HÜSN-Ü AŞK MESNEVİSİNDE PARLAK RENKLER - Yazan: Ramazan BARDAKÇI

Ramazan BARDAKÇI Yazdı: HÜSN-Ü AŞK MESNEVİSİNDE PARLAK RENKLER

HÜSN-Ü AŞK MESNEVİSİNDE PARLAK RENKLER - Yazan: Ramazan BARDAKÇI
16 Ekim 2019 - 10:30 - Güncelleme: 23 Ekim 2019 - 18:52

             HÜSN-Ü AŞK MESNEVİSİNDE PARLAK RENKLER

“Renkler, nesne ve olayları tanıma, tanıtma ve bildirmede insanların kullandığı en belirleyici unsurlardan biri olmuştur. İnsanların kendileri de dahil olmak üzere varlık âlemindeki her şeyin ayırıcı bir rengi vardır. Zamanla renklerin sadece dış dünyayla ilgili olmadığı, insanların iç dünyasıyla da ilgili olduğu anlaşılmıştır. Bu itibarla her rengin insanlar üzerinde farklı psikolojik etkileri olduğu, bilimsel olarak tespit edilmiştir.” (Yıldırım, Renk Simgeciliği)

“Sanatın kökeninde taklit etme (imitation) yeteneğinin bulunduğunu bir çok sanat tarihçisi söylemektedir. Lakin bunun için önceden taklit edilecek olan bir şeyin mevcut olması gerektiği hususu gözden kaçar. Mevcudatın esası zaten taklittir. Asıl olanın bir yansımasıdır. Bu durumda asıl olan ile yansıma arasındaki irtibat, ancak yansıtmaya dayalı olarak kurulabilir. Bir diğer ifadeyle yaratılmış âlem semboller, remizler âlemidir.” (Kılıç 2004: 21)

“Kur’an’a baktığımız zaman renk kelimesinin karşılığı olarak ‘sıbga’ kelimesini

görüyoruz. Bakara suresinin 138. âyetinde yer alan bu sözcüğü Türkçeye ‘boya’ olarak

çevirmek mümkündür. Sözcüğün Kur’an’da tek başına değil de Allah ismiyle beraber, yani

‘sıbgatullah’ ifadesi ile kullanılmış olması çok anlamlıdır. Bu kullanım hakiki renk vericinin

yalnızca Allah olduğunu çarpıcı bir şekilde ortaya koymaktadır. Şimdi bu âyeti daha yakından

tanımaya çalışalım. ‘Allah’ın boyası! Allah’ın boyasından daha güzel boyası olan kim? Biz

yalnız ona kulluk ederiz.’ ” (Şahinler 1999: 13)

Hüsn-ü Aşk mesnevisinde de geçen renklerin tasavvufi manasıyla ilgili Hasan Avni Yüksel bir değerlendirme yapmıştır.

Nefsin mertebeleri, sıfat, şekil ve diğer özelliklerine bağlı olarak siyah, beyaz ve

kırmızının temsil durumu şöyledir:

Siyah: Nefs-i marziyye; sıfat olarak cânib-i Hakk’a nazar, envâr-ı ruh, envâr-ı akl,

envâr-ı nefs, kesafet izalesi, tenbih, güzel ahlak, lütuf, yakınlık, topyekun Resulullah’ın

sünneti vs.; görülenler olarak yedi kat gök, güneş, ay, yıldızlar, gök gürültüsü, yıldırımlar,

ateş, kandiller, yanar mumlar, meş’ale vs.; zikir olarak Kayyum; hâl olarak hayret; âlem

olarak şehâdet; seyr olarak ani’llah; yer olarak hafâ; vârid olarak şeriat.

Beyaz: Nefs-i mutmainne; sıfat olarak kâmil insan, tasfiye-i kalb, İslamda kuvvet ve

bunlara tâbiyet, vücudun tasarrufu, nefsi hayra yöneltme, ilâhî ahkâm, Allah’ın emirlerine

itaat, cömertlik, tevekkül, tahammül, hakikat, rıza, şükür vs.; görülenler olarak göklere

yükselmek, meleklerle sohbet, yeryüzünü dolaşmak, yaratıklarla konuşmak, Kur’an,

peygamberler, padişahlar, müftüler, kadılar, imam ve hatipler, ulema, suleha, Kâbe, Medine,

Kudüs, sancak, alem, ok, yay, top, tüfek vs.; zikir olarak Hak; hâl olarak vuslat; âlem olarak

Hakikat-i Muhammediye; seyr olarak ma’allah; yer olarak sır; vârid olarak hakikat.

Kırmızı: Nefs-i mülhime; sıfat olarak acımasızlık, bâtıl yola girme, kanaat, ilim,

cömertlik, tevazu, tevbe, sabır, ibadeti saklamamak, yalan, bakışta perhiz, ayıbı yüze

söylemek, harama meyil; görülenler olarak bağ, bahçe, denizlerin yürüyerek geçilmesi,

havada uçmak, istenen yere gitmek, kırkık sakal, kötürüm, a’ma, sağır, dilsiz, Arap, köse,

harami, hokkabaz, canbaz, soytarı, şaşı vs.; zikir olarak Hüve; hâl olarak aşk; âlem olarak

hivâc; seyr olarak ila’llah; yer olarak ruh. Bunun yanı sıra mavi nefs-i emmâre, sarı nefs-i levvâme, yeşil nefs-i râziye, renksizlik nefs-i kâmileyi simgelemektedir (Yüksel 1996: 217).

