büyük mücadelenin ve iki yıl önce inanılmaz şekilde üstesinden geldiği amasız hastalığın etkileri, onu yavaş konuşmaya zorluyordu.”

Kemal Tahir’i son gecesinde dinlerken, sözlerinin bir çeşit vasiyet özelliği taşıyacağını nasıl bilebilirdik?”

Sizler gençsiniz,” demişti ölümünden önce. “Size şunu belirtmek istiyorum. Hayatım boyunca bir sistem dahilinde düşünmeye çalıştım. Sistemden ayrılmadım. Yazdıklarım bir rastlantının sonucunda değil, sistemli düşüncenin sonucunda bulunmuştur. Bundan ötürü doğrultumda yanlışa düşmedim; olaylar söylediklerimi doğruladı. El yordamıyla değil, bir sistem içinde düşünmelidir insan.”

“(…) İnsanlar yanlış yapabilir, ama çok çekmiş insanlar talihlidir bir bakıma. Yanlış yapmaları daha zordur. Benim geçtiğim yollarda kendini tüketen ve benim çektiğim acılardan geçen insanlar doğrulara daha kolay erişebilir. Yazdıklarımı bir gün tarih yargılarsa, bu ilişkiyi mutlaka görecektir. Romanlarımın doğruluğunu ortaya koyacaktır.”

“Ben romanlarımda dünü yazdım. Ama romancı dünü yazarken kendi gününü yansıtır bir bakıma. Hatta gelecek için yazar.” Ve bu sözlerle noktalamıştı son gecesini Kemal Tahir.”

Ardında, topluma büyük katkısından ötürü Kemal Tahir’e her zaman bir şükran borcu duyacak olan insanlar bırakarak.” (s. 417-8)
 

Kaynak: https://kemaltahir.wordpress.com/2009/10/16/ustadin-olumu/

FACEBOOK YORUMLAR

YORUMLAR

  • 0 Yorum
Günün Başlıkları