ESKİ TÜRK MİTOLOJİSİNDE GÖK - Yazan: Osman KABADAYI

ESKİ TÜRK MİTOLOJİSİNDE GÖK - Yazan: Osman KABADAYI
21 Haziran 2020 - 15:01 - Güncelleme: 21 Haziran 2020 - 15:06

ESKİ TÜRK MİTOLOJİSİNDE GÖK

Osman KABADAYI

Ahi Evran Üniversitesi (Kırşehir / Türkiye)

Abai Kazakh National Pedagogical University (Almaty/Kazakhstan)

E-mail: [email protected]

Özet

Birçok mitoloji geleneğinde tabiat unsurları zaman içinde kült halini almıştır. Kültleşen unsurların başında da gök gelmektedir. Türk mitolojisinde de dağ, su, ateş, toprak, gök gibi tabiat unsurlarının zamanla kült haline geldiği görülmektedir. Göçebe bir yaşam şeklini benimseyen Türkler göğü kutsallaştırmışlar ve evrenin yaratıcısının gökte olduğuna inanmışlardır. Bununla beraber yıldırım, şimşek gibi çeşitli göksel olaylar, Güneş, Ay ve yıldızlar da Türk mitolojisinde önemli bir yere sahiptir. Bu çalışmada eski Türk mitolojisinde gök ve ona bağlı unsurlara dikkat çekilecektir.

Anahtar Sözcükler: Mitoloji, gök, gökyüzü, Türk mitolojisi.

SKY IN OLD TURKISH MYTHOLOGY

Abstract

In many mythological traditions, the elements of nature have become cults over time. At the beginning of the elements are the sky. In Turkish mythology, it is seen that the elements of nature such as mountain, water, fire, earth, sky become cult in time. The Turks, who adopted a nomadic way of life, sanctified the welkin and believed that the creator of the universe was in the sky. However, various celestial events such as lightning, lightning, sun, moon and stars have an important place in Turkish mythology. In this study, attention will be drawn to the sky and its elements in ancient Turkish mythology.

Key Words: Mythology, welkin, sky, Turkish mythology.

Mitoloji sözcüğü eski Yunanca mythos ve logos sözlerinin birleştirilmesiyle oluşturulmuş olup logos sözü sonradan loji şeklini almıştır. Türk Dil Kurumunun çevrimiçi Güncel Türkçe Sözlük’ünde mitoloji, “1. Mitleri, doğuşlarını, anlamlarını yorumlayan, inceleyen bilim. 2. Bir ulusa bir dine özellikle Yunan, Latin uygarlığına ait mitlerin, efsanelerin bütünü” olarak tanımlanmıştır.[1]

Her mit türünün tarihî ve coğrafî ayrım alanı mevcuttur. Bu bağlamda düşünüldüğünde Türk mitolojisinin kökenini de tarih öncesi devirlerde Orta Asya’da aramak gerekmektedir. Bununla beraber Türklerin çok geniş bir coğrafî alana yayılmış olmaları sonucu Türk mitolojisine ait ve dağınık vaziyetteki bilgilerin sistematik bir şekilde bir araya getirilerek ele alınması da oldukça güç bir hâl almaktadır. Türk mitolojisinde dağ, su, ateş, toprak gibi tabiat unsurlarının zamanla kült haline geldiği görülmektedir. Bu kültlerden biri de göktür. Göçebe bir yaşam şeklini benimseyen bozkır halklarından olan Türkler göğü kutsallaştırmışlar ve evrenin yaratıcısının gökte olduğuna inanmışlardır. Pek çok mitoloji geleneğinde olduğu gibi Türk mitolojisinde de gök, yüksekliği nedeniyle ulaşılmasının güç olması ve yıldırım, şimşek, gök gürlemesi gibi meteorolojik olaylarla ilişkilendirilmesi bakımından kutsanmıştır. Köktürk ve Uygur kağanları teñri teg teñride bolmış sayılıp açık olmayan bir şekilde göğe aittiler. Kağan soyundan kimselerin ruhunun göğe veya Yitiken yıldız takımına, yani Gök Tanrı’nın mekânı olan Kutupyıldızı yönüne uçtuğu sanılmaktaydı. Bu durumda Türklerin hükümdarlarının göksel ruhlar arasında yer aldığı anlaşılmaktadır. Ayrıca Çin’de olduğu gibi Köktürk kitabelerinde de Gök Tanrı bir hükümdar olarak düşünülüp teñri-kan denilmekteydi (Esin 2001: 59).

