DOLAP / Prof. Dr. Öcal OĞUZ

DOLAP / Prof. Dr. Öcal OĞUZ
30 Mart 2020 - 22:02

DOLAP

Sözlükler, en bilinen anlamı olarak içine çeşitli eşya veya erzak konulan ahşap mobilya diye tanımlıyor. Etimologlar kökenini Aramiceden Akatçaya kadar çok eskilerde arasa da günümüzde Türkçe, Arapça ve Farsçada yaşıyor.

Eski ahşap, taş ve kerpiç evlerin duvarlarını süsleyen gömme dolaplardan ve artık ninelerimizin evlerinde veya mahzenlerinde kalan tel dolaplardan başlayarak o kadar çok çeşidi vardır ve yeni üretilen o kadar çok eşyaya esin ve isim kaynağı olmuştur ki saymakla bitmez. Ama her hâlde dolaplar içinde en bilineni kelimenin nereden geldiğini gösteren ve Doğu medeniyetinin dünyaya armağanı olan “su çarkı" veya “su dolabı” olmalıdır.

12. yüzyılda yaşayan bizim Cizreli İsmail’i bilirsiniz, dünyada El-Cezire olarak tanınır. Onun sayesinde onlarca metre aşağıdaki su yukarıya çekilmiş, belki de buğdayın ilk kez öğütülüp una dönüştüğü bu coğrafyada sulama ve ekincilik kültürü altın çağını yaşamış, insanlık önemli bir medeniyet merhalesine ulaşmıştır.

Bu dolaba seslenen Pir Sultan Abdal’ın “Ali deyip ne inilersin/inilersin dolap derdin ne senin” sorusuna Yunus Emre’nin “benim adım dertli dolap/suyum akar yalap yalap/böyle emreylemiş Çalap/derdim vardır inilerim” mısraları, dolap adına erken verilmiş bir cevap gibidir.

Su dolabı bu yönüyle halk şiirine olduğu kadar divan şiirine de yansımıştır. 16. Yüzyılda yaşayan Meali, “bükülüb bel dökülüb yaş şebîh oldum çü dûlâba/cihân halkı inildümden benüm hasret geçer hâba” veya bugünkü söyleyişle “bükülen belim, dökülen yaşımla su dolabına benzedim, iniltimden dünya uykuya hasret kalır” diyor.

Ağaç mekanizması birbirine sürtünerek döndükçe kağnı gibi ses çıkardığı için şairlerimizin “inliyor” diyerek kişileştirdiği su dolabı, ya suyun çarpma kuvvetiyle dönüyor ya da kendi etrafında durmadan dönem bir hayvanın gücüne dayanıyordu. Dilimizdeki “dolap beygiri gibi dönüp durmak” deyimi buradan geliyor. Atıf Yılmaz’ın 1982 yapımı Dolap Beygiri filmi de adını bu deyimden alıyor.

19. yüzyıldan başlayarak Avrupa şehirlerindeki lunaparkların en yüksek yapıları olarak sembolleşen dönme dolapların esin kaynağı, Doğunun icat ettiği ve Cizreli İsmail’in geliştirdiği su çarkından başkası değildir.

Bizim su çarkı, Avrupalı bir eda ile lunaparklara geri dönmüş,  sonra da Sezen Aksu’nun “dönme dolap bir ömür öğütür/onda zaman durur hep dönülür” veya Ali Kocatepe’nin “yaşamak dönme dolap gibidir/onun da iniş ve çıkışları var” şarkılarına esin kaynağı olmuştur.

Yunus’un dolap dediğine yeni şairlerin dönme dolap demesi boşuna değildir. Zira geçen zaman içinde dolap, hayatımızda o kadar çok yeni obje ile yer almıştır ki, ayırt edici sıfatlara da ihtiyaç duyulmuştur. Batıdan gelen “gardırop”, gar dolap olarak dilimize yerleşmiş, kilerlerimizin meşhur tel dolapları da buzdolabına adını vermiştir.

Dolap dilimizde aynı zamanda, orta oyunundaki mekânı yansıtan dekorun; müzikte bir nota teriminin; dericilikte “dolap döner tabak gezer” sözünde olduğu gibi deri temizlemek için kullanılan bir çeşit düzeneğin; Kapalıçarşı’da “dolapçı” denilen kişilerce işletilen dükkân ve odadan daha küçük alışveriş mekânının da adıdır.

Ama dilimizdeki  “dolaba gelmek”, “dolabı bozulmak”, “dolap döndürmek” ve “dolap çevirmek” deyimlerinin esin kaynağı olan iki ayrı dolap hikâyemiz daha vardır.

Dolap, Osmanlı yönetim sisteminde her yıl padişah onayıyla yürürlük kazanan Haremeyn ve Sultan Vakıfları muhasebe defterlerinin de adıdır. Hesaplarda usulsüzlük yapıp yakalanan ve dolabı bozulan düzenbaz yöneticilerin akıbetini düşünmek, padişahın “tiz urun kellesin” fermanını duymak bile istemezdim.

Osmanlı şehir evlerinde ve konaklarında haremdeki mutfakla selamlık arasındaki duvarda kendi ekseni etrafında dönen raflardan oluşan gömme dolaplar vardı. Bu yolla haremdeki kadınlarla selamlıktaki erkeklerin yemek alıp verirken birbirlerini görmelerine engel olunmaya çalışılırdı. Ama dolaplar, her zaman yemek veya kahve taşımaz; gençler arasında hediyelik eşya veya yazılı mesaj aktarımına da aracı olurdu. Tabii yakalananlar da muhtemelen “ne dolaplar çeviriyorsunuz” diye azarlanırdı.

Geçmişte haremle selamlık arasında kendi ekseni etrafında dönerek gençlerin birbirlerini görüp de aşka düşmelerini önleyen dolaplar, koronalı günlerde eczane, bakkal, market gibi yerlerde yüz yüze görüşmeyi önleyen bir camlı ve şeffaf mekanizma olarak yeniden tasarlanabilir ve  virüs kapıp hasta düşmeyi önlemek üzere hayatımıza geri dönebilir.

Prof. Dr. Öcal OĞUZ

FACEBOOK YORUMLAR

YORUMLAR

  • 0 Yorum
Günün Başlıkları