HÜSN-Ü AŞK MESNEVİSİNDE PARLAK RENKLER - Yazan: Ramazan BARDAKÇI
Ramazan BARDAKÇI Yazdı: HÜSN-Ü AŞK MESNEVİSİNDE PARLAK RENKLER
HÜSN-Ü AŞK MESNEVİSİNDE PARLAK RENKLER
“Renkler, nesne ve olayları tanıma, tanıtma ve bildirmede insanların kullandığı en belirleyici unsurlardan biri olmuştur. İnsanların kendileri de dahil olmak üzere varlık âlemindeki her şeyin ayırıcı bir rengi vardır. Zamanla renklerin sadece dış dünyayla ilgili olmadığı, insanların iç dünyasıyla da ilgili olduğu anlaşılmıştır. Bu itibarla her rengin insanlar üzerinde farklı psikolojik etkileri olduğu, bilimsel olarak tespit edilmiştir.” (Yıldırım, Renk Simgeciliği)
“Sanatın kökeninde taklit etme (imitation) yeteneğinin bulunduğunu bir çok sanat tarihçisi söylemektedir. Lakin bunun için önceden taklit edilecek olan bir şeyin mevcut olması gerektiği hususu gözden kaçar. Mevcudatın esası zaten taklittir. Asıl olanın bir yansımasıdır. Bu durumda asıl olan ile yansıma arasındaki irtibat, ancak yansıtmaya dayalı olarak kurulabilir. Bir diğer ifadeyle yaratılmış âlem semboller, remizler âlemidir.” (Kılıç 2004: 21)
“Kur’an’a baktığımız zaman renk kelimesinin karşılığı olarak ‘sıbga’ kelimesini
görüyoruz. Bakara suresinin 138. âyetinde yer alan bu sözcüğü Türkçeye ‘boya’ olarak
çevirmek mümkündür. Sözcüğün Kur’an’da tek başına değil de Allah ismiyle beraber, yani
‘sıbgatullah’ ifadesi ile kullanılmış olması çok anlamlıdır. Bu kullanım hakiki renk vericinin
yalnızca Allah olduğunu çarpıcı bir şekilde ortaya koymaktadır. Şimdi bu âyeti daha yakından
tanımaya çalışalım. ‘Allah’ın boyası! Allah’ın boyasından daha güzel boyası olan kim? Biz
yalnız ona kulluk ederiz.’ ” (Şahinler 1999: 13)
Hüsn-ü Aşk mesnevisinde de geçen renklerin tasavvufi manasıyla ilgili Hasan Avni Yüksel bir değerlendirme yapmıştır.
Nefsin mertebeleri, sıfat, şekil ve diğer özelliklerine bağlı olarak siyah, beyaz ve
kırmızının temsil durumu şöyledir:
Siyah: Nefs-i marziyye; sıfat olarak cânib-i Hakk’a nazar, envâr-ı ruh, envâr-ı akl,
envâr-ı nefs, kesafet izalesi, tenbih, güzel ahlak, lütuf, yakınlık, topyekun Resulullah’ın
sünneti vs.; görülenler olarak yedi kat gök, güneş, ay, yıldızlar, gök gürültüsü, yıldırımlar,
ateş, kandiller, yanar mumlar, meş’ale vs.; zikir olarak Kayyum; hâl olarak hayret; âlem
olarak şehâdet; seyr olarak ani’llah; yer olarak hafâ; vârid olarak şeriat.
Beyaz: Nefs-i mutmainne; sıfat olarak kâmil insan, tasfiye-i kalb, İslamda kuvvet ve
bunlara tâbiyet, vücudun tasarrufu, nefsi hayra yöneltme, ilâhî ahkâm, Allah’ın emirlerine
itaat, cömertlik, tevekkül, tahammül, hakikat, rıza, şükür vs.; görülenler olarak göklere
yükselmek, meleklerle sohbet, yeryüzünü dolaşmak, yaratıklarla konuşmak, Kur’an,
peygamberler, padişahlar, müftüler, kadılar, imam ve hatipler, ulema, suleha, Kâbe, Medine,
Kudüs, sancak, alem, ok, yay, top, tüfek vs.; zikir olarak Hak; hâl olarak vuslat; âlem olarak
Hakikat-i Muhammediye; seyr olarak ma’allah; yer olarak sır; vârid olarak hakikat.
Kırmızı: Nefs-i mülhime; sıfat olarak acımasızlık, bâtıl yola girme, kanaat, ilim,
cömertlik, tevazu, tevbe, sabır, ibadeti saklamamak, yalan, bakışta perhiz, ayıbı yüze
söylemek, harama meyil; görülenler olarak bağ, bahçe, denizlerin yürüyerek geçilmesi,
havada uçmak, istenen yere gitmek, kırkık sakal, kötürüm, a’ma, sağır, dilsiz, Arap, köse,
harami, hokkabaz, canbaz, soytarı, şaşı vs.; zikir olarak Hüve; hâl olarak aşk; âlem olarak
hivâc; seyr olarak ila’llah; yer olarak ruh. Bunun yanı sıra mavi nefs-i emmâre, sarı nefs-i levvâme, yeşil nefs-i râziye, renksizlik nefs-i kâmileyi simgelemektedir (Yüksel 1996: 217).
