Devrim Sonrası İran'ın Suudi Arabistan Şiileriyle İlişkisi / Esmatullah Surosh

Suudi Arabistan Şiileri, İran ve Suudi Arabistan’ın ideolojik meseleleri arasında sıkışmış durumdadır.

Devrim Sonrası İran'ın Suudi Arabistan Şiileriyle İlişkisi / Esmatullah Surosh
29 Mart 2020 - 17:36

Velayet-i Fakih yönetiminin İran’da iktidara gelmesi yüzyıllardır azınlık konumunda olan bölgedeki diğer Şii toplumlarını da umutlandırmıştır. Kesin olmamakla birlikte toplam nüfusunun %10-20’sini oluşturan Suudi Arabistan Şiilerini de bu çerçevede değerlendirmek mümkündür. Nitekim idam edilmeden önce Suudi Arabistan Şiilerinin önde gelen isimlerinden Şeyh Nimr Bakır el-Nimr bir konuşmasında “Velayet-i Fakih zalimleri saf dışı bıraktığı için zalimler ondan korkar. Bahreyn, Irak ve bütün dünyada velayet-i fakih yönetim biçimi uygulanmalı.” ifadesini kullanarak bu yöndeki tutumunu net bir şekilde ortaya koymuştur. Ancak Suudi Arabistan’da yaşayan Şiiler hiçbir zaman ülkenin yönetimine ideolojik olarak tamamen zıt olan velayet-i fakih gibi bir yönetim biçimini benimseyecek kadar serbest olamamıştır. Bu doğrultuda öncelikle Suudi Arabistan’daki Şiilerin konumu ve nüfus dağılımına kısaca değinmekte fayda var.

Şiilerin Suudi Arabistan’daki Konumu ve Nüfus Dağılımı

Şiiler yoğun olarak Suudi Arabistan’ın el-Şarkiye eyaletinin Katif, Ehsa ve Demam şehirlerinde yaşamaktadır. Eyaletin adından da anlaşılacağı üzere bu bölge, Suudi Arabistan’ın petrol zengini olan BAE’den başlayıp Kuveyt’e kadar uzanan sınırındaki bölgeleri kapsamaktadır. Dolayısıyla konum olarak Şiiler, Suudi Arabistan’ın en zengin bölgelerinde yaşarken mevcut yönetim biçiminden dolayı bu zenginlik Şiilerin günlük hayatlarına yansımamaktadır. Aksine ülkenin en fakir kesimini Şiilerin oluşturduğunu söylemek yanlış olmayacaktır. Nitekim zaman zaman meydana gelen ayaklanmalar ve bu ayaklanmalara dışarıdan gelen destekler de bu zeminde vuku bulmaktadır. Şiiler el-Şarkiye eyaletinin yanı sıra Cidde ve Medine gibi merkezî şehirlerde de yaşamaktadır. Adı geçen şehirlerde (Katif, Ehsa, Demam, Medine ve Cidde) yaşayan Şiilerin çoğunluğu 12 İmam Şiiliğine mensuptur. Nitekim İran’la olan ilişkileri bağlamında da bahsedilen Şiiler önem arz etmektedir. Bunların yanı sıra Suudi Arabistan’ın Kızıldeniz kıyısında Yemen sınırlarına yakın Cizan ve Necran şehirlerinde de dikkate değer bir Şii toplumu bulunmaktadır. Necran’da yaşayan Şiilerin, Şiiliğin İsmaili kolunu benimseyip etnik olarak Kahtanilere mensup oldukları ileri sürülmektedir. Cizan’da yaşayan Şiilerin çoğunluğunu ise Şiiliğin Zeydilik koluna mensup olanlar oluşturmaktadır.