Şeyh Galib, devrinde önemli bir etkiye sahip olan Sebk-i Hindi akımından etkilenmiştir. Bu akımın önde gelen temsilcilerinden biri sayılan Şeyh Galib’de, Sebk-i Hindi akımının izlerini görüyoruz. Eserlerinde derin imgelere yer vererek kurguladığı Hüsn ü Aşk adlı mesnevisinde tasvirlere uzun uzun yer verilmiştir.

Şahısların yanı sıra eşya tasvirleri, yer tasvirleri, durum ve davranış tasvirleri, hayvan tasvirleri, ev, saray gibi yapı tasvirleri, sevgili tasviri, içki tasvirlerine sık sık rastlanmaktadır. Tasvirler içerisinde renkler önemli bir yekünü teşkil etmektedir. Yaklaşık olarak 2041 beytten oluşan mesnevinin hemen hemen her bölümünde renklere rastlamak mümkündür.

Eserde renkler kullanımına baktığımızda aynı beyit içerisinde tezat oluşturacak renklerin kullanıldığı bir çok beyte rastlayabiliriz.

Mânend-i Bilâl-i sâhib-irfân

Nûr-ı siyeh içre nûr-ı îmân

Çün âb-ı hayât o şâm-ı enver

Rengi siyeh idi mevci ahdar

Zikredilen beyitlerde bu karşıtlığı görebiliyoruz. İlk beyitte “Nûr-ı siyeh” ve “Nûr-ı îman” terkipleri birbiriyle tezat oluşturmaktadır. Siyah nur aslında kendi içinde de farklı bir karşıtlık yaratmaktadır. İmanın parlaklığı ve nurun siyahlığı anlamsal olarak zıtlık oluşturmaktadır. İkinci beyitte de “Şam-ı enver” ve “Rengi siyeh” ifadelerinde bu tezatı görüyoruz. Beytin sonunda yer alan “Mevci ahdar” ifadesiyle ise farklı bir rengi katarak tenasüb oluşturmuştur.

Mesnevinin naat bölümünde özellikle Hz. Muhammed ile ilgili benzetmelerde güneş ve ay motifleri yoğun şekilde kullanılmıştır. Parlak renkte olan ay ve güneş Hz. Muhammed’in yüzüyle özdeşleşmiştir.

Tâ mihr ede mâha arz-ı dîdâr

Zulmât-ı hafâya girdi envâr

Envâr ile kâinât doldı

İşte o gece sabâh oldı

Şevk eyledi mihri pâre pâre

Şenlendi meşâil-i sitâre

 

Bir hırmen-i nûr olup nüh eflâk

Hurşîdi kapatdı pertev-i hâk

Envâr büridi kâinâtı

Rûşen görür oldılar hayâtı

Berk urdı o şeb-çerâğ-ı nâ-yâb

Mahv oldı hep âftâb ü mehtâb

 

Bir hırmen idi nücûm-ı pür-tâb

Hurşîd ü meh anda kirm-i şeb-tâb

            Naat bölümündeki bu beyitlerle Şeyh Galib, Peygamberimizin dünyayı teşrifleri ile dünyanın nur ile dolup aydınlandığını belirtmiştir. Aydınlığı ifade etmek için “Mihr, envar, nur, Sitare, Hurşit, Ruşen, çerağ, mehtab, nücum, pür-tab” gibi kelimeleri kullanmıştır. Mihr(Güneş) kelimesi ile kastedilen mana ise tasavvufi terminolojide Allah’tır. Mah ile ise Hz. Muhammed’e işaret edilmektedir. Bu beyitlerde kullanılan parlak renkler Şeyh Galib’in klasik Divan Edebiyatı mazmumlarını kullanmaya devam ettiği görülmektedir. Mesnevinin bu bölümünde yoğun şekilde kullanılan renklerin temsil ettiği değerleri ele aldığımızda Peygamberin nazarında İslamın sembolleri ve değerlerinin temsil edildiği anlaşılmaktadır.

           

Mesnevide matem itade eden ve tasavvufta küfrü ifade eden bölümlerde koyu özellikle siyah rengin kullanılmıştır. Bunu da aşağıdaki beyitlerde görebilmekteyiz.

Afveyledi nâme-i siyâhın

Hassân’e bağışladı günâhın

Kan ağlayıp etdi özre âheng

Dâmân-ı sipihri kıldı gül-reng

Besdir bana bu şeb özr-hâhî

Bâlâ-ter-i reng kıl siyâhı

            Şeyh Galib, mesnevide Hz. Mevlana’dan bahsederken parlak renkleri ve aydınlığı ifade eden mazmumları kullanmıştır.

Der Vasf-ı Şerîf-i Cenâb-ı Hudâvendigâr Kuddise Sirruhu

 Rûşen sühanı çerâğ-ı ma’nâ

Her noktası şeb-çerâğ-ı ma’nâ

            Mevlana’yı aydınlık sözünün, mana çırası olduğunu ve her noktasının mananın geceyi aydınlatan çıra olduğunu söyler. Mevlana’ya duyduğu derin saygı ile bilinen Şeyh Galib, mesnevide bu saygısını ifade ederken renklerle de anlatımını pekiştirmiştir.

