Sait ÖZER: CENGİZ DAĞCI'NIN "ONLAR DA İNSANDI" ROMANINDA TOPRAK YA DA VATAN SEVGİSİ

Sait ÖZER Yazdı: CENGİZ DAĞCI’NIN “ONLAR DA İNSANDI” ROMANINDA TOPRAK YA DA VATAN SEVGİSİ

Sait ÖZER: CENGİZ DAĞCI'NIN "ONLAR DA İNSANDI" ROMANINDA TOPRAK YA DA VATAN SEVGİSİ
24 Haziran 2019 - 12:41 - Güncelleme: 09 Mart 2021 - 17:30

CENGİZ DAĞCI’NIN “ONLAR DA İNSANDI” ROMANINDA TOPRAK YA DA VATAN SEVGİSİ[1]

Sait ÖZER

Karadeniz’in kıyısında Kırım’ın bin evlik Kızıltaş köyünde yaşayan Bekir, ineği Macik’i Rum Yorgi’nin boğası ile çiftleştirmiş ve köyünün yolunu tutmuştur. Yorgi’nin boğası güçlü bir hayvandır. Bekir, o boğanın yavrusunun da güçlü olacağını düşünmektedir. Eğer buzağı erkek olursa Kızıltaş köylüleri artık ineklerini Rum’un boğasına değil de Bekir’in boğasına getirecek, böylece Bekir boğasından para kazanacaktır. Yorgi böyle yapmaktadır. “Bütün varlığıyla toprağına bağlı olan Bekir, Rum’un topraksızbağsız birkaç boğa ile zengin oluşuna şaşıyordu” (s.9). Bekir için toprak mübarektir. Kızıltaş’a dönen Bekir’e göre insanlar “toprağa basarak, elleriyle toprağı tutarak yaşıyorlardı” (s.15). “Toprak onları kırıp eziyor, onlara bin bir türlü meşakkatler çektiriyor, onları öldürüyor, ama onlar gene de her şeyden çok, kendilerinden çok toprağı seviyorlardı. Onları bu topraklardan ayıracak hiçbir kuvvet yoktu. Bin yıllardan beri yaşayageldikleri bu toprakta yaşayacaklardı; yıpranmış yorgun vücutlarını bu toprakların altına gömecek ancak o zaman canlarını göğe, göğün sükût ve rahatına teslim edeceklerdi” (s.16). Yorgi boğasının hizmetine karşılık Bekir’den yirmi kuruş ve bir sepet de elma ve armut almıştır. Eğer buzağı dişi olursa buna da yapacak bir şey yoktur çünkü Allah’ın takdiri böyledir. Kendisi de hanımı Esma ile erkek çocuk istemişler ama Allah onlara bir kız çocuğu vermiştir.

Ayşe, Bekir’in henüz on beş yaşında körpecik güzeller güzeli kızıdır. Ayşe diğer köylü kızlardan farklıdır. “Evin biricik kızıydı o. Kumral, parlak saçlı Ayşe, akşam annesi yanaklarına, ellerine, ak gerdanına kolonya sürdüğü için bir gül gibi kokulu ve tazeydi. Belki sofada çiçeklerin, salkımların altında oturarak bir şehir kızı gibi gazete okuduğundan, iyiyi kötüden ayırt ediyor, kötülüklere üzülüyordu. Köyün toprağı; güneşi, havasıyla beslenmiş, büyümüş sağlam vücudunda ince bir ruh gelişmişti. Çabuk heyecanlanır, heyecanı geçtikten sonra oturur, dizlerini kollarıyla sararak sessizce ağlardı. Sessizlik uzadıkça kendisini ölmüş de cennetteymiş gibi görürdü. Cennet kuşlarıyla oynaşır; denizin toprağın, dağların köyün saadet ve huzurunu gönlünde hissederdi (s.42). İşte bu özelliklere sahip on beş yaşındaki Ayşe’nin Bekir, Esma ve diğer köylüler evlilik çağına geldiğini düşünmektedirler. Çoban Seyd-Ali’nin oğlu Remzi ile Ayşe birbirlerini sevmektedirler. Bekir her ne kadar kızını başkasına vermek istemese de adet ve kurallar böyledir, zamanı gelince dişi kuş yuvadan uçacaktır.