Şeyh Galib, devrinde önemli bir etkiye sahip olan Sebk-i Hindi akımından etkilenmiştir. Bu akımın önde gelen temsilcilerinden biri sayılan Şeyh Galib’de, Sebk-i Hindi akımının izlerini görüyoruz. Eserlerinde derin imgelere yer vererek kurguladığı Hüsn ü Aşk adlı mesnevisinde tasvirlere uzun uzun yer verilmiştir.
Şahısların yanı sıra eşya tasvirleri, yer tasvirleri, durum ve davranış tasvirleri, hayvan tasvirleri, ev, saray gibi yapı tasvirleri, sevgili tasviri, içki tasvirlerine sık sık rastlanmaktadır. Tasvirler içerisinde renkler önemli bir yekünü teşkil etmektedir. Yaklaşık olarak 2041 beytten oluşan mesnevinin hemen hemen her bölümünde renklere rastlamak mümkündür.
Eserde renkler kullanımına baktığımızda aynı beyit içerisinde tezat oluşturacak renklerin kullanıldığı bir çok beyte rastlayabiliriz.
Mânend-i Bilâl-i sâhib-irfân
Nûr-ı siyeh içre nûr-ı îmân
Çün âb-ı hayât o şâm-ı enver
Rengi siyeh idi mevci ahdar
Zikredilen beyitlerde bu karşıtlığı görebiliyoruz. İlk beyitte “Nûr-ı siyeh” ve “Nûr-ı îman” terkipleri birbiriyle tezat oluşturmaktadır. Siyah nur aslında kendi içinde de farklı bir karşıtlık yaratmaktadır. İmanın parlaklığı ve nurun siyahlığı anlamsal olarak zıtlık oluşturmaktadır. İkinci beyitte de “Şam-ı enver” ve “Rengi siyeh” ifadelerinde bu tezatı görüyoruz. Beytin sonunda yer alan “Mevci ahdar” ifadesiyle ise farklı bir rengi katarak tenasüb oluşturmuştur.
Mesnevinin naat bölümünde özellikle Hz. Muhammed ile ilgili benzetmelerde güneş ve ay motifleri yoğun şekilde kullanılmıştır. Parlak renkte olan ay ve güneş Hz. Muhammed’in yüzüyle özdeşleşmiştir.
Tâ mihr ede mâha arz-ı dîdâr
Zulmât-ı hafâya girdi envâr
Envâr ile kâinât doldı
İşte o gece sabâh oldı
Şevk eyledi mihri pâre pâre
Şenlendi meşâil-i sitâre
Bir hırmen-i nûr olup nüh eflâk
Hurşîdi kapatdı pertev-i hâk
Envâr büridi kâinâtı
Rûşen görür oldılar hayâtı
Berk urdı o şeb-çerâğ-ı nâ-yâb
Mahv oldı hep âftâb ü mehtâb
Bir hırmen idi nücûm-ı pür-tâb
Hurşîd ü meh anda kirm-i şeb-tâb
Naat bölümündeki bu beyitlerle Şeyh Galib, Peygamberimizin dünyayı teşrifleri ile dünyanın nur ile dolup aydınlandığını belirtmiştir. Aydınlığı ifade etmek için “Mihr, envar, nur, Sitare, Hurşit, Ruşen, çerağ, mehtab, nücum, pür-tab” gibi kelimeleri kullanmıştır. Mihr(Güneş) kelimesi ile kastedilen mana ise tasavvufi terminolojide Allah’tır. Mah ile ise Hz. Muhammed’e işaret edilmektedir. Bu beyitlerde kullanılan parlak renkler Şeyh Galib’in klasik Divan Edebiyatı mazmumlarını kullanmaya devam ettiği görülmektedir. Mesnevinin bu bölümünde yoğun şekilde kullanılan renklerin temsil ettiği değerleri ele aldığımızda Peygamberin nazarında İslamın sembolleri ve değerlerinin temsil edildiği anlaşılmaktadır.
Mesnevide matem itade eden ve tasavvufta küfrü ifade eden bölümlerde koyu özellikle siyah rengin kullanılmıştır. Bunu da aşağıdaki beyitlerde görebilmekteyiz.
Afveyledi nâme-i siyâhın
Hassân’e bağışladı günâhın
Kan ağlayıp etdi özre âheng
Dâmân-ı sipihri kıldı gül-reng
Besdir bana bu şeb özr-hâhî
Bâlâ-ter-i reng kıl siyâhı
Şeyh Galib, mesnevide Hz. Mevlana’dan bahsederken parlak renkleri ve aydınlığı ifade eden mazmumları kullanmıştır.
Der Vasf-ı Şerîf-i Cenâb-ı Hudâvendigâr Kuddise Sirruhu
Rûşen sühanı çerâğ-ı ma’nâ
Her noktası şeb-çerâğ-ı ma’nâ
Mevlana’yı aydınlık sözünün, mana çırası olduğunu ve her noktasının mananın geceyi aydınlatan çıra olduğunu söyler. Mevlana’ya duyduğu derin saygı ile bilinen Şeyh Galib, mesnevide bu saygısını ifade ederken renklerle de anlatımını pekiştirmiştir.
