Aşk'ın Ben'inden 'Ya Hak, Ya Hay'a

Naci YENGİN'in Aşk’ın Ben’ii kitaını inceleyen Edebiyatçı Arife Paşalar'ın yazısı: ‘Ya Hak, Ya Hay'

Aşk'ın Ben'inden 'Ya Hak, Ya Hay'a
11 Temmuz 2018 - 22:12

Aşk’ın Ben’inden ‘Ya Hak, Ya Hay'a

Arife PAŞALAR

 

Tasavvufta aşk, Yaratıcı'ya beslenen sevgidir.

Yunus Emre ve Mevlana’nın eserleri O'na ulaşma arzusunu içerir. Bu iki zat aşk dediğinde, akla Allah aşkı gelir.

Ancak aşk sözünü şiirlerinde ilk kullanan şahsiyet, ilk Türk mutasavvıfı Hoca Ahmet Yesevî'dir. Tüm bunlarla birlikte mecâzi aşk ve hakîki aşk kavramlarını da açıklamak gerekir.

Mecâzi aşk beşere duyulan, hakîki aşk ise Yaradan'a duyulan sevgidir. Mecâzi aşk hakîki aşkın köprüsüdür ve Tanrı'ya ulaşmak için gereklidir.

Pek çok esere imza atmış, üretkenlik konusunda gençleri tüm içtenliğiyle teşvik eden ve bu konuda yol gösterici olan yazar Naci Yengin'in 'Aşk'ın Ben'i[1]' adlı eseri incelediğinde yukarıda bahsedilen kavramların ister istemez aklımıza geldiğini fark ediyoruz okuyucular.

Aşk'ın gerçekten ne olduğunu, bizim ne sandığımızı ve ne olması gerektiğini düşünürken bulacaksınız kendinizi sayfaları çevirirken.

Eserde canlı tutulan merak unsuru ise kitap bitinceye kadar hızlı çevirmenizi sağlayacak sayfaları.

Böyle yoğun bir eser hakkında yazılacak yazının dar alanla sınırlı kalması ise esere yapılan haksızlık olarak hafızalarda kalacaktır.

Fuzuli gazellerinde, şairin sevgiliye mi yoksa Tanrı'ya mı hitap ettiği belli değildir. Aşk’ın Ben’i kitabı okunurken benzer şeyleri hissedeceğiniz garantisini veririm. Şair, platonik aşkı işler, aşk acısından zevk alır. Onun beklentisiz aşkı Yaradan aşkı ile ilişkilendirilebilir. Bu değerli kitapta da 'mutlak varlığa' ulaşma arzusu, onun tüm içtenliği ile ele alınmaktadır. Bu tip konularda yazmak ise tasavvuf bilgisi yanında yüce bir gönül gerektirir.

Yazar anlatıcının hep bir sevgiliye ulaşma arzusu görünüyor. Sürekli bir hayalin peşinde olan anlatıcının gözü, o hayalden başka bir şeyi görmemeğe başlıyor. Sevgilisini aramak için ne tür bir bahane bulsam düşüncesinde. Okur da ister istemez bir arayış keşfediyor ve ne olacak bu arayışın sonu diye sormadan edemiyor.

Kitapta bir bölüme kadar beşeri aşk tüm incelikleriyle anlatılıyor. İnsanın âşık olduğu zamanki heyecanları, kalp kıpırtıları, bağımlılığı, tutarsızlığı görülüyor detaylarıyla bu eserde. İnsanın kendi ile mücadelesi, zihninin yansıması kitabın içinde kendini belli ediyor. Ancak yazarın heyecanını anlatırken asıl varmak istediğinin 'sonsuz' olduğunu 'mutlak' olduğunu anlamaya başlıyoruz okuyucu sıfatı ile.

Klasik Türk Edebiyatındaki âşık ve mâşukun da varlığı seziliyor bu esnada. Aşık olmadan hiçbir anlamı olmayan, buna rağmen aldırmazlığı had safhada görünen maşuk karşısında aşık hastalıklı derecedeki tutkusuyla tezatla birlikte bir bütünlük oluşturuyor. Sonuç olarak bizi eskiden beri hatta İslam öncesinden beri ayakta tutan, O'na yaklaşma, O'na ulaşma, O'na ait olma düşüncesidir. Öldükten sonra yeniden dirilme inancı, gücümüzü dünyaya kanıtlayandır ve cesaretimizin kaynağıdır. Şu ahir zamanda Tanrı aşkıyla yanıp tutuşan gönüllere yalnız olmadığını hatırlatması bakımından mühim olan bir eser daha tasavvuf deryasına eklenmiştir. Fazla söze gerek duymadan şu sözlere kulak vermek gerekmez mi? '

Eşrefoğlu Rûmî senin Aşk oduna yansın canın Aşk oduna yanmayanın Kalbi sâfî olmaz imiş' Aşk ile muhabbetle... "

‘Ya Hak, Ya Hay'

 

[1] Naci Yengin, Aş’ın Ben’i, Serancam Yay. 2018

FACEBOOK YORUMLAR

YORUMLAR

  • 0 Yorum