ARİFE PAŞALAR YAZDI: KAFİR

Çünkü insanın rakibine düşman olduğunu belli etmesi bile saygı değer bir davranış biçimidir.

ARİFE PAŞALAR YAZDI: KAFİR
03 Haziran 2018 - 23:41

VII. asır şâiri Nef'î kasîde ustasıdır. Ancak klasik Türk Edebiyatına baktığımızda, eserleri  yüzünden canından olduğundan olsa gerek hiciv deyince o gelir akıllara.


Hicvetmek-hicveylemek 'Misalli Büyük Türkçe Sözlük'te şöyle açıklanır: "Nazım ve nesir yoluyle bir kimsenin kusurlu ve hatâlı taraflarını ortaya koymak, yermek, kötülemek, zemmetmek." Methiye ise karşıtıdır bu sözün. Yermek, zemmetmek deyince olumsuz şeyler gelir aklımıza ama şairlerin eserleri incelendiğinde küfürlü de olsa renkli parçalar çıktığını görürüz ortaya. 

Şairlerin iç dünyalarına bakıldığında, yazılanlar, söylenenler üzerinde düşünüldüğünde bu derece isyân etme sebeplerinin, olmadıkları gibi yansıtılmış olmalarından kaynaklı olduğu görülür. 

Şu manzûmeye bakalım:

“Bize kâfir demiş Mütfî Efendi,

Tutayım ben ana diyem Müselmân,

Vardıkda yarın Rûz-i Cezâ’ya,

İkimiz de çıkarız anda yalan!”

Günümüz Türkçesine aktarımı şudur:

(Müftü Efendi bana kâfir demiş. Tutayım ben ona Müslüman diyeyim. Ama yarın mahşer günü geldiğinde, orada ikimiz de yalancı çıkarız): Yâni kendisinin kâfir olmadığını müftü efendinin de Müslüman olmadığını ifadeye  çalışıyor. 

Burada Nef'î'nin inançlı biri olarak kendisine kâfir ithamında bulunulması karşısında tepki verdiği görülüyor. Nef'î'nin de din konusunda bilgi sahibi olduğu da ortaya çıkıyor. Çünkü müftü efendi de çok iyi biliyor olmalı ki dinimizde 'inandım' diyen birisine kâfir demek bunu söyleyen insanın dinden çıkmasına bile neden olabilir. Burada özellikle inançlı bir insan olduğunu vurguluyor.

“Hiç kimse, başka bir kişiye fâsık (yoldan çıkmış sapmış) diye söz atamaz, kâfir diyemez. Eğer fâsık dediği kimse fâsık, kâfir dediği kimse de kâfir değilse, bu sıfatlar muhakkak onları söyleyen kimseye döner.” (Buhari,Edeb,44)

Şâir bunu bildiğinden aynı karşılığı vermek yerine karşı tarafın kâfir olduğunu değil, Müslüman olmadığını söylüyor. Bunlar zekîce ve diğerlerine bakıldığında sâkince yazılmış mısrâlar. Aslında ırkçı söylemleri bir kenara bırakılırsa yazdıklarının tümü ayakta alkışlanacak türden.

Ancak Siham-ı Kaza incelendiğinde onun öfke kontrolünü sağlayamadığı görülüyor. 

'Kaza Okları'na bakıldığında, şairin devlete ne kadar bağlı olduğu da ortaya çıkmaktadır. Bir hanlığın satılması karşısında bu duruma sebep olanlara sert üslubunu kullanarak küfürle karşılık veriyor. Dönemin pâdîşâhının kendisini bu denli sevmesinin nedeni bu olsa gerek, diye düşünürken Fuat Köprülü olaya farklı bir açıdan bakmamızı sağlıyor. Ona göre Nef'î, Sihâm-ı Kazâ ile sanıldığı gibi sadrâzamı değil de pâdîşâhın kendisini hedef alıyor. Böyle bir durum düşünülünce de şâir hakkında fikir beyân etmenin kolay olmadığı ortaya çıkıyor. 

Nef'î bu mahlasından önce 'Zararlı' mahlasını kullanmış. Kendisine zararlı diyen birinin ne kadar zararlı olabileceğini düşünmeden edemiyor insan. Nitekim kendisi sonunda öfkesini kontrol edemeyişinin bedelini canıyla ödedi. Acı sonu yüzünden de onu bugün böyle hiciv sanatıyla anmamız icâp etti. Biz 'kendisini keşke sadece kasîdenin içeriği konusunda getirdiği yenilikle ansaydık' diyebiliriz belki ama eğer söylenenler doğru ise onun ölmeden önce pişman olmamış olabileceği üzerinde durulmalı. Zâten etrâfımıza baktığımızda da bağırıp çağırarak hatta küfrederek öfkesini belli eden insanların sinsi insanlardan daha az tehlikeli olduğu anlaşılıyor. Hazin sonu düşünülürse bu durum şâir için de geçerlidir. 

Üstâdın günümüze gelen eserlerinden anlaşıldığı gibi Nef'î, tâbir-i câizse 'kıvırarak', kinâyeli söylemlerde bulunmak yerine, doğru olduğuna inandığı şeyin ardından giderek dik bir duruş sergiliyor. Birilerinin yüzüne gülüp arkalarından bin türlü kötü laf söylemekten bin kat daha iyidir bu yaptığı. Çünkü insanın rakibine düşman olduğunu belli etmesi bile saygı değer bir davranış biçimidir. Vezir Bayram Paşa'nın ve diğerlerinin dürüst bir düşmanı olduğundan dolayı çok şanslı oldukları âşikar.

FACEBOOK YORUMLAR

YORUMLAR

  • 0 Yorum