Ak Kuşlukta Aldanış - Yetik Ozan

Ak Kuşlukta Aldanış - Yetik Ozan
05 Kasım 2019 - 23:21

Ak Kuşlukta Aldanış - Yetik Ozan

Açınca penceremi Doğu'nun ilk karına
Sevindim, ermiş gibi özlediğim yarına.
Ak bir günü kuşanmış çıplak tenine toprak
Ey çileler takvimi, bu ne aydınlık yaprak?
Bu renk bana yabancı, gözlerim kamaşıyor,
Bu renkte pırıl pırıl ne umutlar yaşıyor
Ben, onu unutmuşum görmeyeli, yıllardır,
Belki de gözlerimde daha mahmurluk vardır;
Ya da düş görüyorum, daha uyanmadım ben,
Öyleyse susun kuşlar, bu düşe kanmadım ben.
Bu dört yanı mermerden saraylarla dolu il,
Belli ki benim doğup süründüğüm il değil.
Orda kara toprağa kazılmış evler vardı,
Her biri mezar gibi korkunç, karanlık, dardı.
Haykırırdı bacalar dumana acıkarak,
Çoğu düşer ölürdü, haykırmaktan bıkarak.
O ilin özgürlüğü kadere satılmıştı,
O ilden hak ve yasa dışarı atılmıştı.
Kanlı sokaklarda sırf haksızlık kol gezerdi,
Kaçanı kovalardı, kaçmayanı ezerdi.
Karşımdaki şu cennet, o cehennem mi yoksa?
Niçin olmasın, olur, Tanrı'nın affı çoksa.
İşte ona acıyıp mutluluk bağışlamış.
Lanetini kaldırmış, kutluluk bağışlamış.
Dün eğilen duvarlar, toprağa tapar gibi,
Doğrulup göğüs germiş şimdi, bar yapar gibi,
Vicdanın gözlerini örterek geçtiğimiz
O sokaklar ne güzel, ne sevimli, ne temiz?
Umutlar gibi kırık, dökük olan camlarda.
Şimdi umutla nice göz parlıyor art arda.
Çocuklar yaşam dolu, yaşlılar kaygısız, dinç;
Dün açlıktan kırışan yüzlerde bu ne sevinç?
Oysa ki, bu yörede dün ölüler yaşardı,
Kara bağrında ne renk, ne ışık, ne ses vardı.
Şimdi kutsuz başına nurlar mı yağıyor ne,
Tanrısal bir renk inmiş kırış kırış tenine.
Hayır, yağan nur değil, biliyorum, yalnız kar
Bu ile yağsa yağsa karla karanlık yağar.
Birazdan başındaki kardan taç eriyecek,
Gülen yüzünü korkunç gölgeler bürüyecek.
Onun alın yazısı bitmek bilmeyen çile,
Bu yalancı mutluluk, bu düş ona çok bile.
Hangi suça girdi ki titrek ellerin ey kent,
Gittikçe sıkışıyor boynuna geçen kement.
Üzerine çektiğin öçten kurtulmak için
Niçin çağırmıyorsun oğullarını, niçin?
Onlarda biraz olsun hakkın, emeğin yok mu?
Sütünü emenlerden yardım istemek çok mu?
Fakat, çağıramazsın, onlar kör, dilsiz, sağır,
Elleri, ayakları kansız, uyuşuk, ağır.
Besleyip büyütmüşsün;ergenliğe yetmişler,
Sandığında ne varsa soyup soyup gitmişler.
Şimdi gelirler mi hiç başucunda kalmaya?
Sonradan koşacaklar mirasını almaya.
Yalnız ve unutulmuş olarak ölüyorsun;
Bu ne sonsuz direnç ki, ölürken gülüyorsun.
Kişi yaşarsa canlı; kişi ölürse cansız,
Senin ölümün başka, senin ölümün sonsuz.
Biz, ölür, kurtuluruz; sana kurtuluş yoktur,
Ölüm, bağrına batmış öldürmeyen bir oktur.
Çünkü sen bizler gibi etten, kemikten değil,
İnançtan ve dirençten yaratılmışsın ey il
Hangi lanetli umut seni böyle yaşatan?
Hangi lanetli sevgi varlığını kuşatan?
Yarınından umut yok, ne buldun ki dününden
Bir şeyler bekliyorsun başlayan her gününden.
Senin muradın yalnız karanlıklar, bunu bil
Geleceğe güvenme, ışığa gebe değil.
Olsa olsa gene sen, yoksulluğa gebesin
Ey il, kara talihin gelini misin, nesin?

FACEBOOK YORUMLAR

YORUMLAR

  • 0 Yorum