            Eserin sebeb-i telif kısmında Şeyh Galib, yazdığı eseri ile  övünürken mesnevinin ne kadar farklı  ne kadar zengin içerikli ve anlatımın güçlü olduğunu ifade etmekte de renklerden yararlanır. Şeyh Galib, beyitlerinin  renkli olduğuyla övünmektedir.

Der Beyân-ı Sebeb-i Te’lîf

Bir ehl-i sühan ki ede tahsîn

Bin çarh deger o beyt-i rengîn

Bed-reng ise de kumâş-ı Evren

Kalmaz yine kâle-i Halebden

            Eserin Âğâz-ı Dâstan kısmında Ben-i Muhabbet kabilesi anlatılırken bu kabile halkı tasvir edilirken fiziki özellikleri belirtmede renklere yer verilmiştir. Kabilenin bahtının siyah olduğundan bahsedilir ve yüzlerinin de yanık ve esmerliği ifade edilmiştir.

Âğâz-ı Dâstân-ı Benî Mahabbet

Ammâ ne kabîle kıble-i derd

Bi’lcümle siyâh-baht u rû-zerd

 

Giydikleri âfitâb-ı temmûz

İçdikleri şu’le-i cihân-sûz

 

            Mesnevide şeyhin meclisinden bahsedilirken şarabın pembeliğini yanmış yaradaki pembeliğe benzetir. Yine bu yara içinde ateş rengi bir şarabın ırmak gibi aktığından bahsedilir. Şeyhin avından bahsedilirken de başıboş bir ahın dumanı boyu, teni siyah ve kollarının ateş rengindedir. Şeyhin, elindeki kadehte gül renginde şarap vardır. Şarabı sevgiliye sunar. Saki elinden içilen şarabın pembe rengiyle bedende açılan yaranın rengi benzerdir. İçilen şarap ile birlikte aşığın damarlarında ırmağı andıran hareketlenme oluşur. Vücuttaki yaralardan an geldiğinde taşıp akmaktadır.

Sıfat-ı Bezm-i Îşân

Mînâdaki penbe penbe-i dâğ

Dâğ içre şerâb-ı şu’le ırmağ

Sıfat-ı Şikâr-ı Îşân

Âhûları dûd-ı âh-ı ser-keş

Endâmı siyâh şâhı âteş

Yazar sözünü tamamlama bölümünde Hüsn’den bahsederken yasemin göğüslü güzelin övgüsü içinde olduğunu onun yeni doğan ayda aydınlık bir güneşi temsil ettiğinden bahseder.  Aynı şekilde sim-ab(gümüş su) ifadesi civa elementini belirtmektedir. Civanın havaların durumuna göre sürekli olarak değişim gösterdiğini bilmekteyiz. Sevgilinin de naz ve işvesiyle kararında durmadığına işaret eder.

Tetimme-i Kelâm

Mehd içre o âfet-i semen-ber

Mâh-ı nev içinde mihr-i enver

 

Cünbîde olunca mehdi her ân

Sîm-âb gibi olurdı lerzân

Hüsn ve Aşk, Edep Mektebine başladıklarında aşkları kıvılcımlanmaya başlar. İki aşığı

efsun okuyan iki cadı gözlüye benzemektedir.  Gözleri birbirinin üzerinde olarak önlerinde duran rahlede sözde ders okurlar. Felek güneşi ve ayının alışılmış bir biçimde bir araya gelmesi, fanus havası ve boşluğunda ateşe yakalşmaya çalışan pervaneyi andırmaktadır. Ateşin kırmızı rengi ve harareti pervaneyi kendine çekmektedir. Aşkın rengi de kırmızıdır. Aşık olan Aşk kendini bu kırmızılıkta bu kızıllıkta bulmak ister. Ay ışığını aldığı güneşe yaklaşıp o parlaklık içinde yok olmayı arzular. Bir pervanenin ateşe yaklaştığı gibi ay da güneşe yaklaşmak ister.

Sebak-daş Şüden-i Îşân Der Mekteb-i Edeb

Efsûn okur iki çeşm-i câdû

Pîş-i nigehinde rahle ebrû

Olsun meh ü mihr-i çarh me’nûs

Pervâne vü şu’le cevv-i fânûs

Hüsn’ün Aşk’a aşık olduğu bölümde Hüsn’den bahsedilirken parlayan ay tabiri kullanır. Ay beyaz ve parlak rengi Aşk’ı etkileyen ve aşık olmaya meyleden durumu oluşturur. Aşk, yüzünü gördüğü Hüsn’ün yüzündeki beneklerden ve yüzündeki çizgilerden bahseder.

Âşık Şüden-i Hüsn Bâ Aşk

Sîpâresi elde bedr-i tâbân

Mânend-i kelef hatı perîşân

Şeyhin muhabbetinden bahsedilen bölümde canlı ve parlak renkler beyitlerde kendini göstermektedir. Gül yaprağının beyte kattığı anlama baktığımızda pembe rengi ihtiva eden güzelliği anlatmada kullanıldığını görüyoruz. La’l kelimesi dudak anlamına gelecek şekilde kullanılsa da dudağın kırmızılığını çağrıştırmaktadır. Hurşid, aydınlığı sağlayan ana cevherdir. Güneş, renklerin en canlısı ana kaynağıdır. Diğer renklere yön veren diğer renkleri anlamlı kılan güneştir. Canlıların hayat kaynağı, gözlerin ışığıdır. Sevgili güneştir ve aşık her şeyi olunla anlamlı kılmıştır. Hüsn’ün yakıcı güzelliği, ateş rengini ve kızıllığı çağrıştırmaktadır. Aşk, düştüğü çilenin ızdırabıyla ateşler içinde yanmaktadır. Hüsn’ün aşkı canını ve bedenini yakmaktadır.  