Eserin sebeb-i telif kısmında Şeyh Galib, yazdığı eseri ile övünürken mesnevinin ne kadar farklı ne kadar zengin içerikli ve anlatımın güçlü olduğunu ifade etmekte de renklerden yararlanır. Şeyh Galib, beyitlerinin renkli olduğuyla övünmektedir.
Der Beyân-ı Sebeb-i Te’lîf
Bir ehl-i sühan ki ede tahsîn
Bin çarh deger o beyt-i rengîn
Bed-reng ise de kumâş-ı Evren
Kalmaz yine kâle-i Halebden
Eserin Âğâz-ı Dâstan kısmında Ben-i Muhabbet kabilesi anlatılırken bu kabile halkı tasvir edilirken fiziki özellikleri belirtmede renklere yer verilmiştir. Kabilenin bahtının siyah olduğundan bahsedilir ve yüzlerinin de yanık ve esmerliği ifade edilmiştir.
Âğâz-ı Dâstân-ı Benî Mahabbet
Ammâ ne kabîle kıble-i derd
Bi’lcümle siyâh-baht u rû-zerd
Giydikleri âfitâb-ı temmûz
İçdikleri şu’le-i cihân-sûz
Mesnevide şeyhin meclisinden bahsedilirken şarabın pembeliğini yanmış yaradaki pembeliğe benzetir. Yine bu yara içinde ateş rengi bir şarabın ırmak gibi aktığından bahsedilir. Şeyhin avından bahsedilirken de başıboş bir ahın dumanı boyu, teni siyah ve kollarının ateş rengindedir. Şeyhin, elindeki kadehte gül renginde şarap vardır. Şarabı sevgiliye sunar. Saki elinden içilen şarabın pembe rengiyle bedende açılan yaranın rengi benzerdir. İçilen şarap ile birlikte aşığın damarlarında ırmağı andıran hareketlenme oluşur. Vücuttaki yaralardan an geldiğinde taşıp akmaktadır.
Sıfat-ı Bezm-i Îşân
Mînâdaki penbe penbe-i dâğ
Dâğ içre şerâb-ı şu’le ırmağ
Sıfat-ı Şikâr-ı Îşân
Âhûları dûd-ı âh-ı ser-keş
Endâmı siyâh şâhı âteş
Yazar sözünü tamamlama bölümünde Hüsn’den bahsederken yasemin göğüslü güzelin övgüsü içinde olduğunu onun yeni doğan ayda aydınlık bir güneşi temsil ettiğinden bahseder. Aynı şekilde sim-ab(gümüş su) ifadesi civa elementini belirtmektedir. Civanın havaların durumuna göre sürekli olarak değişim gösterdiğini bilmekteyiz. Sevgilinin de naz ve işvesiyle kararında durmadığına işaret eder.
Tetimme-i Kelâm
Mehd içre o âfet-i semen-ber
Mâh-ı nev içinde mihr-i enver
Cünbîde olunca mehdi her ân
Sîm-âb gibi olurdı lerzân
Hüsn ve Aşk, Edep Mektebine başladıklarında aşkları kıvılcımlanmaya başlar. İki aşığı
efsun okuyan iki cadı gözlüye benzemektedir. Gözleri birbirinin üzerinde olarak önlerinde duran rahlede sözde ders okurlar. Felek güneşi ve ayının alışılmış bir biçimde bir araya gelmesi, fanus havası ve boşluğunda ateşe yakalşmaya çalışan pervaneyi andırmaktadır. Ateşin kırmızı rengi ve harareti pervaneyi kendine çekmektedir. Aşkın rengi de kırmızıdır. Aşık olan Aşk kendini bu kırmızılıkta bu kızıllıkta bulmak ister. Ay ışığını aldığı güneşe yaklaşıp o parlaklık içinde yok olmayı arzular. Bir pervanenin ateşe yaklaştığı gibi ay da güneşe yaklaşmak ister.
Sebak-daş Şüden-i Îşân Der Mekteb-i Edeb
Efsûn okur iki çeşm-i câdû
Pîş-i nigehinde rahle ebrû
Olsun meh ü mihr-i çarh me’nûs
Pervâne vü şu’le cevv-i fânûs
Hüsn’ün Aşk’a aşık olduğu bölümde Hüsn’den bahsedilirken parlayan ay tabiri kullanır. Ay beyaz ve parlak rengi Aşk’ı etkileyen ve aşık olmaya meyleden durumu oluşturur. Aşk, yüzünü gördüğü Hüsn’ün yüzündeki beneklerden ve yüzündeki çizgilerden bahseder.
Âşık Şüden-i Hüsn Bâ Aşk
Sîpâresi elde bedr-i tâbân
Mânend-i kelef hatı perîşân
Şeyhin muhabbetinden bahsedilen bölümde canlı ve parlak renkler beyitlerde kendini göstermektedir. Gül yaprağının beyte kattığı anlama baktığımızda pembe rengi ihtiva eden güzelliği anlatmada kullanıldığını görüyoruz. La’l kelimesi dudak anlamına gelecek şekilde kullanılsa da dudağın kırmızılığını çağrıştırmaktadır. Hurşid, aydınlığı sağlayan ana cevherdir. Güneş, renklerin en canlısı ana kaynağıdır. Diğer renklere yön veren diğer renkleri anlamlı kılan güneştir. Canlıların hayat kaynağı, gözlerin ışığıdır. Sevgili güneştir ve aşık her şeyi olunla anlamlı kılmıştır. Hüsn’ün yakıcı güzelliği, ateş rengini ve kızıllığı çağrıştırmaktadır. Aşk, düştüğü çilenin ızdırabıyla ateşler içinde yanmaktadır. Hüsn’ün aşkı canını ve bedenini yakmaktadır.
