ATSIZ BEĞ ve TÜRK TARİHİ SİSTEMATİĞİ - Yazan: Mehmet ORHUN

ATSIZ BEĞ ve TÜRK TARİHİ SİSTEMATİĞİ - Yazan: Mehmet ORHUN
17 Kasım 2019 - 17:13

Bizde; Türk tarihinin ilmî bir esas üzerinden sistemlendirilmesindeki ilk adım, büyük Türkçü Dr. Rıza Nur Beğ tarafından atılmıştır. O; I. Dünya Harbi’nden yenik çıkmamızla, meş’um Mondros Mütarekesi’nin ilk aylarında,  yerli tab’amız Rum ve Ermenilerin, Anadolu topraklarımızın üzerinde debreşen sahiplenme  iddialarına cesaretle karşı çıkmıştır.

Hiç  şüphesizdir ki; yerli tab’amızın bu tutum ve davranışı, Osmanlı Devlet’nin sonunun geldiği zehabına dayanıyordu.

Rıza Nur Beğ; Mütarekenin o karanlık günlerinde Akşam gazetesinde yayımladığı bir makalesinde; devletimizin adının Osmanlı Devleti olmayıp Türkiye Devleti olduğunu ve bu topraklar üzerinde (600) yıldan değil, (900) yıldanberi bulunduğumuzu belirtmiştir. Bunu; son (Meclis’i Meb’usan) kürsüsünden de tekrarlamıştır.

Elbette ki; Osmanlı ve Selçuklu diye iki devletin mevcut olmayıp, tek bir devletin olduğu ve adının da Türkiye  Devleti olup Selçuk Sülâlesi ile başladığı fikri; o zaman için yeni bir görüş idi.

Merhum; devletteki bu sülâle-toprak ilişkisini, daha sonraları 1924-1926 yıllarında yayımladığı 12 ciltlik (Türk  Tarihi) eserinin 3. cildinin sunuş kısmında daha etraflı bir şekilde işlemiştir(1).

Aynı eserin 1. cildinde de Türk devletlerini, ANAYURD ve DIŞARIKİ’ler olmak üzere temelden iki kısma ayırmış; aynı toprak üzerinde muhtelif zamanlarda hüküm sürmüş sülâlelerin dönemlerini Tek Devlet olarak mütalaa etmiştir. Bu meyanda; Avrupa’daki Hun ile Avarları, İran’daki Türk Şahları Safevî, Afşar, Kaçar sülâleleri dönemlerini tek bir devlet saymıştır(2).

Cumhuriyetimizin 1930’lu yılları sonrasında ise; Türk Tarihi’nin zaman içndeki gelişme akışının bir sisteme bağlanması hususuna; ATSIZ BEĞ’in (Türk Tarih Üzerinde Toplamalar) adlı eserinde yer verildiğini görmekteyiz.

Atsız Beğ bu eserini; daha 1933 yılında Edirne Erkek Lisesi’nde Türk Edebiyatı ve Tarihi muallimi iken çıkardığı (ORHUN MECMUASI)nda (Türk Tarihini Görüş Tarzımız Yanlıştır) sunuş yazısıyla tefrikaya başlamış ve 1935’te de kitap hâlinde yayımlamıştır(3).

Hoca, burada; Rıza Nur’un görüşlerini Umumî Türk  Tarihi boyutunda ele almıştır. Ve devlet’teki (İstikrar-Devamlılık) unsuruna öncelik tanımıştır.

Hoca; 1932 yıllarında Türkiyat Enstitüsü’ndeki asistanlığı sırasında o zamanki Çin ve Rus belgelerinin ışığı altında, bu görüşü daha ilmî bir zemine oturtmuştur.

Atsız Beğ; Umumî Türk Tarihi’nin İslâmiyet Öncesi Dönemi’ne, özellikle bir açıklık kazandırmıştır.

Atsız Beğ; Türk Tarihi’nin zaman içindeki gelişme durumunu ve akışındaki gidişini; biri ANAYURD TÜRKELİ, diğeri de TÜRKİYE olmak üzere iki koldan ele almıştır.