Der Çigûnegî-i Ez Mahabbet-i Îşân

Geh lâ’li açıp o gûne sohbet

Berg-i gül olurdı çâk-i humret

Hurşîd gibi o mâh-ı Nahşeb

Yekpâre nazar ne gûş u ne leb

 

Âteş gibi Hüsn olur fürûzân

Allâh bilir kim ola sûzân

Bedr ise murâdı ben şeb olsam

Gerdûnı severse kevkeb olsam

Hüsn’ün fiziki özelliklerine baktığımızda tüm renklerin ihtiva ettiği bir canlandırmadan söz edilebilir. Siyah kaküllü saçlar alnı ve yüzü kaplamıştır. Sinesi bir gümüş deryası gibidir. Dalgalar bu sinede sanki inci dizisi gibi birbiri ardınca gidip gelmektedir. Sevgilinin göğsünün parlak gümüş rengi içinde yine pırıldayan incilerin mavi ve turkuaz rengini andırdığını bunun da dalgalar şeklinde coşup aktığının resmi vardır. Dişleri de inci gibi beyazdır. Temizliği ile ötelerden bir hazineyi andırdığı söylenmektedir. Ağzının bir nokta gibi olduğu ve Nur Ayetinin şerhi gibi olduğu söylenmektedir. Kur’an-ı Kerim’de Nur Suresinde Allah(cc) fanus içindeki gibi bir nurdan söz eder. Tasavvuf ehli olan Şeyh Galib’in de Nur Suresinden iktibas yaptığını görmekteyiz.  Parmaklarının beyazlığı da Kafur ağacının mumu gibidir. Elinde gül rengi kına vardır, bu da bir gül goncasına benzer. Göğüsleri Cennet bağının turunçları gibidir. Gözler de bu güzelliğe hayrandır. Yanaklarının rengi ise pembedir. Pembe rengi sanki cennetten bir tebessümü andırır. Hüsn’ün boynu yine nurlu ve parlaktır.

Der Vasf-ı Hüsn

Bir lâle-ruh-ı siyâh-kâkül

Sünbüller içinde gonca-i gül

 

Âyîne-i sîne bahr-ı sîm-âb

Ikd-i güher olmuş anda girdâb

 

Dendân u dehânı idi lâ-rayb

Pür dürr ü güher hazîne-i gayb

 

İ’câz da ol dehâna maksûr

Bir nokta vü şerh-i âyet-i nûr

Bâzû-yı latîfi şâh-ı sîmîn

Gûyâ ki hamîri berg-i nesrîn

 

Engüşt-i sefîdi şem’-i kâfûr

Gül-berg-i hınâsı gonca-i nûr

Bîmâr nigâhı düşmen-i cân

Gîsû-yı siyâhı hasm-ı îmân

 

Pür-nûr u beyâz o sîne-i sâf

Benzerdi amûd-ı subha bî-lâf

 

Gerden leb-i cûda serv-i sîm-âb

Gûyâ ki Bogaziçi’nde mehtâb

Gîsûları genc-i anber-i hâm

Hâl-i ruhı ana Hindû-yı bâm

Pistânı turunc-ı bâğ-ı cennet

Çeşmi o turunca mest-i hayret

Reng-i ruhı penbe içre yâkût

Ma’nâyı dehânı harf-i meskût

 

Rûh-ı lebi cevher-i tekellüm

Gül ruhları cennet-i tebessüm

Ol sîne-i sâf o gerden-i nûr

Âyîneye karşu şem’-i kâfur

Gül-gûn kabâsı hûn-ı tâvûs

Nâzında hezâr reng mahsus

 

Çeşmân-ı siyehle nakş-i ebrû

Mihrâbın içinde çifte “yâ Hû”

Gül rûyına niçe cân-ı âgâh

Gülbang-keşân-ı “bâreka’llâh”

Aşk esmer bir delikanlıdır. Yüzünde utanma perdesi vardır. Yüz çizgileri şimşir ağacının tazeliğinin cevheridir. Yanaklarındaki çizgiler Nemrut Dağının ateşinin dumanı gibidir. Dudaklarına Kevser Irmağından şarap bulaşmıştır. Elinde kan döken kılıcıyla şehitleri nurlara boğar. Bu bölümde ele alınan renklere baktığımızda esmer yani siyaha yakın bir ten rengine sahip olan Aşk aynı zamanda utangaçtır. Yüzünün esmerliğini ifade etmek amacıyla Nemrut Dağının ateşiniyle kıyas edilmiştir. Dudakları şarap rengi yani kırmızıya yakın bir renktedir. Elindeki kılıcı keskindir. Bu kılıç ile nice savaşlara katılıp zaferler kazanmıştır. Aşk’ın kaşları hilal gibi, gözleri ise siyahtır. Eğer güneş karanlıkta doğsaydı Aşk’ın ta kendisine benzerdi.  Elleri ise ak paktı. Yüzü parlayan güneş, ateş içindeki ışıldayan güneştir

