AYTMATOV, TÜRKÜLER VE TELİF / İhsan KURT

AYTMATOV, TÜRKÜLER VE TELİF / İhsan KURT
10 Haziran 2019 - 19:17

AYTMATOV, TÜRKÜLER VE TELİF / İhsan KURT.

Vefat eden değerlerimizin ardından hemen yazı yazmayı nedense pek beceremem. Ya da bir duygu durgunluğu, duygu donmuşluğu yaşamış gibi olurum hep. Bu sebeple ya önceden, yani yaşarken onlardan bahsetmeyi ya da vefatlarının üzerinden belirli bir süre geçtikten sonra yazmayı tercih etmişimdir.
Allah rahmetini üzerinden esirgemesin. Aytmatov’u ilk defa dönemin Cumhurbaşkanının da bulunduğu Ankara’da bir toplantı vesilesiyle dinlemiştim. Türk ülkeleri henüz bağımsızlıklarına yeni kavuşmuş, bu durumun verdiği bir heyecan hepimizde tazeliğini koruyordu. Orada hatırladığım kadarıyla “Türklüğün yıldızının parladığından, Türk birliğinden” bahsetmişti… “Nereden nereye geldik” diye düşündüğümü hatırlıyorum.


Cengiz Aytmatov, eserlerinin temellerini tarihi kökleri olan Türk kültür ve folkloruna dayandırmayı seçmiş ve bunlardan gereğince yararlanmayı deneyerek, bu denemelerinden başarıya ulaşmıştır. Aytmatov’un bu başarıya ulaşmasında köklü Türk kültür varlıklarını eserlerinde en mutena bir şekilde işlemesi, bunların değerli olduğunun mesajlarının verilmesine sıkça rastlanmaktadır. Türküler de bu unsurlardan birisidir.

 

Türkülerde sıla genelde doğulan yerdir ama vatan, içinde ezelden ebede değerleri taşıyan, taşıması gereken, aynı zamanda manevi bir anlam da verilen yerin adıdır. Vatan, uğrunda ölünecek yerdir. Bunun için olsa gerek; serhat türkülerinde, kahramanlık türkülerinde, askerlik türkülerinde vatan bir başka hissettirilir ve hissedilir.


Türk, Asya’dan Avrupa’ya gittiği coğrafyaları vatanlaştırırken, kaldığı vatan topraklarını korurken türkülerini de yakmış, türkülerini de söylemiştir. Vatana hasret duygusunda, hatta biraz daha da ileri giderek, türkülerin vatanın bir parçası olma özelliğini taşıdığını, vatanla aynileştiğini Aytmatov işaret etmektedir. Kırgız Türkü Cengiz Aytmatov'un "Beyaz Gemi" ya da “Ak Gemi” adlı eserindeki bir çocuk kahramanının dedesinden dinlediği hikâye aşağı yukarı şöyledir:


