ANADOLU'DAN TANRI DAĞINA: BİR ASENA'NIN HAYKIRIŞI / Yazan: Dr. Öğr. Üyesi Muhammet ŞEN

ANADOLU'DAN TANRI DAĞINA: BİR ASENA'NIN HAYKIRIŞI / Yazan: Dr. Öğr. Üyesi Muhammet ŞEN
16 Şubat 2020 - 22:07 - Güncelleme: 16 Şubat 2020 - 22:15

ANADOLU’DAN TANRI DAĞINA: BİR ASENA’NIN HAYKIRIŞI

Azerbaycan milletvekili seçimlerine 3-12 Şubat tarihleri arasında AGİT bünyesinde uluslararası gözlemci olarak katılan ve Azerbaycan’da AGİT’in en maharetli olduğu etnik kimlikleri kaşıma yönündeki tavrına bireysel anlamda ilk defa ayar veren Prof. Dr. Aygün Attar aleyhinde yazılı basın ve sosyal medya üzerinden sistematik bir karalama kampanyası başlatıldığını gören bir dönem asistanlığını yapma şerefine nail olmuş binlerce öğrencisinden biri olarak bu yazıyı kaleme alma lüzumu hissettim.

Sizlere Aygün Hocayı, onu en iyi tanıyan kişilerden biri olarak şerefimle temin ederim ki, objektif bir biçimde anlatmaya çalışacağım. Aygün Hoca, kuyruğunun girdiği yerden tüm vücudunu içeri sokma becerisine sahip öyle bildiğiniz kemiksiz farelere benzemez, karakteri baştan aşağı kalın kemiklerle örülüdür. Yüreği ağzında, bildiği doğrulardan şaşmayan Hocamı – zaten başına ne gelirse hep bundandır- savunduğu fikirler itibarıyla yanınızda görürken aniden size muhalif olarak ta bulabilirsiniz. Kimsenin güdümünde hareket etmeyen Aygün Hoca, eyyam çamurunda ikbal için debelenen ismini burada zikretmek istemediğim o malum mahlûkatlara da benzemez. Şimdi sizlere Aygün Hocanın bilmediğiniz bazı yönlerinden bahsedeceğim:

1) Aygün Hoca, dönemin HDP Genel Başkanı Selahattin Demirtaş hakkında; TCK’nın 304. Maddesi'nde belirtilen ‘Devlete karşı savaşa tahrik’ ve 216. Madde'de belirtilen ‘Halkı Kin ve Düşmanlığa Tahrik veya Aşağılama’ suçlamalarıyla davan açan bir kişidir. Hocamın Demirtaş aleyhine açmış olduğu bu dava; sınır ihlalinde bulunan Rus uçağının düşürülmesini hata olarak gören Demirtaş’ın Rus Dışişleri Bakanı Lavrov ile görüşmek amacıyla bir heyetle Moskova’ya gittiği günlere tesadüf etmekteydi.

2) Hocanın PKK terör örgütüyle mücadelesinin sakın bu olayla başladığını düşünmeyin. 2000’li yıllarda Dumlupınar Üniversitesinde çalıştığı sırada milli duruşundan ödün vermeyen, derslerine gösterilen teveccüh nedeniyle derslerini amfide vermek zorunda kalan Aygün Hocanın PKK terör örgütü tarafından (Patnos merkezli) tehdit edildiğine bizzat şahidim. Hayatı; yemekle bugünün jargonuyla manita arasında gören binlerce Türk gencine, tarih şuurunu, vatan – millet mefhumlarını bir daha unutmayacakları şekilde öğreten bir hocadır Aygün Attar. Ama 3 kuruş etmeyen yüreklerini 5 kuruşa satmaya çalışanlar gibi yaygara yapmadığından dolayı bunu ancak benim gibi çevresindeki sınırlı sayıdaki insanlar bilir.

3)14 Ocak 2017’de TBMM’de yaptığı konuşmada; “Bir zamanlar yüze 40’idik. Bugün binde biriz. Herhalde başımıza bir iş geldi ki, ben bunun adına soykırım diyorum…” sözleriyle Türkiye’de soykırım yapıldığını iddia eden Garo Paylan da Hocanın milli radarına takılan isimlerdendir. Milliyetçi duruşunun gereği olarak hiçbir yerden komut almadan Aygün Hoca, Paylan hakkında Ankara Cumhuriyet Başsavcılığına suç duyurusunda bulunmuştur.

4) Varoluşunun yegâne sebebi olarak gördüğü milli duruşunun icabı olarak Aygün Hocanın Türk düşmanlarına karşı vermiş olduğu bireysel mücadeleyi sığdırmaya çalıştığım cümleler size; “E ne olmuş yani” türünden basit eylemeler olarak görünebilir. O zaman empati yaparak, Türkiye’de onun gibi kaç kişinin böylesine bir tavır sergilediğini ya da onun sergilemiş olduğu bu tavrın gerekli olup olmadığı sualini kendinize sormanızı isterim. Bu suali sorarken ikbal denizinde ağzını açmış bekleyen timsahlar gibi televizyonlarda her gün boy gösteren eyyamcıları da hatırınızda tutmanızı isterim.

