'Gök Tanrı'dan Tek Tanrı'ya'

Prof. Dr. Sönmez Kutlu ‘Türk Müslümanlığı Üzerine Yazılar’da Türklerin dini yönelişlerinin akla dayanması nedeniyle İslam inanışı içinde eğilim gösterdikleri ekolleri irdeliyor. Burada Türklerin İslam içindeki dini inançlarında öne çıkan Hanefilik, Maturidilik ve Yesevilik düşünceleri ele alınıyor. Yazan: SEMİHA KAVAK

'Gök Tanrı'dan Tek Tanrı'ya'
23 Ekim 2018 - 23:00

Orhun Kitabelerinde de bahsedildiği gibi tek Tanrıya iman eden Türkler, bu Tanrının gökyüzünün en son katında oturduklarına inanıyor ve Gök Tanrı olarak tanımlıyorlardı. Orhun Kitabelerinde Tengri veya Tengiri olarak yer alan bu isim hemen hemen Türk kavimlerinin tümünün diline yerleşmişti.

Türkler, kendilerini yeryüzünde hak ve adaleti korumakla görevlendirilmiş olarak görüyordu. Asya Hun imparatorluğu Hükümdarı Mete Han, o nedenle Çin imparatoruna gönderdiği mektupta, kendisinin Tanrı tarafından tahta çıkarıldığını ifade ediyor, askeri başarılarının buna dayandığını öne sürüyordu. Savaşlarda Gök Tanrının kendilerini koruduklarına inanan Türkler, bu uğurda ölmeleri halinde Tanrının kendilerini cennetine koyacaklarına inanıyorlardı. Türk hükümdarları bu inanca dayalı olarak kendilerini yeryüzünün temsilcileri olarak görüp, Tanrı adına hüküm verdiklerini ileri sürdükleri için buyrukları Tanrı buyruğu gibiydi. Bu buyruklara uymayanları Tanrı’nın cezalandıracağı belirtiliyordu.

Onların bu inancı, tek Tanrıya inanmayı, iyilik ve kötülüğün karşılığının Tanrı tarafından verileceği, cennet ve cehennemin varlığı gibi inanç ilkelerini benimsemeyi kolaylaştırdı. “Türkler tek tanrıya inanmaları sebebiyle İslam’ın Allah inancını benimsemekte zorlanmadılar.”

“Türklerle İslam arasındaki ilişkiyi daha çok Emevi devletinin siyasi ve ekonomik politikası ve savaş ortamı belirledi. Dolayısıyla İslam diniyle değil, Arap ordularıyla karşılaşma şeklinde kendini gösterdi. İkinci aşamada ise, doğrudan İslam’ı tanıma, onu benimseme, onunla ilgili tutum ve tavır geliştirme ve ona hizmet dönemi olarak şekillendi. Türklerin topluca ve kendi istekleriyle İslam’a girişleri ise, genellikle ikinci aşamada yaşandı.”

Türkler her ne kadar savaşlar nedeniyle İslamiyetin temsilcisi durumundaki Araplar’la karşılaşmaları sonucunda İslamiyeti seçmiş olsalar da, inançlarını tercih etmelerinde ana etken olan akıl yürütmeyi sürekli kendilerine şiar edindiler.

“Türklerin İslam tasavvurunda akla büyük önem verilir ve bu sebeple akıl sahibi insana güven söz konusudur. Bu insan Allah’ın yaratırken kendisine akıl yetisi verdiği ve aklıyla doğruyu, eğriyi ayırt edebilecek” durumda olduğu için dinde de akla uygun olana ilgi duymuştur.

Prof. Dr. Sönmez Kutlu’nun “Türk Müslümanlığı Üzerine Yazılar” adlı bu eserinde Türklerin dini yönelişlerinin akla dayanması nedeniyle İslam inanışı içerisinde eğilim gösterdikleri ekoller irdelenmekte.