Ayşe için babası tuhaf bir insandır. “Çünkü topraktan başka hiçbir şey görmüyor, hissetmiyordu. Senelerden beri evden toprağa, topraktan eve gide gele elleri ayakları toprak rengini almış, toprak gibi kurumuştu. Her gün ayaklarında çarıkları, sırtında yamalı gömleği başında kalpağı, tarladan döndüğü zaman yüzü gözü toz toprak içinde mindere devrilir uyurdu…Ayşe babasına topraktan bıkmadınız mı diye sorduğunda Bekir ciddileşir: Kızım hiç topraktan bıkılır mı? Toprağın verdiği zevki, saadeti, insana dünyada hiçbir şey veremez” (s.44) diye cevap verirdi.

Kızıltaş köyünde hummalı bir çalışma vardır. Bütün köylüler tarladaki işlerini toparlamaya çalışmaktadır. Bekir’in de iki haftalık yoğun bir işi vardır ancak yardımcısı olmadığında çaresizdir. Buna rağmen iş tarlada elbette kalmayacak ve Bekir bir şekilde tütünlerini kıracak, tarlasını temizleyecektir. Bekir, atı Çaldilber’i bağlı olduğu yerden alıp evine dönmeye hazırlanırken yolda iki adam görür. Bu adamlardan biri genç diğeri ihtiyardır ve ikisi de yalınayaktır. Bekir bunların “insan kılığında iki şeytan” olmalarından şüphelenir. İhtiyar olanı Ayşe’nin gazeteden okuduğu Karl Mark’ın –Bekir’in ifadesiyle Kala Mala-resmine benzemektedir. Bekir, adamlara yaklaşır selam verir; fakat adamlar Bekir’in selamını almazlar. Bekir buna çok sinirlenir. Atını eyerler biner. Adamlar da Bekir’in köyü Kızıltaş’a doğru yola alırlar İşte bu Kala Mala ve yanındaki genç Bekir’in evine bir gece yarısı gelirler. Bekir’in hanımı Esma onları görünce çok korkar. O sıralarda bir haber yayılmaktadır. Bu habere göre Ruslar köylülerin topraklarını ellerinden almaktadırlar. “Rusya’da köylülerin toprakları ellerinden alınıyormuş, diyen haberler geliyor, ama bunun yalan olduğuna hiç şüphe etmiyordu. Çünkü alınan, verilen topraklar kim bilir nasıldırlar? O ise senelerden beri ata mirası toprağında oturuyordu; ata toprağı ise öyle kolay kolay ne alınır ne de verilirdi” (s.59). Molla Recep’in Cuma namazı çıkışındaki toprakların alındığı sözlerine Bekir şu karşılığı verir: “Veririm ben onlara toprak! Atamın toprağına burnunu sokmak isteyen cenabetin gözünü patlatırım vallahi! Ezerim de leşlerini gübreye gömerim. Toprak vermek haa! Kime? Komolizmaya” (s.61). İşte tam bu sırada çıkıveren bu iki adamı Komünizmin –yine Bekir’in ifadesiyle Komolizma” yani rejimin adamları sanırlar. Oysa bunlar Rusya’dan gelen ve iş arayan baba ile oğlu İvan’dır. Bekir’den iş isterler. Bekir iş isterken ayaklarına kapanan bu iki Rus’a bakar ve “Allah’ım insanlara yurt yoksulluğu gösterme” (s.67) diye dua eder. Önce Esma onların yanlarında çalışmasına razı olmaz ama Bekir’in iki haftalık işlerini bitirinceye kadar çalışabilecekleri sözüne karşılık rıza gösterir. Böylece Bekir’in tanımıyla Kala Mala ve İvan Bekir’in yanında çalışmaya başlarlar.

Kala Mala ve İvan’ın köye yerleşmesiyle birtakım olumsuzluklar yaşanır. “Bu topraklar Müslüman toprağıdır; gâvur memleketinden gelen ağaç kök tutmaz buralarda” (s. 83) deseler de Bekir kararlıdır İvan ve Kala Mala’nın çalışmasında. Sadece köylüler değil Esma da “ata toprağına alınan bu pis insanların” (s.88) felaket getireceğini düşünür hatta rüyalar görür. Battal’ın Enver’in oğlu damdan düşer yaralanır. Macik hastalanır. Bekir çaresiz kalır, Ayşe ve Esma hüngür hüngür ağlamaktadır. Macik ölmek üzeredir. Battal’ın Enver Macik’i yalnız Çoban SeydAli’nin kurtaracağını söyler. Bekir ve Seyd-Ali köye gelen ve Bekir ‘in evinde kalan Ruslar’dan dolayı birbirine kırgındır. Bundan dolayı Bekir, Seyd-Ali’den yardım istemeyi düşünmez; ancak Esma’nın kararlı duruşu sayesinde Çoban Seyd-Ali gelir ve Macik’i kurtarır. Macik bu olaydan sonra hızla iyileşir.

