Erkan Akbalık Yazdı: TARİHTE VE GÜNÜMÜZDE MANİSA ESNAFI

1548 Tarihli Manisa Şer’iyye sicilindeki kayıtlara göre Manisa’da mevcut olan büyük çarşı; Saraçlar, buğdaycılar, oduncular, yemişçiler, pabuççular ve paşmakçılar

Erkan Akbalık Yazdı: TARİHTE VE GÜNÜMÜZDE MANİSA ESNAFI
10 Temmuz 2017 - 15:33

TARİHTE VE GÜNÜMÜZDE MANİSA ESNAFI

 

            Manisa Cadde ve sokaklarında dolaşırken bir şey, dikkatinizi çekti mi?

            Bir müteşebbis vatandaş bir işyeri açmış ise hemen yan tarafında, karşısında ya da arka sokağında aynısı ya da benzeri bir iş kolunda arka arkaya açılmış diğer iş yerlerini görebilirsiniz. Örnek aramak için çok çaba sarf etmeye gerek yok.  Avni Gemicioğlu Caddesinde, Manisa Lisesinin hemen yanında arka arkaya bir tren katarı gibi sıralanmış, adına CAFE ya da benzeri isimler verilen mekânları bu şehirde yaşayan herkes görmüştür. Benzer durum Bozköy’de de malum. Yine şehrin içinde dolaşırken, adına fastfood denilen iş yerlerinden birini görünce hemen yanında ya da etrafında benzerlerini görebilirsiniz. Bu örnekleri mobilyacısından ayakkabıcısına, konfeksiyondan parfümcüsüne, gözlükçüden pastane ve benzeri yerlere kadar hepsinde görebilirsiniz. 

            Acaba bu işler böyle mi olmalı? Çok yakından bildiğim ve ilgilendiğim konular değil. Fakat bu toplumda yaşayan bir vatandaş olarak aklıma bazı sorular takılıyor. Mesela, bu işyerini açan insanların acaba benden önce yan tarafımda bu işi yapan komşumun işlerini etkiler miyim? Haksız rekabete sebep verir miyim? İleride aynı ya da benzer işleri yapmaktan kaynaklanan nahoş olayların müsebbibi olur muyum? gibi bir çok soru.

            Bu sorular ile zihnim meşgul olur iken, değerli tarihçimiz Prof.Dr. Feridun M. EMECEN’in “Tarih İçinde Manisa” eserinde okuduklarım çağrışım yaptı ve Manisa tarihinde bu işler nasıl oluyormuş bir hatırlayalım istedim. Geçmişimizde, diğer vilayetlerde olduğu gibi Manisa’da da, benzer meslek gruplarının, bugünden çok farklı olmayarak aynı çarşı, pazar, han ve bedestenleri paylaştıklarını görüyoruz. İşlerin yürütüldüğü bu ortak alanlarda, esnaf, tüccar ve vatandaşın her türlü mağduriyetini önlemek adına, kurallar konmuş, nizam sağlanmış ve çalışma hayatı disiplinize edilmiştir.

            1548 Tarihli Manisa Şer’iyye sicilindeki kayıtlara göre Manisa’da mevcut olan büyük çarşı; Saraçlar, buğdaycılar, oduncular, yemişçiler, pabuççular ve paşmakçılar (başmakçı=ayakkabıcı), kürkçüler, takkeciler, abacılar, bezciler, mutaflar (Keçi kılı ağırlıklı, dokumacılar), aşçı ve pişiriciler sokak ve çarşılarından müteşekkildi [1]. Birbiri ile birlikte çalışan ve birbirine mecbur iş kollarının çalışmalarının tanzim edilmesi ile yerli hammadde sağlayıcıların ve o hammaddeyi kullanarak üretim yapan Manisalı esnafın her zaman korunduğunu ve önceliğe sahip olduğunu, onların ihtiyacı karşılandıktan sonra dışarıya satışın gerçekleştiğini görmekteyiz. Pamuk örneği ile başlayabiliriz. Manisa’da ve çevresinde üretilen pamuk, işlenmiş veya ham olarak Manisa’da toplanıyor, yetkililer tarafından kontrolden geçirildikten sonra pazarda satışa sunuluyor [2]. Bu pamuğu öncelikle çulhalar (el tezgâhında bez dokuyan kimseler) sonrasında ise Manisa’da evinde ip eğiren ve çoğunluğunun evinde dokuma da yaptıkları kadınlar [3] alıyorlar. Tüccarlar ancak bunlardan sonra  kalan pamuğu alarak dışarıya satış yapabiliyorlardı. Bu pamuk satış politikasında şunu net bir şekilde görebiliyoruz ki, öncelikle Manisa şehir esnafının ihtiyacı karşılanıyor sonrasında şehir dışına satış yapılıyordu. Böylece Manisalı dokumacılar, terziler ve onların yan kolları, hammaddesiz ve işsiz kalmıyorlardı [4].

