4 Eylül 1922 Kula'nın kurtuluşu

Harun Çanşalı, Hüseyin Şahin Beylerin paylaşımlarıdır.

4 Eylül 1922 Kula'nın kurtuluşu
04 Eylül 2018 - 14:26

4 Eylül 1922

Kula'ya Giriş...

Alayımız cepheyi yardıktan sonra -yerinde bir tabir ile- önüne arkasına bakmadan alabildiğine gidiyordu.
Taburumuzun bütün sür'ati ile İzmir istikametini tutmuş olması, önüne geçilmez coşkun bir nehri andırıyor, korkunç bir süratle akıyordu. 
Bu sür'at neticesinde tabur iaşesi yetişip de ocak yakarak yemek pişirip askere vermeye vakit bulamıyordu. Tabur Komutanı Binbaşı Hilmi Bey bu hali önlemek maksadı ile beni çağırarak Emir Subayı Naci Bey ile birlikte atlarımızı sürüp, KULA Kasabasına giderek taburun iaşesini temin etmemizi söyledi.
KULA'nın kuvvetlerimiz tarafından alınıp alınmadığı meçhul olmakla beraber, düşman kuvvetlerinin pek uzaklarda olmayıp belki de bir az ilerimizde bulunması pek muhtemel idi.
Atlarımızı dörtnala KULA istikametine sürdük.
Bir yokuşu çıkıp da bir virajı geçtikten sonra önümüzde, kuyudan su çekmek için uzun bir direk ve ucunda ipe bağlı bir bakraç bulunan kuyu çıktı.
Atlarımızdan inerek bakracı kuyuya indirdik, direğin yardımı ile çektiğimiz buz gibi sudan kana kana içtik.
İlerimizde tabiatın fırçasından çıkmış son derece güzel bir manzara bizi bir müddet olduğumuz yerde alıkoydu.
Arazi, bir etekliğin pileleri gibi muntazam bir şekilde katlanmış, dalgalar halinde kurşuni vapur dumanı renginde bize kadar uzanıyor ve ufukta minareleri ile KULA Kasabası görünüyordu.

Sağlı, sollu üzüm bağlarından geçiyoruz.
Bağ kenarında bir köylü kadın bizi durdurarak birer salkım üzüm ikram etti. Teşekkür ederek ilerledik.

Artık KULA'ya giriyoruz. 
Karşımıza oldukça güzel bir bina çıktı.
Naci'ye dedim ki:
"Sokaklarda kimseler yok. Gel şu kapıya vuralım da malumat alalım."
Atından hemen atlayan Naci kapıya yanaştı.
Vuruşlarına epey müddet cevap veren olmadı.
Naci bu sefer başladı yalvarmaya.
Güler misin, ağlar mısın?
"Allah aşkına, Muhammed aşkına açın yahu. Yabancı değiliz biz. Türk Subaylarıyız. Siz Müslüman değil misiniz? Eğer inanmazsanız, işte size kelime-i şehadet getiriyorum." 
Naci'nin ikna edici bu yalvarışları neticesi bir ayak sesinin kapıya yavaşça yanaştığını ve hafifçe açtığını gören Naci ayağını kapının arasına vakit geçirmeden sokuverdi. İkimiz birden kapıyı zorlayarak açtık, içeriye girdik.
Kıyafetlerimizden Türk Subayları olduğumuzu anlayınca boynumuza sarılarak sevinçten ağlamaya başladılar.
Yunan Askerleri bir az evvel burada imişler.
Kendilerine hak verdik.
Bizi yukarıya çıkarttılar.
Yağa yumurta kırdılar ve kocaman bir karpuzu kıpkırmızı dilimleri ile önümüze koydular.
Evin orta yaşlı sahibine vazifemizi anlatarak, taburların gelmekte olduklarını, onlara derhal yiyecek tedarikinde bulunulması için bize delaletini rica ettik.
Yollarında tek tük insanlar yürüyen caddeden geçerek bizi Belediye dairesine getirdi.
Belediye Reisine haber gönderdi.
Derhal yüzlerce ekmek, peynir, zeytin ve çuvallar dolusu pirinç temin edilerek askere pilav yapıldı.
Birkaç saat sonra da askerimiz neşeli bir halde şehrin caddesinden geçmeye başladı.

Hiç unutmam: Bir Kunduracı dükkanının önünde bulunuyordum. Dükkan sahibi, dükkanında ne kadar ayakkabı varsa hepsini geçmekte olan Askerlere ağlayarak:
"Helal olsun, helal olsun Kahramanlar, evlatlar." diyerek dağıttı.

Yedek Üsteğmen Ali Safa'nın (Okan) Kurtuluș Savașı Anıları


FACEBOOK YORUMLAR

YORUMLAR

  • 0 Yorum