HİKÂYE ANLATICILIĞI - Prof. Dr. Öcal Oğuz

HİKÂYE ANLATICILIĞI - Prof. Dr. Öcal Oğuz
09 Nisan 2019 - 22:58

HİKÂYE ANLATICILIĞI…

Sözlü kültürün romanı, sineması veya dizisi, mitten halk hikâyesine uzanan geniş anlatı dünyasında şekillenen irili ufaklı sazlı sözlü türlerdi.

Kültür değişmelerine bağlı olarak erkeklerin toplanma mekânlarında kendilerine yer bulamayan mitler ve efsaneler, "masal" olarak çocuklara anlatılmak üzere kadınlara emanet edilirken, inanılırlık özelliğini sürdüren mit ve efsaneler ise ozan, âşık, meddah, kıssahan, nüktedan gibi hikâye anlatıcıları eliyle ve diliyle kuşaktan kuşağa taşınmıştır.

Dede Korkut’un dediği gibi ilden ile beyden beye gezen ozanlar, düğünde, dergâhta, şölende şenlikte boy boylamışlar, soy soylamışlar, destanlar düzmüşler. Mitik veya efsanevi kahramanların inanılan hayatlarını “destan” olarak anlatmışlar.

Sonra ozanlar çağlarını doldurmuş, söz sırası âşıklara gelmiş. Onlar da efsanevi aşklardan, sevgililerden söz açmışlar. “Aldı Kerem”, “Aldı Aslı” diyerek sözü saza bağlamışlar, toplumun her kesimine “halk hikâyesi” ile hitap etmişler. Onları her ne kadar kahvelerde erkekler dinlemişlerse de odaların perde ve bölmelerinin arkasındaki kadınlara da seslerini duyurmuşlar.

Âşıkları “halk tarzı” bulan daha elit gruplar ise, tahkiyenin gücüne meddahların diliyle teslim olmuşlar, onların söz, sohbet ve kurmacaya dayalı sanat ihtiyaçlarını da meddahlar, nüktedanlar ve kıssahanlar karşılamışlar.

Tekke, zaviye, dergâh gibi tasavvufÎ mekânlarda veya cenaze, mevlit, hacı uğurlama gibi dinî ortamlarda ise din ulularının hayatlarını konu alan ve menkıbe denilen hikâyeler anlatan dedeler, babalar, şeyhler, veliler, hatipler söz mülküne sultan olmuşlar.

Yazı yokken toplanıp konuşularak, yazı azken kıraat edilip dinlenerek devam ettirilen tahkiye kültürü veya bugünkü popüler kullanımıyla hikâye anlatıcılığı, önce yazı, ardından sinema, şimdi de internet tarafından susturuldu.

Yazının kurmacası olan roman, sinemanın kurmacası olan film ve nihayet internetin kurmacası olan ve çoğu alt yazılı olan bütün içerikler, insanı yalnızlaştırdı, pasifize etti ve bağımlı hâle getirdi.

Bunun sonucu olarak sözün büyüsü bozuldu, sözlü geleneğin kurmaca türlerinin kaleleri birbir yıkıldı. Artık çocuklar tandır başında masal, erkekler kahvehanede, handa veya odada hikâye, bey konağında veya dergâhta kıssa dinlemek için toplanmıyor.

Oysa aşırı yazı, aşırı teknoloji ve aşırı yalnızlıkta zirveye ve doyuma ulaşan toplumlar, yeniden sözü ve sohbeti öne çıkaran toplanma biçimlerini arıyorlar ve bunun için türlü çözüm yolları deniyorlar.

Biz Türk toplumu olarak henüz onlar kadar büyük kayıplarda değiliz. Hâlâ masal dinlediği veya anlattığı günleri hatırlayan ninelerimiz ve odalarda, hanlarda, kahvehanelerde Köroğlu, Garip, Kerem hikâyelerini dinleyen âşıklarımız hayatta.

Bu kültürü ve sanatı tamamen yok ettikten sonra yalnızlıktan bıkan toplumlar gibi tekrar söz ve sohbet ortamlarını arama telaşına düşmeyelim. Henüz büsbütün kaybolmamış olan toplanma, anlatma, konuşma, söz söyleme biçim ve mekânlarını güçlendirelim.

Bugünkü kent toplumunun en önemli sağlık sorunları arasında yer alan fobi, depresyon, bunalım gibi ruhsal sorunların ve hatta pek çok hastalığın altında yalnızlık duygusu veya bizatihi yalnızlık olgusu yatmaktadır.

Muhakemeli ve sağlıklı toplum birbiriyle iletişim hâlinde olan, sohbet eden, dinleyen ve konuşan toplumdur. Gelecek kuşaklarımızın ruh ve beden sağlığı için zamanın ve geleceğin türküsünü ve öyküsünü söyleyecek yeni hikâye anlatma ve dinleme biçim ve mekânlarını yeniden ihya ve inşa etmemiz gerekiyor.

FACEBOOK YORUMLAR

YORUMLAR

  • 0 Yorum