Harf inkılâbı gereği - Yazan: Arslan TEKİN

Harf inkılâbı gereği - Yazan: Arslan TEKİN
07 Kasım 2019 - 19:24 - Güncelleme: 07 Kasım 2019 - 19:34

1 Kasım, Latin harflerinin kabulünün 91. yıldönümüydü. Her yıl alfabe tartışması alevlenir. Bir kesim "Ah İslâm alfabesi!..." der, bir kesim "Ah Atatürk devrimleri!..."

Ne o, ne o!

İslâm cihanşümuldür. Kur'ân Arabistan'da inzâl olunmuştur. Hz. Peygamber'in doğduğu yerde Arapça konuşuluyordu.  Kur'ân dili de ister istemez Arapçadır.

Hz. Peygamber'in doğduğu yerde, sağdan sola yazılan bir yazı sistemi kullanılıyordu. Kur'ân-ı Kerîm ister istemez bu yazı sistemiyle kayda geçirildi. (Bu sistemi Arapların kendi icatları değildir; Fenikeliler ve Hirelilerden öğrenmişlerdir.)

"Atatürk Devrimleri" deyip, bir başka "inanç" icat etmeyelim. Arap harfleri (Dikkat! "Kur'ân harfleri" demiyorum!) Türkçe için kifayetsizliği hep tartışılagelmiştir. 1928'de neşter derin vurulunca, kültür uzuvları bir anda felç olmuş, iyileşmesi uzun zaman almıştır. (Hatta iyileştiği de söylenemez.)

Arap harflerin kutsamayalım. Arap harfleri kullanılagelseydi, elbette Kur'ân okuma kolaylaşacaktı. Arap harfleri Türkçe için yetersiz kalınca, sesleri karşılamak için yeni harfler eklenmiştir.

Kur'ân okuma meselesi de tartışmalıdır. Kur'ân okunmalıdır, derken bilinmeyen dille Kur'ân'ın okunması kastedilmez; anlayarak okumak kastedilir.

Kur'ân'ın mesajını bilmeden ne kabul edebilirsiniz ne ret...

Hak Teâlâ açık açık belirtmiştir:

"Ve mâ erselnâ min rasûlin illâ bi-lisâni kavmihi li-yubeyyine lehum." ("İstisnasız her peygamberi kendi kavminin diliyle gönderdik ki onlara açık açık anlatsın."). (İbrahim, 14/4).

Kur'ân'ı okumak emredilmiştir:

"Ve en etluve'l-kur'ân." ("Ve Kur´ân´i okumam emredildi.") (Neml, 27/92).

Ayet-i kerîmeleri burada sıralamıyorum. Anlamadan Kur'ân okunur mu?! Elbette dinî hassasiyetinden dolayı Kur'ân okumayı öğrenmek isteyebilirsin.  Kur'ân'ı okumayı ibadet olarak görebilirsin. Önce anlamak... Arapça bilenler, dinî ihtisası olanlar yol göstericidir. Onlar size tercüme edecek ve açıklayacaktır.

Demek istediğim, "İslâm elden gitti, gidiyor!" diyerek "harfler"e sarılmayalım!

Türkler Göktürk, Uygur, Arap, Kiril ve Latin harfleri kullanmışlardır. Sovyetler dağıldıktan sonra Türk ülkeleri Latin harflerine geçmeye başladılar. Arap harflerini kullanan Türkler Çin idaresinde kalan Uygurlar, Kazaklardır ve diğer Türk boylarıdır.

Önce Göktürk yazısı kullanılıyor. Orhun Âbideleri'nden bilirsiniz. Bu köşenin logosunda gördüğünüz Göktürk harfleridir ve "Türk" yazar. Bu harfler nostaljik olarak yaygınlaşmıştır. Çok yerde karşılaşırsınız.

Arapların kullandığı yazı ile Türkçe arasında şekil, gramer ve fonetik açıdan zıtlıklara çare aranmıştır. Yazının öğrenilmesi bir dert, o yazıyı kullanmak bir dert.  Arap yazısı, harekeli yazılmadığı takdirde, yanlış anlamalara meydan verir.

Arap alfabesi ister istemez Arapça kelime ve terkipleri de Türkçeye taşımış ve dilimizi gittikçe yabancılaştırmıştır.

 Bu yüzden Arap alfabesinin ıslahı düşünülmüştür. 19. yüzyıl pek çok değişme gibi, yazının nasıl ıslah edileceği tartışmaya açılmıştır. Hatta Latin harflerine geçme bile düşünülmüştür. 1862'de Münif Paşa ıslah teklifinde bulunmuştur. Azerbaycanlı tiyatro yazarı Feth Ali Ahundof, 1863'te, harflerin ıslahını ve hatta latif alfabesi meselesini Osmanlılarla istişare etmek için İstanbul'a kadar gelmiştir.

Ne İslâm adına ne de "inkılâplar" adına konuşalım. Gerçekleri serdedelim. (Daha yazacağız.)

Kaynak Yeniçağ: Alfabe tartışmaları - Arslan TEKİN https://www.yenicaggazetesi.com.tr/alfabe-tartismalari-53780yy.htm 

1928'de harfler birdenbire değişince, sarsıntısı da büyük oldu. Bu "sarsıntı" bir kesim tarafından hâlâ sürdürülüyor.