Der Çigûnegî-i Ez Mahabbet-i Îşân
Geh lâ’li açıp o gûne sohbet
Berg-i gül olurdı çâk-i humret
Hurşîd gibi o mâh-ı Nahşeb
Yekpâre nazar ne gûş u ne leb
Âteş gibi Hüsn olur fürûzân
Allâh bilir kim ola sûzân
Bedr ise murâdı ben şeb olsam
Gerdûnı severse kevkeb olsam
Hüsn’ün fiziki özelliklerine baktığımızda tüm renklerin ihtiva ettiği bir canlandırmadan söz edilebilir. Siyah kaküllü saçlar alnı ve yüzü kaplamıştır. Sinesi bir gümüş deryası gibidir. Dalgalar bu sinede sanki inci dizisi gibi birbiri ardınca gidip gelmektedir. Sevgilinin göğsünün parlak gümüş rengi içinde yine pırıldayan incilerin mavi ve turkuaz rengini andırdığını bunun da dalgalar şeklinde coşup aktığının resmi vardır. Dişleri de inci gibi beyazdır. Temizliği ile ötelerden bir hazineyi andırdığı söylenmektedir. Ağzının bir nokta gibi olduğu ve Nur Ayetinin şerhi gibi olduğu söylenmektedir. Kur’an-ı Kerim’de Nur Suresinde Allah(cc) fanus içindeki gibi bir nurdan söz eder. Tasavvuf ehli olan Şeyh Galib’in de Nur Suresinden iktibas yaptığını görmekteyiz. Parmaklarının beyazlığı da Kafur ağacının mumu gibidir. Elinde gül rengi kına vardır, bu da bir gül goncasına benzer. Göğüsleri Cennet bağının turunçları gibidir. Gözler de bu güzelliğe hayrandır. Yanaklarının rengi ise pembedir. Pembe rengi sanki cennetten bir tebessümü andırır. Hüsn’ün boynu yine nurlu ve parlaktır.
Der Vasf-ı Hüsn
Bir lâle-ruh-ı siyâh-kâkül
Sünbüller içinde gonca-i gül
Âyîne-i sîne bahr-ı sîm-âb
Ikd-i güher olmuş anda girdâb
Dendân u dehânı idi lâ-rayb
Pür dürr ü güher hazîne-i gayb
İ’câz da ol dehâna maksûr
Bir nokta vü şerh-i âyet-i nûr
Bâzû-yı latîfi şâh-ı sîmîn
Gûyâ ki hamîri berg-i nesrîn
Engüşt-i sefîdi şem’-i kâfûr
Gül-berg-i hınâsı gonca-i nûr
Bîmâr nigâhı düşmen-i cân
Gîsû-yı siyâhı hasm-ı îmân
Pür-nûr u beyâz o sîne-i sâf
Benzerdi amûd-ı subha bî-lâf
Gerden leb-i cûda serv-i sîm-âb
Gûyâ ki Bogaziçi’nde mehtâb
Gîsûları genc-i anber-i hâm
Hâl-i ruhı ana Hindû-yı bâm
Pistânı turunc-ı bâğ-ı cennet
Çeşmi o turunca mest-i hayret
Reng-i ruhı penbe içre yâkût
Ma’nâyı dehânı harf-i meskût
Rûh-ı lebi cevher-i tekellüm
Gül ruhları cennet-i tebessüm
Ol sîne-i sâf o gerden-i nûr
Âyîneye karşu şem’-i kâfur
Gül-gûn kabâsı hûn-ı tâvûs
Nâzında hezâr reng mahsus
Çeşmân-ı siyehle nakş-i ebrû
Mihrâbın içinde çifte “yâ Hû”
Gül rûyına niçe cân-ı âgâh
Gülbang-keşân-ı “bâreka’llâh”
Aşk esmer bir delikanlıdır. Yüzünde utanma perdesi vardır. Yüz çizgileri şimşir ağacının tazeliğinin cevheridir. Yanaklarındaki çizgiler Nemrut Dağının ateşinin dumanı gibidir. Dudaklarına Kevser Irmağından şarap bulaşmıştır. Elinde kan döken kılıcıyla şehitleri nurlara boğar. Bu bölümde ele alınan renklere baktığımızda esmer yani siyaha yakın bir ten rengine sahip olan Aşk aynı zamanda utangaçtır. Yüzünün esmerliğini ifade etmek amacıyla Nemrut Dağının ateşiniyle kıyas edilmiştir. Dudakları şarap rengi yani kırmızıya yakın bir renktedir. Elindeki kılıcı keskindir. Bu kılıç ile nice savaşlara katılıp zaferler kazanmıştır. Aşk’ın kaşları hilal gibi, gözleri ise siyahtır. Eğer güneş karanlıkta doğsaydı Aşk’ın ta kendisine benzerdi. Elleri ise ak paktı. Yüzü parlayan güneş, ateş içindeki ışıldayan güneştir
Der Vasf-ı Aşk
Bir mâh-ruh-ı siyâh-çerde