Orhon Yazıtları’nda geçen “üze kök teñri asra yagız yer kılıntukda ekin ara kişi oglı kılınmış kişi oglınta üze eçüm apam Bumın Kagan İstemi Kagan olurmış” {Üstte mavi gök (yüzü) altta (da) yağız yer oluştuğu zaman ikisinin arasında insanoğulları ortaya çıkmış. İnsanoğullarının üzerine (de) atalarım dedelerim Bumın Hakan ve İstemi Hakan (hükümdar olarak) tahta oturmuş.} ifadeleri belki de Türklerin kâinatın oluşumuna yönelik düşüncelerinde hareket noktası olabilir (Kabadayı 2007: 72). Türklerde gök, yıldızlarla arşı, Güneş ile Ay’ı da içine alan geniş bir kavramdır. Orhon Yazıtları’nda her şeyin üzerinde olan gök idi. Bu yazıtlarda önce yukarıda mavi gök, aşağıda yağız yer oluşmuş; sonra da insanoğlu ortaya çıkmıştır. Altay ve Kırgız destanlarında da önce gök sonra da yer yaratılmıştır. Yaratılışta gök+yer+insan üçlüsü birlikte görülmektedir. “Gök-yer” ikilisinde önceleri gök söylenirken 11. yy’dan sonra Kutadgu Bilig’de yerni kökni yaratkan “yeri göğü yaratan” denme yoluyla yer öne geçmiş; ancak Uygur yazılarında yücelerden olan gök, üstünlüğünü korumuştur (Ögel 1995: 145). Türkler hava ile diğer gök varlıklarını kesin olarak birbirinden ayırmışlar, kuşların gezindiği hava boşluğuna kök kalık demişlerdir. Dolayısıyla hava, yeryüzünün devamı gibi düşünülmüştür (Kabadayı 2007: 80).

Tengri millî bir tanrının tüm özelliklerine sahiptir. Türkler dünyanın ortasında, doğrudan göğün altında yaşamaktalar, dolayısıyla gökyüzü onları özellikle korumaktadır. Metinler açık bir biçimde, onun yabancı halkların değil, Türklerin tanrısı (Türük Tengrisi) olduğunu belirtmektedir. Bazen, imparator anlamına gelen kağan sıfatını taşır. O özellikle halkını korur. Daha başka güçlerle birlikte, “Türk halkının mahvolmaması, yeniden bir halk olması” için emir vermektedir. O, “Türk halkının adının ve itibarının zarar görmemesini” sağlamaktadır (Roux 2011: 129). Türklerde hükümdar, Gök Tanrı’nın yeryüzündeki temsilcisidir. Tanrı ona kut ve güç verir. Türk mitolojisinde ya da destanlarda, gökten gelen ya da Gök Tanrı’nın kızlarıyla evlenen kahramanlar da vardır ve bunların başında Oğuz Kağan gelmektedir (Çoruhlu 2000: 20). Tanrı’nın tekliği ve göklerde oluşu, Türkler arasındaki Gök Tanrı inancının esasını oluşturmuştur. Türklerin, İslâmiyet’i kabul etmeleri ve kısa sürede İslâm dininin esaslarını  hayat felsefesi olarak benimsemelerinin  temelinde şüphesiz eski dinî inançlarının da etkisi vardır. İslâmiyet’e geçildikten sonra da Tanrı’nın Türkler tarafından gökyüzünde olduğu düşünülmüştür. Oysa İslâm inancına göre Tanrı (Allah) sadece gökte değil, her yerdedir. Günümüzde de kullanılan yukarıda Allah var vb. söyleyiş kalıplarının kök teñri dininin bir kalıntısı olduğu söylenebilir. Hatta Tanrı’ya yalvarırken ya da Tanrı’dan bir şey isterken ellerin göğe açılmasının, yüzün de gökyüzüne çevrilmesinin temelinde eski inançların ve göğü sonsuz, kutsal düşünmenin etkili olduğu söylenebilir (Kabadayı 2007: 84).

En eski çağlarda evren iki bölümden oluşmaktaydı: Gök (kök) ve yeryüzü (yér/sub). Türklerde göğün şekli hem dünyaya paralel bir daire hem de kubbe olarak düşünülmektedir; bunun bir çelişki olmasının yanı sıra, bu birliktelik bir arada yaşamıştır. Eski Türk yazıtlarında gök, iki sıfat kazanır. Gök üze, “yüksek”tir ve kök, “mavi, mavimtrak”tır. Ayrıca küç “güç” ve dolayısıyla küçlüg “kudret”le donatılmıştır. Bütün bunlar yaklaşık olarak bir Gök Tanrısının olağan nitelikleridir. Kök ismine yazıtlarda daha ender rastlanmakta olup Orhon Yazıtları’nda iki, Eleges Yazıtı’ndaysa bu sözle bir kere karşılaşılmaktadır. Codex Comanicus’ta kök kelimesi Lâtinceye caelum olarak ve teñri de deus olarak çevrilmektedir. Kök kelimesinin tam anlamı tartışılmakta ve bunun maviden çok gri anlamına geldiği düşünülmektedir. En azından göğün o denli özel bir rengini hatırlatmaktadır ki kök, göğü adlandırmadan önce “göksel” anlamını kazanmıştır. Türkler kendilerini kök türük olarak, Moğollar da köke olarak adlandırmışlardır (Roux 1994: 119-120).