Anüta, Polvata’daki beyin evinden atılmış ve İvan’ın yanına sığınmış bir kızdır. İvan dokuz ay Anüta ile güzel vakit geçirir ancak ona hiç iyi davranmaz. İvan, “Anüta’yı istediği zaman soyar, istediği zaman ezer, emer, keyfine ram eder, isterse döver, söver, saçlarını yolar, beyaz tenine kirli tırnaklarını batırır, gırtlağını ısırır, isterse gözlerini oyar, öldürür, boğar, isterse onu bırakıp gidebilirdi çünkü Anüta kendisinindir (s.109). Anüta, doğum yaptıktan sonra İvan ondan soğur Anüta’yı bırakıp memleketini babasıyla birlikte terk eder. İşte Bekir ve ailesi için İvan tarafından gelecek büyük bir kötülük vardır o da Ayşe’nin İvan’a göre Anüta’ya benziyor olması. Yaşanan bütün olumsuzluklardan sonra Bekir Kala Mala ve İvan’ı kovma kararı alır. Esma onların çamaşırlarını yıkar hazırlıklarını yapar; ancak Kala Mala’nın ağlayarak yakarması neticesinde Bekir kararından vazgeçer çünkü onlar insandı.

Bekir’in endişesi artar. Komünizm –Bekir’in ifadesizle komolizma- köylülerin topraklarını ellerinden almaktadır. Bir gün tarlalarında yabancıları görünce Bekir endişelenir ancak dede yadigârı olan topraklarını kimsenin ellerinden alamayacağını düşünür. “Çünkü onun yedi göbek ataları bu toprağa kök salmışlardı (s.116). Tarladaki yabancılar ölçüm yapmaktadır bu durumu Bekir olumlu karşılar, onların sadece ölçüm yaptıklarını tarlasını paylaşmayacaklarını düşünür “çünkü toprak ata mirasıdır ve dünyada hak ve namus denen şey henüz tükenmemiştir (s.117).

Bekir, alışveriş için Yalta’ya gider. Burada Çıfıt Levi dediği bir –Levi Kırımçak Türk’üdür yani Yahudi Türk’ü-bir tüccardan alışveriş yapar. Alışverişe giden sadece Bekir değildir. Seyd-Ali’de Yalta’dadır. Bekir Esma’nın akrabalarının yaşadığı Ayvasıl köyüne ziyaret için giderken yolda Seyd-Ali ile karşılaşır. İki köylü burada yaptıklarına pişman olur sarılır ve barışırlar. Bekir, Remzi için aldığı cüzdanı SeydAli’ye, Seyd-Ali de Ayşe için aldığı eşarbı Bekir’e verir. Böylece ikisinin arasındaki soğukluk ortadan kalkar. Alışverişlerini tamamlayan köylüler Kızıltaş’a doğru hareket eder. Yağmur başlamak üzeredir ancak Bekir İvan’ın evde olduğunu tütünleri ziyana uğratmayacağını düşünür.

Kızıltaş’ta ise çok kötü şeyler olur. Tütünleri kurtarmaya çalışan Ayşe’ye İvan saldırır ve tıpkı Anüta’ya yaptığı kötü muameleyi Ayşe’ye de yapar. Ayşe, İvan’ın elinden zor kurtulur ve perişan bir vaziyette annesine sığınır. Evine dönen Bekir sabah sapasağlam bıraktığı kızını akşam hasta olarak bulur. Bekir bu olaydan habersizdir ancak Ayşe’nin İvan’dan korktuğu için hastalandığını söylerler. Bekir yine onları kovma kararı alır fakat yapamaz. Bu olaylardan sonra Ayşe iyileşir ve Remzi ile evlenir.

Rusların yaptıkları yolda Kızıltaş köyünden bir araba ve bir erkek çalışır. Bekir’in evinden de İvan yol yapımı için gider. Burada İvan’ı Yalta komiseri Yegorof amele başı yapar. Bundan sonra İvan içindeki kötülükleri daha rahat dışa vurmaya başlar. SeydAli’nin küçük oğlu Sabri’ye arabasına daha fazla taş yüklemesini söyler. Sabri bunu kabul etmeyince kavga ederler. İvan, Sabri’nin atını ve Sabri’yi çok kötü döver; Sabri de ondan geri kalmaz ve İvan’ın başına arabanın tahtasını vurur ve “leş gibi yolun ortasına serer” (s.182). Kavgada İvan, Ayşe’yi de aynı şekilde döveceğini, Remzi’yi de türme adını verdikleri hapse atacağını söylemiştir. Bekir bunları duyunca çok sinirlenir ve İvan’ı öldürmek ve Memişin Deresi’ne atmak için gider. Ancak İvan’ı yaralı halde görünce vazgeçer onu alır ve evine getirir ve onu tedavi eder çünkü İvan bir insandı.