Çün âb-ı bekâ verâ-yı perde
Hat cevher-i sebz-i âb-ı şemşîr
Mehtâb-ı siyeh-bahâr-ı Keşmîr
Hatt-ı ruhı dûd-ı nâr-ı Nemrûd
Lâ’l-i lebi kevser-i mey-âlûd
Elde kılıç âftâb-ı hûn-bâr
Eyler şühedâyı gark-ı envâr
Envâr-ı cemâli olmaz idrâk
Hurşîd yanında bir avuç hâk
Yekpâre bu çarh olaydı hurşîd
Kaşına hilâl ederdi taklîd
Benzerdi cemâl ü hattına ger
Zulmetde doğaydı mihr-i enver
Küfr olsa harâb-ı dîne me’mûr
Çeşm-i siyehi verirdi destur
Deryûze-gerân eder serâpâ
Cem mührini zîb-i dest-i beyzâ
Ruhsâresi âftâb-ı tâbân
Âteşler içinde mihr-i rahşân
Hüsn ile Aşk’ın gizlice buluştukları bölümde geçen renkler canlı ve açıktır. Alevli şarap kadehine kanardı, yanakları aydınlık ve pırıl pırıldı. Gül renkli yanakları nasipsizliğin göz yaşlarının kanıdır. Aşk ah ile Hüsn’ün örtüsünü kaldırdığında güneşi karanlıkta gördü. Şarap rengi bu bölümde yine tekraren kullanıldığını görüyoruz. İki aşığın yüzü pırıl pırıl olduğunu bu mutlu kavuşma anına vesile olması dolayısıyla sevinçlerinin ortaya konduğunu hissetmekteyiz. Yanaklarının yaz güneşinin tesiriyle gül renginde olduğunu söylenmektedir. İki aşık gizli buluşmalarla bir araya gelip aşkın kızıllığına boyanmak isterler.
Âmeden-i Hüsn Gâh Gâh Be Halvet-gâh-ı Aşk
Câm-ı mül-i şu’leye kanardı
Ruhsârı parıl parıl yanardı
Gül-gûnesi hûn-ı eşk-i hirmân
Esfîdi beyâz-ı çeşm-i giryân
Bir âh ile kaldırıp rikâbın
Zulmetde görürdi âftâbın
Bahar mevsiminin tasvir edildiği bölümde siyah giyen bir kalemden bahsedilir. Bu mevsimde yağmur yerine saf şarap yağdığına vurgu yapılarak hüs-i talil sanatı yapılmıştır. Sular yağıp çimenlerin başını döndürür. Yeşil renk bahar mevsiminin ana rengidir. Bahar geldiğinde ölü tabiat canlanır, her bir yanda tabiat yeşilini giyer. Yeni bulutlar ceylanlar gibi gökyüzünde süzülür. Bu rivayet eden hava nem doludur. Her an yağmura gebedir. Bu mevsim gül mevsimidir. Güller bu mevsimde taze kalmaktadır.
Der Vasf-ı Bahâr
Ya’nî kalem-i siyâh-câme
Bu tarz ile bed’ eder kelâma
Bârân yerine yağıp mey-i nâb
Döndi çemenin başına girdâb
Âhû gibi ebr-i nev-demîde
Beslendi hevâ-yı sünbülîde
Pür-nem bu hevâ-yı abharîde
Reng-i gül olur mı hîç perîde
Manayı ziyaret amacıyla seyretmek için dışarıya çıkması bölümünde “çerağ-ı ruşen” ifadesiyle parlayan birer çıradan söz edilir. Hüsn ve Aşk bir yola çıkıp beraber yürümeyi seçerek yanan birer çıra gibi beraber olmayı tercih etmişlerdir.
Bîrûn Reften-i Her Yek Berây-ı Temâşâ-yı Nüzhet-gâh-ı Ma’nâ
Kıldı o iki çerâğ-ı rûşen
Nüzhet-geh-i Ma’nî’yi neşîmen
Gezinti yerlerinin ifade edildiği bölümde o yerin suyunun menekşeye toprağının da anber renkli ve kokulu olduğu söylenir. O bağın fidanı en yüksek yerdeydi. Olgunlaşmamış erik orda yeşil bir çark gibidir. Gül bahçesi kırmızı renkli bir denizdir. Sonsuz ömür sağlayan bitkileri de taptazedir. Sebzelerin üzerindeki çiğ taneleri yıldız ve güneş gibi parlamaktadır. Burada tasvir edilen mekan yeşil bir alan kırmızı güllerin kapladığı bir alan çiğ taneleri düşmüş bitkilerle bilinir. Renkler ile uyum sağlayan eşyalar tabiatı güzelleştirir ve aşıklar için bir ortam oluşturur. Üzümler orada siyah renklidir. Hindistan kubbesine benzeyen yer yıldızların kemeridir. Şeftalileri ise gül beyazı rengindedir.