Burada Türklerin İslam içerisindeki dini inançlarında öne çıkan Hanefilik, Maturidilik ve Yesevilik düşünceleri ele alınmakta. “Türklerin İslam’la karşılaşmalarından itibaren kendilerine özgü üretmiş oldukları İslam algısı ve bir dindarlık söz konusudur. Bunun adına “Türk dindarlığı” veya Türk Müslümanlığı” demek en doğrusudur.” “Bu dindarlığın fıkhî-amelî cephesini Hanefilik, itikadî cephesini Maturidilik ve ahlak boyutunu Yesevilik oluşturur.”

Düşünce, yaşayış ve gelenekleri nedeniyle İslamı kabul etmeye yakın olan Türkler, muhtemeldir ki yine bu özellikleri sayesinde aklı, hür iradeyi öne çıkaran mezhep İmamlarından İmam-ı Azam Ebu Hanife’nin fıkhına uymayı uygun görmüşlerdir. 
“Hanefilik, İslamın Doğu coğrafyasıyla ve özellikle Türk bölgeleriyle özdeşleşmiş bir mezheptir. Hanefilik özgürlüğe ve hoşgörüye önem vermesi, serbest düşünce ve görüşlere açık olması dolayısıyla halkın yoğun ilgisiyle karşılaştı. Türkleri bu mezhebe çeken, Ebû Hanife’nin din anlayışı, özgürlükçü ve hoşgörülü görüşleri olmuştur.”

Hanefiliği benimsedikten sonra bu mezhebe bağlı birçok önemli alimler yetiştirdiler ve bunlar sayesinde Hanefilik önemli coğrafyalarda etkin bir mezhep haline geldi. Bunlardan en önemlisi ise İmam Serahsîdir ve onun 30 ciltlik El Mebsut adlı eseri Hanefilerin en önemli fıkıh eseridir.

Türkler fıkıhta Hanefiliği tercih ederken, inançta da onunla bütünleşen bir ekol olan Maturidi anlayışını benimsemişlerdir. İmam Maturidi’nin düşünceleri Hanefiliği geliştiren etkenlerden biridir. “Akıl taraftarlığının Ebu Hanife’den sonraki önemli temsilcilerinden birisi olan İmam Maturidi, Ebu Hanife’nin fikirlerini geliştirerek köklü bir kelam ekolünün oluşmasını sağladı.” 
İmam Maturidi, “İslam’ı aklın kalıpları içerisinde sistemleştirmiştir. Maturidi bu anlamda bir sistem bilginidir.” Göçebe dönemlerinde dahi kuralcı bir toplum olduğu bilinen ve medeniyetini kurallar üzerine inşa eden Türkler, bu düşünce ekolünü kendi düşünce sistemleriyle kaynaştırmışlardır. Zaman zaman bazı Türk toplululukları başka inanç ve fıkıh ekollerini tercih etseler de bunlar kalıcı olamamış, zaman içerisinde azınlıkta kalmışlar, etkili olamamışlardır.

İslamın derinliğini temsil eden tasavvufi ekollerde ise Türkler kendi ekollerini oluşturmuşlardır. “İslam’ın Türk muakalesinden süzülmüş ahlak merkezli bir tasavvufi anlayış olan Yesevilik, dışarıdan ithal edilmemiş olup Türklerin kendine özgüdür.”
Kutlu, Türklerin İslam’la bütünleşen bu inanç köklerini kitabında ayrı bölümler halinde inceliyor ve bu arada Yunus Emre ile İmam Maturidi, Yesevizade arasındaki bağı gözler önüne seriyor.

Kitabın sonunda ise Sönmez Kutlu ile Maturidi ve Maturidilik üzerine yapılmış bir söyleşi yer almakta.

Türk Müslümanlığı Üzerine Yazılar

Prof. Dr. Sönmez Kutlu
Ötüken Yayınları
287 sayfa / 21 TL

FACEBOOK YORUMLAR

YORUMLAR

  • 0 Yorum