Köktürk dönemi metinlerinde kök sözcüğünün renk anlamı, gökyüzü anlamına göre daha kuvvetlidir. Bu dönemde gökyüzü anlamı ise daha çok teñri kelimesiyle karşılanmaktadır. teñri kelimesi Köktürkçe metinlerde hem gökyüzü hem de Tanrı anlamında kullanılmaktaydı. Teñri daha sonraki dönemlerde gökyüzü anlamında kullanılmamış ve kelime, anlam daralmasıyla sadece Tanrı anlamına bürünmüştür. Bu sözcüğün bıraktığı semantik boşluğu da kök kelimesinin doldurduğu söylenebilir. Çünkü o dönemlerde bu iki kelime genellikle kök teñri şeklinde birlikte kullanılmaktadır. Böylece kök sözcüğü anlam genişlemesi yoluyla “gökyüzü, sema” anlamını da kazanmıştır.

Evrensel iki ilkeli (kök-yer sub) kâinat düşüncesinin yazılı işaretleri de bulunmaktadır ve bunlara Çince kua, Türkçe ırk (kozmolojik ideogram) denir. Eski Türkçe kök veya teñri, Çince ch’ien (t’ien) sözleriyle ifade edilen gök kavramının ilkesi yaruk, ırkları bir aydınlık nokta ya da tek çizgi veya üç ya da altı çizgidir. Yönü üze (yukarıda) ve daha genel anlamıyla güney veya kuzeybatıdır. Türkische Turfan Texte metinlerinde kidin-tagtın teñri kapıgı (batı-kuzey arası gök kapısı) ve yırgaru tün ortusı (yukarı gece yarısı) tabirleri, belki Gök Tanrı’nın mekânı sayılan Kutupyıldızı’nın gece göğündeki yerine işaret etmekteydi. Göksel cisimleri, Gök Tanrı’nın mekânı sayılan ve Türkçe adı temür kazuk olan Kutupyıldızı ile Kutupyıldızı’nın etrafında yıl boyunca dönerek yirmi evre ile takvime işaret eden Eski Türkçe adıyla Yitigen yıldız takımıdır (Esin 2001: 30). Türkler gök, göksel cisimler ve atalar için ayinler de düzenlemekteydiler. Bu ayinlerde davullar çalınmakta, hatta en büyük davul gök ayinine ayrılmaktadır. Ayinler sırasında bulutlar kararır ve yağmur yağarsa Gök Tanrı davete gelmiş sayılırdı. O zaman elinde kalkan ve balta tutan hükümdar ile askerî okulda yetiştirilen gençler Gök Tanrı’yı eğlendirmek için dans ederdi. Kadınlar da çiçek serperdi. Gök ayininde hükümdar koç postu giyerdi (Esin 2001: 108). Çin kaynaklarında Kök Türklerin gök ayini için şöyle denilmektedir: “Beşinci ayın orta günü içinde Temir suyunda buluşur ve gök tanrısına kurban sunarlar. Beşinci ay içinde Türkler koçlar ve atlar öldürüp göğe kurban ederler.” (Esin 2001: 114).

Türk mitolojisinde Güneş, Ay, yıldızlar, yıldırım, şimşek gibi gök olayları da göğe bağlı olan kültlerdir. Türklerin düşüncesinde Güneş, her daim birinci sırayı almıştır; çünkü Türkler her çağda güneşli yerlerde yaşamışlardı. M.S. 763’te Uygurlar Mani dinini kabul edince, yavaş yavaş Ay da büyük bir önem kazanmaya başlamıştı. Bununla beraber Hunlar zamanında hem Güneş’e, hem de Ay’a, ayrı ayrı saygı gösterildikten sonra, kurbanlar kesildiği de bilinmektedir. Türklerde Güneş doğunun, Ay da batının sembolü idi (Ögel 1995: 187). Türklerin gündelik yaşamlarında önemli olan işlerini Ay’ın hareketlerine göre belirledikleri bilinmektedir. Türklerde, önemli olan işler Ay’ın büyüdüğü zamanlarda; kişiyi zora düşürecek şeylerse Ay’ın küçüldüğü zamanlarda yapılırdı. Hunlardan beri Ay’ın hâllerinin gözlendiği, Ay ile beraber hareket edildiği, özellikle de askerî hareketlerin Ay tarafından yönlendirildiği Çin kaynaklarınca belgelenmiştir. Köktürkler savaş hücumlarını başlatmak için Ay’ın dolunay durumuna gelmesini beklerlerdi (Roux 1994: 137).

