Alaaladdin Karaca yazdı: Köyle kent arasında kalmış

Gülhan Tuba Çelik, 20 öykünün yer aldığı kitabında ilginç olayların peşinde değil. Anadolu kökenli karakterlerin bulunduğu hikâyeler kaleme alan Çelik, henüz ne Anadolu’yu, ve Anadolu insanlarını tam manasıyla tasvir edebiliyor, ne de modern kenti... Bir de yazar kendisine özgü bir dil bulmalı.

Alaaladdin Karaca yazdı: Köyle kent arasında kalmış
23 Ekim 2018 - 22:51 - Güncelleme: 23 Ekim 2018 - 22:59

G ülhan Tuba Çelik’in Evsizler Şarkı Söyler (2018) adlı öykü kitabında; “evsizler şarkı söyler”, “sular ve çocuklar”, “duvar”, “bekâra oda verilir”, “sabahı beklerken”, “mucize”, “muvakkit”, “ekim”, “merdiven”, “kürt”, “duman”, “yılan”, “kamera”, “kıran artığı”, “yol”, “sesler”, “çizgi”, “babaannemin sandığı”, “çiçeklerden yazılmış” ve “beklemek” adlı yirmi öykü var. Yazar, ilginç, çarpıcı olayların peşinde değil; dolayısıyla bunların çoğuna ‘olay öyküsü’ denemez. Buna karşılık birer ân öyküsü de değil Çelik’inkiler. Çoğu kez öyküde olaylar veya zaman, düzenli bir biçimde akmıyor; yazar bazen anlatma zamanına, bazen de geçmişe dönerek, öyküdeki ardıl akışı bozuyor. Böylece teknik olarak modern öyküye yakın duruyor!.. Neden illa modern öykü? Bence zorlamaya gerek yok; öyküyü başarılı kılan salt kurgu tekniği değil!.. Günümüzde ‘olay öyküsü’ yazılmaz diye bir kural da yok!.. Bunlar bir yana bence kitabın en başarılı öyküsü “evsizler şarkı söyler”. Öykünün kahramanı, aynı zamanda anlatıcısı olan, anne babası ölmüş, köyde dedesiyle birlikte yaşamış, daha sonra İstanbul’a üniversite öğrenimi için gelmiş, ardından dedesini de kaybetmiş, kimsesiz, hatta öfkeli bir delikanlı. Öyküde zamanın akışı, kahramanın dedesine ve köyüne ilişkin hatırlamalarıyla sık sık kesiliyor; böylece ardıl düzen bozuluyor. Ancak yazarın hâl ile geçmiş arasındaki geçişlerde bir boşluk bırakmadığını da kaydedelim. Bunlar, öykünün teknik yapısının sağlamlığını gösteriyor. Öyküdeki olay zinciri, kahramanın bir gün evinin karşısındaki parkta evsiz bir adamın ateş yakıp yattığını görmesi ve aradan birkaç gün geçtikten sonra, genç bir adamın onu oradan kovmaya kalkışması üzerine gösterdiği büyük tepkiden oluşuyor. Aslında böylece yazar, belki de toplumsal bir soruna değinmeyi veya kahramanın dedesinin ölümünden ve yalnızlığından dolayı duyduğu öfkeyi yansıtmayı amaçlıyor… Ancak kahramanın, öykünün sonundaki şiddetli tepkisinin sosyal ve psikolojik gerekçesi yeterli derecede açıklanamamış. Dolayısıyla kahramanın psikolojik durumu ve gerginliğinin sebebi yeterli şekilde tasvir edilememiş.

Gülhan Tuba Çelik’in öykülerinin çoğunda yalnız, mutsuz, sıkıntılı ‘ben anlatıcı’lar/ kahramanlar var. Meselâ “evsizler şarkı söyler”deki delikanlı, anne ve babasını, sonra dedesini kaybetmiş biri, “sular ve çocuklar”da annesini kaybetmiş; “Ellerimden çıkmadı yalnızlık” (s. 16) diyen kimsesiz bir kız, “duvar”da Almanya’da ikamet eden, o topluma uyum sağlayamayan, üstelik babasıyla problemler yaşayan biri, “sabahı beklerken”de babasını kaybetmiş, mutsuz bir berber, “duman”da ailesi dağılmış, annesi kocasının ihanetine dayanamayıp evlerini yakmış bir çocuk-anlatıcı, “sesler”de babasını kaybetmiş bir çocuk çıkıyor okurların karşısına… Kitaptaki öykülerde dikkati çeken bir başka özellik, olayların genelde iki ana mekânda geçmesi; “evsizler şarkı söyler”, “bekâra oda verilir”, “mucize” gibi öykülerin mekânı büyük kent (İstanbul), buna karşılık “yılan”, “güleser”, “kıran artığı”, “yol”, “çizgi” gibi öykülerde mekân köy…

Neticede Çelik, odakta Anadolu’nun; Anadolu kökenli karakterlerin bulunduğu öyküler yazıyor genelde. Lâkin köyle kent arasında kalmış görüntüsü veriyor; yani henüz ne Anadolu’yu, Anadolu insanlarını henüz tam manasıyla tasvir edebiliyor, ne de modern kenti… Ancak köye ve köy sorunlarına daha yakın duruyor, köylü karakterleri tasvirde daha başarılı. Bir de öyküde toplumsal sorunlara mı, insan psikolojisine mi ağırlık vereceği konusunda kararsız. Meselâ “sular ve çocuklar”da annesi ölmüş, ellerini, kendini kirli hisseden ve sürekli yıkayan bir kahramanın, “merdiven”de merdivensiz ev takıntısı olan birinin (İlhan) ruhsal problemleri dile getiriliyor. Dolayısıyla bunlara “psikolojik öykü” denebilir; “duvar”da ise ailesi Almanya’da yaşayan bir Türk gencinin hem Almanya’da hem Türkiye’deki uyumsuzluğu, özellikle babasıyla yaşadığı problemler, “bekara oda verilir”de bu defa işçi olarak büyük kente gelmiş bir adamın sıkıntıları, “çizgi”de ise bir köydeki Alevi-Sünni ayrışması konu ediliyor. Bunlarda sosyal sorunlar öne çıkıyor. Ama kanaatimce Çelik, psikolojik sorunları anlatmaya daha yatkın. Son olarak, Çelik’in öykülerindeki bir anlatım eksikliğine değinmek istiyorum. Yazar, öykülerin çoğunda sürekli tahkiye/öyküleme tekniği kullanılıyor, buna karşılık diyalog, sahneleme vb. daha canlı anlatım teknikleri neredeyse hiç yok. Tahkiye tekniğinde hayatla ve kahramanlarla temas, oldukça sınırlıdır; bence karakterler sahneye çıkmalı, hareket etmeli ve konuşmalı, sürekli nakil öyküyü monotonlaştırır. Bir de Çelik, kendine özgü bir dil bulmalı, dili ve anlatımı henüz anonim.

Kaynak:http://static02.karar.com/pdf/18-08/14/karar-kitap-9-sayi-sayfa-6.pdf

FACEBOOK YORUMLAR

YORUMLAR

  • 0 Yorum