Der Vasf-ı Ân Nüzhet-gâh
Nüzhet-geh-i Ma’nî öyle bir yer
Kim âbı benefşe hâki anber
Sidre’ydi nihâl o bâğa yek-ser
Bir hâm erik anda çarh-ı ahder
Ser-sebz giyâhı ömr-i câvîd
Şebnemleri necm ü gonca hurşîd
Bir kulzüm-i nûr-ı sürh gülzâr
Lû’lû-yı hôş-âbı lâ’l-i şeh-vâr
Ol gül-çemene ne dûn ta’bîr
Üşkûfeli sebz şâl-i Keşmîr
Engûr-ı siyâhı Hindû-yı bâm
Ammâ yeri çâr tâk-ı ecrâm
Şeftâlû-yı gül-beyâzı ma’lûm
Dilber yanağı demekle mevsûm
Âlû-yı siyâhı âb-ı hayvân
Ya gevher-i bî-nazîr-i Seylân
Tefsîde-dilân fişeng-i mehtâb
Rûşen-güherân çü kirm-i şeb-tâb
Eser, Hüsn’ün güzelliğinden bahsederken şirin bir edaya sahip olduğunu gül yanaklı olduğunu kırmızı dudaklarının da bal gibi olduğundan bahseder. Saçları gece gibi siyahtır. Şeyh Galib, bu bölümde Hüsn’ün güzelliğini abideleştirmiştir. Yanak rengi güldür. Pembe ve beyaz arası bir renktedir.
Der Beyân-ı Mâhiyyet-i Şâirî
Bak bak ne güzel edâ-yı şîrîn
Gül-bûse yanında lâ’l-i nûşîn
Cem’iyyete kıl şu sözde dikkat
Gîsû-yı siyâh şâm-ı gurbet
Sühan’ın şeyhin meydanında dolaştığı kısımda Hüsn ve Aşk’tan bahsedilirken ikisinin bir elmanın iki yarısı gibi olduğu yüzlerinin altın renginde ve kırmızımsı olduğunu söylemektedir. Bu kısımda aşıkların yüzlerinden bahsedilirken kırmızılığı ve altın rengine yakın olmasından söz edilir.
Miyânci Keşten-i Sühan Der Miyân-ı Îşân
Mânende-i sîb ikisi yek-tâ
Sûretleri sürh ü zerd-sîmâ
Hayret’in ortaya çıkması bölümünde umutsuzluğun siyah elbisesini giyen Mecnun’dan bahsediliyor. Mecnun ile Aşk arasında ilgi kurularak aslında Aşk’ın da bahtının da siyah elbise giyen Mecnun gibi olabileceği vurgulanmıştır.
Peydâ Şüden-i Hayret ve Men’-i Îşân Ez Musâhabet
Mecnûn-ı siyeh-libâs-ı hirmân
Ya’nî kalem-i güsiste-sâmân
Hüsn, Aşk’a mektup yazarken Aşk’tan yıldızlarımı simsiyah eden ay olarak söz eder. Aşk, yeri ve göğü yüceltmektedir. Hüsn için Aşk hayatının anlamı ve odak noktası haline geldiğinden gökteki parlak ay kelimesi kullanılır.
Nâme-i Hüsn Bâ Aşk
Yerden gögi eyleyen ser-efrâz
Gökden yere rahmet eden ifrâz
Ey ahterimi siyâh eden mâh
Vehm eyle ki müntakimdir Allâh
Sühan Hüsn’den Aşk’a mektup getirdiği bölümde Aşk, Sühan’a şöyle sorar: O nasıl bir mektuptur? Nasıl bir siyah giysidir o? Sühan’ın elindeki mektuptan dolayı Aşk merak içindedir. Mektupta güzel haber mi yoksa kara haber mi vardırın telaşı ve heyecanını taşımaktadır. Mecazi anlamda siyah kelimesi burada kötü haber anlamına gelecek şekilde kullanılmıştır.
Âverden-i Sühan Nâmerâ Ber Aşk
Sordı ki ne gûne nâmedir ol
Göster ne siyâh-câmedir ol
Mektubun içeriği kısmında mektuptan siyah kıvılcım ve ciğer yakan ateşin kıvılcımının külü olarak söz edilir. Aşk, Hüsn’ü anlatırken o benim için aydınlık günün güneşidir, der.
Sûret-i Nâme-i Aşk
Bu nâme ki bir siyeh şererdir
Hâkister-i şu’le-i ciğerdir
Zann-etme ki gam harâbı sensin
Rûşen günün âftâbı sensin
Gayret, Aşk’ın lalasıdır ve Aşk’a yol göstermektedir. Gayret’e, sevda ehlinin göz bebeği siyah giydirmişti. Pembeler içinde gizlenmişti, yaralar gibi kanla doludur. Gayret, aşklara yön veren onlara yol gösteren pirdir. Gözlerinin siyahlığı aşıkların yolunu aydınlatmaktadır. Sevda anlamca hem siyah hem aşk manasına gelmektedir. Sevda ehli Gayret’in gözlerindeki siyahlık ile yolunu bulmaktadır. Yaralarla dolu vücudunda yaraların kanla dolduğunu ve pembeleştiği ifade edilmektedir.