Kızıltaş’a sonbahar gelmiştir. Köyde daha önce yaşanmayan hırsızlık vakaları görülür. Evlerini kilitlemeyen köylüler artık önlem alma yollarını düşünürler çünkü hırsızlık olayları artmaya başlar.

Yol yapım çalışmaları için İvan, Bekir’in atını alıp gitmek ister fakat Bekir buna razı olmaz. İvan’la tartışır. Bu olaydan sonra İvan ortadan kaybolur. İvan tekrar Bekir’in evine geldiğinde yanında Komiser Yegorof da vardır. Gülerler eğlenirler ve giderler.

Enver otuz yaşlarında genç ve güçlü bir Tatar’dır. Hanımız Zemine Çoban Seyd-Ali’nin büyütmesidir. Onların Niyazi adında zayıf, çelimsiz bir çocukları vardır. Bir gün çocuklar mezarlığın yanında oynarken bir otomobil gelir ve Niyazi’yi çiğneyip öldürür. Niyazi’nin ölümü köyde büyük bir üzüntüye yol açar.

Ruslar zulümlerini artırır. Battal’ın Enver’i, SeydAli’nin Sabri’yi, Çilingir’in iki oğlunu Memişin Deresi üzerindeki hapse götürürler. Ancak o gün bir deprem olur ve depremden korkan Ruslar kaçar böylece mahpuslar kurtulur. Bu depremde Bekir’in evinin bir duvarı yıkılır. Duvarın altında kalan Kala Mala ölür. İvan, Kızıltaş’a gelince babasının öldüğünü öğrenir fakat bir çocuğun babasına göstermeyeceği saygısızlığı yapar. Kala Mala’ya yine Kızıltaş köylüleri sahip çıkar. Kala Mala’yı Rus mezarlığına gömmek için Remzi ile İvan yola çıkar. Hava şartları çok kötüdür. Remzi Kala Mala’nın cenazesinin bulunduğu at arabasıyla uçuruma yuvarlanır ve ölür. İvan, Kızıltaş’a döner ve kaza olduğunu Remzi’nin öldüğünü söyler. Bu olay da Kızıltaş’ta büyük üzüntüye sebep olur.

Kızıltaş’a yavaş yavaş kış gelmektedir.

“Günler geçmekte, yeni günler kimini yormakta, kimini sevindirmekte, Kızıltaş’ta zaman ve hayat sessizce akıp gitmektedir (s.287). Ayşe, hamiledir ve Bekir’in evine dönmüştür. Artık Bekir ve Esma hem Macik’in hem de Ayşe’nin doğumunu beklemektedir. Bekir, Çilingir’den Aktaban’ı –atın adı- almak için pazarlık yapar. İşte böyle zamanlarda akın akın Sibiryalılar, Don ve Terek Kazakları, Ukrayna Rusları vapurlarla Yalta’ya gelir ve daha sonra bunlar Türk köylerine dağılırlar. Halk korku içindedir.

Rusların Türk köylerine aktığı sırada Enver’in tavukları çalınır köpeği Urumcuk zehirlenip öldürülür. Bundan daha vahimi Macik de çalınmıştır. Bekir, aramadık yer bırakmaz ve sonunda Rum köyüne gider. Yorgi, beş Rus’un Macik’i getirip kestiğini etini götürüp derisini kendisine sattıklarını söyler. Ruslar Macik’i kendilerine Bekir’in sattığını söylemişlerdir. Bekir, Macik’in yavrusunu beklerken ineğini de kaybeder.

Bekir, yol yapım çalışmaları için Kuşkaya’ya gelen Rusları görür. Onların yanına varmak istese de Bekir’i kovarlar. “Sersem Tatar! Laftan anlamıyor musun? Tarladan çık, haydi, çabuk ol! Bekir durdu, dizlerinden kalbine müthiş bir titreme geçti. Kalpağının kenarlarından taşan saçlarının ıslandığını duyuyordu…” (s.365). Bekir toprağını terk etmek istemez. “Söyle toprağım bana, neden seni bırakıp gideyim? Sen benim toprağım değil misin? Benim atalarım burada doğdu, burada yaşadı, burada öldü toprağım! Sen kıraçtın toprağım, seni benim atalarım temizledi, ben temizledim. Ellerime bak kuru çatlak ellerime! Ben senin taşını, çalını, çırpını temizledim, seni cennet gibi güzel yaptım. Şikâyet etmedim. Şikâyet mi? Seni temizlerken ne kadar yoruldumsa o kadar sevindim toprağım… Ben sonumu burada bekleyeceğim. Seninle yaşamak, seninle ağlamak, seninle gülmek benim tek muradım…” (s.367). Ruslar Kuşkaya tepesini yol açmak için patlatırlar ve tepenin yanındaki Bekir’in tarlası Kuşkaya’nın altında kalıp yok olur. Gece yarısına kadar dönmeyen Bekir’i Kızıltaşlılar ellerinde fenerlerle sabaha kadar ararlar ancak Bekir…