            Pamuk örneğinden devam edersek, ürün toplandı Manisa’ya getirildi ve satışlar yapıldı. İşlenmiş ya da ham pamuğunu alan aynı iş kolundaki Manisalı esnaf bunu nasıl işliyor, dokuyor, boyamasını ve diğer işlemlerini nasıl yapıyor? Aralarında hiç problem yaşanmıyor mu? Ya da yaşanmaması için neler yapıyorlardı bir bakalım. Dokumacı esnafının, dokuyacakları bezin miktar ve ölçülerini aralarında kararlaştırıp, ahi babaları aracılığıyla, yaptıkları anlaşmayı Manisa kadısına tasdik ettirdiklerini görüyoruz[5]. Bu ortak kararın bir sonucu olarak bu sektördeki esnaf işsiz kalma derdinden kurtulmuş oluyor ve daha adilce bir paylaşım sağlanıyordu.  Terziler ve bez dokuyucular yaptıkları iş itibari ile birbirine akraba iki iş koludur. Yani bir terzi kendi kumaşını dokumak isterse veya tam tersi bir dokumacı, kumaşı ya da bezi dokuduktan sonra biçip dikmeye kalkarsa ne olur? Bu şekilde keyfi davranamayacaklarını, böyle bir davranışı gösteren esnafa derhal müdahale edileceği yine şer’iyye sicillerinde kayıt altına alınmış [6]. Manisa’da dokunan bezlerin boyama işlerini yapan toplam 22 boyacı bulunduğunu ve bu boyacıların boyama işlemini aralarında taksim ederek yaptıklarına 1616 tarihli bir diğer bir sicil kaydında rastlıyoruz [7].

            Benzer prensipler diğer iş kollarında uygulanmaktadır. Deri sektöründen örnek verecek olursak. XVI ve XVII Yy.’da Manisa’nın o dönemdeki debbağları (günümüzde tabak diye adlandırılan ham deri işleyicileri), Manisa, Afyon ve hatta Mısır’dan gelen derileri işliyorlardı, iş yerleri de, Manisa’nın iki yanında bulunan Serabad ve Akbaldır (Çaybaşı) derelerinin kenarlarında bulunuyordu. Günümüzde hala Manisa’da Serabad çevresine Tabakhane (halk arasında tabane) denir. Bu debbağlar kendi aralarında şu şekilde bir anlaşma yapmışlardı.  Akbaldır etrafındakiler, sahtiyanın (genellikle keçi derisinin hammadde olarak kullanıldığı işlenmiş ve cilalanmış deri) çeşitleri ile sarı meşin imal edecekler, Serabad civarındaki debbağlar ise gön (işlenmiş deri), kösele ve beyaz meşin imal edeceklerdi. Yine aralarındaki anlaşmaya göre birer gün ara ile koyun ve keçi derisi işlemeyi de taahhüt etmişlerdi [8]. Manisa’da deri satışları yapılırken izlenen metotta yine yerli esnafı koruma odaklı olduğunu görüyoruz. Derilerin satışının yapıldığı pazarda öncelik Manisa’lı debbağların ürettiği derilerdi. Bu satışlarda ilk önce şehirdeki dikici ve ayakkabıcıların ihtiyacı karşılanır sonrasında dışarıya satışlar yapılırdı. Dışarıdan satışa getirilen derilerde Manisalı debbağların satışından sonra ancak öğleden sonra yapılabilirdi [9]. 

            Yukarıda dokumacı ve terzilerin birbirlerinin işlerini yapmamaları konusu ile ilgili örnek vermiştik. Aynı prensip kuralının demirci ve nalbantlarda da işletildiğini 1625 tarihli bir vesikada görebiliyoruz. Bu vesikada, demirci ve nalbantların birbirlerinin işlerini yapamayacakları belirtildikten sonra demircilerin hayvan nallamaları (demek ki yapıyorlardı ve şikâyet söz konusu olmuş) kesin bir şekilde yasaklanmıştır[10].