Bilindiği üzere Suudi Arabistan’da siyasi otoriteden “ümera”, dinî meselelerden de “ulema” sorumludur. Bu iki elit kesim tüm işleyişe hâkimdir. Ümera kesimini Suud ailesi oluştururken ulema kesimine Abdülvehhab ailesi öncülük etmektedir. Günümüz Suudi Arabistan’ın temelleri 1744’te Muhammed bin Suud ve Muhammed bin Abdülvehhap arasında imzalanan bir anlaşmaya dayanmaktadır. Bu anlaşmayla oluşan dayanışma ve iş birliği Suudi Arabistan’ın siyasi çizgisini belirlediği gibi ülkede zaman zaman farklı tutumların sergilenmesine de neden olmaktadır. Nitekim Suudi Arabistan’ın Şiilere yönelik izlemiş olduğu politikaları da bu doğrultuda değerlendirmek mümkündür. Örneğin 1913’te Kral Abdülaziz doğu bölgelerinde bulunan Şiileri merkezî yönetime bağlamak adına bir anlaşma yaparak Şiilere kendi mezhebî ritüellerini yerine getirme özgürlüğü tanırken 1927’ye gelindiğinde ülkenin önde gelen ulema kesimi, Şiileri “mürtet” olarak ilan edip kasaplık gibi işlerde çalışmaması gerektiğini ifade etmiştir. Ulema kesimi tarafından Şiilere yönelik sert tutumlar sergilense de ümera kesimi ülkenin güvenliğini tehlikeye atacak girişimlerden kaçınmıştır. Ancak 1979 İran İslam Devrimi sonrasında ülkenin siyasi elitleri de İran tarafından gelebilecek tehlikelere karşı daha sıkı tedbirler almaya yönelmiştir.

İran’ın Suudi Arabistan Şiilerine Yönelik Tutumu

1979 İslam Devrimi'yle iktidara gelen İran İslam Cumhuriyeti devrimi ve ideolojisini, başta nüfus çoğunluğunu Şiilerin oluşturduğu ülkeler olmak üzere diğer Müslüman ülkelere de ihraç etmeyi amaçlamıştır. Suudi Arabistan ise kendine has Vehhabi inancını bölge ülkelerine yaymaya çalışmıştır. Her iki ülkenin ideolojik temellerini oluşturan inançların farklı olması siyasi alanda da bu iki ülkeyi karşı karşıya getirmiştir. Zira bölgedeki bu iki önemli aktör İslam coğrafyasında nüfuz alanlarını genişletmeyi amaçlamaktadır. İmameti bir temel olarak kabul eden Şiiler açısından imam türbeleri ve “hüseyniyeler/camiler” duaların kabulü için birer tevessül yeri olarak görülürken Suudi Arabistan’ın resmî mezhebini oluşturan Vehhabilikte tevessül şirk olarak kabul edilmektedir. Bu durumdan hareketle 1979'da Suudi Arabistan Şiilerinin ayaklanmaları başta olmak üzere Şiilerce düzenlenen protestolarda Şiilerin ibadet yerlerine yapılan saldırılar kullanılarak gençler mobilize edilmiştir. Buna karşılık Suudi Arabistan, protestoculara dış ülkelerin çıkarları doğrultusunda hareket ettiği gerekçesiyle sert müdahalelerde bulunmuştur. Suudi Arabistan'ın doğu bölgelerinde başlayan bu protestolara yapılan sert müdahalelerden sonra pek çok Şii önder ülkeyi terk etmek durumunda kalmıştır. Dönemin Suudi Arabistan Şiilerinin önderi olarak bilinen Şeyh Hasan Saffar da ülkeyi terk edip İran’a sığınmıştır. 1980-1990 yılları arasında da Suudi Arabistan'ın merkezî yönetimi ve İran destekli Şii gruplar arasında zaman zaman silahlı çatışmalar yaşanmıştır. Ancak 1990'lı yıllarda İran İslam Cumhuriyeti'nin ilk yıllarının aksine iki ülkenin birbirlerinin iç işlerine müdahalesi azalmış ve diplomatik ilişkileri olumlu yönde seyretmiştir. Nitekim Şeyh Saffar da bu dönemde Lübnan Yüksek Şii İslam Konseyi Başkanı Muhammed Mehdi Şemsettin aracılığıyla ülkeye geri dönmüştür. Ancak 2003’te Irak'ta Saddam rejiminin ortadan kaldırılmasıyla birlikte tıpkı diğer Şii bölgelerinde olduğu gibi İran’ın Suudi Arabistan Şiilerine yönelik destekleri de artmıştır. Bu hususta on yıl İran’da dinî eğitim alan Şeyh Nimr önemli rol oynamıştır. Şeyh Nimr Suudi yönetimi tarafından 2004, 2006 ve 2008’de dış güçlere casusluk yapma ve polise karşı şiddet kullanma suçundan yakalanmış ancak serbest bırakılmıştır. Fakat 2012’de benzer suçlamalarla tutuklandıktan sonra idam cezasına çaptırılıp 2 Ocak 2016’da 47 mahkûmla birlikte idam edilmiştir. Nimr’in idamından sonra Suudi Arabistan’ın Meşhed ve Tahran’da bulunan diplomatik temsilcilikleri protestocular tarafından ateşe verilmiştir. İranlı yetkililer de Nimr'in idam edilmesine sert tepki göstermiştir. Devrim Rehberi Hamenei sosyal medya hesabından açıklama yaparak Şeyh Nimr'in idamının haksız olduğunu ve Suud yönetiminin DEAŞ’ın başka bir yüzü olduğunu söylemiştir. İran’ın önemli muhafazakâr dinî liderlerinden Ahmed Hatemi “Arabistan Şiileri, Suud ailesinin gündüzünü karanlık geceye çevirecek.” ifadesini kullanmıştır. İran’dan buna benzer pek çok tepkinin gelmesi Suudi Arabistan’da Şeyh Nimr önderliğinde başlatılan akımın İran için ne derece önemli olduğunu göstermektedir. Şeyh Nimr İran’ın Suriye’ye yönelik politikası gibi bazı bölgesel politikalarını desteklemese de velayet-i fakih sistemine olan bağlılığı ve Şiilerin Arap yarım adasında bağımsızlığını savunması onu İran için vazgeçilemez bir aktör hâline getirmiştir. Her ne kadar Suudi Arabistan’ın Nimr’i idam ederek büyük bir risk aldığı düşünülse de bu kararla sınırları içerisindeki Şiilerin mobilize olma gücünü büyük oranda azaltmıştır.