Der Sıfat-ı Gayret Ki Lâlâ-yı Aşk Bûd
Çün merdüm-i çeşm-i ehl-i sevdâ
Her dem kara giydirirdi ana
Çok eyledi penbelerde pinhân
Tâ dâğ-veş ola dopdolu kan
Kış mevsimi tasvirinde Aşk’ın kara bir çölde yolunu kaybetmesinden bahsediliyor. Ansız bir bela ve uzun kış günlerinde Aşk karanlık çölde kaybolmuştur. Bu çölde ümit ve korku birbirine bağlanmıştı ve bazen kar yağıyordu bazen de karanlık çöküyordu. Karanlık ile kar arkadaşlık etmekte bazen karanlık bazen aydınlık üztün gelmektedir. Gökteki eski ay sanki çiğ olup gümüş renginde yeryüzüne dökülüyordu. Sonra karanlık beyaz bir ahuya dönüştüğü ve çölün kafur ağacı içinde misk kokularıyla kaplandığı söylenir. Bu bölümde renkler arasında zıtlıklar yoğun şekilde işlenmiştir. Siyah renk umutsuzluğu, ayrılığı, acıyı, zulmü ifade etmek için kullanılırken beyaz renk, aydınlığı, ümitli olmayı, kavuşmayı, aşkı, sevgiyi, sevinci anlatmaktadır.
Der Sıfat-ı Şeb ve Şiddet-i Şitâ
Bir deşt-i siyehde oldı güm-râh
Yeldâ-yı şitâ belâ-yı nâgâh
Birbirine ye’s ü havf lâhık
Geh kar yağar idi geh karanlık
Deycûr ile berf edince ülfet
Bir kâlebe girdi nûr u zulmet
Sermâdan olup füsürde mehtâb
Şebnem yerine döküldi sîm-âb
Âhû-yı sefîde döndi deycûr
Sahrâ dolu müşg içinde kâfur
Mânend-i sitâre-i şeb-efrûz
Gâhî görünürdi rûz-i fîrûz
Âteş-geh-i mihr olurdı berbâd
Subh urmasa buzdan ana evtâd
Gabrâya ağardı sakf-ı hadrâ
Dutmasa sütûn-ı yahla sermâ
Cadının sihrinden bahsedildiği kısımda cadının gözlerinin kötü renklidir ve kurbağa gözüne benzemektedir. Göz renginin fesat ile kıyaslanmıştır. Cadı aşıkların arasını açmaya çalışıp türlü büyüler yapmaktadır. Gözleri kan rengi ve kurbağa gözü gibi kötülük timsalidir.
Sıfat-ı Sihr-i Câdû
Kaplubağa iki çeşm-i bed-reng
Kirpikleri hemçü pây-ı harçeng
Aşk savaşlarda çeşitli kahramanlıklar gösteren güçlü kuvvetli bir delikanlıdır. Kılıç onun vazgeçilmez yoldaşıdır. Aşk’ın kılıcının tasvir edildiği kısımda parlak güneşin baş pençesi olarak görülmektedir. Kını ise aydaki beyazlık olarak nitelendirilmiştir. Yeşil bir kuş gibi hara habercidir ve kanadında gizli kırmızı bir ölüm vardır. Ölüm meleği olan Azrail anlatılırken yeşil bir kuş olarak ifade edilmiştir. Elindeki kılıcın da savaş meydanlarında döktüğü kanlar ile kırmızı renge boyanmıştır. Parlak ve keskin bir kılıç her daim yiğitliğin ve cesaretin sembolü olmuştur.
Der Vasf-ı Tîğ
Ser-pençe-i âftâb-ı rûşen
Çekmiş anı beyza-i kamerden
Bir kara haberci mürg-ı ahder
Bâlinde nühüfte mevt-i ahmer
Aşk’ın atı eserde başından ayağa kadar güller kuşanmış bahar gibidir. Kırmızı şarap gibi kırmızı rengiyle coşku doluydu. O yakan rengin endamıyla dağ gibi durmaktadır. Bu haliyle Behram’ın kırmızı renkli atına benzemektedir. Doru at yani rengi kızıl renge kaçan bir at kılıç gibi Aşk’ın yoldaşıdır.
Der Vasf-ı Esb
Ser-tâ-be-kadem bahâr-ı gül-pûş
Sahbâ gibi lâl-reng ü pür-cûş
Dağ gibi durur o şu’le-endâm
Çün künbed-i lâ’l-reng-i Behrâm
Aşk, bir bölümde devlerle ve vahşi hayvanlarla savaşmaktadır. Bu kısımda ejderleri yenerek onları Kehkeşan rengine çevirdiğine vurgu yapılmıştır. Gül renkli güzeli yani Hüsn’ü bu şekilde baştan çıkararak mertlikte Mansur’a denk geldiği belirtilmiştir.
Ceng-i Aşk Bâ Vuhûş u Dîv ü Gûl
Döndürdi zemîni âsmâna
Ejderleri reng-i kehkeşâna
Başdan çıkarıp o câm-ı gül-reng
Mansûr’a ede bizi hem-âheng
Çin ülkesi mesnevide zümrüt denizi olarak görülmüştür. Yeşilliğinden dolayı yeşillik tufanı denmektedir. Yeryüzünün ve gökyüzünün de zümrüt yeşili gibi yemyeşil ve taptaze olduğunun ifadesi vardır. Yine Çin ülkesinin gerdanlık gibi ışıl ışıl bir bahçeye benzerliği vardır ve ay çiçeklerinin güneşin sarılığının rengindedir. Hem yazı hem bahar mevsimini anlatan yeşil renk Çin ülkesi için sıkça kullanılmıştır. İnsanları ferahlatan içini açan renkler bir arada kullanılarak asude bir ülke izlenimi verilmiştir.