Der Vasf-ı Aşk

Bir mâh-ruh-ı siyâh-çerde

Çün âb-ı bekâ verâ-yı perde

 

Hat cevher-i sebz-i âb-ı şemşîr

Mehtâb-ı siyeh-bahâr-ı Keşmîr

Hatt-ı ruhı dûd-ı nâr-ı Nemrûd

Lâ’l-i lebi kevser-i mey-âlûd

Elde kılıç âftâb-ı hûn-bâr

Eyler şühedâyı gark-ı envâr

Envâr-ı cemâli olmaz idrâk

Hurşîd yanında bir avuç hâk

Yekpâre bu çarh olaydı hurşîd

Kaşına hilâl ederdi taklîd

 

Benzerdi cemâl ü hattına ger

Zulmetde doğaydı mihr-i enver

Küfr olsa harâb-ı dîne me’mûr

Çeşm-i siyehi verirdi destur

Deryûze-gerân eder serâpâ

Cem mührini zîb-i dest-i beyzâ

 

Ruhsâresi âftâb-ı tâbân

Âteşler içinde mihr-i rahşân

            Hüsn ile Aşk’ın gizlice buluştukları bölümde geçen renkler canlı ve açıktır. Alevli şarap kadehine kanardı, yanakları aydınlık ve pırıl pırıldı. Gül renkli yanakları nasipsizliğin göz yaşlarının kanıdır. Aşk ah ile Hüsn’ün örtüsünü kaldırdığında güneşi karanlıkta gördü.  Şarap rengi bu bölümde yine tekraren kullanıldığını görüyoruz. İki aşığın yüzü pırıl pırıl olduğunu bu mutlu kavuşma anına vesile olması dolayısıyla sevinçlerinin ortaya konduğunu hissetmekteyiz. Yanaklarının yaz güneşinin tesiriyle gül renginde olduğunu söylenmektedir. İki aşık gizli buluşmalarla bir araya gelip aşkın kızıllığına boyanmak isterler.

Âmeden-i Hüsn Gâh Gâh Be Halvet-gâh-ı Aşk

Câm-ı mül-i şu’leye kanardı

Ruhsârı parıl parıl yanardı

 

Gül-gûnesi hûn-ı eşk-i hirmân

Esfîdi beyâz-ı çeşm-i giryân

Bir âh ile kaldırıp rikâbın

Zulmetde görürdi âftâbın

Bahar mevsiminin tasvir edildiği bölümde siyah giyen bir kalemden bahsedilir. Bu mevsimde yağmur yerine saf şarap yağdığına vurgu yapılarak hüs-i talil sanatı yapılmıştır. Sular yağıp çimenlerin başını döndürür. Yeşil renk bahar mevsiminin ana rengidir. Bahar geldiğinde ölü tabiat canlanır, her bir yanda tabiat yeşilini giyer. Yeni bulutlar ceylanlar gibi gökyüzünde süzülür. Bu rivayet eden hava nem doludur. Her an yağmura gebedir. Bu mevsim gül mevsimidir. Güller  bu mevsimde taze kalmaktadır. 

Der Vasf-ı Bahâr

Ya’nî kalem-i siyâh-câme

Bu tarz ile bed’ eder kelâma

Bârân yerine yağıp mey-i nâb

Döndi çemenin başına girdâb

 

Âhû gibi ebr-i nev-demîde

Beslendi hevâ-yı sünbülîde

Pür-nem bu hevâ-yı abharîde

Reng-i gül olur mı hîç perîde

Manayı ziyaret amacıyla seyretmek için dışarıya çıkması bölümünde “çerağ-ı ruşen” ifadesiyle parlayan birer çıradan söz edilir. Hüsn ve Aşk bir yola çıkıp beraber yürümeyi seçerek yanan birer çıra gibi beraber olmayı tercih etmişlerdir.  

Bîrûn Reften-i Her Yek Berây-ı Temâşâ-yı Nüzhet-gâh-ı Ma’nâ

Kıldı o iki çerâğ-ı rûşen

Nüzhet-geh-i Ma’nî’yi neşîmen

Gezinti yerlerinin ifade edildiği bölümde o yerin suyunun menekşeye toprağının  da anber renkli ve kokulu olduğu söylenir. O bağın fidanı en yüksek yerdeydi. Olgunlaşmamış erik orda yeşil bir çark gibidir. Gül bahçesi kırmızı renkli bir denizdir. Sonsuz ömür sağlayan bitkileri de taptazedir. Sebzelerin üzerindeki çiğ taneleri yıldız ve güneş gibi parlamaktadır. Burada tasvir edilen mekan yeşil bir alan kırmızı güllerin kapladığı bir alan çiğ taneleri düşmüş bitkilerle bilinir. Renkler ile uyum sağlayan eşyalar tabiatı güzelleştirir ve aşıklar için bir ortam oluşturur.  Üzümler orada siyah renklidir. Hindistan kubbesine benzeyen yer yıldızların kemeridir. Şeftalileri ise gül beyazı rengindedir.