Sonuç

Suudi Arabistan ve İran arasındaki ideolojik farklılıklar ve çıkar çatışmaları her iki ülkeyi birbirlerinin zayıf noktalarını kovalamaya ve gerektiği takdirde ülke içerisindeki ihtilafları körüklemeye sevk etmiştir. Öyle ki her iki ülkede de mevcut azınlıklar herhangi bir durum karşısında haklı olsalar dahi dış mihraklarla iş birliği yapmakla suçlanıp önleri kesilmektedir. Çoğunluk olarak ülkenin en zengin bölgelerini oluşturan doğu bölgelerinde yaşadığı hâlde ülkenin en yoksun kesimini oluşturan Suudi Arabistan Şiileri de bu doğrultuda değerlendirilebilir. Nitekim İran’ın Huzistan eyaletinde yaşayan Arap azınlıklar da benzer bir kaderi paylaşmaktadır. Bunun yanı sıra Suudi Arabistan’ın İran’ın yayılmacı politikalarından duyduğu endişe ve benimsemiş olduğu ideolojik düşünce Arabistan’ın Şii vatandaşlarına yönelik ayrımcı politikalar izlemesine yol açmıştır. Nitekim uluslararası nitelikte yapılan bazı çalışmalarda el-Şarkiye eyaletinde yaşayan Şiilerin yaşam standartlarının Suudi Arabistan'ın diğer bölgelerine nazaran daha düşük olduğunu göstermektedir. İran ise Şeyh Nimr sonrası dönemde doğrudan Suudi Arabistan Şiileriyle irtibatını kaybedince daha çok taklit merciiliği ve medya aracılığıyla iletişim kurmaya çalışmaktadır. Zira Suudi Arabistan’daki Şiilerin bir kısmı doğrudan Hamenei’yi taklit mercii olarak kabul etmektedir.

Esmatullah Surosh
Asistan, Şiilik Koordinatörlüğü

Kaynak: İran Araştırmaları Merkezi (İRAM)

https://www.iramcenter.org/devrim-sonrasi-iranin-suudi-arabistan-siileriyle-iliskisi/

 

FACEBOOK YORUMLAR

YORUMLAR

  • 0 Yorum