BENDENİZ AHMET VEFİK PAŞA, REFİKİNİZ…

BENDENİZ AHMET VEFİK PAŞA, REFİKİNİZ…
01 Nisan 2020 - 20:48

BENDENİZ AHMET VEFİK PAŞA, REFİKİNİZ…

Derleyen: E. Ertan AKMAN

Efendim, Merhabalar, Selam deyu girelim eyyam’a. Hak dostum deyu başlayalım söze…

Bendeniz Ahmet Vefik Paşa refikiniz, 1813’de İstanbul’da doğdum. Dedem Yahya Naci Efendi, tercüme odasında görev alan ilk Müslüman’dı, Fransızca ile ilk tanışıklığım dedem sayesinde oldu.

Eğitimimi dedemin de görev yaptığı Mühendishane-i Berri’nin ilk kısmında sürdürürken babam Mehmed Ruhiddin Efendi, Mustafa Reşit Paşa’nın yanında Paris Büyükelçiliğinde elçilik tercümanlığına atanınca ailece Fransa yolu düştü bizlere. Orada üç yıl Saint Louis lisesinde okudum, iyiden iyiye pekişti Fransızcam. Orada ilk kez tanıştım tiyatro ile ve belki de yaşamım boyunca beni izleyecek Moliere ile…

O Moliere ki Fransız Tiyatrosunun oluşumundaki katkıları ile unutulmazdı. Unutulmazdı eserleri ile dünya tiyatrosu için. “Komedyanın görevi, insanları eğlendirerek düzeltmektir” sözüyle salt tiyatroya, komedyaya değil yaşama aitti. Daha çocukluk yıllarımda dilimize kazandırmaya karar verdiğim Moliere’nin çevirilerine, işte o yıllarda başladım. Üniversite eğitimime de Paris’ te tarih bölümünde başladım ama bitirmek kısmet olmadı. Babamın görevi sonlanınca Istanbul’a döndük ve ben hemen Tercüme Odası’nda göreve başladım. Ardından önce Elçilik Kâtibi olarak Londra, sonra Sırbistan, Eflak, Boğdan, Bükreş arada bürokraside alınan çeşitli görevler ve Tahran Büyükelçiliği…

1860 yılında bu kez Paris’e atandım büyükelçi olarak. Çocukluğumda görüp tanıdığım bu sanat diyarını 23 yıl aradan sonra yeniden görmek büyük mutluluktu ama bu kez bambaşka bir gözle görüyordum her şeyi. Paris o dönemlerde dünyanın sanat yaşamını etkileyen en önemli merkezdi. Dünyanın en önemli entelektüelleri orada yaşıyordu. Çoğuyla tanıştım, dostluklar kurdum, tartışmalara katıldım.

Moliere’yi yeniden izledim tiyatrolarda, Shakespeare’i izledim. Yeni Fransız yazarlarını izledim. Yeni akımlarla, dostlarla tanıştım, tartıştım hem sanatta, hem yaşamda… Dönünce ülkeme Maarif Nazırlığı, Müfettişlik, hocalık derken 1863 yılında Anadolu sağ kol müfettişliğine atanınca Bursa ile tanıştım. 1855 yılında yaşanan büyük deprem harab etmişti Osmanlı’nın dibacesini. Elimden geldiğince yeniden var etmeye çalıştım Bursa’yı. Sonraları yaşanan politik çekişmeler sonucunda kızağa çekildim bir süre, o konulara değinmeyelim çünkü hala yaşanıyor benzerleri… Aslında bir anlamda iyi de oldu bu bekleme, o arada çevirilerimi sürdürdüm, dil ve edebiyat üzerine çalışmalarıma ağırlık verdim. Sonra yine görev dedi devlet, yine Nazırlık, Şuray-ı Devlet Üyeliği ardından yine kızak, yine dinlenme… Bu arada tamamladım hala okunan Lehçe-i Osmanî’yi… Derken yine görev, Bu kez Meclisi Mebusan Reisliği, Vezirlik, Meclisi Ayan Üyeliği, tekrar Maarif Nazırlığı sonra Edirne Valiliği…