Tesbitini kısaca şöyle  yapmıştır:

İSLÂMİYET ÖNCESİ TÜRKELİ

(Büyük Türk Kağanlığı)

1. SAKA Sülâlesi Egemenliği:

Bu egemenlik; milâd öncesi 7. asırdan 3. asra kadar sürmüştür. Peçenekler, bunların batıdaki bir koludur.

2. KUN (OĞUZ) Sülâlesi Egemenliği:

Bu egemenlik; milâd öncesi 3. asır ile 2. asrın birleştiği tarihlerde başlayarak, milâd sonrası 2-6’ya kadar sürmüştür. Başta Oğuz ve diğer Türk boyları ile birlikte öteki kavimlerin kurdukları bir federasyon topluluğudur.

Toprakları:  doğuda Mançurya üzerinden Okyanusa, batıda Idil ve Hazar  Denizi’ne dayalıdır. Atlas Okyanusu ile dış denizlere, İdil  ve Hazar ile iç sulara açıktır.

İktisaden; baştan başa tarihî İpek Yolu güzergâhıdır.

Toprak olarak; kara kıt’asıdır, bozkır düzenidir.

Türk Ordusu’nun kurulması ve birliklerin 10’lu esas üzerinden teşkili, bu sülâlenin eseridir.

3. SİYENPİ Sülâlesi Egemenliği:

Bu  sülâlenin egemenliğinin süresi 178 yıl olup milâd sonrası 246 ve 394’e kadar devam etmiştir.

4. Apar Sülâlesi Egemenliği:

Bu sülâlenin egemenliğinin süresi 158 yıl olup, milâd sonrası 394’den 552’ye kadar devam etmiştir.

5. Göktürk Sülâlesi Egemenliği:

Bu sülâlenin egemenliğinin süresi 193 yıl olup, milâd sonrası 552’den 745’e kadar devam etmiştir.

6. Dokuz Oğuzlar Sülâlesi:

Bu sülâlenin egemenliğinin süresi 95 yıl olup, milâd sonrası 745’den 840’a kadar devam etmiştir. Türgişler ve Karluklar, bu kağanlığa bağlıdır. Türkelindeki egemenliğin ağırlık merkezi, bu sürece kadar Ötüken Yöresi ve Moğolistan’dadır. Ondan sonra, batıya doğru, Doğu Türkistan ve Çungarya’ya kayar.

7. Uygur Sülâlesi Egemenliği:

Bu sülâlenin egemenliğinin süresi 100 yıl   olup, milâd sonrası 840’dan 940’a kadar sürer. Bu; bozkır sürecinden yerleşik düzene geçiş dönemidir. Şehircilikte imar, umran, su kanalları inşası ve sanatta en ileri devirdir.

İSLÂMİYET SONRASI TÜRKELİ

(Büyük Türk Hakanlığı)

8. Karahanlı Sülâlesi Egemenliği:

Bu sülâlenin egemenliğinin süresi 183 yıl olup, milâd sonrası 940’dan 1123’e kadar devam etmiştir. Türklerin, İslâmiyete girmeleri bu dönemde olmuştur.

9. Karahitay Sülâlesi Egemenliği:

Bu sülâlenin egemenlik süresi 84 yıl olup, milâd  sonrası 1123’den 1207’ye kadar sürmüştür.

10. Nayman Sülâlesi Egemenliği:

Bu sülâlenin egemenlik süresi 41 yıl gibi kısa olup milâd sonrası 1207 ile 1248 arasında geçmiştir.

11. Çingiz Sülâlesi Egemenliği:

Bu sülâlenin egemenlik süresi 152 yıl olup, milâd sonrası 1248’den 1370’e kadar devam etmiştir.

12. Aksak Temür Sülâlesi Egemenliği:

Bu sülâlenin egemenlik süresi 130 yıl olup, MS. 1370’den 1500’e kadar devam etmiştir. Bundan sonra da, Türkistan’a Özbekler   hâkim olmuştur.