            Hiç şüphesiz, bahse konu dönemlerin Manisa esnafı arasında da problemler çıkmıyor değildi. Çıkan bu problemlerin öncelikle kendi aralarında çözüme kavuşturuluyor, çözülemeyenler kadıya götürülüyor, çözüm hala sağlanamamışsa konunun Divan-ı Hümayun’a kadar intikal ettirildiğini yine sicil kayıtlarından anlıyoruz. Esnafın kendi arasında var olan nizama uyma mecburiyeti vardı. Bu nizama muhalif hareket edenler, gevşeklik gösterilmeden derhal cezalandırılırdı [11].  Kendi aralarındaki anlaşmalara örnek olarak Manisa un satıcılarını gösterebiliriz. Anlaşmaya göre;

·         Mallarını satın almaya gelen müşteriler taciz edilmeyecek,

·         Satıcı ile müşteri arasına başka bir satıcı girmeyecek ve müşteri ayartmaya çalışılmayacak,

·         Herkes kendi çuvalının başında duracak,

·         Anlaşmaya uymayan esnafa 25 değnek vurulacak ve 12 akçe ceza ödeyecek

Bu anlaşma maddeleri kadı huzurunda sicille kayda alınmıştır[12].

            Sonuç olarak, günümüzde devletimizin almaya çalıştığı tedbirlere rağmen, esnafımız ve tüccarlarımız arasında nahoş hadiseler vuku bulmaktadır. Bazen acımasız bir rekabet ile komşusunun ticari hayatını bitirirken bazen de müşterisini ayartmak için her türlü yola başvuran esnaf ve tüccara maalesef şahit olmaktayız. Manisa’mızın yüzyıllar öncesindeki esnaf ve tüccarlarının çalışma ahlak ve prensiplerini bunların işleyişlerinden örnekler vererek özet bir şekilde anlatmaya çalıştım. Toplumlarda zaman ilerledikçe gelişmek esastır. Bu kural toplumsal evrimin vazgeçilmez bir kuralıdır. Hala yüzyıllar öncesindeki çalışma ahlak ve prensiplerini örnek gösteriyor ve içimizden o günlere gıpta ile bakıyorsak, ters giden bir şeyler vardır. Takip edebildiğim kadarı ile Devletimiz, haksız rekabeti önleyici tedbirler almakta, esnaf ve ticaret odaları da üzerlerine düşeni yapmaya çalışmaktadırlar. Eksikleri vardır ya da yoktur onu konunun uzmanları değerlendirir. Fakat şu bir gerçek ki, kanunlar bir yere kadar,  her şey ama her şey insanda bitmektedir. Ahlak ve Edep bu konunun temel yapı taşıdır. Ahilik geçmişi olan bu milletin, ahilik prensiplerini bütün hücrelerine kadar hissetmesi ve yaşaması elzemdir. 

Erkan AKBALIK

 

Kaynakça:

F.M. EMECEN, Tarihin İçinde Manisa, Manisa Belediyesi kültür Yayınları, 2006

[1] Manisa Şer’iyye sicilleri (MŞS), Defter numarası II, s. 36-37

[2] F. M. EMECEN, Tarihin İçinde Manisa, s.67

[3] Ç.ULUÇAY, XVII. Yüzyılda Manisa’da Ziraat, Ticaret ve Esnaf Teşkilatı, s.133

[4] Ç.ULUÇAY, XVII. Yüzyılda Manisa’da Ziraat, Ticaret ve Esnaf Teşkilatı, s.129

[5] MŞS, 24 Şubat 1557 tarihli kayıt, Defter, VIII, 87

[6] MŞS, 8-13 Kasım 1554 tarihli kayıt, Defter, V, 416

[7] Ç.ULUÇAY, XVII. Yüzyılda Manisa’da Ziraat, Ticaret ve Esnaf Teşkilatı, s.64-80

[8] Ç.ULUÇAY, XVII. Yüzyılda Manisa’da Ziraat, Ticaret ve Esnaf Teşkilatı, s.7,127

[9] Ç.ULUÇAY, XVII. Yüzyılda Manisa’da Ziraat, Ticaret ve Esnaf Teşkilatı, s.72

[10] Ç.ULUÇAY, “Bir Hüküm, Bir Fetva”, Gediz Dergisi, Ağustos 1942, S.2

[11] M.KÜTÜKOĞLU, “Osmanlılarda Esnaf İçi kontrol Mekanizması İşleyişi”, XX.  Ahilik Bayramı Kongre Tebliğleri (1 Eylül 1984 Kırşehir) Ankara 1985, S.9

[12] MŞS, 5 Ocak 1548 tarihli kayıt, Defter, II, 47

 

 

 

 

 

 

 

FACEBOOK YORUMLAR

YORUMLAR

  • 0 Yorum