Sonunda 1879’da yine Bursa ama bu kez Bursa Genel Valisi olarak… Bursa’yı bir Avrupa kentine dönüştürmek için hemen başladım çalışmalara, O yıllarda hiç söylemedim ama artık bilinsin isterim. Naçizane kulunuz kazandırdı bu gün dahi kullandığınız nice yolu, binayı bu kente…

Neyse biz yine dönelim tiyatroya, zaman zaman eleştirilse de tiyatroya olan tutkum, onu hiç bırakmadım. Israrla sürdürdüm Moliere çevirilerimi, elimden geldiğince adapte ettim hem dilimize hem yaşamımıza.

Bu arada bizde de özellikle Istanbul’da başlamıştı batı tarzı tiyatro uygulamaları. Elimden geldiğince izliyor, gücüm yettiğince destekliyordum onları ama Bursa Valisi olunca uzun zamandır düşlerimi süsleyen, bir tiyatro binası yaptırma, bir topluluk oluşturma ve yaptığım çeviri adaptasyonları oynatma fırsatı geçmişti elime… Abdülhamit İstanbul’da Gedikpaşa tiyatrosunu kapatınca tüm oyuncularını getirttim Bursa’ya… Sonra o ilk tiyatro binası…

Kolay değildi o yıllarda bina yaptırtmak, hele ki bir tiyatro binası. Sıkıntı olmasın diye Hastane Vakfı’na katkı olsun diyerek yaptırttım sonraları yanan o meşhur binayı… Moliere’nin Hastalık Hastası’ndan adapte ettiğim Meraki ile açmıştık perdeyi… Sık sık katılmıştım provalarına, sahnelemelerine yardımcı olmuş zaman zaman üstlenmiştim dahi.

Oyunculuklarına müdahale ettiğim ve belki de biraz sert çıktığım için biliyorum kızarlardı bana ama tutamazdım kendimi… Üç yıl, 9 ay boyunca haftada üç gün açıktı tiyatromuz, bazı günleri kadınlara ayırırdık, önceleri biraz zorla(!) getirirdik seyirciyi ama sonraları alıştılar .

1882’de görevden azledilene değin aralarında Moliere’den çevirdiğim 32 oyunla birlikte Avrupa edebiyatından, Türk tiyatrosundan oyunlar oynadık bu tiyatroda.

Azledilmeme gelince; Zamanımın büyük bir bölümünü tiyatroda geçirmek, biletleri valilik adına bastırtmak, belediye bandosunu tiyatroya tahsis etmek, bilet almayanları azarlamak, kadınlara özel matine düzenlemek, bu matinelere gizlice hayat kadınlarını sokmak ve 19 oyunumu izinsiz vilayet matbaasına bastırmak…

Raporumda yazan suçlamalardı işte… Haksız yere Fransız hayranlığıyla, alafrangalıkla suçlandım. Oysa tek derdim ülkeme yararlı olacak kurumları, bilgiyi almak, ülkemi çağdaşlaştırmaktı. Sonradan 20.000 kuruş zimmet çıkarttılar… Ödedim, helal olsun.

Ben gidince tiyatro da bitti. Tarihçiler Türk Tiyatrosu için önemli bir dönemin sonu diye yazdılar. Öncü oldu dediler sonraları. Oyuncularım İstanbul’a döndü. Yaptırdığım tiyatro binası da önce harabeye döndü, sonra çöktü.

Neyse Efendim, yıllar sonra 1957’de Devlet Tiyatroları Bursa’da bir sahne açınca bu binaya benim adımı verdiler… Lütfettiler… Hâsılı söz uçtu ama yazı kaldı… Ben hala buradayım efendim, siz burada oldukça ben de burada olacağım… Her zaman beklerim efendim…

Kaynak: http://bursadazamandergisi.com/

http://bursadazamandergisi.com/makaleler/bendeniz-ahmet-vefik-pasa-refikiniz-1113.html

FACEBOOK YORUMLAR

YORUMLAR

  • 0 Yorum