Bekir’in ölümü üzerinden üç ay geçmiştir. Esma’da Seyd-Ali’nin evinde yaşamaya başlamıştır. Artık Bekir’in evi bomboştur. Bu boşluğu Ruslar doldurur. Bekir’in evine Ruslar yerleşmiştir.

Kızıltaş’ta kolhoz kurmak isteyen Ruslara karşı Çilingirin verdiği cevap da yine romanda vatana bağlılığın bir nişanesidir. “Ne isterlerse veririz. At veririz, üzüm veririz; tütün, para, koyun veririz ama toprak vermeyiz” (s.382).

Bekir’in Kuşkaya’nın altında kalan tarlasına iki koca çadır kurulmuştur. Enver bu çadırların yanına varır. Çadırdan çıkan Ruslar Enver’e yumurta karşılığında barut vermek isterler. Enver önce bunu kabul etmez. Rusların yanından ayrılır. “Pençesiz, dişsiz, tırnaksız bir Türk…” (s.390) olduğunu düşünen Enver Rusların yanına geri döner ve onlarla kavga eder. Beş sandık barutu da alıp Kızıltaş’a döner.

İvan, Komiser Yegorof’tan aldığı emirle Kızıltaş köylülerini sürgün etmek için bir Ermeni doktorla yola çıkar. Yolda Seyd-Ali’nin oğlu Sabri ile karşılaşırlar. Sabri, yaşanan olaylar üzerine Gurzuf’taki halasının yanına kaçmaktadır. İvan, Sabri’yi öldürür.

Ruslar, Kızıltaş’ta zulme başlarlar. “Ayşe’nin baba evine, baba toprağına ihtiyacı vardı. Hemen şimdi baba toprağı üstünde durmaya, o toprağı tutmaya, elleri arasına almaya, öpmeye, öpe öpe gönlünü o toprağın sevgisiyle, baba evinin hoş kokusuyla doldurmaya ihtiyacı vardı…Değil İvan, bütün Rus ordusu üzerine saldırsa, binlerce el uzansa, çekse Ayşe’yi o evden, o topraktan koparamayacaklardı” (s.430-431). Ayşe bebeğini Bekir’in ahırında doğurur. Çilingir’in Selim’e emanet eder. Bebeğinin adını da Alim koyar. Selim Aktaban’a biner ve Kızıltaş’tan uzaklaşır.

Mezarlığın gerisinden gelen kamyon homurtularına kulak kabartan Enver, yumruklarını sıkar. İçinden şunları geçirir: “Vermem! Atamın toprağı! Babamın kuru, çatlak elleriyle dikildi bu ev! Dedemin kanıyla, teriyle temizlendi taşı, toprağı, dikeni. Vermem! İnsan, insan olup da bu dünyada yaşadığı günden beri herkesten önce bizim ayaklarımız bastı bu toprağa, bizim ellerimiz tuttu bu toprağı… Bizim kanımız aktı bu toprağa. Vermem! “(s.435).

Ruslar, Kızıltaşlıları sürüklemeye, topraklarından çıkarmaya başlarlar. Seyd-Ali, dua edin diye haykırır. Enver’in evini de basan İvan komutasındaki Ruslar Enver’i öldürür; fakat onun evini alamazlar çünkü Enver barutları patlatır ve evini havaya uçurur. Enver, yurdu için şehit olur.

Kış biter, Kızıltaş’a bahar gelir; fakat artık Kızıltaş eski Kızıltaş değildir. Ruslar tamamen bu Türk topraklarını ele geçirmiş ve Türkleri sürgün etmiştir.

Cengiz Dağcı, Onlar da İnsandı, Ötüken Yay., Ankara, 2005.

Kaynak: Erciyes  Dergisi« HAZİRAN 2019 « Yıl: 42 « Sayı: 498, s. 23,24,25, 26


[1] Erciyes Dergisi Haziran 2019, sayı: 498’den alıntıdır.

FACEBOOK YORUMLAR

YORUMLAR

  • 0 Yorum