Resîden-i Aşk Be Sâhil-i Çîn
Tûfân-ı çemen yem-i zümürrüd
Yer gök yeşil âlem-i zümürrüd
Gerdûn-veş o bûstân-ı enver
Ay çiçeği âftâba benzer
İçki meclisinde altın rengi tepsiler parlak bir güneş gibidir. Kadehler pırıldayan yıldızlar gibidir. İçkiler ise şafak kırmızılığıyla birebir aynı renktedir. Ayın alaycılığı ile beraber gül renkli şarap bardakları vardır. Saf şarap dolu tepsi bir havuza benzerdi ve altın parlaklığında nergis çiçeği ile doldurulmuş bir havuzdur. Etrafta kadeh rengi uçuşup dururdu ve bardaklar sanki bülbüller gibi şakırdı. İçki meclisi kırmızı rengin ağırlığı altındadır. Kırmızı ve kırmızıya yakın bütün renklerin bir araya gelmesi ile oluşturulmuş bir ahenk vardır. Meclisin temizlik ve rahatlık anlatan renkler ile anlatılmıştır.
Meclis-i Îş
Zer hânçesi âftâb-ı rahşân
Sâgarları encüm-i dırahşân
Mey kırmızı-i şafak-la hem-reng
Müstehzî-i mâh câm-ı gül-reng
Bir havz idi hançe-i mey-i nâb
Nergis leb-i havza câm-ı zer-tâb
Perrende olurdı reng-i sahbâ
Bülbüllük ederdi câme gûyâ
Şermende edince ol semen-ber
Olurdı arak şerâb-ı ahmer
Zatü’s Süver Kalesi dört tarafından bakıldığında bir Yahudi havrasına benzemektedir. Öyle bir şehirdir ki bu şehrin bir kapısı da yoktur. Kale tılsımlı bir hayalden ibarettir. Her şey suret şehrinin pazarıdır. Mermerleri renksiz bir kırıntıdan ibarettir. Duvarları Erjenk’in suretleri ile kaplanımştır.
Der Sıfat-ı Kal’a-i Zâtü’s-suver
Hem-reng-i künişt çârsûsı
Bir şehr-i azîm yok kapusı
Neyreng-i hayâlden ibâret
Her sûreti bâc-ı şehr-i sûret
Mermerleri hurde-kâr-ı bî-reng
Dîvârı suver-nümâ-yı Erjeng
Hayırlı haberlerin ulaştığı bölümde beyaz ceylanları titreyişi gibi güneşin sabah elbisesi gibi aydı olduğunu belirtilmiştir. Altını andıran renkler çok fazla kullanılmış hoşluk ve mutluluğu ifadesi dile getirilmiştir. Yine denizlerden bahsederken lacivert renk de katılmıştır. Yıldızlar ve ay ile parlaklık tekrar dile getirilmiştir.
Âmeden-i Mübeşşirân-ı Envâr
Hemçün rem-i âhuvân-ı esfîd
Hep câme-i subh içinde hurşîd
Zerrîn-kabâ hezâr asker
Zer-pûş zer-efser ü zer-â-zer
Bir cânibi lâciverd-pûşân
Deryâ gibi oldılar hurûşân
Zer-pûşlar oldı anda nâ-yâb
Gerdûnda misâl-i necm-i bî-tâb
Dîger niçe sürh-pûş-ı pür-cûş
Her biri behişt ile hem-âgûş
Bir cânibi hep siyâh-pûşân
Leyl içre çü encüm-i dırahşân
Velhâsıl o ceyş-i mevc-der-mec
Sad reng ile geldi fevc-der-fevc
Eserde renkler tüm canlılığıyla yer alırken anlamın farklılaşıp zenginleşmesinde önemli rol oynamıştır. Anlama uygun olan renkler yerinde kullanılmış ve okuyucunun zihninde bütünleştirmesine olanak sağlamıştır. Canlı yani parlak renkler koyu yani siyaha çalan renklere göre çok daha fazla yer bulduğu görülmektedir. Şeyh Galib’in tasavvuf anlayışına baktığımızda Mevlevilik ile yoğrulmuş bir hayata sahip olduğunu görebiliriz. Mevlevilik anlayışı insanı yüceltmeyi Allah’a bağlanmayı ve sevmeyi, ümidini asla kaybetmemeyi öğütleyen bir anlayış olduğunu bildiğimizden bu eserinde ümidi, sevgiyi anlatan parlak renklere yer vermesi tabiidir.
KAYNAKÇA
KILIÇ, Mahmut Erol (2004); Sufi ve Şiir, İnsan Yay., İstanbul.
ŞAHİNLER, Necmeddin (1999); Siyah ve Yeşil-Kur’an’da Renk Sembolizmi, İnsan Yay., İstanbul.
YILDIRIM, Ali, Renk Simgeciliği ve Şeyh Galib’in Üç Rengi
YÜKSEL, Hasan Avni (1996); Türk-İslam Tasavvuf Geleneğinde Rüya, MEB Yay., İstanbul.
RAMAZAN BARDAKÇI
FACEBOOK YORUMLAR