Türklerde yıldız bilgisi de çok önemli bir rol oynamıştır. Eskiden beri dünyanın tanınmış at yetiştirenleri ve savaşçıları olan Türkler, yıldızlardan bir yandan günlük hayatlarında istifade ederlerken diğer yandan da onlar için efsaneler düzmüş ve şiirler yazmışlardır. İyi bir yıldız bilgisi, atçı ve savaşçı bir kavim için hayati bir önem taşırdı. Akınlar kervanların ve sürülerin yola çıkışı, meraya gidiş, yatış ve kalkış hep yıldızlara göre yapılırdı. Daha düne kadar eski Anadolu köylerinde yıldız bilgisi ile saati bile tespit etmek mümkündü. Bilhassa yaz aylarında, şafakla birlikte şehirdeki pazarda bulunmak isteyen köylülerin yola çıkış saatlerini Ülker yıldızının durumuna göre ayarladıkları bilinmektedir. Bu sebeple yıldız bilgisi, Türkler arasında başlıca iki bakımdan önemli sayılmıştır: 1. Vakti öğrenme bakımından yıldız bilgisi çok faydalı idi. Özellikle yeni bir hayatın başlayacağı sabaha yakın saatlerde bu konuda sağlam bir bilgiye sahip olma, Türk toplumuna büyük faydalar sağlıyordu. 2. Yıldız bilgisi ile yönleri ve yolu bulma, atlı ve savaşçı kavimler için ihmal edilemez bir bilgi idi. Gerek vakti ve gerekse yolu bulmak için kullanılan böyle bilgiler bir topluma birçok faydalar sağlıyordu. Yine aynı bilgiler, o toplumun gözlerini ve dikkatlerini de göğe çevirmekteydi. Bu ilgi toplumda bir yandan sağlam ve şaşmaz yıldız bilgisi meydana getirirken diğer yandan da göğün ve Tanrı’nın bu değişmez düzeni için insanlarda hayranlık uyandırmaktan geri kalmıyordu.[2]

Buraya kadar sunulan bilgilerden de anlaşılacağı üzere gök ve ona bağlı unsurlar Türk mitolojisinde önemli bir yere sahiptir. Türk kozmoloji bilgisinden Gök Tanrı inancına ve göğe bağlı meteorolojik olaylara varıncaya değin gökyüzü, Türklerin yaşamında daima kalıcı izler bırakmıştır. Günümüzde Türkiye Cumhuriyeti bayrağında ay ve yıldızın bulunması, Kazakistan bayrağında da güneşin yer alması bile bu kolektif şuur altının bir tezahürü olarak değerlendirilebilir. 

 

Kaynaklar

Çoruhlu, Yaşar (2000), Türk Mitolojisinin Ana Hatları, Kabalcı Yayınevi, İstanbul.

Esin, Emel (2001), Türk Kozmolojisine Giriş, Kabalcı Yayınevi, İstanbul.

Güncel Türkçe Sözlük: www.tdk.gov.tr (Erişim Tarihi 27.04.2018)

Kabadayı, Osman (2007), Eski Türkçe Gök Bilimi (Astronomi) Terimleri, Kırıkkale Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Türk Dili ve Edebiyatı Anabilim Dalı, yayımlanmamış yüksek lisans tezi, Kırıkkale.

Ögel, Bahaeddin (1995), Türk Mitolojisi II, Türk Tarih Kurumu Yayınları, Ankara.

Roux, Jean-Paul (1994), Türklerin ve Moğolların Eski Dini, (Çev. Aykut Kazancıgil), İşaret Yayınları, İstanbul.

Roux, Jean-Paul (2011), Eski Türk Mitolojisi, (Çev. Musa Yaşar Sağlam), Bilgesu Yayınları, Ankara.

http://de.geocities.com/alpra7/TURK_MITOLOJISI1.HTM (Erişim Tarihi 27.04.2018)


[1] Güncel Türkçe Sözlük: www.tdk.gov.tr (Erişim Tarihi 27.04.2018)

[2] http://de.geocities.com/alpra7/TURK_MITOLOJISI1.HTM (Erişim Tarihi 27.04.2018)

Kaynak: Kabadayı, Osman (2019), “Eski Türk Mitolojisinde ‘Gök’”, «Бабалар Сөзі Рухани Жаңғырудың Қайнар Қөзі», Халықаралық Симпозиумның Жинағы, Абай атындағы ҚазҰПУ, «Ұлағат баспасы», Алматы: 222-224.

 

 

FACEBOOK YORUMLAR

YORUMLAR

  • 0 Yorum