Harfle İslâmı özdeşleştiren bu kesim, Harf İnkılâbı'nın "İslâm"a tavır olduğunda ısrarcı.

İdeolojik tartışmalara girmenin bir faydası yok. Bizim de orta mektep yıllarından beri "keşke"lerimiz, "acaba"larımız olmuştur. Değişme zamana yayılsaydı ne olurdu? Bilemiyorum. Birdenbire değişiklik, bazı bağnazları keskin tavırlar almaya sevk etmiştir. Birçok eserin gömüldüğü, yakıldığı söylene/yazılagelmiştir.

Burada harf inkılâbının tartışmalarının evveliyatı olduğunu, birden akla gelmediğini bilmeliyiz. Elbette harf ve İslâm arasında bağ kurmanın, insanları yanlış anlayışa ve daha ötesi yanlış inanışa götürdüğünü, yine "İslâm" adına kayıt düşme ihtiyacı duydum. Dün okudunuz.

Doktora tezim, 15. yüzyıla ait bir metindir. Epey de hacimli. Transkripsiyonu, grameri, sözlüğü... Teferruat fazla... O yüzyıl, biraz sade Türkçeden, Arapça-Farsçanın birden boca edildiği döneme geçiş evresidir. Sonraki çalışmalarımız 20. yüzyılın ilk çeyreğindeki süreli yayınlar. Binlerce sayfa metin elimizden geçti/geçiyor. Burada çalışmalarımızı sıralamayacağım. Yeri geldikçe bahsediyorum. Arapça ve Farsça bilgisi olmayanlar bu metinleri çözmekte çok ama çok zorlanırlar. Bizim de şakır şakır çözdüğümüzü sanmayın. Bir "bilen"le istişare etme ihtiyacı duyduğumuz çok yerler olmuştur.

Pek ifade edilmeyen bir husus: Arap harfleriyle devam etmek, Arapça, Farsça kolaylığına kaçmak anlamına da gelir. Arapça ve Farsça kelimelerin nasıl yazıldığı bilinir ama Türkçe kelimelerde zorlanırsınız. İster istemez Türkçe kullanmak ihtiyacı duyduğunuz kelimelerde zorlanırsınız. Bir Arapça veya Farsça kelime, terkip bulur, konduruverirsiniz.

Zamanında "Türk" kelimesinin yazılışı bile problem olmuştur. Te-ra-kef'le yazdığımız zaman, hareke koymazsanız, çok farklı okuyabilirsiniz: Türük, terk, tirk, tirik... Bir kolaylık, te ile ra arasına vav almaktır. Böyle ilk yazan Necip Âsım (Yazıksız) (1861-1935) olmuştur.

Ne yazık ki,  bazı şairlerimizin 16. yüzyıldan beri kullanageldikleri "Etrak-i bî-idrâk" (İdraksiz Türkler) sözündeki "Etrâk" Arapça "Türk"ün çokluğudur. "Türk" yazarken araya vav koyduğunuzda çokluğu kullanamazsınız.

Osmanlı'da harflerin ıslahı meselesinin 19. yüzyılda tartışıldığını yazmıştık. Daha öncesinde Kâtib Çelebi (1609-1657), Arap harfleriyle yazmanın güçlüğünden bahsetmiştir. Namık Kemal de, Ebüzziya Tevfik de tartışmaların içindedir.

1911'de Islah-ı Hurûf (Harflerin Islahı) Cemiyeti bile kurulmuştu. Enver Paşa, orduda, hususiyetle telgrafçıların kullanması için Arap yazısındaki değişiklikleri hayata bile geçirmişti.

Tartışma böyle sürüp giderken, Latin harflerine geçişi savunan bir kesim de ortaya çıkmıştır. Bunlar içinde Celal Nuri (İleri), 1915'te yayınladığı Tarih-i Tedenniyât-ı Osmaniye Mukadderât-ı Tarihiye başlıklı kitabında: "Hurûfâtımız berbattır. Bu harflerle biz işimizi göremeyiz. Bunlar nâkâfidir. Harflerimizin noksanından işe yaramadığından, gayr-i ilmî bulunduğundan burada bahsetmeyeceğiz. Yalnız şurasını söyleyeceğiz ki bu harfleri ve bunlarla yazılmış ibarâtı avâm suhûletle öğrenemiyor. Bunlar gayr-i tabiî şeylerdir. Bu hâl terakkiyâtımıza mâni oluyor. Ahalide tahsil ve tenevvür hahişini [aydınlanma isteğini] söndürüyor. Onun için ıslâh-ı hurûf gibi boş ve vâhî tedâbire müracaat edeceğimize bir saat evvel kemal-i cesaretle Latin harflerini kabul etmeliyiz..." der.

Tartışmaların kesafeti, diyebiliriz ki, harf inkılâbını zarurî kılmıştır.

Kaynak Yeniçağ: Harf inkılâbı gereği - Arslan TEKİN https://www.yenicaggazetesi.com.tr/harf-inkilabi-geregi-53791yy.htm

FACEBOOK YORUMLAR

YORUMLAR

  • 0 Yorum