Der Vasf-ı Ân Nüzhet-gâh

Nüzhet-geh-i Ma’nî öyle bir yer

Kim âbı benefşe hâki anber

Sidre’ydi nihâl o bâğa yek-ser

Bir hâm erik anda çarh-ı ahder

Ser-sebz giyâhı ömr-i câvîd

Şebnemleri necm ü gonca hurşîd

 

Bir kulzüm-i nûr-ı sürh gülzâr

Lû’lû-yı hôş-âbı lâ’l-i şeh-vâr

Ol gül-çemene ne dûn ta’bîr

Üşkûfeli sebz şâl-i Keşmîr

Engûr-ı siyâhı Hindû-yı bâm

Ammâ yeri çâr tâk-ı ecrâm

 

Şeftâlû-yı gül-beyâzı ma’lûm

Dilber yanağı demekle mevsûm

Âlû-yı siyâhı âb-ı hayvân

Ya gevher-i bî-nazîr-i Seylân

Tefsîde-dilân fişeng-i mehtâb

Rûşen-güherân çü kirm-i şeb-tâb

            Eser, Hüsn’ün güzelliğinden bahsederken şirin bir edaya sahip olduğunu gül yanaklı olduğunu kırmızı dudaklarının da bal gibi olduğundan bahseder. Saçları gece gibi siyahtır. Şeyh Galib, bu bölümde Hüsn’ün güzelliğini abideleştirmiştir. Yanak rengi güldür. Pembe ve beyaz arası bir renktedir.   

 

Der Beyân-ı Mâhiyyet-i Şâirî

 

Bak bak ne güzel edâ-yı şîrîn

Gül-bûse yanında lâ’l-i nûşîn

 

Cem’iyyete kıl şu sözde dikkat

Gîsû-yı siyâh şâm-ı gurbet

Sühan’ın şeyhin meydanında dolaştığı kısımda Hüsn ve Aşk’tan bahsedilirken ikisinin bir elmanın iki yarısı gibi olduğu yüzlerinin altın renginde ve kırmızımsı olduğunu söylemektedir. Bu kısımda aşıkların yüzlerinden bahsedilirken kırmızılığı ve altın rengine yakın olmasından söz edilir.

 

Miyânci Keşten-i Sühan Der Miyân-ı Îşân

Mânende-i sîb ikisi yek-tâ

Sûretleri sürh ü zerd-sîmâ

Hayret’in ortaya çıkması bölümünde umutsuzluğun siyah elbisesini giyen Mecnun’dan bahsediliyor. Mecnun ile Aşk arasında ilgi kurularak aslında Aşk’ın da bahtının da siyah elbise giyen Mecnun gibi olabileceği vurgulanmıştır.

Peydâ Şüden-i Hayret ve Men’-i Îşân Ez Musâhabet

 

Mecnûn-ı siyeh-libâs-ı hirmân

Ya’nî kalem-i güsiste-sâmân

Hüsn, Aşk’a mektup yazarken Aşk’tan yıldızlarımı simsiyah eden ay olarak söz eder. Aşk, yeri ve göğü yüceltmektedir. Hüsn için Aşk hayatının anlamı ve odak noktası haline geldiğinden gökteki parlak ay kelimesi kullanılır.

Nâme-i Hüsn Bâ Aşk

Yerden gögi eyleyen ser-efrâz

Gökden yere rahmet eden ifrâz

Ey ahterimi siyâh eden mâh

Vehm eyle ki müntakimdir Allâh

Sühan Hüsn’den Aşk’a mektup getirdiği bölümde Aşk, Sühan’a şöyle sorar: O nasıl bir mektuptur? Nasıl bir siyah giysidir o? Sühan’ın elindeki mektuptan dolayı Aşk merak içindedir. Mektupta güzel haber mi yoksa kara haber mi vardırın telaşı ve heyecanını taşımaktadır. Mecazi anlamda siyah kelimesi burada  kötü haber anlamına gelecek şekilde kullanılmıştır.

Âverden-i Sühan Nâmerâ Ber Aşk

Sordı ki ne gûne nâmedir ol

Göster ne siyâh-câmedir ol

Mektubun içeriği kısmında mektuptan siyah kıvılcım ve ciğer yakan ateşin kıvılcımının külü olarak söz edilir. Aşk, Hüsn’ü anlatırken o benim için aydınlık günün güneşidir, der.

Sûret-i Nâme-i Aşk

Bu nâme ki bir siyeh şererdir

Hâkister-i şu’le-i ciğerdir

 

Zann-etme ki gam harâbı sensin

Rûşen günün âftâbı sensin

Gayret, Aşk’ın lalasıdır ve Aşk’a yol göstermektedir. Gayret’e, sevda ehlinin göz bebeği siyah giydirmişti. Pembeler içinde gizlenmişti, yaralar gibi kanla doludur. Gayret, aşklara yön veren onlara yol gösteren pirdir. Gözlerinin siyahlığı aşıkların yolunu aydınlatmaktadır. Sevda anlamca hem siyah hem aşk manasına gelmektedir. Sevda ehli Gayret’in gözlerindeki siyahlık ile yolunu bulmaktadır. Yaralarla dolu vücudunda yaraların kanla dolduğunu ve pembeleştiği ifade edilmektedir.

