Bir Zamanlar Konya'da / Fevzi Erden
Bir Zamanlar Konya'da
Yıl 1993
Hayatım boyunca çok güzel anı biriktirdiğim, çocukluğumun geçtiği müstakil evde oturuyorduk. Rengi beyaz olan ve önünde sekiz tane tuşun olduğu kumandasız televizyonda haberlere bakıyorduk. Haberleri sunan sunucu, Uğur Mumcu'nun öldürüldüğünü söylemişti. Kendisini fazla tanımamış olmama rağmen gözlüklü diye sevip gözlerim dolmuştu. Çünkü o dönemelerde gözlüklü insanlar bana biraz farklı gelirdi. Dedemin numaralı gözlüğünü başım ağrıyıncaya kadar takmam da bu sebebptendi.
Yine aynı yıl içerisinde ramazan ayında iftarımızı açtık, küçük beyaz televiyonu izliyorduk. Babam yoktu. Hastanede çalıştığı için o gün nöbet tutuyordu. Beyaz televizyonun yanında bulunan yeşil, tuşları çevirmeli olan telefonumuz çalmaya başladı.
İftarı yeni yapmıştık ve onun ağırlığı ile kimse telefonu açmaya kalkmak istemiyordu. Evde küçük olduğum için bu göreve zorla ben layık görülmüştüm. Uzandığım yerden ayağa kalktım, yeşil çevirmeli telefonun ahizesini kaldırıp alo dedim. Karşıdan gelen ses soğuk ve ürkütücüydü. "Anneni ver" dediler. Anne seni istiyorlar dedim. Annem kim arıyor diye sorarak telefonun yanına geldi alo dedi ve annem ağlamaklı oldu yavaş yavaş ağlıyor ve bağırmya başlıyordu. Ne olduğunu anlayamamıştım.
Dedem hemen telefonun yanına gelip telefonu annemin elinden aldı ve karşı tarafla konuşmaya başladı ve ardından üzgün bir şekilde telefonu kapattı. Annem o esnada ağlayarak bağırarak dışarı çıkmıştı. Ben yedi yaşındaydım ve ilk defa annemin ağladığını görüyordum.
Annem, müstakil evimizin girişinde bulunan balkon gibi yere çıkıp sürekli içim yanıyor diye bağırıyordu. "Komşualar içim yanıyor" yetişin diye mahalleyi inletiyordu. Bende ağlıyordum. Komşular geldi. Beni hastaneye götürün diye bağırmaya başladı. Komşumuz olan Kemal Hoca hemen belediye otobüsünü durdurdu. Annem bu yolda durur benim kızıma acele gitmem gerekir diye bağırıyordu. Otobüs şoförü merak etmeyin yolcu almadan direk gideriz diyordu. O gün bizim arabamız olsun diye iç geçirmiştim.
Bizi hemen mahalle kadınları içeri girmemizi sağladılar. Annem yoktu, gitmişti ne olduğunu anlayamamıştık. Sonra tüm akrabalar, komşular bize gelmeye başladı. Ev çok kalabalık, odaların hepsi dolmuştu. Herkes bana bir istediğin var mı diye soruyor benimle ve abilerimle ilgileniyordu. Ama ben o kadar kalabalığın içinde annemi arıyordum. Annem yoktu Ben yedi yaşındaydım ve belki de ilk defa ondan ayrı kalıyordum.
Eniştem bana tokat attı diye kocasına bağıran, beni savunan ve bu olayın benim hafızamda yer etmesini sağlayan, yanaklarında gamzesi olan ve hayatım boyunca gamzeli kadınlara ilgi duymamı sağlayan ve hayatım boyunca eksikliğini kızıyla dolduracağım ablam genç yaşta vefat etmişti.
Herşey çok bulanıktı. Çok karmaşıktı. Geceyi andınlatan ay ışığı o gece bizim evi teğet geçiyordu. Kapkara bir geceydi. Etrafımda sürekli bir koşuşturma bir ağlaşma vardı. Beni ve abilerimi komşu Kemal Hoca evine götürdü. Anlam veremeden gittim. Gece uyurken sürekli altıma işediğim için başkasının evinde ayıp olur diye o gece uyumamaya çalıştım.
Ertesi gün bizim evin önü kalabalıktı. Altında yanan ateş içinde kaynayan suların olduğu büyük kazanlar vardı. Kazanlar kaynamasını seyreden annemi, evimzin yanına yapmaya başladığımız iki katlı evin temelinde otururken gördüm. Hemen yanına gittim. Sarıldım. Annem ağlıyordu. Bana ağlama diyordu. Sırtımı annemin karnına yasladım. ve ordan hiç kalkmak istemedim.Saçıma annemin gözyşalarını düştüğünü hissediyordum. Annem hemen saçımı okşarmış gibi gözyaşlarını siliyordu.
Annemin yanında duran kadınlar annemin üzüldüğünü görünce beni oradan uzaklaştımak istediler. Kadınlardan biri teneşir tahtasında beyaz çarşaf altında yatan ablamın yanına götürdü. Çarşafın baş kısmını araladı ve ablamın yüzünü bana gösterdi. Artık yaşamım boyunca ablamla ilgli aklımda kalan tek şey, cansız bedeninin üst kısmında bulunan nurlu yüzüydü.
