DOĞU TÜRKİSTAN VE TÜRKİYE - Nuri Gürgür

Dünyanın 22 ülkesinin bir araya gelerek Çin’in uyguladığı dini ve etnik asimilasyon politikasına karşı ortak bir tavır sergilemeleri her açıdan önemli bir olaydır.Bu ülkeler arasında Almanya,İngiltere,Fransa gibi Batı dünyasının lideri konumunda olanların yanısıra, Avusturalya ve Yeni Zelanda’nın da yer alması girişimin politik ve ekonomik ağırlığını artırıyor.

DOĞU TÜRKİSTAN VE TÜRKİYE - Nuri Gürgür
12 Temmuz 2019 - 19:21

DOĞU TÜRKİSTAN VE TÜRKİYE - Nuri Gürgür

Dünyanın 22 ülkesinin bir araya gelerek Çin’in uyguladığı dini ve etnik asimilasyon politikasına karşı ortak bir tavır sergilemeleri her açıdan önemli bir olaydır.Bu ülkeler arasında Almanya,İngiltere,Fransa gibi Batı dünyasının lideri konumunda olanların yanısıra, Avusturalya ve Yeni Zelanda’nın da yer alması girişimin politik ve ekonomik ağırlığını artırıyor. Gerçi önceki yıllarda zaman zaman BM in bünyesindeki İnsan haklarıyla ilgili bazı kuruluşların Uygurlar konusunda Çin’i eleştiren ve hukuka saygılı davranmasını isteyen çıkışları olmuştu.Ama bu ölçüde güçlü bir ses ilk defa duyuluyor. 


22 ülkenin BM’deki temsilcilerinin imzaladığı mektubun en önemli özelliği, Türkiye dahil hiçbir İslam ülkesinin metni imzalamamış olmalarıdır. Bunun iki nedeninin olduğu düşünülebilir; ya Doğu Türkistan’da yaşayan, başta Uygurlar olmak üzere , 35 milyona yakın insana asimilasyon yapıldığına inanılmıyor; buradaki insanlar dini inançlarını,kültürel varlıkların özgürce yaşayabiliyorlar. Yüzbinlercesi kamplarda toplanıp “mankurtlaştırılmaya çalışılmıyor ibadetlerini serbestçe yapıyorlar,camiler açık, kısacası her şey normal .Aksini söyleyenler kışkırtıcılık yapıyor,Amerikan emperyalizmine hizmet ediyorlar. 
Yahut daİslam ülkeleri Çin’in ekonomik, siyasi ve askeri gücünden korktuklarından susmayı tercih ediyorlar. 


Birinci şıkkın savunulur bir yanı yok. Gelişen teknolojik imkanlar ve haberalma kanalları dünyada olan her şeyi aleni kılıyor. Çin yönetiminin Uygurların dini ve kültürel kimliklerini insanlık dışı yöntemlerle nasıl yok etmeye çalıştığını bütün dünya yakından izliyor. Üç yüzyıldır emperyal güçlerin pençesinde ezilmekte olan müslüman devletlerin uluslarası konularda şahsiyetli bir politikalarının olamaması, güçlünün karşısında üç maymunu oynamaları , inanç sahibi herkes için utanç verici , yürek yakan bir durumdur; ama Türkiye’ nin durumu diğerlerinden farklıdır.


Doğu Türkistan Türklüğün “ata Yurdu”dur. Tarihimizle, dilimizle,kültürümüzle, manevi, fikri , estetik değerlerimizle , beşeri irtibatlarımızla o diyarlarla olan bağlantılarımızı istesek de koparıp atamayız. 
İslam ülkelerinin tamamı emperyalist güçler karşısında yenilgiyi kabullenip sömürgeleşirken,biz üç asır boyunca Batı’dan ve kuzeyden gelen saldırılara karşı direndik; ağır kayıplar verdik, vatanlaştırdığımız toprakları kaybettik ama teslim olmadıkSon vatan parçamız Anadolu’da M.Kemal Paşa’nı liderliğinde , bütün mazlum milletlere örnek olan bir zafer kazanarak emperyalistleri püskürttük. Türkiye , tarihi misyonu ve bölgeyle olan özel ilşkileri gereği 22 ülkeyle birlikte bu deklerasyonu imzalamalıydı.


Çin günümüzde dünya liderliğine oynayan dünyanın en güçlü üç ülkesinden biri; Komünist bir yönetim ama ekonomisinde tam tersine kapitalist kuralları, liberal esasları uyguluyor. 300 milyon civarında çok varlıklı bir sanayici ve tüccar kesiminin yanında tamamına yakını proleter olarak nitelendirilecek bir milyar civarında nüfusa sahip olan nükleer bir güç. Otoriter parti yönetimi ve komünist kurallara sıkı sıkıya bağlı devlet örgütüyle ekonomik programını disiplinli şekilde uyguluyor , eğitim ve teknolojiye büyük ağırlık veriyor. Rekor düzeydeki kalkınma hızında nisbi bir azalma olsa bile hedeflerinde sapmıyor; yakın zamanda ABD’ni geride bırakarak dünyada “bir”numara haline gelmeye çalışıyor.

Türkiye’nin Çin ile ilişkilerini sıcak tutmak istemesi rasyonel bir tercihtir ; ama bu kendi çıkarlarımız, ilkelerimiz, milli , tarihi bağlarımız ve inanç dünyamızla uyumlu olduğu ölçüde yarar sağlar. Çin ile çeşitli konularda ilişkilerin yürütülmesinde çıkar çatışmalarının yaşanması kaçınılmazdırÇünkü küresel hedef ve iddiaları vardır ve her devlet gibi evvela çıkarlarını düşünür. Nitekim bir yandan ülkemizle Çin arasında, enerji ve ulaşım konularında güçlü bir işbirliği yapılmasından söz edilirken, diğer yandan Avrasya , Suriye ve Doğu Akdeniz gibi Türkiye için jeo- stratejik önemi olan konularında çok farklı yerlerdeyiz. 

Çin ekonomik ve siyasal ilişkilerinde son derece hesabini ve pragmanisttir, iki veya fazlasını almadan bir vermez. Aramızdaki 22 milyar hacmindeki ticari bilançonun 20 milyarı bize yaptığı ihracattan kaynaklanıyor. Benzer bir durum küresel vizyonu olarak desteklediği “kuşak yol ” projesinde de yaşanıyor. Bu proje gerçekleştiğinde bizim gibi bölge ülkelerinin de kazanımı elbette olacaktır ama bunların kat be kat fazlası Çin’in hanesine yazılacaktır.Dolayısıyla kimse endişe etmesin, Çin Türkiye gibi kazandığı bir bir ülkeye küsüp sırtını dönmez. 


Doğu Türkistan’daki Çin zulmünün durdurulmasının en etkili yolu,herkesi ikna edecek belgeler, bilgiler ve veriler sunarak konuyu uluslarası kamuoyumun meselesi haline getirmektir. Küresel başaktör olmaya çalışan Çin, evrensel hukuk kurallarını sırtını dönen, zulüm makinası bir devlet görünümü kazanması durumunda bunun ekonomik, ticari ve siyasal hedeflerine olumsuz yansıyacağını bilir. Türkiye Doğu Türkistan ve Uygurlar meselesinde seyirci kalamaz Aralarında Batı dünyasının en güçlülerinin de olduğu 22 devletin arasında bulunmayışımız diplomatik bir yanlıştır. Bunun tersini yapmalı sorunu uluslarası platforma taşımanın öncüsü ve takipçisi biz olmalıyız.

FACEBOOK YORUMLAR

YORUMLAR

  • 0 Yorum