5) Dikkat ettiyseniz Türklük - Türkiye ve Azerbaycan’a karşı teşebbüs edilen her menfi, bölücü hareket karşısında Aygün Hocayı konunun öznesi olarak görmekteyiz. 2003 yılında Lahey’de Türk karşıtı Ermeni ve Kürt gruplarının kendisine karşı yaptıkları saldırılardan, 2011 senesinde “Hocalı Soykırımı” hakkında konuşmak üzere Malmö’ye giderken uçağına konan bombadan, 2016 senesinde İsveç parlamentosunda sergilemiş olduğu milli duruşundan ve bunun gibi daha nice başından geçen olaylardan bahsetmeye kalksak sanırım düzinelerce kitap olurdu.

6) Aygün Hoca, cevval bir hanımefendi olmakla birlikte bir o kadar da romantik bir kişiliğe sahiptir. “Türk” dendiğinde ayrım yapmaksızın onun ne şakası ne de anne ve babasına gösterecek merhameti dahi yoktur. “Recep İvedik” filmi de Hocanın takibinden kaçmamış; “etrafımızda bunca düşman varken neden Azerbaycan ve Türkiye rakip iki ülke olarak gösteriliyor” diyerek tepki gösterdiği malum filmden bu sahnelerin yer aldığı bölümlerin çıkarılmasını sağlamıştır.

7) Bu yazdıklarımdan sakın Aygün Hocanın akademik kimliğinden daha ziyade sansasyonel ve medyatik bir kişiliğe sahip olduğu sonucu çıkarılmasın. Yayınları ve bugün Doçent, Dr. Öğrt. Görevlisi, Arş. Görevlisi olarak farklı üniversitelerde çalışmakta olan onlarca öğrencisinin varlığı bunun en somut göstergesidir. Bu konu hakkında daha fazla konuşmak ancak laf kalabalığı olur.

8) Bugünlerde artık bir meziyetmiş gibi dillere pelesenk olan FETÖ karşıtlığı kulvarı içerisine Aygün Hocayı koymak yada böylesine bir uğraş içerisinde olmaktan hicap duyarım. Sadece bilinmesini isterim ki, kendisini tanıdığım 1998 senesinden beri herkes malum şahsın isminin önüne “Muhterem”, sonuna da “Efendi” lafzını koymadan adını zikretmediği günlerde Hoca, malum şahsın ve şakirtlerinin yakın zamanda anlaşılan gerçek kimliklerini bilmekte ve onlara hak ettikleri türde muamelede bulunmaktaydı. Gene bu minvalde hayata karşı duruş sahibi her insanın karşılaşacağı şekilde Aygün Hocanın da sevenleri olduğu kadar sevmeyenleri de çoktur. Burada insanları tanımanız için size hayatımda kullandığım bir formülü vermek isterim: Sizi seven ve sevmeyen insanları terazinin iki kefesine koyun ve hangi tarafın ağır bastığına bakın derim.

9) Hocamın en önemli özelliklerinden biri anaç olmasıdır. Bunu laf olsun diye söylemiyorum. Öğrencilerinin hepsine hoca olmaktan daha ziyade bir anne olmuştur. Aynı annelik şefkatini, eşimi annesinden isteyen ilk kişi olarak bana göstermekten de imtina etmemiştir. Bununla alakalı olarak size çok çarpıcı bir bilgi daha vermek isterdim ama bana kırılacağını düşündüğüm için susuyorum. Sadece size bu konu hakkında bir ipucu vermek istiyorum. Merak edenlere mazisiyle birlikte belki de filmlere konu olacak Hocanın bu hikâyesini öğrenmelerini tavsiye ederim.

10) Hocanın damarlarında taşıdığı Türklük aşkı, kendisine ailesinden genetik olarak tevarüs etmiştir. Yakın bir zaman önce vefat eden rahmetli ağabeyi Ermenilere karşı savaşan Azerbaycan ordusunun kahraman komutanlarından biriydi. Aygün Hocam abisinin matemini yaşarken gene meselenin başına dönüyoruz, AGİT’in sergilemiş olduğu bu tutum karşısında, Türklük damarı kabarmış ve matemi pençelerini göstermesine mani olamamıştır. Yeri gelmişken Aygün Hocanın kabına sığmayan, haksızlığa gelemeyen davranışları neticesinde kendisiyle birlikte her türlü cefaya göğüs geren hatta bazen “dünyayı sen mi kurtaracaksın Aygün” diyerek sitemini dile getiren çileli eşi (!) Sadık Ağabey’den bahsetmemek haksızlık olur.

Attar ailesi; olduğu gibi görünen mütevazı bir Türk ailesidir. Anlattıklarımın hiç birinde en küçük bir mübalağa yoktur. Eğer Aygün Hoca böyle biri ise onun tedrisatından geçen öğrencileri, sevenleri nerede diye soracak olursanız lüzumu halinde göreceğinizden kuşku duymayınız diyerek sözlerime son veriyorum.

Dr. Öğr. Üyesi Muhammet ŞEN

FACEBOOK YORUMLAR

YORUMLAR

  • 0 Yorum