Ablam defnediltikten sonra yaklaşık 15 gün boyunca eve sürekli komşulardan yemekler tatlılar gelsede belki de ömrümün en tatsız zamanlarıydı. Yaklaşık 15 gün annemle hiç iletişimim kalmamıştı. Elif yengem sürekli bizimle ilgileniyor okula gönderiyordu.
Annem ablamın vefatı sebebiyle sinirsel olarak kısmi felç geçirmişti. sürekli yatakta yatıyordu. Anneannem ve teyzelerim ara sıra gelip bakıyordu. Annem hasta olduğu için dışarda oyun oynamama fazla karışan olmuyordu. ve bu durumda benim hoşuma gidiyordu. Özgürce rahat bir şekilde sabahtan akşama kadar oyun oynuyordum.
Annem zaman geçtikçe biraz düzelmişti, bazen kalkıyor bazen kalkamıyordu. ve hala sebebini anlayamadığım bir şekilde annem o halde iken beni sünnet ettirmeye kalktılar. Sünnetimden bir gün önce kısıtlı imkanlar ile aydoğu taksiden bir araba kiralanmıştı. Fotoğraf stüdyosu ayarlanmış ve sünnet kıyafetimle fotoğraf çekilmişti. O fotoğrafta babam, Zübeyde teyzem, anneannem, Yavuz abim ve teyzemin kızı Gülsüm vardı. O dönem bana yakın olan herkes vardı ama biri yoktu. Annem. Ben o günden beri bir sünnet düğününe gititğim zaman yatağın başında sünnet olan oğlu ile fotoğraf çektiren anne gördüğüm an hep duygulanırım ve elimden geldiği kadar sünnet düğünlerine fazla gitmek istemem.
Aradan biraz zaman geçtikten sonra evde kimse kalmamaya başaldı. Annem yine hastaydı. Küçük getir götür işlerini evde ben yapıyordum.
Annem bir gün bir bardak su istedi. Mutfağa gittim. Suyu anneme vereceğim de dış kapı çaldı. Suyu bırakıp avlunun oradaki dış kapıyı açtım. Gelen komşumuzun oğlu ve mahalleden arkadaşım Nebahat ablanın oğlu Ali idi. "Fevzi gel top oynayacağız" dedi. O zaman bizim dış kapı annemin yattığı odadan görülüyordu. Annem pencereden anlamlı ve acı bir ifade ile bana gitme dermiş gibi bakıyordu. Çünkü annem kalkamıyor evde isteklerini ben yapıyordum. Bende sürekli evde sıkıldığım için annemin o bakışına aldırmadan dış kapıyı hızlı bir şekilde çarpıp gittim.
Biz hemen mahalleden Hasan, Ümit, Ali ve çağlar ile top oynamaya başladık. Top oynarken bir anda hava bozdu, yağmur yamaya başladı biz aldırış etmeden oynamaya devam ettik. O esnada yağmur şiddetini artırdı, gökgürültüsü ile dolu yağmaya başladı. Biz çok korktuk ve hemen büyük pelit ağacının altına sığındık. Çok korkuyorduk ve içimden ben annem gelse de beni alsa diye mırıldanıyordum. Sırılsıklam olmuştuk, hareket edemiyorduk korkudan. Çünkü eve gitmeye niyetlensek, havada ışık beliriyor ve gökgürültüsünden korkuyorduk.
Belki de Allah, hızlı bir şekilde evden çıkıp gittikten sonra acı çeken annemin gözünden akan yaşları gökyüzünden indiriyordu.
Belirli belirsiz sürekli korkumuzu dile getirmek için bağırırıken,Ümit'in babası Paşa abi geldi ve beni hemen eve getirdi. Annem yatağından emekleyerek kalkmış dış kapının oraya kadar gelmişti. Belki biraz daha gelmeseydim. O halde belki emekleyerek beni bulmaya gelecekmiş. Sırılsıklam bir şekilde anneme sarıldım. Çok korkmuştum. Her gün altıma işediğim için, ben karyolada annemle yatmamıyordum. Yerde çarşafın altında poşet serilerek uyurdum. Babam o gün yine nöbetteydi. Gök gürültüsü devam ediyordu. Hem ağlıyordum hem korkuyordum. Annem hemen yatak odasına götürdü. Emekleyerek yatağa oturdu. Karyolanın altındaki bakır leğenden kuru bir pijama ve penye verdi. Üzerimi giyindikten sonra yatağın başındaki komidinde boş bardağı görünce yutkunmaya başladım. Annem benim vermediğim suyu kalkıp emekleyerek kendi suyunu içmişti. Hüngür hüngür ağlıyordum.Anneme belli etmeden korkudan ağlıyorum dedim. O gün annem beni karyolaya, yanına aldı. O gün annemle hayatımın belkide en huzurlu en rahat uykusunu uyudum ve hemen hemen hergün geceleri altına işeyen ben, o gün altıma hiç işemedim.
Bu hikaye, bir zamanlar doğduğum şehir olan Konya'da yaşanmış gerçek bir hikayedir. Yatak odasından dış kapıya bakıp, gitme olum sana ihtiyacım var diyen bir annenin o bakışı ise, bu haytta hiç bir şey olamamış Fevzi'nin aklından hiç çıkmayan tek acı bir anıdır. ve benim annemle aramdaki en güçlü bağdır...
ANNE SEN HİÇ ÖLME...
Fevzi Erden
FACEBOOK YORUMLAR