"Geçmiş zamanların birinde, bir Han, başka bir Han'ı tutsak almış. Bu Han, tutsağına: Eğer istersen benim kölem olur, yanımda kalır, uzun zaman yaşayabilirsin. İstemezsen, en büyük arzunu yerine getirir, sonra da seni öldürürüm, demiş. Tutsak Han, düşünüp cevap vermiş: Köle olarak yaşamak istemiyorum, beni öldür daha iyi. Ancak öldürmeden önce, benim vatanımdan herhangi bir çobanı buraya getirmeni istiyorum.
—Ne yapacaksın çobanı?
—Ölmeden önce ondan türkü dinlemek istiyorum.
Ve Mümin Dede'nin ağzından diyor ki Aytmatov "İşte böyle, vatanlarının bir türküsü için canlarını feda eden insanlar varmış..."
Yine Gün Olur Asra Bedel de bazı kahramanlar kendi aralarında türkülerle ilgili şöyle konuşurlar:
Abutalip (eski bir öğretmen) Yedigey’e şöyle der:
“…Bizim eski türkülerimizi teker teker kaydediyorum. Onları kaydeden bir yazar olmasa zamanla unutulup gider ve bir daha kimse hatırlamaz. Bana göre bu türküler bize geçmişimizi anlatan belgelerdir. Senin Ukubala (yedigey’in evdeşi) çok türkü biliyor. Bunları hatırladıkça bana söylemeye söz verdi.
Yedigey:
“A, tabi, çok türkü bilir, çok da güzel söyler Soy, kökü Arallı’dır onun. Biz Aral kıyısında doğup büyümüş Kazaklarız. İnsan denize açılınca türkü söylemek gelir içinden, deniz insana ilham verir. Ve deniz söylenen türküyü anlar. Yürekten duyarak söylediğin türküyü o da yürekten ve hemen kabul eder.”
Abutalip:
“Doğrudur. Çok haklısın… Ne güzel türküler yakarmış eskiler. Her türkü tek başına bir tarih sanki. Öyle içten, öyle canlı ki, insan türküyü yakanları, söyleyenleri karşısında, yani başında görür gibi oluyor. Onlar gibi yaşamak, onların acılarına ortak olmak, onlar gibi sevmek istiyor. Daha yakından tanımak istiyor onları. O nesiller işte bu türkülerde, bu türkülerle yaşamaya devam ediyorlar. (Gün Olur Asra Bedel, 2005,s.186)
Kahramanlardan Erneke, Yedigey’e:
“Aklından geçen, özellikle istediğin bir türkü var mı?
Yedigey:
“Sen daha iyi bilirsin Erneke. Usta en iyi çaldığını kendisi bilir. Ama ben daha çok eski türküleri seviyorum, onları daha yakın buluyorum kendime. Nedendir bilmem, o eski havalar beni daha çok duygulandırıyor ve her çeşit düşüncelere daldırıyor…(s.306)
Raymalı Aga’nın, Begimay Türküsü de aynı adı taşıyan hikâye içerisinde dile getirilir. Hikâyeye göre yaşlı biri olan Raymalı ile genç sevdiği Begimay’ın karşılıklı türküler söylediği de anlatılır.(s.338)
Raymalı Aga’nın bağlanarak Begimay’a gönderilmemesi üzerine kardeşi Adilhan’a söylediği acıklı türküler de romanda yer alır.
İşte duygular, işte türküler!.. Bu iki duygu ve düşünceye başka ne eklenebilir ki ?
Türküsüz vatan türküsüz sevdalar gibi yüreğe oturmakta; türküler aranılır, türkülere koşulur, türküler özlenilir, türküler "son istek" olabilmekte. Böylece Cengiz Aytmatov’un eserlerinde türküler ve türkülerin mesajları en güzel şekilde işlenmektedir.
Gelelim sadede…
Türk Dünyasının büyük yazarının vefatıyla birlikte çoğunun samimi olduğuna inanmak istediğimiz birçok yazı yazıldı, programlar yapıldı, mesajlar verildi. Ancak yazılanlara bakılırsa Aytmatov’un yurdumuzda eserleri yayınlanmasına ve filmler yapılmasına rağmen kendisine bir kuruş bile telif ücreti ödenmemiş.
Bu durum şahsımı manidar bir şekilde düşündürdü. Doğrusu bundan sonra çıkıp hakkında nutuklar atmanın, yazılar yazmanın samimi bir gerekçesini göremiyorum. Önce Hakk’a taptığını söyleyenlerin yazarın hakkını ödemeleri gerekir. Bir hakkı iade etmeden değerleri politize etmeye devam etmekte ısrar etmenin anlamı ne ola ki?


Cengiz Aytmatov’un eserlerinden farklı şekillerde faydalanan Türk yayıncıları ve Türk yapımcıları, Türk birliğini savunan dünyaca ünlü bir Türk yazarın haklarını gasp ederek mi bu birliğe katkıda bulunacaklar? Bunlar mı Türklük sevgisinin savunucuları? Eğer verilen haberler gerçekse böyle bir alışkanlığı hangi pişkinlikle ve hangi mazeretlere sığınarak izah etmeye çalışacaklar? Doğrusu merak ediyorum.


FACEBOOK YORUMLAR

YORUMLAR

  • 0 Yorum
Günün Başlıkları