13. Selçuk Sülâlesi Egemenliği:

Bu Oğuz sülâlesi; bağlı bulundukları Karahanlıların rakibleri olan Gaznelilerle giriştikleri Dandânakan Savaşı’ndan zaferle çıkmaları sonucunda 1040 yılında istiklâllerini almışlar ve önceleri Selçuklu akınlarına sahne olan İran ve Güney Kafkasya üzerinden Bizans’ın Doğu Anadolu sınırlarına ulaşmalarıyla elde ettikleri yerleri de katarak, bugünkü Türkiye’nin temelini atmışlardır.

Bundan başka; Bağdat’ı zaptederek Halifeyi himayelerine almak suretiyle, İslâmiyette huzuru sağlamışlar ve bütün müslüman ülkelerin minnet ve teveccühünü kazanmışlardır. Neticede; atalarından gelen (Cengâverlik) hasletini, İslâmiyetin getirdiği yeni (Cihad) ülküsü ile pekiştirerek, bir hamlede, kendilerini; güneyde Basra Körfezi ile Umman Denizi, batıda Akdeniz, kuzey batıda ise, Anadolu’nun Üsküdar yakası sahillerinde buldular.

Bu egemenliktir ki; bugünkü Türkiye’yi doğurmuştur.

Selçuklu Sülâlesi egemenliği, 1040’dan 1308’e kadar devam edegelmiştir.

14.  Osmanlı Sülâlesi Egemenliği:

Son Selçuklu Sultanı’nca, Osman Bey’e; Bizans’a karşı bir uç beyi olarak, Söğüt ve Domaniç dolaylarının (dirlik) verilmesiyle; ANA TÜRKELİ’nin Oğuz-Kınık ve Oğuz-Kayı boyları, Anadolu’nun bağrında yeniden bir araya gelmiş oldu.. Bu uç beyliği, Bizans’a karşı yaptığı savaşların hepsinden başarılı çıkmasıyla Büyük Uç Beğliğine yükselmiş, öte yandan Selçuklu Sultanı’nın çocuksuz vefatı, ayrıca da İlhanlıların tarih sahnesinden silinişiyle istiklâl kazanmış ve meşru olarak da Selçuklu Sülâlesi’nin vârisi olmuştur.

Anadolu Birliği’nin kurulması, bu Kayıoğullarına nasip olmuştur. Üç kıt’a üzerindeki Osmanlı Sülâlesinin egemenliği 622 yıl olup, 1300’den 1922’ye kadar devam etmiştir.

15. Millî Egemenlik Dönemi:

Bu, 1919’dan 1923’e, Cumhuriyet ilânına kadarki dönem olup, tamamiyle İstiklâl Harbi’mizi kapsar.

16. Cumhuriyet Egemenliği dönemi:

Bu, 29 Ekim 1923’ten sonra olup, günümüze değin sürmektedir.

***

Atsız Beğ; Türk Tarihi Üzerinde Toplamalar adlı eserinin doğrultusunda ve günümüzdeki yeni kaynak ve belgelerin ışığı altında, Türk Tarihi adlı eserini hazırlıyordu. Ancak; geçirmiş olduğu çileli hayatı ve ömrü vefa etmedi...

Bu sistematiğe en uygun eser, Yılmaz Öztuna’nın 1977’de yayınladığı (Büyük Türkiye Tarihi) olmuştur. Öztuna, buna; sülâlelerin ayrıca (Soy Kütükleri)ni ve (Hanedan  Bağlantıları)nı katmak suretiyle, çok daha kuvvetlendirmiştir.

***

Tarih, ibret alınsaydı tekerrür eder mi?..

Evet, eder!..

Özüne dönmek ve tarihin önüne getirdiği gerçekleri; doğru teşhis, tahlil ve terkib edebilme şartıyla!.. Evet!..

 

DİPNOTLAR:

(1) Türk Tarihi: Rıza Nur, C. 3, s. 15-16, İstanbul 1924-1926.

(2) Türk  Tarihi: Rıza Nur, C. 1, s. 262, İstanbul 1924-1926.

(3) Orhun Mecmuası: Atsız, S. 1, s. 4, Edirne 1933 (Tefrika).

(4) Türk Tarihi Üzerinde Toplamalar: Atsız, Bl. 1, s. 6, İstanbul 1935.

(Orkun Dergisi, Sayı:14   Nisan 1999)

FACEBOOK YORUMLAR

YORUMLAR

  • 0 Yorum