Der Sıfat-ı Gayret Ki Lâlâ-yı Aşk Bûd

Çün merdüm-i çeşm-i ehl-i sevdâ

Her dem kara giydirirdi ana

Çok eyledi penbelerde pinhân

Tâ dâğ-veş ola dopdolu kan

            Kış mevsimi tasvirinde Aşk’ın kara bir çölde yolunu kaybetmesinden bahsediliyor. Ansız bir bela ve uzun kış günlerinde Aşk karanlık çölde kaybolmuştur. Bu çölde ümit ve korku birbirine bağlanmıştı ve bazen kar yağıyordu bazen de karanlık çöküyordu. Karanlık ile kar arkadaşlık etmekte bazen karanlık bazen aydınlık üztün gelmektedir. Gökteki eski ay sanki çiğ olup gümüş renginde yeryüzüne dökülüyordu. Sonra karanlık beyaz bir ahuya dönüştüğü ve çölün kafur ağacı içinde misk kokularıyla kaplandığı söylenir. Bu bölümde renkler arasında zıtlıklar yoğun şekilde işlenmiştir. Siyah renk umutsuzluğu, ayrılığı, acıyı, zulmü ifade etmek için kullanılırken beyaz renk, aydınlığı, ümitli olmayı, kavuşmayı, aşkı, sevgiyi, sevinci  anlatmaktadır.

 

Der Sıfat-ı Şeb ve Şiddet-i Şitâ

 

Bir deşt-i siyehde oldı güm-râh

Yeldâ-yı şitâ belâ-yı nâgâh

Birbirine ye’s ü havf lâhık

Geh kar yağar idi geh karanlık

 

Deycûr ile berf edince ülfet

Bir kâlebe girdi nûr u zulmet

 

Sermâdan olup füsürde mehtâb

Şebnem yerine döküldi sîm-âb

 

Âhû-yı sefîde döndi deycûr

Sahrâ dolu müşg içinde kâfur

Mânend-i sitâre-i şeb-efrûz

Gâhî görünürdi rûz-i fîrûz

Âteş-geh-i mihr olurdı berbâd

Subh urmasa buzdan ana evtâd

 

Gabrâya ağardı sakf-ı hadrâ

Dutmasa sütûn-ı yahla sermâ

            Cadının sihrinden bahsedildiği kısımda cadının gözlerinin kötü renklidir ve kurbağa gözüne benzemektedir. Göz renginin fesat ile kıyaslanmıştır. Cadı aşıkların arasını açmaya çalışıp türlü büyüler yapmaktadır. Gözleri kan rengi ve kurbağa gözü gibi kötülük timsalidir.

Sıfat-ı Sihr-i Câdû

 

Kaplubağa iki çeşm-i bed-reng

Kirpikleri hemçü pây-ı harçeng

Aşk savaşlarda çeşitli kahramanlıklar gösteren güçlü kuvvetli bir delikanlıdır. Kılıç onun vazgeçilmez yoldaşıdır. Aşk’ın kılıcının tasvir edildiği kısımda parlak güneşin baş pençesi olarak görülmektedir. Kını ise aydaki beyazlık olarak nitelendirilmiştir. Yeşil bir kuş gibi hara habercidir ve kanadında gizli kırmızı bir ölüm vardır. Ölüm meleği olan Azrail anlatılırken yeşil bir kuş olarak ifade edilmiştir. Elindeki kılıcın da savaş meydanlarında döktüğü kanlar ile kırmızı renge boyanmıştır. Parlak ve keskin bir kılıç her daim yiğitliğin ve cesaretin sembolü olmuştur.  

Der Vasf-ı Tîğ

Ser-pençe-i âftâb-ı rûşen

Çekmiş anı beyza-i kamerden

Bir kara haberci mürg-ı ahder

Bâlinde nühüfte mevt-i ahmer

Aşk’ın atı eserde başından ayağa kadar güller kuşanmış bahar gibidir. Kırmızı şarap gibi kırmızı rengiyle coşku doluydu. O yakan rengin endamıyla dağ gibi durmaktadır. Bu haliyle Behram’ın kırmızı renkli atına benzemektedir. Doru at yani rengi kızıl renge kaçan bir at kılıç gibi Aşk’ın yoldaşıdır.

Der Vasf-ı Esb

Ser-tâ-be-kadem bahâr-ı gül-pûş

Sahbâ gibi lâl-reng ü pür-cûş

Dağ gibi durur o şu’le-endâm

Çün künbed-i lâ’l-reng-i Behrâm

Aşk, bir bölümde devlerle ve vahşi hayvanlarla savaşmaktadır. Bu kısımda ejderleri yenerek onları Kehkeşan rengine çevirdiğine vurgu yapılmıştır. Gül renkli güzeli yani Hüsn’ü bu şekilde baştan çıkararak mertlikte Mansur’a denk geldiği belirtilmiştir.

Ceng-i Aşk Bâ Vuhûş u Dîv ü Gûl

Döndürdi zemîni âsmâna

Ejderleri reng-i kehkeşâna

Başdan çıkarıp o câm-ı gül-reng

Mansûr’a ede bizi hem-âheng

Çin ülkesi mesnevide zümrüt denizi olarak görülmüştür. Yeşilliğinden dolayı yeşillik tufanı denmektedir. Yeryüzünün ve gökyüzünün de zümrüt yeşili gibi yemyeşil ve taptaze olduğunun ifadesi vardır. Yine Çin ülkesinin gerdanlık gibi ışıl ışıl bir bahçeye benzerliği vardır ve ay çiçeklerinin güneşin sarılığının rengindedir. Hem yazı hem bahar mevsimini anlatan yeşil renk Çin ülkesi için sıkça kullanılmıştır. İnsanları ferahlatan içini açan renkler bir arada kullanılarak asude bir ülke izlenimi verilmiştir.

Resîden-i Aşk Be Sâhil-i Çîn

Tûfân-ı çemen yem-i zümürrüd

Yer gök yeşil âlem-i zümürrüd

Gerdûn-veş o bûstân-ı enver

Ay çiçeği âftâba benzer

İçki meclisinde altın rengi tepsiler parlak bir güneş gibidir. Kadehler pırıldayan yıldızlar gibidir. İçkiler ise şafak kırmızılığıyla birebir aynı renktedir. Ayın alaycılığı ile beraber gül renkli şarap bardakları vardır. Saf şarap dolu tepsi bir havuza benzerdi ve altın parlaklığında nergis çiçeği ile doldurulmuş bir havuzdur. Etrafta kadeh rengi uçuşup dururdu ve bardaklar sanki bülbüller gibi şakırdı. İçki meclisi kırmızı rengin ağırlığı altındadır. Kırmızı ve kırmızıya yakın bütün renklerin bir araya gelmesi ile oluşturulmuş bir ahenk vardır. Meclisin temizlik ve rahatlık anlatan renkler ile anlatılmıştır.

Meclis-i Îş

Zer hânçesi âftâb-ı rahşân

Sâgarları encüm-i dırahşân

Mey kırmızı-i şafak-la hem-reng

Müstehzî-i mâh câm-ı gül-reng

Bir havz idi hançe-i mey-i nâb

Nergis leb-i havza câm-ı zer-tâb

Perrende olurdı reng-i sahbâ

Bülbüllük ederdi câme gûyâ

 

Şermende edince ol semen-ber

Olurdı arak şerâb-ı ahmer

Zatü’s Süver Kalesi dört tarafından bakıldığında bir Yahudi havrasına benzemektedir. Öyle bir şehirdir ki bu şehrin bir kapısı da yoktur. Kale tılsımlı bir hayalden ibarettir. Her şey suret şehrinin pazarıdır. Mermerleri renksiz bir kırıntıdan ibarettir. Duvarları Erjenk’in suretleri ile kaplanımştır.

Der Sıfat-ı Kal’a-i Zâtü’s-suver

Hem-reng-i künişt çârsûsı

Bir şehr-i azîm yok kapusı

Neyreng-i hayâlden ibâret

Her sûreti bâc-ı şehr-i sûret

 

Mermerleri hurde-kâr-ı bî-reng

Dîvârı suver-nümâ-yı Erjeng

            Hayırlı haberlerin ulaştığı bölümde beyaz ceylanları titreyişi gibi güneşin sabah elbisesi gibi aydı olduğunu belirtilmiştir. Altını andıran renkler çok fazla kullanılmış hoşluk ve mutluluğu ifadesi dile getirilmiştir. Yine denizlerden bahsederken lacivert renk de katılmıştır. Yıldızlar ve ay ile parlaklık tekrar dile getirilmiştir.

Âmeden-i Mübeşşirân-ı Envâr

Hemçün rem-i âhuvân-ı esfîd

Hep câme-i subh içinde hurşîd

 

Zerrîn-kabâ hezâr asker

Zer-pûş zer-efser ü zer-â-zer

Bir cânibi lâciverd-pûşân

Deryâ gibi oldılar hurûşân

 

Zer-pûşlar oldı anda nâ-yâb

Gerdûnda misâl-i necm-i bî-tâb

Dîger niçe sürh-pûş-ı pür-cûş

Her biri behişt ile hem-âgûş

Bir cânibi hep siyâh-pûşân

Leyl içre çü encüm-i dırahşân

Velhâsıl o ceyş-i mevc-der-mec

Sad reng ile geldi fevc-der-fevc

            Eserde renkler tüm canlılığıyla yer alırken anlamın farklılaşıp zenginleşmesinde önemli rol oynamıştır.  Anlama uygun olan renkler yerinde kullanılmış ve okuyucunun zihninde bütünleştirmesine olanak sağlamıştır. Canlı yani parlak renkler koyu yani siyaha çalan renklere göre çok daha fazla yer bulduğu görülmektedir. Şeyh Galib’in tasavvuf anlayışına baktığımızda Mevlevilik ile yoğrulmuş bir hayata sahip olduğunu görebiliriz. Mevlevilik anlayışı insanı yüceltmeyi Allah’a bağlanmayı ve sevmeyi, ümidini asla kaybetmemeyi öğütleyen bir anlayış olduğunu bildiğimizden bu eserinde ümidi, sevgiyi anlatan parlak renklere yer vermesi tabiidir.

 

KAYNAKÇA

KILIÇ, Mahmut Erol (2004); Sufi ve Şiir, İnsan Yay., İstanbul.

ŞAHİNLER, Necmeddin (1999); Siyah ve Yeşil-Kur’an’da Renk Sembolizmi, İnsan Yay., İstanbul.

YILDIRIM, Ali, Renk Simgeciliği ve Şeyh Galib’in Üç Rengi

YÜKSEL, Hasan Avni (1996); Türk-İslam Tasavvuf Geleneğinde Rüya, MEB Yay., İstanbul.

RAMAZAN BARDAKÇI

 

FACEBOOK YORUMLAR

YORUMLAR

  • 0 Yorum